46. DÖNEM DANIŞMA KURULU TOPLANTISI BOLU`DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ

46. DÖNEM DANIŞMA KURULU TOPLANTISI BOLU`DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
MERKEZ
23.09.2019
 

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 46. Dönem Danışma Kurulu; Yönetim Kurulu Üyelerimiz, Onur Kurulu Üyelerimiz, Denetleme Kurulu Üyelerimiz, önceki dönemler ODA Başkanlarımız, şube başkanlarımız ve bazı il temsilciliklerimizin katılımı ile 20-22 Eylül 2019 tarihlerinde Bolu’da gerçekleştirildi.

Danışma Kurulu’nun ilk gün çalışmaları kapsamında, Bolu İl Temsilcimiz Niyazi KALFA 46. Dönem Danışma Kurulu’nun Bolu`da düzenlenmesinden dolayı mutluluk duyduklarını ifade etti, Genel Başkanımız Özden GÜNGÖR ODA’mız çalışmaları hakkında bilgi verirken, Rize Şube Başkanımız Murat GENÇ ise “ Ricania japonica Biyolojisi, Konukçukları, Zararı ve Mücadele Metodları” konulu bir sunum yaptı.

Danışma Kurulu toplantısının resmi açılışı, 21 Eylül 2019 Cumartesi günü gerçekleştirildi. Açılış törenine; Bolu Belediye Başkanı Tanju ÖZCAN, BESD-BİR Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sait KOCA, Bolu Ziraat Odası Başkanı Hakkı FİDAN, önceki dönemler ODA Başkanlarımız; Sami DOĞAN, Gökhan GÜNAYDIN, Turhan TUNCER ve yerel basın temsilcileri katıldı.

Açılışta Bolu İl Temsilcimiz Niyazi KALFA, Genel Başkanımız Özden GÜNGÖR ve Bolu Belediye Başkanı Tanju ÖZCAN birer konuşma yaptılar.

İl Temsilcimiz KALFA konuşması sırasında Bolu tarımı hakkı bilgi verirken, Genel Başkanımız GÜNGÖR; yüksek kalitede tarımsal üretim sağlanması, tarımla uğraşanların hayat kalitelerinin artırması, teknik yeniliklerin ve buluşların kullanılmasının ve modernleşmenin sağlanması, gıda güvenliğinin ve tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması, kırsal ekonomiyi canlı tutmanın ve bunları yaparken de çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasının önemini vurgulayan bir konuşma yaptı. Belediye Başkanı ÖZCAN ise konuşması sırasında Bolu Belediyesi olarak tarıma önem verdiklerini ve bu konuda çalışmalarda bulunduklarını ifade etti.

Danışma Kurulu gündeminde yer alan; Tarımsal Yayım ve Danışmanlık, Bitki Koruma Alanı, Gıda Alanı, Tarımda Milli Birlik Projesi ve Tarım Orman Şurası, Hal Yasası, Yerel Tohumların Korunması, Yoğunlaşan HES ve Madencilik Faaliyetleri, Bilirkişilik Uygulamaları ve Eğitimler,  ODA Faaliyetleri-Meslek İçi Eğitim faaliyetleri,  ODA Üye İlişkileri-Aidat Ödemeleri başlıkları altında toplanan tüm konular, ODA Başkanımız Özden GÜNGÖR, II. Başkanımız Prof.Dr. Cem ÖZKAN ve Bolu İl Temsilcimiz Niyazi KALFA`nın yönetiminde, katılımcıların yoğun ilgisi ve katılımları ile gerçekleştirildi.

Çalışmalar neticesinde 46.Dönem Danışma Kurulu Sonuç Bildirgesi hazırlandı ve katılımcılarla paylaşıldı. Bildirge, Yönetim Kurulu Üyemiz Hatice ÜNAL tarafından okundu.

22 Eylül Pazar günü ise Bolu Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü tarafından oluşturulan seralar, gen bahçeleri ve endemik türlerin yetiştirildiği alan ile Gölcük Tabiat Parkı gezildi.  

