TÜRKİYE' DE GDO' LU ÜRETİME VE TÜKETİME HAYIR!

SAMSUN ŞUBE ( )
02.07.2009 (Son Güncelleme: 03.07.2009 13:07:42)

Şubemiz önderliğinde TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Samsun Temsilciliği ve Samsun Tabip Odası ile birlikte Türkiye‘de GDO‘ lu Üretime ve Tüketime Hayır başlıklı basın açıklaması yapıldı.

     02.07.2009 tarihinde Şubemiz önderliğinde Samsun‘ da TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Samsun Temsilciliği ve Samsun Tabip Odası ile birlikte Türkiye‘ de GDO‘ lu Üretime ve Tüketime Hayır başlıklı basın açıklaması yapıldı.

BASIN AÇIKLAMASI

 

TÜRKİYE‘DE GDO‘ LU ÜRETİME VE TÜKETİME HAYIR!

Tüm dünyada ilk kez 1994 yılında ticari olarak piyasaya sürülen GDO‘ lu ürünler, 1998 yılından bu yana, hiçbir denetime tabii tutulmadan Türkiye‘ ye giriyor.

Özellikle yılda iki milyon ton düzeyinde dışalıma konu olan GDO‘ lu mısır ve soyadan üretilen işlenmiş ürünler, 800‘ den fazla çeşitle tüketici sofrasına ulaşıyor. Hiçbir etiketleme yapılmadan satışa sunulan bu ürünler, halk sağlığını ciddi biçimde tehdit ediyor.

Tüketicinin bilgilenme hakkını ihlal eden ve halk sağlığını hiçe sayan bu durum, 10 yılı aşkın süredir tüm çarpıklığı ile sürerken, bu kez Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı‘ nın Bakanlar Kurulu‘ nda olduğu ve TBMM‘ ne sevk edilmek üzere imzaya açıldığı bilgisi basına yansıdı. Hükümet sözcüsü, konuyla ilgili konuşmasında, zaten ithalatı serbest olan ve tüketilen bu ürünlerin Türkiye‘ de ekimine de serbestlik getirileceğini ifade etti. Anlaşılıyor ki, şimdi sıra, GDO‘ lu tohumları Türkiye‘ nin temiz topraklarına ekmeye geldi...

Kamuoyundan bir sır gibi saklanan Tasarı Taslağı yasalaştığında, ortaya çıkacak durum şöyle özetlenebilir.

1 ) GDO‘ ların üretimi ve tüketimine izin verilecek,

2 ) Bu ürünlerin risk değerlendirmesi şirketlerin kontrolünde olacak,

3 ) GDO‘ lu ürünlerden zarar gören çiftçiler ve tüketiciler zararlarını ispat etmek zorunda bırakılacak, bu ürünlerin zararlı olmadığının ispatı şirketlerin üzerinde olmayacak,

4 ) Bu ürünleri ülkemize sokan veya üreten şirketlerin cezai sorumlulukları oldukça düşük olacak,

5 ) Zarara uğradığını iddia eden çiftçiler zamanaşımı tehdidi ile karşı karşıya kalacak,

6 ) Risk denetimine tabi bu ürünlerle ilgili bilgiler kamuoyuna açıklanmayacak, şirket sırrı olarak korunacak,

7 ) Tüketicilerin sağlıklı gıda tüketme hakları, küçük çocuklarla sınırlandırılacak, sadece küçük çocuk ürünlerinde GDO kullanılmayacak,

8 ) Ülkenin tüm genetik varlıkları şirketlerin kontrolü altına bırakılacak,

9 ) Çiftçiler, tohumluk ayırma haklarını yitirecek; tozlaşma vb. yollarla ürünlerine GDO bulaşmışsa şirketlere tazminat ödemek zorunda kalabilecekler,

10 ) Bu ürünlerin denetimi konusunda çiftçi, tüketici, ekoloji örgütlerinin; bağımsız bilimsel kurumların, meslek odalarının herhangi bir söz ve karar yetkisi olmayacak...

Yukarıda özetlenen tablo, öncelikle ülkemiz tarımını doğrudan üç - beş şirkete bağımlı hale getirecektir. GDO‘ lu tohum ve pestisitleri ( zirai mücadele ilacı ) üreten şirketler arasında yapılan evlilikler, bu sürecin tohum ve ilaç için üreticinin her geçen yıl bu şirketlere daha çok ödeme yapmak zorunda kalacağını göstermektedir. Çünkü terminatör teknolojisi ile üreme yeteneği alınmış tohumlar, üreticinin tohum ayırma hakkını da elinden almaktadır. Böylece tüm dünyada konvansiyonel ürünlere göre daha verimli olmadığı ve daha çok pestisit tükettiği kanıtlanmış olan  GDO‘ lu tohumlar, temiz topraklarımızı ve üreticimizi, çok uluslu şirketlerin kar aracı haline getirecektir.

