TÜRKİYE’DE VE BURSA’DA TARIM’2013 BASIN AÇIKLAMASI

BURSA ŞUBE ( )
30.04.2014 (Son Güncelleme: 30.04.2014 14:56:25)

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 92 yıl önce 1 Mart 1922`de, TBMM Açılış Konuşması`nda Türkiye`nin sahibi ve efendisi kimdir? diye soruyor ve bunun cevabını derhal birlikte verelim diyerek: "Türkiye`nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten çok refah, saadet ve servete layık olan köylüdür. Bu nedenle, TBMM`nin iktisadi siyaseti, bu temel hedefi gerçekleştirmektir" şeklinde yanıtlamıştır. Günümüzde üretici köylü`nün açıklanan anlamda efendiliği, ülke sahipliği, üreticiliği kalmış mıdır veya belirtilen temel hedef gerçekleştirilebilmiş midir? Toplantımızın amacı bu soruların yanıtlarını ve raporumuzun özünü oluşturan temel konuları tartışmaktır. 

Tarım piyasa güçlerine teslim edildi 
Türkiye`de 2000`li yılların başından bu yana IMF ve Dünya Bankası programları çerçevesinde uygulanan neo-liberal tarım politikalarıyla destekleme sisteminin bütünlüğü bozulmuş; tarım satış kooperatifleri işlevsiz hale getirilerek çiftçi örgütlenmesi zayıflatılmış ve tarım sektörü piyasa güçlerine teslim edilmiştir. Tarım ve gıda sistemi giderek uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş, ülkemizin gıda egemenliği çokuluslu şirketlerin güdümüne girmeye başlamıştır. Nitekim 2002-2013 yılları arasındaki 12 yıllık dönemde 9 yıl tarım ürünleri dış ticareti net açık vermiştir. 
Türkiye`nin uzun-orta dönemli bir tarım politikası/ öngörüsü yok 
Türkiye maalesef uzun ya da orta dönemli bir tarım politikasına/öngörüsüne sahip değil. Sorun ne zaman ortaya çıkarsa o zaman çözülmeye çalışılmakta ve hemen ithalat akla gelmekte; üreticiyi ithalatla terbiye etme, artan fiyatları ithalatla düşürme kolaycılığına başvurulmaktadır. Tıpkı pirinç, kırmızı et, sap-saman, kuru fasulye ve çok yeni bir konu olarak hükümetin hububat (19 nisan 2014 tarihli Bakanlar kurulu kararı 4.2 milyon ton) ithalat kararında olduğu gibi… 
Gelelim 2013 yılında Türkiye`nin kırsal-tarımsal yapısının fotoğrafına… 

Kentli nüfusun oranı yüzde 91,3`e yükseltildi 
30 Büyükşehirde 16 bini aşkın belde ve köyün ilçe belediyelerine mahalle olarak katılmasına ilişkin yasa uyarınca 2012 yılında il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı yüzde 77,3 iken 30 Mart 2014 yapılan yerel seçimlerden sonra yüzde 91,3`e yükseltilmiş; buna karşılık belde ve köylerde yaşayanların oranı ise sanal olarak yüzde 22,7`den yüzde 8,7`ye düşürülmüştür. 
Tüzel kişiliği sona erdirilerek mahalleye dönüştürülen bu köylerin tüm varlıkları belediyelere devredilerek; tarım arazileri, meralar, yaylaklar ve kışlaklar imara açılabilecek, böylece tarımsal üretimden zaten kazanç sağlayamayan çiftçilerin ellerindeki araziyi satıp üretimden çekilmelerine zemin hazırlanmıştır. 
Çiftçi tarımdan kopuyor 
Uygulanan yanlış politikalar nedeniyle çiftçiler tarımdan kopmaktadır. 2000`li yılların başında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı yaklaşık 7,8 milyon kişi iken, 2013 yılı sonunda 6 milyon olmuştur. Yani 1,7 milyon çiftçi tarımdan kopmuştur. 2000 yılında tarımın istihdamdaki payı yüzde 36 iken, 2013 sonunda yüzde 23,6`ya düşmüştür. 
Tarımın gelişme hızı düşük 
Yaklaşık 15 yıldır uygulanan IMF ve Dünya Bankası patentli politikalar nedeniyle tarımdaki büyüme hızı genel ekonominin büyüme hızının çok altında kalmıştır. Son 11 yılda ülke ekonomisi (GSYH) yüzde 5 büyür iken tarımdaki büyüme hızı yüzde 2,3`te kalmıştır. 
  