 

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanımız Özden GÜNGÖR’ün Danışma Kurulu Toplantısı`nda yaptığı konuşmanın tam metni ise şöyle:

46. DÖNEM DANIŞMA KURULU TOPLANTISI

 (20-22 EYLÜL 2019, BOLU)

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın Yönetim Kurulu, Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu üyeleri, şube başkanları, il temsilcileri, çok değerli meslektaşlarım ve saygıdeğer konuklarımız; Halk Kahramanı Köroğlu ile özdeşleşen şehirde, Bolu’da ODA’mız ve sektörümüzle ilgili değerlendirmelerde bulunmak üzere birlikteyiz.

Değerli Arkadaşlar,

Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda olumsuz etkileyen kapsamlı bir ekonomik krizle karşı karşıya bulunuyoruz. Yapılması gereken şey, ithalat kolaycılığına dayalı ekonomi politikaları yerine üretim ekonomisini, sermaye öncelikleri yerine kamusal çıkarları, lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen bir anlayışın öne çıkartılmasıdır.

Değerli Arkadaşlar,

Tarımsal üretimimizin talebi karşılayamaması nedeniyle her geçen gün artan tarımsal ithalat, gıda güvenliğimizi tehlikeye düşürmekte, ülkemizin dışa bağımlılığını artırmakta, çiftçilerimizin kârlı bir üretim yapamayarak üretim süreçlerinin dışında kalmasına yol açmaktadır. Üretimdeki sorunlara çözüm getirilerek üretim maliyetlerinin düşürülüp çiftçinin kazandığı, tüketicinin makul fiyatlarla ürüne ulaşabildiği bir sistemin kurgulanması yerine, düşürülen veya sıfırlanan gümrük vergileri ile çiftçiler adeta cezalandırılmaktadır.

Bu durumun akla getirdiği ilk soru, neden talebimizi karşılayacak üretimi gerçekleştiremiyoruz, çiftçimiz neden üretemiyor olmaktadır. Bu soruya verilecek ilk yanıt, girdi fiyatlarının yüksekliği ve çiftçimizin kazanamıyor olmasıdır.

Çiftçimizin üretimi sürdürememesinde tarımsal desteklerin yetersiz olması da önemli bir olumsuz etkendir. 2006 yılında çıkan 5488 sayılı Tarım Kanununda, tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın milli gelirin %1’inden az olamayacağı hükmü bulunmasına karşın, bugüne kadar verilen desteğin milli gelire oranı %0,4 ve %0,6 aralığında kaldı; hiçbir zaman %1 olmadı. 2018 yılında tarıma verilmesi gereken destek 37,4 milyar TL olması gerekirken, yapılan destekleme ödemesi yaklaşık 14,6 milyar TL oldu.

Tarımsal desteklerde aradığını bulamayan çiftçi gittikçe artan miktarda banka kredisine yöneldi. 2017 yılında 87 milyar olan tarımsal kredi miktarı, 2018 yılında 102 milyar TL’ye ulaştı.

Çiftçinin sattığı ürününden elde ettiği gelir enflasyonun altında kalmakta, alım gücü her geçen gerilemektedir. Tarımsal üretimde kullanılan girdilerden mazotta neredeyse tamamen, tarım ilacı ve gübrede çok büyük oranda, özellikle sera tohumlarında önemli düzeyde yurtdışına bağımlıyız. Döviz fiyatındaki en ufak bir artış çiftçinin üretim maliyetini önemli ölçüde artırmaktadır. Bu nedenle DAP gübresi fiyatları %104, üre gübresi fiyatları %114 kadar yükseldi.

Toplam tarım alanımız 2002 yılında 41 milyon 200 bin hektar iken, 2018 yılında 37 milyon 800 bin hektara düştü. Belçika’nın yüzölçümünün 3 milyon hektar, Hollanda’nın toplam yüzölçümünün ise 4 milyon hektar olduğu göz önüne alındığında, ekilmekten vaz geçilen 3 milyon 400 bin hektar, sorunun boyutunu çok net göstermektedir.

