TMMOB İZMİR İKK BASIN TOPLANTISI: 17 AĞUSTOS 1999’DAN 2010’A DEĞİŞEN NE OLDU?

İZMİR ŞUBE ( )
17.08.2010 (Son Güncelleme: 18.08.2010 14:06:19)

TMMOB İzmir İKK tarafından 16 Ağustos 2020 Pazartesi günü 17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli Kocaeli depremi basın toplantısı şubemizde yapıldı.

17 Ağustos 1999 da yaşadığımız ve 20.000 canımızı yitirdiğimiz Gölcük depremi ile ilgili TMMOB İzmir İKK Basın Toplantısı 16 Ağustos 2010 Pazartesi günü Şubemizde yapıldı. 
17 AĞUSTOS 1999‘dan 2010‘a DEĞİŞEN NE OLDU? Başlıklı basın açıklaması şube başkanımız TMMOB İzmir İKK Sekreteri Ferdan ÇİFTÇİ tarafından diğer odalarımızla birlikte yapıldı.
                                          BASINA VE KAMUOYUNA
17 AĞUSTOS 1999‘dan 2010‘a DEĞİŞEN NE OLDU?
                                                                                          16 Ağustos 2010                                

Değerli Basın Mensupları,

17 Ağustos1999 yılında yaşadığımız 7,4 büyüklüğündeki Gölcük merkezli Kocaeli Depreminin üzerinden 11 yıl geçti. Kocaeli Depremi ülkemizde unutturulan ve unutulan "Deprem Gerçeğini" bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak bu sefer ortaya çıkan gerçeğin boyutları şimdiye kadar yaşanan depremlere göre manen ve madden çok daha acı ve çok daha büyüktü.

Aradan geçen 11 yıla rağmen, bölgede yaşanan acılar ve yaralar sarılmaya çalışılmış olsa bile, depremin yarattığı ve bıraktığı izler tazeliğini korumakta ve silinememektedir.

Ülke topraklarımızın %92‘si çeşitli büyüklükte olabilecek deprem tehlikesi ile karşı karşıyadır. Nüfusumuzun %95‘i ise deprem riskli bölgelerde yaşamaktadır. Büyük sanayi merkezlerinin %98‘i, barajlarımızın %92‘si deprem bölgelerinde bulunmaktadır. İstatistiki çalışmalar, her 1,5 yılda bir şiddetli depremin, her 3 yılda ise çok şiddetli depremin, 35-40 yılda ise yıkıcı bir depremin meydana geldiğini göstermektedir. Son 100 yılda 192 adet hasar yapan depremlerde 100 bin insanımızı kaybettik. 650 bin konutumuz yıkıldı veya ağır hasar gördü.

Nüfusu, sanayisi ve yatırımlarıyla yani tüm yaşamsal değerleriyle, deprem bölgelerinde, deprem riski altında bulunmamıza rağmen deprem felaketlerine karşı geçen 11 yılda gerekli önlemleri alabildik mi? Yapılanlar gerçekten yeterli oldu mu? Türkiye Marmara‘da beklenen olası bir depreme ne kadar hazır? 17 Ağustos‘ta kaybettiğimiz yaklaşık 20 bin can bizlere gerektiği kadar öğretide bulundu mu? Siyasi iktidarlar, yerel yönetimler bu felaketten neyi ne kadar öğrendiler?

Ne yazık ki, ülke olarak 1999 Kocaeli Depremi‘nden önemli dersler çıkartmamıza rağmen, her an tekrarlanabilecek olası bir yeni felakete karşı hazırlıklı değiliz. Garip ve tanımlanamaz bir biçimde, olası bir büyük depremin yaratacağı yeni felaketleri, acıları bekler gibiyiz. Bugün bilim ve teknoloji, depremleri engellemeyi başaramasa da önceden uygulanacak zarar azaltma politikalarıyla bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmesinin engellenebileceğini göstermektedir.

Değerli Basın Mensupları,

İzmir ve İstanbul illerinde yapılan iki çalışma geçen 11 yıl içersinde yapılarımızın depreme karşı güvenliğini sağlama konusunda pek bir şey yapmadığımızı göstermektedir.

