40. DÖNEM II. DANIŞMA KURULUMUZU YAPTIK
``BİRLİKTE DAHA GÜÇLÜYÜZ``
TMMOB
ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBE
40.DÖNEM 2. DANIŞMA KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ
(26 EYLÜL 2021)
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 40. Dönem 2. Danışma Kurulu Toplantısı, ZMO Ana Yönetmeliği`nin 45. ve 46 maddeleri gereği, geçmiş dönem Şube Başkanları, Şube Yönetim Kurulu asıl ve yedek üyeleri, delegeler, Çalışma Grupları üyeleri ve tüm şube üyelerimize duyuru yapılarak, Koronavirüs pandemisi nedeni ile 26 Eylül 2021 tarihinde video konferans (Zoom Platformu) yoluyla gerçekleştirilmiştir.
Tarım sektörümüzün her alanında olduğu gibi mesleğimizin sorunları da çözülememiştir. Yıllardır uygulanan özelleştirmeci tarım politikaları nedeniyle yapısal sorunlar büyümeye devam etmektedir. Plansız, yanlış, bileşenlerin talep ve katılımcılığını gözetmeyen günü kurtarma eksenli tarım politikalarıyla üretim, tüketim, ticaret, gıda güvenliği ve güvencesi ile gıda egemenliği sorunları tüm halkı olumsuz etkilemeye devam etmektedir. İstanbul nüfus yoğunluğu itibarı ile bu olumsuzlukları en yoğun yaşayan il konumundadır.
Kamu otoritesi; tarımsal girdiler, üretim, depolama, lojistik, pazarlama, piyasa ve tedarik zincirinden çekilmiş, çiftçiyi, ürünü ve tüketiciyi piyasa dinamiklerini elinde bulunduran güçlere bırakmıştır.
Dünya ile birlikte ülkemizi de yoğun olarak etkileyen korona virüs salgınının radikal önlemler alınmadığı için hızla yayılmaya devam etmesi ile birlikte salgının etkileri sağlıktan eğitime, üretimden ekonomiye her alanı etkilemiştir. Su ve hava gibi yaşam için temel olan beslenme ihtiyacını ve sanayinin hammaddelerini karşılayan tarım kesimi; çiftçiler ve tarım emekçileri ile kırsal bölgeler, hak ettiği değerde önlemler ve desteklemeler yapılmadığından hayati sorunların yaşanmasına sebep olunmuş ve bu süreç halen devam etmektedir. Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda olumsuz etkileyen ekonomik kriz giderek daha da derinleşmeye devam etmektedir.
Krizden kurtulabilmek için ithalat kolaycılığına dayalı neoliberal ekonomi politikaları yerine üretim ekonomisini ve kamusal çıkarları, kamu harcamalarında lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen anlayış bir an önce benimsenmeli, tarım sektörüne yönelik kısa, orta ve uzun vadeli ve tarımda yapısal sorunları gideren planlamalar acil olarak gündeme alınmalıdır.
Covid-19 salgın süreci bir kez daha göstermiştir ki; giderek derinleşen iklim krizi ve kuraklık karşısında yurttaşların içme suyu ve çiftçi tarafından tarımsal sulamada kullanılan su varlıkları korunmalı, tasarruflu sulama sistemlerine bir an önce geçilmeli, su hizmetleri ücretsiz verilmeli, çiftçi su ve sulama elektrik borçları silinmeli ya da faizsiz ertelenmelidir. Çiftçiler için sulama eğitim programları uygulanmalı vahşi sulamanın zararları ile havza ve arazi bazında toprak ve su analiz verilerine göre tür/çeşitlerin uygulamalı sulama eğitimleri verilmeli. Bilinçsiz tarımsal su kullanımı ücretlendirilmeli. Sulamada kullanılan enerji destekleme kapsamına alınmalı ve borçlu çiftçilere uygulanan haciz ve takipler durdurulmalı, kamu idaresi tarafından destekleme ya da teşvik kapsamına alınmalıdır. Havza bazlı su yönetim planlaması, uygulaması ve su kalitesi koruma ve yükseltme çalışmalarına zaman geçirilmeden başlanmalıdır.
Gıda arzının sürekliliği, verim ve üretici gelirinin artması için sulamaya uygun tarım alanları bütçeden yeterli kaynak ayrılarak ivedilikle sulu tarıma açılmalı, su tasarrufu sağlayan basınçlı/kontrollü sulama yöntemleri uygulanmalı, sulanan alanlarda eşgüdümlü olarak arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır.