Türkiye tarımda net ithalatçı 
1980`li yıllardan önce Türkiye tarımda büyük ölçüde kendine yetebilen bir durumda iken son 30 yıllık dönemde uygulanan neoliberal politikalarla tarımda net ithalatçı bir konuma gelmiştir. Ülkemiz son 11 yıldan 9`unda tarım ürünleri dış ticareti net açık vermiştir.Türkiye genel olarak tarımsal hammadde ithalatçısı gıda maddeleri ihracatçısıdır. Gıda sektörü ithal ettiği hammaddeyi işleyerek yine yurtdışına satmaktadır. 
2013 yılında buğday ithalatı 4 milyon tonu geçti 
Türkiye, yıllık 20 milyon tonun üzerinde üretim gerçekleştirdiği buğdayda aynı zamanda ithalatçı konumdadır. 2011 yılında 5 milyon tona ulaşan buğday ithalatı, buğday üretiminde rekor kırıldığı belirtilen (22 milyon ton) 2013 yılında da 4 milyon tonu (buğday ithalatına ödenen 1.3 milyar dolar) bulmuştur. Bu yıl kuraklık etkisi ile buğday rekoltesinin en az yüzde 20 seviyesinde azalacağı tahmin edilmekte olup 2014`te ithalatın hangi boyutlara ulaşacağını kamuoyunun ve sizlerin takdirine bırakıyoruz. 
2013`te yağlı tohum ve türevlerine 3,6 milyar dolar 
Yağlı tohum ve türevleri Türkiye`nin en önemli ithalat kalemlerinden birini oluşturmaktadır. 2013 yılında yağlı tohumlar için ödenen bedel 1,2 milyar doları aşmıştır. Ham yağ için ödenen bedel ise yaklaşık 1,6 milyar dolardır. Söz konusu dönemde yağlı tohum ve türevlerine ödenen toplam döviz ise 3,6 milyar doların üzerindedir. 
10 yıllık pamuk ithalatı 8 milyon ton 
1996 yılında Avrupa Birliği ile yapılan Gümrük Birliği anlaşması uyarınca pamuk ithalatında gümrük vergisinin sıfıra düşürülmesi ayrıca yüksek girdi maliyetleri nedeniyle ülkemiz pamukta (Çukurova ve sökenin beyaz altını) ithalat rekorları kırılmaktadır. 2000 yılından bu yana pamuk için ödenen döviz 15 milyar doları bulmuştur. Komşumuz Yunanistan`ın pamuk üretiminin yüzde 40`ı her yıl ülkemiz tarafından ithal edilmektedir. 
Yanlış tarım politikaları tarlaları boş bıraktırıyor 
Uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden çiftçi tarımdan kopmakta, tarlalar boş bırakılmaktadır. 1990 yılında çayır ve mera alanları hariç toplam tarım alanları 27,9 milyon hektar iken, 2013 yılında 4,1 milyon hektarın üzerindeki kayıpla 23,8 milyon hektara düşmüştür. Yalnızca 2000 sonrası dönemdeki kayıp 2,6 milyon hektar dolayındadır. 
Bitkisel üretim yerinde sayıyor 
Türkiye son 20 yılda buğday üretimini yalnızca yüzde 5 oranında artırabilmiştir oysa bu dönemde nüfus yüzde otuzdan (58 milyondan 76,7 milyona) fazla artmıştır. Bu süreçte endüstri bitkilerinin (tütün ve pamuk), kuru baklagillerin (nohut, kuru fasulye, mercimek) ve yumru bitkilerin (patates ve kuru soğan) üretimleri de azalmıştır. Bitkisel üretim alanında yalnızca mısır, çeltik ve ayçiçeğinde anlamlı üretim artışları sağlanmıştır. Kamu desteklerinin hiç olmadığı ihracata yönelik meyve ve sebze üretiminin ise arttığı söylenebilir. 
Hayvansal üretimde temel sorun girdi maliyetleri 
Türkiye hayvansal protein tüketimi bakımından dünyada 130. Sıradadır. Bunun nedenleri; canlı hayvan arzındaki yetersizlik ve bunun yol açtığı yüksek et fiyatları ile birlikte Türkiye`de alım gücünün düşük olmasıdır. Nitekim canlı hayvan arzındaki yetersizlikten dolayı Türkiye 2010-2013 döneminde yaklaşık 3,5 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithal edilmiştir. Bu dönemde yaklaşık 3,5 milyon baş canlı hayvan ithalatı yapılmış, karkas sığır eti ithalatı da 200 bin tona ulaşmıştır. 
Hayvancılıkta şirket tarımını öne çıkaran politikalar terk edilerek, mevcut üreticileri daha iyi duruma taşıyacak uygulamalara geçilmeli, Var olan imkânlar ithalat için değil ülkemizin üreticileri için kullanılmalıdır. 
  
