GAZETE DUVAR / BUĞDAY İÇİN EN KRİTİK ON BEŞ GÜN / 22 OCAK 2018

İSTANBUL ŞUBE ( )
22.01.2018 (Son Güncelleme: 06.02.2018 09:38:43)

 
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık ile kuraklığın nedenleri ve sonuçlarını konuştuk. Türkiye‘de kuraklık belirtilerinin olduğunu vurgulayan Atalık, "Ocak sonu veya en geç Şubat`ın ilk haftasına kadar karın düşmesi gerekiyor. Eğer kar yağmazsa bu kuraklığın etkisini kalite ve verim kaybı olarak bariz şekilde yaşayacağız" diyor.
 
Kış bir türlü gelmiyor. Büyük şehirleri besleyen barajlardaki doluluk oranları bu aylarda olması gereken seviyelerin çok altında bulunuyor. Ancak yağışların azlığı karın yağmaması bir başka büyük tehlikeyi doğurmuş durumda. Gazete Duvar`a konuşan Ziraat Mühendisleri İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık Türkiye için tehlikeli son dönemece girildiğini savunuyor. Ahmet Atalık Türkiye`nin buğday deposu olan bölgelerde yağışların azlığı, en önemlisi karın yağmaması durumunda Türkiye`nin buğday rekoltesinin ciddi oranda etkileneceğini söylüyor. Atalık`a göre önümüzdeki on beş gün içinde bu bölgelere kar yağmaması durumunda dışarıdan buğday ithali için bağlantıların şimdiden kurulması gerekiyor.
 
Türkiye bir süredir kuraklığı tartışıyor. Kışın yeterli yağış olmadığı, barajlardaki doluluk oranının çok düştüğü, ileride hem içme suyu hem de tarımsal arazilerin sulanmasında problemler yaşanacağı uyarıları yapılıyor. Siz bir ziraatçı olarak bu kuraklığın etkilerini gözlemliyor musunuz? Tarımsal açıdan ne gibi etkileri olacaktır?
 
Kuraklık var. Özellikle sonbahara girdiğimizden beri bu kuraklık başladı. Tarımsal açıdan bu kuraklık nereleri etkiliyor diye baktığımızda, özellikle Doğu Anadolu Bölgesi`nin bir kısmını Güneydoğu Anadolu bölgesini ve İç Anadolu bölgesinin doğu kesimleri ile Akdeniz`in doğu kısımlarını etkiliyor. Yani tarımsal anlamda bütün Türkiye`yi etkileyen bir kuraklık olduğunu söylemek için henüz çok erken. Etkilerinin en bariz olduğu yerler olarak bu saydığım bölgeleri belirtebiliriz. Biliyorsunuz bu mevsimde kışlık tahıllar ekilir. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi`nde Ekim ayından başlayarak, Ocak sonuna kadar kışlık tahılların ekilmesinin tamamlanması lazımdır. Bu bölgede tahılların ekimi tamamlandı. Ancak yeterli yağış olmadığı için çimlenme gerçekleşmedi ve tohumlar çürümeye başladı. Çiftçi bu tahılları ektiği arazileri sürüp tekrar ekmeye başladı. Ekimi bu ayın sonuna kadar tamamlanması gerekiyor. Eğer çimlenme tekrar gerçekleşmezse alternatif değişik ürünlere yönelmesi lazım.
 
Peki, bu alternatif ürünler nelerdir?
 
Türkiye`nin tarım arazilerinin yarıdan fazlasına tahıl ekiliyor. Buğday, arpa, yulaf kışlık tahıllar. Tahıl içerisinde de yarıdan fazla payı buğday alıyor ve ondan sonra da arpa geliyor. Buğday, bu ürünler içinde en önemlisi. Çünkü gıda sanayi üretiminin yüzde altmıştan fazlasının hammaddesini oluşturuyor.
 
Şu anda Türkiye`de tarımın tamamını kapsayan bir kuraklıktan bahsetmek mümkün değil. Fakat özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi`nde belirtileri süren bu kuraklığın buğday üretimimiz üzerinde büyük etkileri olabilir. Öncelikle tüm Türkiye ile birlikte Güneydoğu Anadolu bölgemizin yağış alması özellikle de kar yağışı alması gerekiyor.
 
