D SOSYAL: AKP’Lİ YILLARDA TARIM: STRATEJİSİZLİK, BAĞIMLILIK, İFLAS- 17 NİSAN 2020

GENEL MERKEZ ( )
17.04.2020 (Son Güncelleme: 17.04.2020 18:28:30)

"TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, dövize bağlı olan tarımsal girdilerde indirim yapılmasını, kredi ve borç faizlerinin ertelenmesini talep etti. Ziraat Mühendisleri Odası da yaptığı basın açıklamasında, özellikle mevsimlik tarım işçilerinde şehirlerarası nakil ve barınma koşullarında ivedilikle önlemler alınmasının önemini vurguladı."

Yaşadığımız bu günleri olağanüstü olarak tanımlamakta sakınca görmüyoruz. Klişe bir ifadeyle “film gibi günler” diyebileceğimiz bu süreç, çok uzun süredir serbest piyasanın insafına bırakılmış tarımı ve doğrudan ona bağlı olan gıdayı tartışmamıza vesile oldu.

Tarımın, üretimin en stratejik alanlarından biri olduğunu acı bir şekilde öğrendiğimiz bu günlerde, AKP’nin çiftçiyi borç batağına sürükleyerek toprağını bırakmasına sebep olan tarım politikalarını hiçbir değişiklik yapmadan sürdürdüğünü görüyoruz. 18 Mart’ta açıklanan ekonomik tedbir paketinde sermayeyi kanatlarının altına alan AKP, tarıma dair tek bir söz dahi söylememeyi tercih etti. 25 Mart 2020 tarihli destek paketinde de bunu sürdürdü. Bu tercihin çok uzun bir süredir dışa bağımlı olarak sürdürülen tarımın geldiği noktayı da özetlediğini söyleyebiliriz.

Salgın günlerinde birçok sektörde üretim durduysa da aynısı tarım için söz konusu olamaz çünkü beslenme ihtiyacının karşılanabilmesi için tarımın devamı zorunlu. Bu zorunluluk halini mümkün kılan çiftçiler tarladan sofraya olarak özetlenen üretim sürecinin kilit noktasını oluşturuyor. Türkiye’de TÜİK verilerine göre tarımda çalışan toplam insan sayısı 5 milyon civarında ve net olarak bilinmemekle birlikte yaklaşık 1 milyon gezici mevsimlik işçi olduğu varsayılıyor.

#EvdeKal çağrılarının gerçekte karşılık bulmadığı, işçilerin sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda bırakıldığı bu günlerde, kırsalda üretimin devamlılığı adına büyük bir nüfusu oluşturan tarım işçileri için acilen gerekli koşulların sağlanması gerekiyor. Tabii uzun süredir kamucu politikalardan uzak, dışa bağımlılığın hızla derinleştiği Türkiye tarımında bunun gerçekleşmesi çok zor.

Geçen ay TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, dövize bağlı olan tarımsal girdilerde indirim yapılmasını, kredi ve borç faizlerinin ertelenmesini talep etti. Ziraat Mühendisleri Odası da yaptığı basın açıklamasında, özellikle mevsimlik tarım işçilerinde şehirlerarası nakil ve barınma koşullarında ivedilikle önlemler alınmasının önemini vurguladı.1 Bitkisel üretim için ekim, dikim, gübreleme ve ilaçlama zamanı olan Nisan ve Mayıs aylarının hata kabul etmeyen aylar olması nedeniyle bunlar ciddi ve acil talepler. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kurduğu Covid-19 Komisyonu’na bir ziraat mühendisi bile dâhil edilmemesi, konunun yeterince ciddiye alınmadığını gösteriyor.

Üretimde planlama ve stratejinin önemini anladığımız bu günlerde izlenen tarım politikaları, salgın öncesinde izlenenden pek farklı değil. Bugünün akıl dışı ve bilimsellikten uzak politikalarının daha iyi anlaşılması için salgını öncesinden miras kalan politikalara dair birkaç hatırlatma yapmak istiyoruz.