Tarımın finansmanında yabancıların payı artıyor 
2000 yılında bankalar tarafından tarıma verilen kredilerde özel bankaların payı yalnızca yüzde 0,4 iken 2000-2013 yılları arasında yerli ve yabancı özel bankaların toplam payı yüzde 36`yı geçmiştir. 2012 yılı sonu itibarıyla tarıma kullandırılan 32,6 milyar liralık kredi, 2013 yılı sonuna kadar 3,8 milyar lira artış göstererek 36,4 milyar liraya ulaşmış; çiftçinin kullandığı kredi miktarı tarımsal destekleme ödemelerinin 4 katını geçmiştir. 
İthalat lobisi gübre piyasasında da egemen 
2013 yılında 5,8 milyon ton olan kimyasal gübre tüketiminin yarısı (2,9 milyon ton) ithal edilmiş; ithalat bir önceki yıla göre yüzde 41 oranında artmıştır. Yani 2013 yılında kimyasal gübre ithalatında Cumhuriyet tarihinin rekoru kırılmıştır. 
2003-2013 döneminde girdi fiyatları 4 kat arttı 
2002-2013 yıllarını kapsayan dönemde kimyasal gübre fiyatları cinsine göre yüzde 240 – yüzde 320 düzeyinde artmıştır. Aynı dönemde karma yem ve mazot fiyatlarındaki artış ise yüzde 300`ü bulmuştur. Bu dönemde alım fiyatlarındaki artış buğdayda yüzde 210, şeker pancarında ise yüzde 95 olmuştur. Bu girdi maliyetleri ile üretim yapmak, diğer ülkelerle rekabet edebilmek mümkün değildir. 
2003-2013 arasında çiftçiye 60, rantiyeye 550 milyar 
Yani yerli ve yabancı rantiyeye milyonlarca çiftçiden tam dokuz kat daha fazla ödeme yapılmıştır. Oysa tarımda koruma ve müdahale bir zorunluluktur. Aksi halde çiftçiler girdi satın alırken ve/veya ürünlerini satarken, piyasa koşullarından dolayı çift yönlü sömürüye uğramaktadırlar. 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu`nun 21. maddesine göre, her yıl tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1`i düzeyinde olmak zorundadır. Ancak bu rakam yüzde 0,6-0,7`yi geçmemiştir. 
Prim desteklerinde sembolik artışlar yapıldı 
2010 yılından itibaren geçilen havza bazlı modelde, prim desteklerine 2013 yılı için birçok kalemde artış yapılmazken, yalnızca pamuk, aspir ve zeytinyağında sembolik artışlar yapılmıştır. Tarıma verilen desteklerde arz, talep, üretim, maliyet, ihracat, ithalat, gibi temel kriterler dikkate alınmamaktadır. 
Meralar yapılaşmaya açıldı 
2 Ağustos 2013 tarihli Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren 6495 sayılı Kanunla mera, yaylak ve kışlakların geçici yerleşme yeri olarak uygun görülen kısımları, tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescil edilecek, bunlardan kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler, talep sahiplerine bedeli karşılığında 29 yıla kadar tahsis edilebilecektir. 
TİGEM işletmelerinin özel sektöre kiralanması sürdü 
Tarım sektörü için sertifikalı tohumluk ve damızlık gibi ana materyallerin üretim ve dağıtımı faaliyetlerini yürüten bir İktisadi Devlet Teşekkülü olan TİGEM`in, 19 işletmesi 2003-2013 yılları arasında özel sektör firmalarına 30 yıllığına kiralanmıştır. 2013 yılı içerisinde 4 işletmenin daha kiraya verilmesi işlemleri tamamlanmıştır. 