‘ŞUBAT`IN İLK HAFTASINA KADAR KAR DÜŞMELİ`
 
Peki karın bu tahıllar için nasıl bir önemi var?
 
Kar yağışının kışlık tahıllar, özelliklebuğdayımız açısından önemi çok büyük. Çünkü kışlık tahılların, soğuklama evresi dediğimiz evreyi yaşaması gerekiyor. Tabi bir yağış aldıktan sonra önce çimlenmesi, çimlendikten sonrada kar örtüsü altında kalarak, daha gür ve verimli olması sağlanıyor. Kışlık tahılların soğuklanma ihtiyacı var. Kar bunu sağlıyor. Hem kuraklığın sona ermesi hem de kaliteli kışlık buğday üretimimizin gerçekleşmesi için karın gelmesi gerekiyor. Yani dediklerimiz gerçekleşirse, yağmur düşer üzerine de kar örtüsü gelirse Türkiye bu kuraklığın etkilerini çok çok az hisseder. Tarımsal ürün anlamında çoğumuz hissetmeyiz. Ama kuraklık devam ediyor. Yağmur yeterince yağmıyor. Şöyle bir kendini gösteriyor ve bitiriyor. Peşinden hala bu bölgelerde kar yok. Türkiye`nin pek çok yerinde yok, yağması gereken miktarlarda hiç yok.
 
Peki Türkiye`nin ne kadar zamanı kaldı?
 
Ocak sonu veya en geç Şubat`ın ilk haftasına kadar karın düşmesi gerekiyor. Eğer kar yağmazsa bu kuraklığın etkisini kalite ve verim kaybı olarak bariz şekilde yaşayacağız. Türkiye normal şartlarda da 4 ila 5 milyon ton buğdayı, yüzde doksanı Rusya`dan olmak üzere ithal ediyor. En büyük pay Rusya`nın. Yağışlardaki bu düzensizlik devam ederse bu miktar çok artacaktır. Eğer yağış gelirse zararımızı ucuz atlatacağız. Eğer düşmezse Türkiye`nin bu kaybının ne kadar olacağını iyi kötü tahmin edip, yurt dışı bağlantılarını erkenden yapması gerekiyor ki, buğdayı ucuz temin edebilsin. Yoksa son anda yapacağınız bir hamle pahalıya mal olur. Türkiye`nin kuraklık tahminini çok iyi yapıp, zarara uğrayacağını tahmin ettiği anda üretim kaybını telafi etmek için, yurtdışı bağlantılarını hemen gerçekleştirmesi gerekiyor.
 
Bu saydığınız bölgeler daha çok buğday üretilen yerler değil mi? Peki buğdayın dışında hangi ürünler etkilenebilir?
 
Şu anda mevsimlik sebzeler etkilenir. Serada yetişenler etkilenmez. Çünkü seraların kendi sistemleri var. Serada kontrollü atmosferde gerekli olan suyu ısıyı ayarlayabiliyorsun. Tarla ürünlerinin zarar görmesi söz konusu, bu ürünlerden de bu zamanda, tere, maydanoz, ıspanak, bal kabağı, brokoli, lahana, pırasa gibi sebzelerin piyasaya sürüldüğünü görüyoruz. Kuraklığın devam etmesi sebze üretimimiz açısından da sorun yaratabilir.
 
‘SEBZELER DE ETKİLENEBİLİR`
 
Peki bu kuraklığın etkilerini en aza indirmek için başka neler yapılabilir?
 