Tarım ürünleri yeterliliği ve arz güvenliğinin yeniden sağlanabilmesi, üretim ve verimliliğin artırılması için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdileri üreten özelleştirilmiş tarımsal KİT’ler kamulaştırılmalı, kapatılanlar yeniden açılmalı ve işlevsizleştirilenlere işlev kazandırılmalı, özerkleştirilerek çiftçi örgütlerinin güçlendirilerek aktif katılımı sağlanmalıdır. Bu yapısal dönüşüm sürecinde çiftçilerin girdi maliyetlerini düşürecek, etkili destekleme programları acilen yapılmalıdır. Girdi temininde KDV muafiyetleri ivedilikle sağlanmalıdır.
Hobi bahçeleri adı altında tarımsal niteliği korunacak arazi vasfı taşıyan araziler zaman içinde tarım dışına çıkarılmakta, parçalanarak küçülmelerine yol açılmaktadır. Kırsalda yapılan hobi bahçeciliği imar alanları yaratmanın yeni bir yolu olmaya başlamıştır. Hobi bahçeciliği kentsel bir kavram ve uygulamadır. Denetlenerek ve belirli kurallar çerçevesinde, kent içinde uygun arazilerde yapımına izin verilmelidir. Tarım arazileri tarımsal üretim yapmak için kullanılmalıdır.
Bugün iklim değişikliği kapsamında yaşanmaya başlanan sert rüzgarlar, hortumlar, kuraklık, seller ve sıcaklık dalgaları üretimi, üreticiyi ve tüm halkı olumsuz etkilemektedir. Kentsel planlama ilkelerine aykırı kentleşme, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yapılmadan veya yeterince inceleme ve değerlendirme yapılmadan ÇED olumlu onayı alınarak inşa edilen enerji yapıları ve madencilik faaliyetleri; doğal varlıklar ve onun bir parçası olan tarımsal varlıklar üzerinde yıkım derecesinde tahribata yol açmakta ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini tetiklemektedir. Doğal varlıklarımız gelecek nesillere miras olarak bırakılacak yaşam kaynaklarıdır. Yapılacak yatırımlarda halkın katılımı, bilgilendirilmesi mutlaka yapılmalı ve halkın onaylamadığı yatırımlar yapılmamalıdır. Oda’mızın bu konudaki kamucu, meslek alanımız ve meslektaşlarımızın hakları için sürdürmeye çalıştığı haklı mücadelesi her zaman olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir.
Bitki koruma, gübre, tohum, tarım alet ve makinaları gibi girdileri satan bayilere yönelik halk sağlığının korunması ve haksız rekabet ortamı oluşmaması için Tarım ve Orman Bakanlığı’nca ülke düzeyinde başlatılan ortak dijital uygulama bir an önce eksikleri ve hataları düzeltilerek üretim, iş kaybı ve meslektaşlarımızın zararına neden olmayacak şekle getirilmelidir.
Sağlık Bakanlığı’nca yürürlüğe konulan “Biyosidal Ürünler Yönetmeliği” değişikliği yeniden değerlendirilmeli, biyosidal ürün veya aktif maddelerin imalinden sorumlu olacak meslek grupları içerisinde eskiden olduğu gibi yine Ziraat Mühendisleri de olmalı, halk sağlığı açısından biyosidal uygulaması için yeterli eğitim almamış meslek gruplarına açılmamalıdır. Salgın döneminde kapatılan ve yasal olarak meslek içi eğitimler kapsamında yetkilendirilmiş olan Oda’mızın görevini yerine getirebilmesi için gerekli eğitimleri vermesi derhal tekrar sağlanmalıdır.
Gıda egemenliği, gıda güvenliği ve gıda güvencesi ülke gündemindeki yerini almalı, kendine yeter üretim için planlamalar hemen yapılmalıdır. Kamu sağlığını gözetmeyen merdiven altı ve riskli katkı ve kalıntılar taşıyan gıda ham maddeleri ile yapılan üretim, stokçuluk ve fahiş fiyatlar, doğru, etkin ve hızlı şekilde denetlenmeli, gerekli cezalar verilmelidir. Sözleşmeli üretim sözleşmelerinde üreticiyi koruyan hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Zincir marketlerin piyasa hakimiyeti, tüketici ve üretici aleyhine şekillenen fiyat manipülasyonları denetlenmeli ve önlenmelidir.