2013 YILINDA BURSA`DA TARIM 
Mustafa Kemal Atatürk`ün 89 yıl önce 28 Eylül 1925 tarihinde, Bursa Hünkâr Köşkü`nde tanımladığı gibi, Bursa`nın bir tarım kenti olduğu gerçeği her çalışmada, Bursa`ya yapılacak kimlik tanımlamalarında öncelikle dikkate alınmalıdır. Bu durum hem çiftçilerimizin kendi topraklarında barınması, üretmesi ve kazanması hem de ülkemiz ve Bursa kenti bireylerinin yeterli, kaliteli ve sağlıklı gıda gereksinimlerinin karşılanması için yaşamsal öneme sahiptir. 
Bursa tarımının sorunları ülke tarımının sorunlarından soyutlanamaz Türkiye tarına ilişkin sunduğumuz rapordaki gerçekler Bursa`mız tarımı ve üreticileri için de geçerli olduğu söylenebilir. 
6360 sayılı Büyükşehir Kanunu kapsamında Bursa`daki belde ve köylerin ilçe belediyelerine mahalle olarak katılmasıyla 2013 sonu itibariyle kırsal nüfus sanal olarak sıfıra düşürülmüştür. Yani bir gecede 286 bin kişi kentli durumuna getirilmiştir. 
Bursa`da kentleşme süreci 
Kentin ovaya doğru genişlemesi politik, ekonomik ve yasal nedenlere bağlı olarak hızlı bir şekilde sürmektedir. Başka bir ifadeyle, sanayi tesislerinin ve toplu konut alanlarının, Bursa Ovası`nı tümüyle kaplaması için geçmesi gereken süre çok kısalmıştır. Gerekli tedbirler alınmadığı taktirde, 2020 yılında Bursa Ovası`nda prodüktif anlamda tarımsal faaliyetten söz etmek olanağı kalmayacaktır. 
Bursa`nın tarımsal yapısı 
Bursa`da 1995-2013 döneminde toplam işlenen alanlar ve uzun ömürlü bitkilerin kapladığı alanlar 56 bin hektar azalmıştır. Bu süreçte tarla ürünleri ve sebze üretim alanları gerilemiş; buna karşılık meyve ve bağ alanları artmıştır. 
2013 yılı itibariyle Türkiye armut üretiminin yüzde 34`ü, sofralık zeytin üretiminin yüzde 22`si nektarin ve şeftali üretiminin yüzde 18`i Bursa`da yapılmaktadır. Sebze ve meyve işleme sanayiinin önde gelen merkezlerinden biri konumunda olan Bursa`nın, Türkiye`nin bezelye üretiminde yüzde 34, salçalık domates üretiminde ise yüzde 29 payı bulunmaktadır. 
Raporumuzda da sunulduğu gibi, Bursa`da 1990 yılı sonraki dönemde başta dane mısır olmak üzere birkaç istisna dışında tarla bitkileri ve sebzelerin tamamının üretimleri azalmıştır. Buna karşılık hiçbir kamu desteğinin yönelmediği meyvelerin üretiminde ise anlamlı sayılabilecek artışlar sağlanmıştır. 
Öte yandan 1980`den bu yana 30 yılı aşkın dönemde sığır sayısı artmış; koyun, keçi ve özellikle manda varlığı büyük ölçüde düşmüştür. Toplam hayvan varlığındaki azalma yaklaşık yüzde 36 olmuştur. Söz konusu dönemde Bursa`da et ve süt üretimi yaklaşık yüzde 30 oranında gerilemiş olmasına karşılık bal ve özellikle de yumurta üretiminde önemli artışlar sağlanmıştır. 

Ülkemiz tarımında mevcut sorunların çözümü için neler yapılmalı? 
İthalatı değil üretimi hedefleyen, emekten yana, küçük ve orta ölçekli çiftçileri destekleyen tarım politikaları uygulanmalı; gerek bitkisel gerekse hayvansal üretim için doğru ve sürdürülebilir bir üretim planlaması yapılmalıdır. 
Üretim maliyetlerinin düşürülebilmesi için çiftçilerimiz girdi ve teknoloji bakımından desteklenmeli; büyük ölçekli ve şirketlere dayalı tarım yerine sürdürülebilir küçük ve orta ölçekli; doğa, çiftçi ve tüketici dostu üretim yöntemleri teşvik edilmelidir. 
Son söz olarak; 
Kır emekçisinin, yoksul köylünün yoldaşı ve önderi rahmetli meslektaşımız Akın ÖZDEMİR`in belirttiği ve yıllar önce talep ettiği gibi Türkiye "insanı aç, toprağı aç, hayvanı aç bir ülke" olma durumundan kurtarılmalıdır diyor katılımlarınız için saygı ve sevgilerimi sunuyorum. 

Doç. Dr. Ertuğrul AKSOY 
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 
Bursa Şube Başkanı 

Okunma Sayısı: 689