Tarımda Bağımlılık ve Stratejisizlik

2008 yılında Türkiye’de yaşanan kuraklık, yem bitkileri ihtiyacında ithalat konusunu gündeme getirdi. Yem bitkileri ile başlayan bu süreç, büyükbaş canlı hayvan ithali ile devam etti ve 2018 yılında besilik hayvan ithalatında rekor kırıldı. Ardından aşırı ithalat nedeniyle Et ve Süt Kurumu’nun depoları dolduğu ve besiciler hayvanlarını satamadığı için ithalatta zorunlu bir duraklama yaşandı. İthalatta yaşanan bu ani değişikler, AKP iktidarının tarım politikalarının stratejisizliğini göstermesi açısından değerli.

AKP’nin tarım politikaları, tarımsal üretimin her alanında kafa karıştırıcı uygulamalar içermekte. 2006 yılında Resmi Gazete’de yayımlanan 5553 sayılı Tohumculuk Yasası meslek odaları, kooperatifler ve çiftçiler tarafından tohum üretimini çiftçiden koparıp şirketlere teslim etmenin yasası olarak eleştirildi ama tüm itirazlara rağmen yürürlülüğe girdi. Bu yasa ile yerli tohumların ticareti yasaklandı ve sertifikalı tohum kullanımı zorunlu hale getirildi.2

Sertifikalı tohum üretimi, bitkisel üretimin temelini oluşturur. Yüksek çimlenme kabiliyeti, bitki besin elementlerinden yararlanma kabiliyetinin yüksekliği ve çeşit saflığı gibi olumlu özelliklere sahip olmakla birlikte verimi istenilen düzeyde arttırmadığı ve ekolojiye uygun genotiplerin kullanımını sınırlandırdığı gibi tartışmalara da konu olmaktadır. Belirttiğimiz gibi tohumun izlenebilirliği açısından sertifikalı, kayıtlı tohum üretimi değerlidir ancak herkes tarafından bilinmektedir ki; eğer sertifikalı tohumu üretecekseniz bunu paket halinde alırsınız, yani hastalığı ile mücadelede kullanacağınız pestisit ya da yabancı ot mücadelesinde kullanacağınız herbisitlerle birlikte.

AKP Yerli Tohuma Düşman

Peki, son zamanlarda birçok şenlik ve festivalde duyduğumuz bu yasanın kurbanı atalık yani yerli tohum nedir? Yerli tohumlar, bulundukları coğrafyanın iklimine adapte olarak ayakta kalmış, hastalıklara direnç oluşturarak bunu döllerine aktarmayı başarmış tohumlardır ve bu sebeple pestisit kullanımı yok denilecek kadar azdır. Kimyasal gübre ve su isteği düşük olan bu tohumların tarımsal üretimin ekonomik anlamda bel kemiğini oluşturduğu söylenebilir. Siyez buğdayı bunun en başarılı örneklerinden biridir.

Tohumculuk Yasası’yla işte bu kadar değerli olan yerli tohumların ticareti yasaklandı ve karşılığında para cezası ve tohumluklara el konulması yaptırımlar getirildi. Yaptırımlar, yasanın 12. maddesinde; “Bakanlıktan yetki almadan tohumluk yetiştiren, işleyen, satışa hazırlayan, dağıtan ve satan kişi ve kuruluşlara 10 bin Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde para cezası iki kat olarak uygulanır. Bu tohumluklara Bakanlık tarafından el konulur” şeklinde ifade edildi.2

Bu kadar değerli bir varlık nasıl olur da tarımsal üretimden kopartılmak istenir? Çiftçinin bezlerde saklayarak kuşaktan kuşağa aktardığı bu tohumları üretmek neden cezalandırılır? Bunun yanıtı açık. Gezi’den Kaz Dağları’na doğa düşmanlığını sürdüren AKP’nin amacı, çiftçinin bin bir emekle kazandığını çiftçiden alıp şirketlere aktarmaktı. Sertifika yetkisinin içinde birçok şirketin yer aldığı ve şirketlerin belirleniminde olan Tohumcular Birliğine verilmesi de AKP’nin bu niyetinin kanıtı.

AKP yerli tohumla uğraşmaya bu yasadan sonra da devam etti. 22 Aralık 2016’da Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği’nin (TSÜAB) Antalya’da düzenlediği o dönemlerde “Milli Tarımda Tohumculuğun Rolü ve Geleceği” konulu çalıştaya katılan dönemin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, burada yaptığı konuşmada “2018 yılında sertifikalı tohum kullanmayan destek alamayacak”3 diyerek iktidarın yerli tohuma düşmanlığını bir kez daha ilan etti.