Türkiye cumhuriyet tarihi boyunca 63 milyon dekar arazisini sulamaya açtı. Türkiye`nin su kaynaklarını verimli kullanmak için damla ve yağmurlama sulama sistemine geçmesi gerekiyor. Buna geçtiğimiz zaman, sulama yapılabilen bu 63 milyon dekar araziyi 120 milyon dekara çıkarmamız mümkün gözüküyor. Yani var olan kaynaklarla suladığımız arazi kadar bir araziyi daha suyla buluşturabiliriz. Şu anda halk tabiri ile vahşi sulama dediğimiz suyu bol kullanan yöntemleri deniyoruz. Bu yöntemin şöyle bir sakıncası da var. Bu sulama bitki besin maddelerini toprağın altına itiyor. Üstte verimsiz bir toprak bırakıyor. İkincisi çok su kullandığınız için hem verimli toprağı kaybediyorsunuz, hem de toprağın içindeki mineral maddeleri yıkamak suretiyle alandan uzaklaştırıyorsunuz. Dolayısıyla suyu tasarruflu kullanan sulama yöntemleriyle yalnızca su tasarrufu yapmıyorsunuz, bitki besin maddelerinden de en maksimum düzeyde yararlanıyorsunuz. Bu nedenle sulama yöntemlerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Böylelikle belki de kimyevi gübrelere de ihtiyaç duymayacağız. İklim değişikliğine karşı da sulamayı yaygınlaştırıp tasarruf yaptığımız için kuraklığın etkisini azaltacak faktörler olacaktır.
 
Kuraklıkla birlikte bazı bölgelerde selleri de yaşıyoruz…
 
Evet, kuraklık sadece kuraklık değildir. Kuraklığın bir ikiz kardeşi var, seller. Kuraklık sorunu yaşayan yerlere baktığınızda sel sorunu da yaşandığını görürsünüz.  Isınan hava en ufak soğukla karşılaştığında da çok fazla su buharı taşıdığından bir anda aşağıya yağmur olarak iniyor. İşte kuraklık ve akabinde yaşanan seller bu nedenle oluyor. Doğu Akdeniz de sanırım Tarsus`ta 36 bin dönüm arazi seller altında kaldı. Bir yanda kuraklığın etkilerini yaşarken hemen yanı başındaki komşusunda da sel basması nedeniyle kalite ve verimde düşüklük yaşanıyor. Bu artık diğer illerimizde de yaşanacaktır. Dünya`da da peş peşe gelen kuraklık ve sel basması yaygın olarak yaşanmaya başladı. Buna karşı da önlemler almak zorundayız. En önemlisi çıplak arazi bırakmamalıyız. Arazi üzerinde bitki olursa topraklar en maksimum düzeyde suyu çekme kapasitesine ulaşıyor. Ama topraklar çıplak olursa hızla yağan yağmur damlaları şiddetle çarparak toprakta suyu çekebilecek gözeneklerin tıkanmasına neden oluyor. Bitki olursa o çarpma etkisini yaptırtmıyor kanallar suyu daha güzel içine çekiyor. Boş arazi bırakmayacağız, ormanlık alanlarımız orman olarak kalacak, meralık alanlarımız mera olarak kullanılacak tarım arazilerimizi de boş bırakmayacağız. Bugün çiftçi kazanamadığı için bir Belçika büyüklüğünde 30 milyon dekar arazisini ekmiyor. Bizim kuraklık ve selden kaybettiğimiz araziyi ve ürünü bu arazileri değerlendirerek telafi etmemiz gerekiyor.
 
Küresel ısınma ürün fiyatlarını arttıracaktır. Buna ne gibi bir önlem alınabilir?
 
Kuraklık ve sel özelikle ana gıda maddesi olan ürünlerin yetiştiği dünyanın diğer bölgelerinde de gerçekleşiyor. Bunu bütün dünya yaşıyor. Bu da gıda fiyatlarının artmasına yol açıyor. 2007 ve 2008 yılında Kuzey Afrika`da gerçekleşen kuraklık sonucunda insanlar aç kaldığı için büyük protestolar gerçekleşmişti. Yani Türkiye`de kuraklık var, dışarıdan alırız dönemi de geçiyor. Dışarıdan paran da olsa alamayabilirsin. Kendi arazilerimizi değerlendirmeyip dışarıya bel bağlamamız da çok tehlikeli bir olay. Kendi topraklarımızı değerlendireceğiz. Yine yetmiyorsa da erken bağlantılarla o ürünleri temin etmeye çalışacağız.
 

 

 

Okunma Sayısı: 77
Bağlantılar

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2018/01/22/ziraat-muhendisleri-istanbul-sube-baskani-ahmet-atalik-bugday-icin-en-kritik-on-bes-gun/