Üretmeye çalıştıkça borcu artan, emeğinin karşılığını bulamayan çiftçi alanı terk ettikçe tarımın istihdama katkısı da yıllar itibarıyla geriliyor. Tarımın istihdama katkısı 2010 yılında %23.7 iken, 2019 da %17.9’a geriledi. Aynı şekilde tarımın milli gelire katkısı 2002 yılında %10,3’iken 2010 yılında %9,0’a, 2015 yılında %6,9’a ve 2018 yılında ise %5,8’e kadar geriledi.

Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre ÇKS`ye kayıtlı çiftçi sayısı 2003 yılında 2,8 milyon iken 2018 yılında 2,1 milyona geriledi.

Değerli Arkadaşlar,

Tarımda üretim azaldı ama nüfusumuz arttı.

Nüfusumuz 2000 yılında 65 milyon iken 2018 yılında 82 milyona ulaştı.

Artan nüfus ne ile beslenecek peki? Talebin ithal ürünlerle karşılanması çiftçimize kaybettirirken, kazanan başka ülkelerin çiftçileri oluyor.

Almanya- Fransa- Ukrayna’dan Buğday,

İngiltere ve Hırvatistan’dan Arpa,

Gürcistan’dan Saman,

ABD- Yunanistan- Türkmenistan ve Hindistan’dan Pamuk,

ABD- Arjantin ve Brezilya’dan Mısır,

ABD-Vietnam- İtalya ve Tayland’dan Pirinç,

Etiyopya- Bangladeş- Mısır ve Çin’den Kuru Fasulye,

Kanada’dan Nohut ve Mercimek,

ABD ve Bulgaristan’dan Kurbanlık Koyun,

Şili- Uruguay ve Fransa’dan büyükbaş hayvan,

Bosna Hersek’ten lop et ithal eden bir ülke haline dönüştük.

Türkiye, geçen yıl 5,8 milyon tona ulaşan buğday ithalatı ile rekor kırdı. 2019 yılının ilk yedi ayında ithal edilen buğday miktarı 4.3 milyon ton oldu. 2018 yılının ilk yedi ayında bu miktarın 3 milyon ton olduğu göz önüne alındığında, 2019 yılındaki buğday ithalatının yeni bir rekor kıracağı anlaşılıyor.

Oysa 1990’lı yıllardan bu yana buğday üreticisinin emeğinin karşılığını alamadığı için terk ettiği 2.5 milyon hektarlık alan tekrar buğday üretiminde kullanılsa yaklaşık 6.8 milyon ton ilave buğday üretmek mümkün olabilecek ve ithalata gerek kalmayacaktır.

Geçen yıl 2,1 milyon ton ithalatla rekor kıran mısırda da ithalat artarak devam etmektedir. Geçen yılın altı aylık döneminde 1,8 milyon ton olan mısır ithalatı %22 artışla 2,2 milyon tona ulaşmıştır.

Aynı dönem için ayçiçeği ithalatındaki artış da 526 bin tondan %68 artışla 886 bin tona ulaşmıştır. Buna karşın soya ithalatında %12 ve pamuk ithalatında ise %3 gerileme olmuştur.

Canlı hayvan ve kırmızı et ithalatının plansız ve kontrolsüz yapılması hayvancılık sektörünü ve fiyatları olumsuz etkilemektedir. 2018 yılında 1.5 milyon kadar sığır,  400 bini aşkın koyun ithal edildi. Hiçbir hesap yapılmadan aşırı düzeyde yapılan bu ithalatın etkisi ile 2019 yılının ilk altı ayında sığır ithalatı 300 bin baş, koyun ithalatı 50 bin baş düzeyinde kaldı.