Üretici ve tüketicinin örgütlenmesi desteklenerek aracıların azaltılması, gıda kısa yolları oluşumu, topluluk destekli tarım ve sosyal dayanışma ekonomileri geliştirilmeli, uygun hukuki zemin hazırlanmalıdır.
Tüketicilerde etiket okuma bilinci geliştirilmeli, tarım ürünleri etiketlerinde tür isimleri yerine çeşit isimleri koyulmalıdır.
Emek yoğun olan tarımsal üretimde gerekli işgücü gruplarından; geçici, gezici, gündelikçi ve mevsimlik tarım işçilerinin karşılaştıkları sorunlar (sosyal güvenlik, emeklilik vb.) kalıcı olarak çözülmeli, şehirlerarası nakil, sağlıklı beslenme ve barınma koşulları Covid-19 salgın süreci de dikkate alınarak, çalışma ve sosyal şartları ivedilikle iyileştirilmelidir.
Tarımsal üretim sürecinde önemli yeri olan kadın emeği; ücret, sosyal güvenlik, emeklilik ve tüm diğer haklar açısından eşit uygulamaya ve devlet güvencesine kavuşturulmalıdır. Kırsalda da toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığı çalışmalarına bir an önce başlanmalı, kırsalda kadının eşit vatandaşlık düzeyine çıkacağı sosyo-ekonomik ve kültürel dönüşüm programları başlatılmalıdır. Çocuk emeği sömürüsüne son verilmelidir.
Tarımsal üretimin temel girdilerinden gübre ve bitki koruma ürünleri yerli üretimine, tohum ve yerli hayvan ırklarımızın ıslah çalışmalarına yönelik gerekli Ar-Ge çalışmaları hızlandırılmalı ve süreç koşulsuz desteklenmelidir.
"Tohumculuk Yasası’’ ekosistem, tarımsal varlıklarımız, çiftçiler ve kamuoyu çıkarları gözetilerek bir an önce yeniden düzenlenmelidir. Uzun dönem etkilerinin belirsizliği ve zararları bilim dünyasının yaptığı çalışmalarla her geçen gün daha da belirginleşen ve ithalatına izin verilen GDO’lu yem ithalatı yasaklanmalı, ithalatından itibaren uzmanlarınca izleme, denetim ve kontrolü etkin olarak sağlanmalıdır.
Türkiye’nin en çok bitki ve tohum girişi olan İstanbul Halkalı’da bulunan Zirai Karantina Müdürlüğü, binası bir vakfa devredilerek yerinden çıkarılmış ve işlevsizleştirilmiştir. Bir güvenlik sorunu olan topraklarımızın hastalık ve zararlılardan korunması işlevini yürüten en donanımlı Zirai Karantina birimi olan İstanbul Zirai Karantina Müdürlüğü bir an önce son teknoloji ile donatılmış laboratuvar, donanım ve yapılarıyla zirai karantina, koruma ve kontrol işlevini yapabilecek olanaklara kavuşturulmalıdır.
Hayvancılığın gelişmesi sağlanarak, üreticinin gelir artışı yanında, vatandaşın sağlıklı et, süt ve süt ürünleri tüketmesi için kalıcı özel önlemler alınmalıdır. Ucuz yem kaynağı olan meralar korunmalıdır. Beyaz et ve yumurta sektöründe faaliyet sürdüren üretici çiftçilerin sözleşmeli üretim yaptıkları beyaz et endüstrisi tarafından sömürülmesinin önüne geçilmelidir. Kırmızı et sorununun giderilmesi için dönemsel olarak açılan tarife kontenjanlarıyla dışalım yolu tercih edilmemeli, devlet üretim çiftlikleri yoluyla üreticiye teknik destek sağlanmalı, yem, ilaç, aşı desteği verilmeli, meraların amaç dışı kullanımı önlenmelidir. Endüstriyel hayvancılık çok boyutlu değerlendirilmeli, ekolojik tarıma geçiş özendirilmelidir.