7-8 Aralık 2009 tarihinde gerçekleştirdiğimiz "İzmir‘de Kuruluşlar Afet İçin Ne Yaptı" adlı sempozyumda da görüldüğü gibi, 1997 yılında İzmir‘de yapılan RADİUS projesinin güncellenmesi çerçevesinde, 3 pilot bölgede 1490 binada gerçekleştirilen gözlemsel değerlendirmelerin sonucunda, inşaat kalitesinin çok düşük olduğu görülmüştür. Ne yazık ki; 1490 binanın inşaat kalitesi açısından; 674 adeti zayıf, 777‘si orta ve  sadece 39‘u iyi niteliktedir.

Ayni şekilde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Japonya Uluslar Arası İşbirliği Ajansı (JICA) ile ortaklaşa yürütüldüğü söylenen ""Deprem Risk Analiz Çalışması"nın sonuçları da bildiğimiz ve sıkça dile getirdiğimiz bir gerçeği tekrar ortaya çıkarmıştır. İstanbul‘da yapılan bu çalışmada 6 ilçede 146 bin 987 binanın deprem riski taramasında, binaların % 30‘unun depremde yıkılma riski taşıdığı ortaya çıkmıştır. Bu dağılım ilçeler arasında da çok tehlikeli farklılıkları da içermektedir. İstanbul Bahçelievler‘deki 20 bin 424 binanın 15 bininin risk altında olduğu belirlenmiştir. Bu bölgedeki risk oranı %70 gibi çok büyük boyutta olmaktadır.

Kocaeli Depremleri‘nin felakete varan sonuçları, aradan 11 yıl geçtikten sonra iki büyük şehrimizde yapılan çalışmaların sonuçlarıyla değerlendirildiğinde, ne siyasi iktidarların ne de yerel yönetimlerin bu işi gerektiği gibi ciddiye almadıklarını veya hala almak istemediklerini göstermektedir.

Tüm yapılanlar, deprem sonrası hamasi nutuklardan, timsah gözyaşlarından ve deprem sonrası "yara sarma" çalışmalarından öteye gidememiştir. 11 yılda ulusal düzeyde olası depremlere karşı esas ihtiyacımız olan, köklü, kalıcı ve zararı azaltıcı önlemler alınmamıştır. Bugün İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi aşırı göç alan şehirlerimizde konutların % 40‘ı kaçak ya da ruhsatsızdır. Yapı kullanma izin belgesi baz alınırsa bu oran % 67‘e çıkmaktadır. Bina stokunun % 10‘unun yenilenmesi, % 30‘unun onarılması gerekmektedir. Konutların % 40‘ı ise oturulabilir değildir.

Değerli Basın Mensupları,

17 Ağustos Kocaeli Depremleri‘nin bizlere kazandırdığı en önemli şeylerden birisi, yapılarımızın denetlenmesi gereği ve bu denetlemenin yapılabilmesi amacıyla çıkartılan "Yapı Denetim Yasası" dır. Yapıların sağlıklı ve denetimli yapılması açısından 4708 sayılı yasa çerçevesinde kurulmuş olan "Yapı Denetim Şirketleri"nin bu süreçte önemi ve sorumlulukları oldukça fazladır. Yapı denetiminin son düzenleme ile tüm ülkede uygulanır hale gelmesi bizler için sevindirici ve sürekli gündeme getirdiğimiz bir konudur. Ancak, yaptığımız incelemeler ve bizlere gelen şikayetler dikkate alındığında sistemde, nedeni nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, önemli uygulama hataları olmaktadır. Bu ise sisteme olan güveni sarsmakta, eski denetimsiz durumun tekrar geri dönmesine neden oluşturmaktadır.

Yapıların denetlenmesi sadece ticari bir işleyiş olarak değil  "Kamusal" bir görev olarak görülmelidir. Bu açıdan Bayındırlık Bakanlığı‘nca, yapıların denetlenme sürecinde, meslek odalarımızın yer almasının ve görevlendirilmesinin yasallaştırılması gerekmektedir. Aksi durumda piyasa şartlarına bağlı olarak giden bu süreçte, çeşitli biçimlerle yasal olmayan kırımlar yaygın olarak yapılmakta, sonuçta sağlıklı bir denetim gerçekleşememektedir. Kırımların ve onun sonucu olarak denetimin olması gereken boyutta gerçekleşememesinin engellenebilmesi, sistemde meslek odalarımızın yer almasının sağlanmasıyla mümkün olabilecektir.

