46.DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULUMUZU VE SEÇİMLERİMİZİ TAMAMLADIK
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası`nın 46. Dönem Olağan Genel Kurulu, 10 Mart 2018 tarihinde TMMOB İnşaat Mühendisleri ODA`sında yapıldı. Açılışın ardından verilen önerge ile Divan Başkanlığı`na Prof. Dr. Cemal TALUĞ, Başkan Yardımcılıklarına Bahar Bağdat KELEŞ ve Mehtap Ercan BİLGEN, yazman üyeliklere Ali AKTÜRK, Baha YANARCA, Melek Derya NİTELİK ve Musa TOROS oybirliği ile seçildi.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı`nın okunmasının ardından açılış konuşmalarına geçildi.
ODA Başkanımız Özden GÜNGÖR`ün konuşma metni şu şekildedir:
Değerli Vekillerim, Değerli Başkanlarım, Değerli Delegeler, Değerli Onur ve Denetleme Kurulları Üyeleri, Birlik ve Odalarımızın Değerli Yöneticileri, Sivil Toplum kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, Değerli Meslektaşlarım, Değerli konuklar;
Büyük bir aile olmanın gururuyla sizler ile bir arada olmaktan, birlik ve beraberliğimizi pekiştirmekten dolayı çok mutlu olduğumu öncelikle belirtmek isterim.
Ziraat Mühendisleri Odası 46. Dönem Genel Kurulu toplantısına hoş geldiniz. ZMO Yönetim Kurulu adına sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Genel Kurulumuzu bildiğiniz gibi OHAL Rejimi altında gerçekleştiriyoruz. 20 Temmuz 2016’da 3 aylığına ilan edilen Olağanüstü Hal, bugüne kadar 6 kez uzatılarak neredeyse 2 yıla ulaştı. Olağanüstü Hal, olağan hale geldi. OHAL her türlü hak arama mücadelesinin, farklı düşünceleri dile getirmenin engellendiği, baskılandığı bir rejim olarak yaşamımıza etki ediyor.
OHAL gerekçesiyle grevler ertelendi, mitingler iptal edildi, basın açıklamaları yasaklandı. Sokağa çıkan tüm kesimler polis şiddetiyle bastırıldı. 10 Ekim Katliamında yitirdiklerimizi anmamıza bile gazlarla, TOMA’larla müdahale edildi.
Değerli Konuklar,
Olağanüstü hali sadece siyasal ve toplumsal alanda değil, ekonomik alanda da yaşıyoruz.
Hayat pahalılığı, zamlar, yoksulluk, işsizlik ve gelir adaletsizliği halkın en önemli gündemleri haline geldi. Şaibeli TÜİK verilerine göre bile enflasyon yüzde 12, işsizlik yüzde 11 sınırlarını aşmış durumda.
Pembe tablo çizen açıklamalara rağmen döviz kurları her gün artıyor. Fahiş düzeylerdeki vergi artışları ve birbiri ardına yapılan zamlar sonucunda, emeğiyle geçinenler, her geçen gün daha da yoksullaşıyor. Ekonomik göstergeler durumun daha da kötüleşeceğini, bugünlerin bile aranır hale gelineceğinin işaretlerini taşıyor. Bu durum göz önüne alınarak kalıcı çözüm yolları bulunması, önlemler alınması gerekirken, hamasi nutuklarla, popülist uygulamalarla sorunlar geçiştirilmeye, üstleri kapatılmaya çalışılıyor.
Değerli Konuklar,
Tarım sektörü de ekonomideki bu olumsuz durumun dışında değil.
Tarımda bilimin ve tekniğin kullanıldığı alanda meslektaşlarımızın emeği ve alın teri bulunmaktadır. ZMO olarak bizim sorumluluğumuz mesleğimizi, meslektaşlarımızı ve ülkemizin çıkarlarını korumaktır. Bugüne kadar yaptığımız şey budur. Bugüne kadar yaptığımız şey, mesleğimizin onurunu korumaktır, meslektaşlarımızın alınterini korumaktır, ülkemizin tarımını, doğasını ve geleceğini korumaktır.
ZMO, rant ve çıkar çevrelerinin şehirlerimize ve doğamıza yönelik saldırılarına karşı yürütülen mücadelenin en ön saflarında yer almıştır. Açtığımız davalarla, yürüttüğümüz kampanyalarla, hazırladığımız bilimsel raporlarla, kamuoyuna yönelik yaptığımız açıklamalarla, yıkım ve talan politikalarına karşı kültürel mirasımızı, şehirlerimizi ve doğamızı savunduk.