Kanatlı sektörünün yaygın olarak kullandığı soyanın üreticiden çıkış fiyatı bir önceki yıla göre 2018 yılında %47,7 artış gösterdi. Sektördeki pek çok büyük firma konkordato ilan etti. Sektörün büyüklerine üretim yapan küçük üreticiler de zor duruma düştü. TÜİK verilerine göre 2018 yılında kesilen tavuk sayısı bir önceki yıl ile aynı sayıda kalarak 1 milyar 228 milyon adet oldu. Son dönemde Irak’ın yumurta ithalatını durdurmasıyla ortaya çıkan sorun da sektör adına endişe vericidir.

Tarımdaki kriz makine gücünü de yakından etkilemektedir. Yıllar itibarıyla sürekli artış gösteren traktör üretimi döviz kurundaki artışa ve çiftçinin alım gücündeki gerilemeye paralel olarak düştü. 2017 yılında 72 bin traktör üretilmişken, 2018 yılında bu miktar 48 bine düştü. 2018 yılının Ocak-Temmuz döneminde 37 bin olan traktör üretimi 2019 yılında 16 bin oldu.

Değerli Arkadaşlar,

Ülkemizde halkın en yoksul yüzde 20’lik kesiminin harcamalarının üçte birini oluşturan gıdada yıllık fiyat artışı %50’yi geçti. Ağustosta bir önceki aya göre %1.54 artan gıda fiyatlarında, 8 aylık artış %30.1’e, son bir yıllık artış ise %54.4’e kadar yükseldi. 

Tarımda çalışan 5 milyon 23 bin kişinin %43,4`ünü kadınlar oluşturmaktadır. Tarımda çalışan kadınların yaklaşık %90’ını sigorta kaydı olmadan, % 80’ini de aile işçisi olarak herhangi bir ücret almadan çalışmaktadır.

Değerli Arkadaşlar,

Dünyanın “iklim değişikliği” diye bilinen bir gerçeği var, ancak bu durumu kader olarak kabul etmek ise yanlış bir yaklaşımdır. Ülkemizde sık sık sel felaketleri yaşanmaktadır. Sel felaketleri ile üreticinin emeği, bir yıllık ürün kazancı, sular ile akıp gitmektedir. Bu sel felaketlerinin nedeni yalnızca iklim değişikliği midir? Yoksa yanlış kentleşme ve ulaşım politikaları mıdır?

İmar barışı adı altında dere yataklarına yapılmış yerleşimlere ruhsat verilmekte, derelerin üstleri kapatılarak-dere yatağı betonlaştırılarak suyun doğal yollarla denize ulaşması engellenmekte,  yoğunlaşan HES ve madencilik faaliyetleri nedeniyle doğal bitki örtüsü yok edilmektedir. 

Cerattepe, Allianoi, Hasankeyf, Eskişehir Alpu ovası, Karadeniz dağları ve dereleri, Munzur Dağları, İznik ormanları, Salda Gölü, Kaz Dağları ve daha onlarca doğa harikasına ise rant ve para uğruna saldırıyorlar. Ağaçlar kesiyor, maden arama adı altında sularımızı ve derelerimizi kirletiyor, toprağımızı zehirliyorlar.

Küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkisi küresel ölçekte yaşanacağından artan nüfusumuzu beslemek üzere tarım arazilerimize ve meralarımıza her zamankinden fazla ihtiyacımız olacaktır. İklim değişikliği düşünülerek altyapı yatırımları tamamlanmalı tarım ve mera arazileri korunmalı, geleceğe dönük devlet-çiftçi-özel sektör iş birliği ile tohum üretimine ağırlık verilmelidir.

Değerli Arkadaşlar,

Tarımda bu sonuçlara göre yine “Sınıfta Kaldık”

Yapılması gerekenler ise çok net… Üretimin artırılması hedeflenerek, çiftçiye doğru zamanda ve yeteri kadar destek sağlanmalıdır.

Üretmeye çalıştıkça borcu artan, banka kredilerinde çözüm arayan ve icra takibine düşerken borcu her geçen yıl yükselen çiftçi yeterince desteklenmeli, kazanabilir bir duruma getirilmeli, örgütlü üretim çerçevesinde kooperatiflerin kurulması ve sağlıklı çalıştırılması, ürünlerin bu yapılar üzerinden pazarlanmasını sağlayıcı tedbirler devlet tarafından alınmalıdır.