Artan gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli bir besin kaynağı olan su ürünleri halkın beslenmesinde gerektiği kadar yer almamaktadır. Kişi başına tüketim 5-6 kilogram civarında olup gelişmiş ülkelerin tüketiminin oldukça gerisindedir. Ekolojik özellikleri birbirinden farklı 3 deniz, 1 iç deniz ve 25 farklı akarsu havzasına sahip olan Türkiye zengin balık biyoçeşitliliğine sahiptir. Sahip olduğu büyük potansiyele rağmen bu kaynakları doğru ve sürdürülebilir bir şekilde değerlendirememektedir. Pelajik ve bentik balık stokları yenilenme oranlarını aşan bir şekilde sömürülmekte, kirlilik, kaçak avcılık, av yasaklarına uyulmaması vd. etkenler ise stoklara geri dönülemez zararlar vermektedir. Stoklarımız üzerindeki av baskısının azaltılması, kaçak avcılığın önlenmesi, av yasaklarına uyulmasının sağlanması için kamu kurumlarının denetimlerini artırması gerekmektedir.
Marmara denizinde son yıllarda giderek artan ölçüde görülen Müsilaj oluşumu; denizlerimizi, göllerimizi, akarsularımızı ve sulak alanlarımızı atık deşarjları ile kirlettiğimizi, koruyamadığımızı göstermektedir. Tüm iç sular ve denizlerimize tam arıtma süreçlerine tabi tutulmadan atık sular ve atıkların deşarj edilmesi yasaklanmalıdır. Derin deniz deşarjları yasaklanmalı ve mevcutları denetlenerek tam zamanlı çalışan, biyolojik ve kimyasal arıtma da yapabilecek seviyeye getirilmelidir. Su Ürünleri Mühendisleri, Su Bilimleri ve Mühendisleri ile Balıkçılık Teknolojisi Mühendislerinin kamuda istihdam edilmesi ile denetimler yetkin mühendisler tarafından yapılacaktır. Bu meslek gruplarının denetimlerde etkin görevler alması sağlanmalıdır.
Tarımsal üretimin artırılması ve devamlılığının sağlanması için üretim, işleme, depolama ve tüketim aşamalarında bitki koruma önlemleri olmazsa olmaz koşuldur. Bitki koruma ürünlerinin üretimi, toptan ve perakende satışı, tanıtımı ve fiili uygulanmasının bu konuda eğitim almış uzman kişilerce yapılması bir zorunluluktur. Bitki koruma uygulamaları sadece tarım ilaçlarının kullanıldığı kimyasal mücadele uygulamaları ile de sınırlı değildir. Ülkemizdeki mevcut bitkisel ilaç satış bayilerinin çözülemeyen sorunları arasında; reçete sorunu, pestisitlerin ruhsatlandırma alanları ve dozları, gübre ruhsatı ile satılan pestisitler, etiket fiyatı, denetim, sahte ve kaçak ilaçlar, üreticinin eğitim ve gelir seviyesi düşüklüğü, mesai saatleri, kâr marjının düşüklüğü, uzun vadeli satış ve tahsilat zorluğu, sermaye yetersizliği, ürün fiyatlarının belirsizliği, ilaçların kullanım süreleri, fide, gübre, tohum satışları gibi bugün halen yaşanan birçok ciddi sorunları mevcutken bitkisel ilaç satış bayiliklerinin bitki koruma konusunda hiç bir yeterliliği olmayan diğer meslek disiplinlerine verilmesinden vazgeçilmelidir.
Eğitim ve istihdam politikaları birlikte planlanmalı, eğitimde altyapı ve kalite sorunu dikkate alınmalı, işsizlik sorununun çözümüne yönelik kamuda istihdam ve özel sektörde çalışma olanakları ile Tarımsal eğitimin kalitesi artırılmalıdır.
“Çiftçi Yayım ve Eğitim Şubeleri” tekrar açılıp eğitim ve yayımda birlik sağlanmalıdır. Tarım Danışmanlığı kamu dışında etkin ve özerk hale getirilmeli, özel sektör ve gelişen tarımsal üretim ve tüketim kooperatifçiliği için de zorunlu olmalıdır.
Yerel yönetimler ve merkezi idare ana okulundan başlamak üzere ekoloji, tarım, gıda, toprak, tohum ve su gibi yaşamsal varlıklara ilişkin farkındalık oluşturmak üzere ilk ve orta öğretimi de kapsayacak eğitim ve öğretim programları oluşturarak uygulamalıdır. Bu eğitim ve öğretim çalışmalarını yürütmek üzere “Her Okula Bir Bahçe” ve eğitmen sağlanmalıdır. Bu düzenleme için her ilde örgütlü olan Ziraat Mühendisleri Odası ile birlikte çalışılmalıdır. Yerel yönetimlerde kurulan “Tarım Müdürlükleri” n de yeterli Ziraat Mühendisi istihdam edilmelidir. Büyükşehir yasası ile mahalle yapılan köylerin tarımsal üretim yapmaya devam edebilecekleri planlama, destekleme ve çalışmalar yapılmalıdır. Büyüyen gıda erişim sorununun çözümü için kent çevresinde ki tarım arazileri ve hayvan varlığı korunmalı ve geliştirilmesi için gerekli olanaklar sağlanmalıdır. Kent içinde bulunan tarihi bostanlar ve tarım yapılabilir araziler “Kentsel Tarım” uygulamaları içinde tutulmalı, korunmalı ve desteklenmelidir.