İktidarda Kafalar Karışık

2006’da karşımıza çıkan bu yasayı neden şimdi konuşma ihtiyacı duyduk? Çünkü iktidarın kafası çok karışık. Öyle ki, 16 Ekim 2018’de, yani eski bakan Çelik’in yerli tohum kullanan çiftçilerin artık destek alamayacağını ilan ettiği yılın içinde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın düzenlediği Girişimci Kadın Çiftçiler Ödül Töreni’ne katılan Emine Erdoğan, “Ata tohumu seferberliğimizde kadınlarımızdan destek istiyorum. Yerli tohumun peşine düşelim ve bu alanda devletimizin milli tarım seferberliğine katkı sağlayalım” şeklinde konuştu.4 13 Şubat 2020 tarihinde de yeni bakan Bekir Pakdemirli “Atadan Toruna, Tohum Seferberliği ile Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı yerli tohum seferberliğini başlatıyoruz” dedi.5 Bir dönem uğruna ölüm fetvaları çıkartılan yerli tohum bir anda kendini seferberliğin ortasında buldu.

Yağmacılar Seferberlik Yapabilir mi?

Bütün bunlarla birlikte gündeme bağlı olarak hatırlatmak zorunda kaldığımız bir süreç daha var. 18 senelik AKP iktidarlığında Türkiye ‘de stratejik öneme sahip birçok kamu kuruluşu yok pahasına satılarak özelleştirilmiştir. Ve özelleştirilen bu kuruluşlar arasında Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri olan şeker fabrikalarını hatırlamakta yarar var çünkü salgın günlerinde kolonya ve dezenfektan ihtiyacı çok arttı ve bu ürünleri sağlamak için kullanılan etanolün hammaddesi şeker pancarından çıkan melas.

AKP bilimsellikten ve öngörüden uzak politikalarla tarımı piyasaya kurban etti. Çiftçinin en az girdiyle üretim yapmasına olanak sağlayan kooperatiflerinin işlevsizleştirilmesi ile Fiskobirlik, Kayısıbirlik gibi değerli kurumlar tasfiye sürecine girdi, tohum piyasasında Cargill, Bayer gibi çok uluslu şirketlerin hakimiyeti ile çiftçi yerli tohumdan uzaklaşmak zorunda kaldı. Tarım arazileri amaç dışı kullanıma açılarak rant uğruna sermayeye peşkeş çekildi.

AKP’nin tarım politikalarını birkaç başlık altında ele alarak hatırlatma sebebimiz, bu olağanüstü günleri yönetmekteki beceriksizliklerinin kaynakları arasında yıllardır sürdürdükleri neoliberal tarım politikalarının yarattığı yıkımın da olması. Hiçbir şey bir anda olmadı. Akılsızlık, bilimsizlik bu politikaların bel kemiğini oluşturdu.

Kanalizasyon sisteminin olmadığı, temiz suya erişimin kısıtlı olduğu, küçücük çadırlarda aileleri ile birlikte yaşamak zorunda kalan mevsimlik tarım işçileri ve borç batağına saplanan çiftçiler, üreticiler için acilen gıda egemenliğini savunmak zorundayız. Bakanlığın sunduğu 21 ille sınırlı tohum destekleri bir işe yaramaz. Zaten bizim olan tohumu hiçbir şirketin patentine muhtaç kalmadan üretebilmeliyiz.

17 Nisan Uluslararası Çiftçi Mücadeleleri Günü’nde bu yazıyı krizde de salgında da üretmek zorunda olanlara, çiftçilere borç biliriz.

Notlar

[1] http://zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=32716&tipi=3&sube=0

[2] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/11/20061108-1.htm

[3] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/gida-tarim-ve-hayvancilik-bakani-celik-sertifikali-tohum-kullanmayan-destek-alamayacak/712001

[4] https://www.milliyet.com.tr/siyaset/emine-erdogandan-yerli-tohum-cagrisi-2761118

[5] https://www.aa.com.tr/tr/politika/bakan-pakdemirli-atadan-toruna-tohum-seferberligi-baslatiyoruz/1732

 

Makale: GAMZE EGE

Haber kaynağına ulaşmak için lütfen tıklayınız. 

Okunma Sayısı: 101