Yerel tohumlar biyolojik çeşitliliğimizin temeli olup muhafazası ve üretiminin yaygınlaştırılması desteklenmelidir. Üretim maliyetlerinin yüksekliğinde büyük rol oynayan ithalata bağlı tarımsal girdilerin mümkün olduğunca ülkemizde de üretilme yolları zorlanmalı, üzerlerindeki ağır vergi yükü hafifletilmeli, daha ucuza üretim için özellikle desteklenmelidir. Tarımsal mekanizasyon başta olmak üzere tarımda bilgi ve teknoloji kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Araştırma ve geliştirme yatırımları teşvik edilmelidir.

Üretimi canlandıracak sulama ve arazi toplulaştırma gibi alt yapı yatırımları çok hızlı bir şekilde tamamlanmalıdır.

Meralar, ovalar ve tarım arazilerinin tarım dışı amaçlı kullanılmasının önüne geçilmelidir. Artan nüfusumuz ve iklim değişikliği karşısında her bir metrekare tarım arazisine ve meraya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır.

Tarım arazilerini daraltan, çiftçiyi tarlasını terk etmeye zorlayan, tarımsal üretimi arttırmayan ve birçok üründe ise gerileten dış kaynaklı tarım politikaları, sektöre hizmet vermek üzere eğitim almış ODAmızın çatısı altında örgütlü mühendislik dallarının da iş ve çalışma olanaklarını daraltmakta, halkımızı istemediği ithal ürünlerle beslemeye zorlamaktadır. Genç mühendislerin istihdamı için bu yanlış politika bir an önce terk edilmelidir.

Değerli Arkadaşlar,

Tarım politikasının amacı; yüksek kalitede tarımsal üretimi ve tarımla uğraşanların hayat kalitelerini artırmak, teknik yeniliklerin ve buluşların kullanılmasını ve modernleşmeyi sağlamak, gıda güvenliğini ve tarımda sürdürülebilirliği sağlamak, kırsal ekonomiyi canlı tutmak ve bunları yaparken çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını da sağlamak olmalıdır.

Tarım ve Orman Bakanlığı sık sık değişen Bakanlar ve her Bakan tarafından öncekiler yok sayılarak açıklanan projelerle “mucize” peşinde koşuyor. Faruk Çelik tarafından “Milli Tarım Projesi” açıklanmıştı, Bekir Pakdemirli tarafından “Tarımda Milli Birlik Projesi” açıklandı…  Tarımsal kamu yönetimini tasfiye etmeyi, kamu tarafından yürütülen tarımsal görevleri özelleştirmeyi amaçlayan, çiftçilerimizi ulusötesi şirketlerin ve yerli ortaklarının tedarikçisi haline getirmeyi hedefleyen “proje” kamuoyundan gelen tepkiler üzerine şimdilik geri çekildi. Kamuoyunun tepkisinin azaltılması için olsa gerek, son olarak da Bakanlık tarafından “Tarım Şurası” düzenleneceği açıklandı. Konunun bizzat takipçisi olmak, sürece müdahil olabilmek için Şûra hazırlıklarına konu uzmanı meslektaşlarımız ile katılım sağlıyoruz.

Değerli Arkadaşlar,

Meslektaşlarımızın ve üreticilerin mağduriyetini engellemek ve tarım sektörüne yönelik olumsuz sonuçların önüne geçebilmek için çalışarak, araştırarak ilgili kurumları ve kamuoyunu bilgilendirerek görevimizi gerine getirmeye devam ediyoruz. Sizleri en içten dileklerimle selamlarken, hoş geldiniz diyor, Danışma Kurulu toplantımızın yararlı ve verimli olmasını diliyorum.

Özden GÜNGÖR

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı

 

Okunma Sayısı: 1797
Fotoğraf Galerisi