İLK HABER GAZETESİ: MUTLULUK DOĞADA- 9 KASIM 2020

GENEL MERKEZ ( )
10.11.2020 (Son Güncelleme: 10.11.2020 11:47:24)

"Depremlerin, dünyada ve ülkemizde hep olduğu ve bundan sonrada olacağını belirten TMMOB ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, yaşanan olağan deprem kaynaklı acıları en aza indirmenin hatta önlemenin mümkün olduğu söyledi."

ADANA (İLKHABER) – Depremlerin, dünyada ve ülkemizde hep olduğu ve bundan sonrada olacağını belirten TMMOB ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, yaşanan olağan deprem kaynaklı acıları en aza indirmenin hatta önlemenin mümkün olduğu söyledi.

Yapılaşmanın yer alacağı yerlerin bilimsel araştırmalar ile belirlenip hem toprağın korunması, hem de sağlam yapıların yapılması açısından önemine dikkat çeken Baki Remzi Suiçmez, “Merkezi yönetimden yerel yönetime her ölçekte yapılan ve onaylanan imar planlarının afet riskine göre hazırlanması için ön koşul, yer seçimidir.

Yer seçiminde, öncelik zemin, zeminde öncelik, toprak. Toprak ve toprağın özelliklerini jeolojik oluşumu dahil bilmemiz, toprağı bilimsel olarak tanımamız mümkün mü, mümkün. Detaylı toprak etüt ve haritalamaya dayalı, artık ötelenmemesi gereken ve kamu tarafından yenilerek yapılması gereken güncel toprak ve arazi sınıflandırması, arazi yetenek sınıflandırmasına uygun arazi kullanımına büyük ovalarımız dahil istinasız yasal koruma, Bölge Planı dahil her ölçek planda ve imar planında mutlaka uyulması gereken verimli topraklarımızı koşulsuz koruyan ülke ve yerel imar planlarına zorunlu altlık olacak Arazi Kullanım Planlaması dikkate alınmalıdır. Uygun kullanımlara göre yer seçimi mutlak zorunluluktur ve bu mümkün mü, istenirse mümkün” diye konuştu.

Depremlere karşı da ön koşulun toprağı korumak olduğunu ifade eden TMMOB ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, şu bilgilere yer verdi;

“İnsanlar, yerleşik düzene geçtiğinden beri, bulundukları coğrafyada beslenme ile yerleşme sorununu birlikte önemsemişler ve yaptıkları yanlışlardan olabildiğince ders alarak yaşadıkları mekan ile beslendikleri mekan sorunlarını geliştirdikleri bilime de inanarak çözmeye çalışmışlardır.

Anadolu’nun geçmişten bugüne kadar yüksek yerlere kurulu yerleşimleri ve ovalardaki korudukları tarım alanları bu tercihe şahittir. Her türlü yerleşime zemin olan toprak üzerinde çıkar hırsının insan aklının önüne geçtiği vakte kadar, her coğrafyada sorun, çıkar hırsı ve rant ile maalesef artarak büyüdü ve devam ediyor. Bu büyümemeli.

Depremler, bu dünyada ve her coğrafyada ve bu coğrafyada hep oldu ve hep olacak. Ülkemizde geçmişten geleceğe depremler coğrafyasında yaşıyoruz ve çok acılar çektik. Bilimsel uyarıları önemsemedik. Israrla sürdürülen kişisel ve çıkarcı yanlış politikalarla daha çok acılar yaşamaya da gebeyiz. Oysa, dünya sürekli değişirken yaşanan olağan deprem kaynaklı acıları önlemek ya da en aza indirmek ve istersek önlemek mümkündür.

En son 30 Ekim 2020 tarihinde, saat 14:51’de, İzmir Seferihisar Körfezi açıklarında, Kandilli Rasathanesi verilerine göre 6.9, TV’lere göre 6.6, dış bilimsel kaynaklara göre 7.0 büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Şekle, büyüklüğe ve afet bölgesi ilan ölçütlerine takılmadan, acılarımıza baktık, acımızı yaşadık.

Yine ölüm, yine acı, yine toprağı ve tarım arazilerini önemsemeden verilen imar izinleri, yine geçmişten geleceğe önceden alınmayan derslerden uzak sonradan kurtarılan insan mucizeleri ile mutluluk arayışları, asıl sorunları ve somut çözümleri konuşmaktan uzaklaşıyoruz. Oysa mutluluk, beton yığınları arasında yaşamakla değil, doğaya dönüş ve toprağa saygı ile mümkün.

İzmir 2020 depreminde yaşamını kaybeden meslektaşımız Fatma Öztürk’ün acısını, yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızın acısını yaşıyoruz. Ülkemiz üzgün, ülkemiz insanı yinelenen soruna ve nedense sıra gelmeyen bu konudaki çözümsüzlüğe kızgın. Kurtarma çalışmalarına fedakarca gönüllü katılanlara ve sağlık personelimize minnetimiz sonsuz. Yaşamını kaybedenlerin ruhları şâd olsun, ailelerine baş sağlığı ve sabır, yaralılara acil şifa diliyoruz. Ülkemiz artık depremleri ölümsüz yaşamalı.. En az ölümlü, mümkün mü, istenirse mümkün.

Jeofizikten jeolojiye, mimarlıktan inşaat mühendisliğine, şehir plancılarından ziraat mühendislerine, çözüm; uygun zemin/yer seçimi, doğru tasarım ve uygun proje, doğru uygulama, öncesi ve sonrasında sürekli sıkı denetimdir. Olabilir mi, istenirse olur.

Gediz nehrinin eski yatağından oluşan alüvyon dolgulu yumuşak zeminli bölgeye denetimsiz ve deprem kurallarına aykırı yapılaşmaya izin verilmemesi gerekirdi. Ülkemizin diğer verimli tarım arazileri de imara açılmasın.

2 Kasım 2020 tarihli “TMMOB İzmir Depremi İlk Gözlem Raporu”nda  belirtildiği gibi; “Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin, deprem hasarları ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu, mühendis, mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır.

İnsan doğayı dizginlese de tutsak edemez, doğa özel mülke dönüşmez, doğa özgürdür, doğa kendine yapılan ihaneti affetmez. İnsana her daim sadık olan toprak kendine yapılan nankörlüklere kızgın. Doğa insanlığı deprem ile, sel ile, çığ ile, heyelan ile uyarıyor. Dur ve düşün diyor insanlığa, duralım artık.

Tarım arazileri insanı ve insanlığı doyurur, öldürmez. Tarım arazilerimizi öldürerek geleceğimiz yok etmeyelim, aç kalmayalım. Göz göre göre ölmeyelim depremlerde. Depremlere karşı da ön koşul, “toprak ana”mızı korumaktır. Toprağı koruyalım, insanlığı koruyalım, gereksiz yerlere yapılan binalar zamansız mezarımız olmasın artık”

Haber: Serhat ŞANLI

Haber kaynağına ulaşmak için lütefen TIKLAYINIZ. 

Okunma Sayısı: 35
Fotoğraf Galerisi