Değerli Basın Mensupları,

17 Ağustosların bir daha yaşanmaması için;

•·         Yerleşme ve yapılaşma süreçleri yeniden düzenlenmeli, imar ve yapı sistemi risk yönetimini içerecek biçimde yenilenmelidir.

•·         Kentsel ve kırsal yerleşim alanlarında jeolojik risk faktörlerine dayalı planlama anlayışı geliştirilmeli

•·         Ülkemizin jeolojik gerçekliğine uygun bir deprem stratejik planı hazırlanmalıdır.

•·         Kentlerimizin ve yapılarımızın depreme karşı dayanıklılığını artırmak her şeyden önce bir devlet politikası olarak ele alınmalı ve hayata geçirilmelidir.

•·         Ülkemizde yapı sektörü politik çıkarlardan uzak teknik ve bilimsel boyutuyla ele alınmalıdır. Siyasi iktidarların sırf seçilme gayesiyle sıklıkla gündeme getirdikleri "imar afları" artık kesinlikle gündemden düşürülmeli ve insanlarımıza gelecekte çıkabilecek bir affın umudu veya düşüncesi verilmemelidir.

•·         Her il için "Afet Riskini Azaltma Eylem Planı" hazırlanmalı ve bunların ulusal düzeyde koordinasyonu sağlanabilmelidir.

•·         Deprem riskinin yüksek olduğu illerimizden başlamak üzere, yapı envanteri çalışmalarına önem verilmeli, bu çalışmalar için gerekli kaynak mutlaka yaratılmalıdır.

•·         Yerel yönetimler, inşaatların başlamasından önce vatandaştan aldıkları otopark, kanal ve su bağlantı vb. bedelleri yapım süreci tamamlandıktan sonra, oturma raporu aşamasında almalıdır. Önceden alınan bu bedeller başlangıç sürecinde önemli bir düzeyde olup, özellikle dar gelirli vatandaşlarımızı kaçak yapı yapmaya itmektedir.

•·         Şehir içindeki tüm köprü ve sanat yapıları yeniden gözden geçirilerek depreme karşı dayanım testlerinin yapılması gerekmektedir.

•·         Deprem riskinin büyük olduğu illerimizde, "2007 Deprem Yönetmeliği" öncesi yapılan tüm yapılar belli bir plan çerçevesinde gözden geçirilerek güçlendirilmeli veya yenilenmelidir.

•·         Halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi faaliyetleri yerel yönetimlerce programlanarak, üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının eğitim ve bilgilendirme süreçlerinde desteği sağlanmalıdır.

•·         Gerçekte en önemli sorumluluk, bina alacak olan insanlarımızda olmaktadır. Bu anlamda iyi ve bilinçli bir tüketici olmak bu işin özünü oluşturmaktadır. Görsel ve yazılı basınımıza da yapım sürecinde son tüketici olan insanlarımızın bilgilendirilmesinde ve onların sorgulayıcı olmasını sağlamasında da önemli görevler düşmektedir.

Değerli Basın Mensupları,

Her 17 Ağustosta söylediklerimiz ve yazdıklarımızın artık sona ermesini, siyasal iktidarlarca ve yerel yönetimlerce dikkate alınmasını istiyoruz. Bu ülkenin insanlarına karşı sorumluluğu olan biz mühendis ve mimarların, yaşanacak deprem felaketlerinde meydana gelebilecek can ve mal kayıplarını en aza indirecek bilgi ve birikimlerine önem verilmesini, dikkate alınmasını istiyor ve bıkmadan dile getiriyoruz. TMMOB ve bağlı odaları 17 Ağustos acılarının benzerlerinin yaşanmaması için bu konudaki haklı ve inançlı tavrını ayni kararlılıkla sürdürecektir.

 Ferdan ÇİFTÇİ

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri

Okunma Sayısı: 1365