Sorunun bir diğer önemli boyutu, biyo çeşitliliğimizin ve çevresel değerlerimizin tahribidir. GDO‘ lu ürünlerden olacak gen kaçışları, hem kültür bitkilerini hem de bunların yabani akrabalarını kontamine edecek; bu tabloya eklenebilecek yatay gen kaçışları ile doğada geri dönüşümü olanaksız bir süreç başlamış olacaktır.

Tüketici ve halk sağlığı açısından da tablo vahimdir. GDO‘ lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, halkımızı daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anomalileri ve kısırlık gibi sağlık sorunları ile karşı karşıya bırakacaktır.

Oysa Avrupa Birliği, şirketlerin EFSA ( Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi ) üzerindeki artık gizlenemeyen etkilerin varlığına rağmen, topraklarının % 1‘ inden az olan bölümünde, yalnızca bir GDO‘ lu mısır türünün ekimine izin vermiş olup; Avusturya, Macaristan, Yunanistan, Almanya ve Fransa‘ nın  peşpeşe gelen yasaklama kararlarıyla GDO‘ lu ekim alanları 165 bin hektardan 105 bin hektara daralmıştır. Üstelik bu üretimin % 80‘ i yalnızca bir ülkede, İspanya‘ da gerçekleştirilmektedir. Önümüzdeki dönemde, halk ve çevre sağlığı ile kamu yararı odaklı bu yasaklamaların artarak süreceği öngörülmektedir.

Bunun yanında Avrupa Birliği‘ nde, içeriğinde % 0.9‘ dan fazla GDO‘ lu hammadde bulunan ürünlerin ancak etiketlenerek satışına izin verilmekte iken, halk sağlığı yanında, Türkiye‘ nin kendine özgü kültür ve inanç yapısına saygı gösterilme gereği duyulmadan, GDO‘ lu gıdaların serbestçe satışı gerçekleştirilmektedir.

Şimdi soruyoruz; bu Tasarı Taslağı kime hizmet etmektedir? Halkın GDO‘ lu ürünlere hiçbir talebi yokken, halkın örgütlerinden gizlenerek, hangi amaç ve nedenlerle bu düzenleme gündeme getirilmektedir?..

Sonuç olarak, ülkenin onurlu ve namuslu çiftçileri, tüketicileri, ekoloji örgütleri, ziraat, çevre, gıda mühendisleri, birlikleri, kooperatifleri, siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerinin bu barbarlık yasasına karşı direnmeleri en temel haklarıdır. Ülkemizi açlık ile terbiye etmeye girişenlere karşı, bu yasanın meclis gündemine gelmeden geri çekilmesini talep ediyoruz. Bu ülkenin genetik varlıklarını, biyolojik çeşitliliğini, tohumlarını korumak, toplumsal barışın, adaletin olmazsa olmaz ön koşullarıdır. Bu doğrultuda, hemen hiç vakit kaybetmeden, toplum olarak vekil ettiklerimize bir kez daha sesleniyoruz, şirketlerin geleceğini değil, doğa ve toplum için biyolojik geleceğimizi koruyun. Bir an önce biyogüvenlik alt yapısını oluşturun, bu konuda bütçeden bir pay ayırarak ülkemizde genetik kirlenmenin önünü alın. Çiftçilerin daha nitelikli ve sağlıklı üretim yapmasına yönelik örgütlenmeleri geliştirin. Tüketici ve ekoloji örgütleriyle, doğru ve açık bir bilgi paylaşım sürecini başlatın. Toplumun onayını almadan, apar topar hazırladığınız bu yasaya, bu ülkenin gerçek sahipleri olan bizler direneceğiz. Yok oluşumuzu seyretmektense, kendi kaderimizi belirlemeyi tercih edeceğiz.

 

Prof. Dr. Zeki ACAR

TMMOB Samsun Ziraat Mühendisleri Odası A.

Nazlı AYYILDIZ TURAN

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Samsun Temsilciliği A.

Uzm. Dr. Cem ŞAHAN

Samsun Tabip Odası A.

Okunma Sayısı: 1237