Ziraat Mühendisliği uzmanlık alanı kentsel peyzaj planlama, projelendirme, uygulama (ekim, dikim vb.) ve bakım (budama, gübreleme, bitki hastalık ve zararlıları ile mücadele, sulama vb.)çalışmalarında bulunması zorunlu meslek grubudur. ilgili yapım, satın alma ve hizmet alımı işleri şartnamelerinde diploma yeterliliği ve zorunlu anahtar personel olarak ziraat mühendisliği disiplini mutlaka bulunmalıdır.
Kuraklık ve İklim Krizi ile önümüzdeki yıllarda artarak yaşayacağımız öngörülen orman yangınları ve beraberinde yanan tarım arazileri, silo, depo, hayvan varlığı ile diğer tarımsal varlık ve yapıların kamu bütçesinden karşılıksız olarak karşılanması gereklidir. Yangın felaketlerinin afetlere dönüşmemesi için tarım kesiminde gerekli eğitim çalışmaları, tarımsal yangınlarla mücadele birimleri, arazi planlama ve yangın söndürme alt yapı çalışmaları ivedilikle yapılmalıdır.
Üst birliğimiz TMMOB ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının demokratik yapılarına ve özgür işleyişlerine müdahale etmeye çalışan yasal girişimlere derhal son verilmelidir.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak diyoruz ki; üretimdeki yapısal sorunlara kalıcı çözüm getirilmeli, üretim maliyetleri düşürülmeli, çiftçimizin kazandığı, tüketicinin bütçesine uygun fiyatlarla ürüne ulaşabildiği bir sistem ve gıda stratejisi kurgulanmalıdır. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere korunan ve sulanan tarım arazilerimiz istisnasız olarak korunmalı, üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek havza bazlı “Tarımsal Üretim Planlaması” na geçilmelidir. Her geçen gün daha da büyüyen gıdaya erişim sorunu “Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilerek, girdi maliyetleri düşürülerek, kredi yerine destekleme olanakları oluşturularak, çiftçi örgütlülüğü geliştirilerek çözülebilir.
Tarımsal kamu yönetimi güçlendirilmeli, tarım ve gıda sektörü özel sektörün inisiyatifine bırakılmamalı, çiftçilerin ve tarım kesiminin satın alma, eğitim, üretim ve ürün satış konularında güçlenmesi için kooperatifleşmesi desteklenmelidir. Artan tarım ve gıda ürünleri fiyatları ve gıda enflasyonunun nedeni olan tarım politikalarından vazgeçilmeli “Kamucu Tarım Politikaları” ivedilikle yaşama geçirilmelidir.
Kent çevrelerinde bulunan tarım arazileri ucuz, sağlıklı, zayiatsız, tüketiciler tarafından ulaşım kolaylığı ve izlenebilirliği olan tarım ürünlerine erişim için en değerli arazilerdir. Kanal İstanbul projesinde olduğu gibi makro projelerin birçoğunda yaşanan tarım ve mera arazilerinin vasıfları dışına çıkarılmasına son verilmelidir.
Meslektaşlarımız, üreticiler ve halkın mağduriyetini engellemek, meslektaşlarımızın istihdam sorunlarına çözüm üretebilmek, tarım arazileri ile su kaynaklarının kaybı ve tarım sektörüne yönelik olumsuz sonuçların önüne geçebilmek, yeterli, sağlıklı, erişilebilir tarım ürünleri üretimi için çalışmaya, ilgili kurumları ve kamuoyunu bilgilendirerek ve uyararak görevimizi gerine getirmeye devam edeceğiz.
Mesleğimizin itibarsızlaştırılması, mesleki yetkilerimizin elimizden alınması, meslek içi eğitim yapmamızın engellenmesi, meslek örgütümüzün işlevsizleştirilmesi ve bölünmesine izin vermeyeceğiz.
Yaşasın ZMO
Yaşasın ZMO Örgütlülüğü
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi