22 MART DÜNYA SU GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

22 MART DÜNYA SU GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI
İZMİR
22.03.2013

TMMOB İzmir İKK tarafından Dünya Su Günü Basın Açıklaması yapıldı.

 

 

TMMOB İzmir İKK tarafından 22 Mart‘ta Şube Lokalimizde Dünya Su Günü Basın Açıklaması yapıldı. Basın açıklaması Şube Başkanımız Ferdan ÇİFTÇİ tarafından okundu.

 

BASINA VE KAMUOYUNA

                                                                                            22.03.2013

SU BİR YAŞAM HAKKIDIR. KANUNLA BU HAK DEVREDİLEMEZ!

Değerli Basın mensupları,

Su, canlıların yaşaması için olmazsa olmaz, vazgeçilemez bir varlıktır. Bu nedenle su "insan ve doğa için bir hak"tır ve su bir kamu malıdır. Suyun "kaynak" olarak sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için suyun "doğal varlık" olarak kabul edilmesi ve suyun kendini yenileyebilme kapasitesinin korunması gerek şarttır. Herkese içilebilir, kullanılabilir asgari miktardaki suyu ulaştırmak ve kullanıma sunmak Devletin Anayasa ile verilmiş temel görevlerinden birisidir.

Su Kanunu Tasarısı, ekosistemin sürdürülebilirliğini, suyun kendini yenileyebilme kapasitesini göz ardı eden, suyu toprağın bütünleyici parçası olarak görmeyen; orman içi sular, akarsular, içme suyu kaynakları, jeotermal sular gibi hiçbir ayrım gözetmeden; tarımsal kullanım, içme suyu gibi farklı amaçları göz önüne almayan ve su kullanım haklarını ihlal ederek hiçbir koşul gözetmeksizin su kaynaklarının tahsisi için özelleşmesi temeline dayanan ülke su politikaları doğrultusunda ortaya konan bir belge olarak düzenlenmiştir.  Devlet kendi suları üzerindeki kendi haklarından vazgeçmektedir.

Tasarı "Su için temel bir kanun" değil, "Su Tahsis Kanunu" tasarısıdır. Suyun ticari bir meta olarak piyasaya sunulmasının son adımı olarak özelleştirme amacına hizmet etmesi açısından yasa tasarısında suya bir "kaynak" olarak yaklaşılmakta, sadece kullanıma yönelik bir meta şeklinde ele alınmaktadır. Tasarı ile "yeraltında bulunan durgun veya hareket halindeki sular ile kaynak suyu, memba, çay, dere, nehir, ırmak, tabii ve suni göller ile geçiş ve kıyı suları" yani yeraltı sularını ve yüzeysel sularını kapsayan tüm su kaynaklarının 49 yıllığına devredilmesi, özelleştirilmesi, ulusötesi ve yerli tekellere satılması öngörülmektedir. 

 Tasarıda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın, Orman ve Su İşleri Bakanlığı`nın ve DSİ`nin görevleri arasında çakışmalar daha da arttırılmıştır, yetki ve sorumluluklar belirsizleştirilmiştir. Taslak, su ile ilgili bütün yasa ve yönetmelikler gözetilmeden hazırlanmış, mevcut parçalanmış kurumsal yapı daha da karmaşık hale getirilmektedir. Doğal bir varlık olan suyun yönetimi "Su Yönetimi Yüksek Kurulu" gibi idari bir mekanizmaya teslim edilmektedir."Suyun yönetimi karşılığında ücretlendirilmesi" yaklaşımının bir hak olarak temel insani su ihtiyaçlarının karşılanması ile bağdaşması mümkün değildir.

Tasarı da su; kaynağı sonsuz, tükenmeyen ve geliştirilmesinde çevresel, fiziksel ve maliyet sınırlamaları ve eşikleri olmayan bir varlık olarak değerlendirilmektedir. Su ile ilgili plan ve yönetim kavramları sadece su potansiyelinin arzına (sunumuna) ilişkindir. Bu nedenle havza tanımı ve havza yönetim planı tanımlarında su kaynağını hidrolojik sınırları ile ele alan dar bir yaklaşım izlemektedir.  Kanun tasarında ne "su hakları"na yönelik net bir tanımlama bulunmakta, ne de bu hakların (kadim su hakları, tahsis hakkı, öncelikli kullanma hakkı vb. gibi) nasıl kullanılacağına ilişkin bir açıklama getirilmektedir.  Tasarıyla, mülkiyet hakları, su hakları görmezden gelinerek zorla kamulaştırma, el koyma olanağı sağlanmaktadır.

Söz konusu kanun ülkenin suyla ilgili tüm politikalarını yansıtması gerekirken, su hakları, atık sular, sınır aşan sular, doğal kaynak suları vb. pek çok konu "kapsam" dışında bırakılmıştır.

Anayasal bir hak olarak, geleceğimizin garantisi olan doğal varlıkların devamlılığının sağlanabilmesi için vazgeçilmez öneme sahip olan suyun bir "doğal varlık" olarak yenilenebilirliğinin sağlanması için Temel Su Kanunu şöyle olmalıdır;

Kanun suyun "insan ve doğa için bir hak" olduğu temelinde geliştirilmelidir. Eşitlik ve hakkaniyet ilkelerinin göz önüne alındığı ve suyun bir kamu malı olduğu konusu, su Kanunu içinde açıkça ifade edilmelidir.  Temel olarak, su, bir "doğal varlık" olarak ele alınmalıdır.  Suyun "doğal varlık" olarak kabul edilmesi "kaynak" olarak sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için de gerek şarttır. Bu sebeple öncelikle tasarıda "su kaynakları" ifadesi "su varlığı" şeklinde değiştirmelidir.

Suyun "doğal varlık" olarak sürdürülebilirliğinin sağlanması için, hidrolojik döngü içinde "suyun arazinin bütünleyici parçası olarak" ele alınması ve "suyun ekosistem içindeki fonksiyonunun bilinmesi" gerektiği göz önüne alınarak tasarı yeniden düzenlenmelidir.  Suyun kaynak olarak sürdürülebilirliğinin sağlanması için, doğal bir varlık olarak yenilenme kapasitesinin korunması, ekosistemin/doğal yaşamın varlığının ve kalitesinin korunması, aynı zamanda kaynak olarak uzun dönemli değişebilen ihtiyaçlara cevap veren tüketimlerin düzenlenmesi, biyolojik çeşitlilik,  iklim değişikliği ve çölleşme ile ilişkisinin kurulması gereklidir.

Suyun kendini yenileme kapasitesini etkileyecek hiçbir kullanıma izin verilmeyeceği düzenlenmelidir.

Su ile ilgili süreçleri bütüncül olarak kapsayarak, temel insani haklar ve ekolojik dengeleri gözetecek ve koruyucu unsurları da içerecek şekilde havza bütününde ele alınmalıdır. Havza, havza planlarının ve yönetiminin sorumluluk alanı olarak; su talebinin, suyu doğal varlık olarak nasıl etkilediği, bir kaynak olarak da üzerindeki baskının nasıl kontrol altına alınacağı ve müdahale edileceği; su potansiyelindeki azalma ve taşkınlar gibi durumlarda ortaya çıkan risklerin nasıl önleneceği; su kaynaklarını kirletici etkilere karşı nasıl korunacağı konularını kapsayacak şekilde tanımlanmalıdır.

Havzadaki tüm su kullanıcılarını bir bütün içinde ele alan, suyu doğal bir varlık olarak ekosistem içindeki fonksiyonu ile değerlendiren, bir kaynak olarak da üzerindeki kirletici ve diğer risk faktörlerini denetleyebilecek entegre bir havza yönetim anlayışına yer verilmelidir. Bu şekilde, havzanın su potansiyelinin, mekansal planlama kararları ile entegre edilerek yönetilmesine olanak sağlayacak düzenleme yapılmalıdır.

Su tahsisi konusu, ekosistem özelliklerinin belirlendiği, uzun dönemli ölçüm sonuçlarının temel alındığı havza bazında yapılacak planların parçası olarak ele alınmalı; ekolojik denge, gelişmişlik düzeyi, sosyokültürel yapı, su kullanım hakları göz önüne alınarak temel ihtiyaçlar temelinde düzenlenmelidir. Ücretlendirmede ticari ve insani haklar ayırt edilmelidir.

Ölçme, planlama ve uygulama süreçleri birbirinden bağımsız, ancak birbirine veri ve bilgi aktaran yapılar şeklinde belirsizliğe yer verilmeden düzenlenmelidir.

Hizmetler açısından, parçalanmış kurumsal yapıyı birleştirecek bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır.

Ticari bir meta olmayan su, gerçek ve tüzel kişilere tahsis yoluyla özelleştirilmemeli; suyun doğal varlık olarak korunması, kaynak olarak da sağlıklı ve hakkaniyetli kullanılabilmesi, planlanması, işletilmesi ve denetlenmesi için suya ilişkin her türlü hak ve yetki kamu tasarrufu ve denetimi altında olmalıdır

Su kaynakları açısından var olan koruma sınırları ile tahsis edilen suya ilişkin kullanım faaliyeti arasındaki sınırlamalara yer verilmeli, Milli parklar, özel çevre koruma alanları gibi doğal yapının ve barındırdığı flora ve faunanın korunması amacıyla ilan edilmiş doğa koruma alanları muaf tutulmalıdır,

Faydalanma ve öncelik sırasında birinci sırada ekosistemin su ihtiyacı olmalıdır. Aksi takdirde suyun kendini yenileme kapasitesi temel alınmadan yapılacak kullanım kararlarının sürdürülebilirliğinden söz etmek mümkün değildir.

Devletin su üzerindeki toplum adına sahibi olduğu kendi haklarından vazgeçtiği, "insan ve doğa için bir hak" temelinde tükenebilir, stratejik önemde ve kıt bir varlık olan suyun gerçek veya tüzel kişilere süresiz denebilecek şekilde tahsisi ve ticarileştirilmesi yaşamsal düzeyde stratejik bir hatadır. Suyun gerçek ya da tüzel kişilere tahsis edilmesi, kamu denetiminden çıkarılması politik, ekonomik sorunların yanında toplum sağlığı açısından tehdit unsuru olacaktır.

İleride telafisi mümkün olmayan, geleceğimizin satışı anlamına gelen bu tasarıdan bir an önce vazgeçilmeli, geleceğimiz için yaşamsal önemdeki su varlığımızın kullanımı toplum ve doğa için bir hak temelinde yeniden düzenlenmelidir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ

İZMİR İL KOORDİNASYON KURULU

Okunma Sayısı: 389
Fotoğraf Galerisi