Biz gücümüzü almış olduğumuz eğitimden, yüreğimizdeki insan sevgisinden, mesleğimizin toplumcu ve üretici özünden, tüm saldırılara karşı bizlere sahip çıkan üyelerimizden ve halkımızdan alıyoruz. Gönüllülük ilkesi ile görev yapan bizler, ne sırça köşklerde yaşıyoruz, ne rant çetelerine dayanıyoruz, ne de kamu kaynaklarından besleniyoruz. Gücümüz de buradan geliyor.
Bizler bugüne kadar var olan tüm gücümüzle kamu ve toplum yararı için çabalamaya, ülkemize, halkımıza, mesleğimize ve meslektaşlarımıza sahip çıkmaya, aklın ve bilimin ışığında gerçekleri dile getirmeye çalıştık. Bu çabamızda bazen başarılı olduk, bazen başarılı olamadık, ama hiçbir zaman bu çabalarımızdan geri durmadık.
Değerli arkadaşlar,
6235 Sayılı Kanun uyarınca kurulan TMMOB ve bağlı odaları, Anayasa’nın 135. Maddesinde tanımlandığı biçimiyle kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütüdür. Aynı Anayasa maddesine göre meslek örgütleri üzerinde devletin idari ve mali denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir denmektedir.
AKP, Anayasa’nın 135. maddesini çiğneyerek, herhangi bir kanun olmaksızın, Bakanlar Kurulu Kararı ile Odalarımızı keyfi biçimde denetlemek istemektedir.
Hiçbir bakanlığın, TMMOB ve bağlı odalarının yasayla verilen hak ve yetkilerine müdahale etme hakkı yoktur. TMMOB ve Odalarımız bakanlıklara ait birer alt birimler değildir. TMMOB, anayasal statüsü olan, kanunla kurulmuş ve 1954 yılından bu yana varlığını ve mücadelesi sürdüren bir meslek örgütüdür.
TMMOB ve Odaları, ülkenin en açık, en şeffaf işleyişine sahip örgütleridir. Her iki yılda bir yapılan genel kurullarımızda seçilen denetim kurullarımız, üçer aylık dönemlerle idari ve mali denetim yapmaktadır. Odaları mali ve idari vesayete alma girişimleri yetmezmiş gibi, şimdi de hiç bir kamu kaynağını kullanmayan, çalışmalarını hiçbir maddi çıkar beklenmeksizin gönüllükle yapıldığı odalarımıza ve birliğimize ve diğer bazı meslek örgütlerine karşı, isimlerinin başındaki Türk, Türkiye ifadeleri üzerinden yeni bir saldırı başlatılmıştır. Odalar dernekleştirilmeye, mesleki bütünlük parçalanmaya çalışılmakta, meslek odaları siyasi iktidarların oyuncağı haline getirilmek istenmektedir. Odalarımıza bugüne kadar yapılan saldırıları örgütlü gücümüz ve kararlı duruşumuz ile nasıl durdurduysak, aynı şekilde durduracağız, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Emperyalist devletlerin geçen yüzyılın başında ortaya koyduğu Ortadoğu’daki paylaşım planları, maalesef ki bu yüzyılın başında da yine sahneye konmuştur. Enerji kaynaklarının ve güzergâhlarının kontrol edilmesine yönelik bu plan, yakın geçmişte önce Irak’ta, sonrasında ise Suriye’de uygulanmıştır. Emperyalistlerin ülkemizi de bu plan dâhilinde gördükleri aşikardır. Bu planların bölge halklarına kan, gözyaşı ve yerinden yurdundan edilen insanların dramı dışında vereceği hiçbir şey yoktur. Yanı başımızdaki bu durum, bugüne kadar izlenen yanlış politikalar nedeniyle her geçen gün bizi de etkilemekte, tehdit etmektedir. Bu tehdidin giderilmesi için Suriye’de yapılamakta olan askeri hareket nedeniyle her gün gelen şehit ve gazi haberleri, sınır kentlerindeki sivil kayıplar hepimizi derinden üzmektedir. Binlerce kilometre uzaktan gelen hiçbir emperyalist güç bu coğrafyaya barışı getirmediği gibi bundan sonrada getirmeyecektir. Savaşların, çarpışmaların, bölgeye ve bölge halklarına yönelik emperyalist hesapların bir an evvel son bulmasını, barış ve kardeşlik rüzgârlarının tüm insanları sarıp sarmalamasını sabırsızlık ve hasretle bekliyoruz.
Değerli Konuklar,
Ülkemizdeki tarımın durumuna değinmek istediğimde, inanın hangi konudan başlayacağım konusunda zorlanıyorum. “Deveye sormuşlar boynun niye eğri” diye, “nerem doğru ki demiş”.
Çevrenin hiçe sayıldığı, doğaseverlerin ve üreticilerin cezalandırıldığı, doğal yaşamın yok edildiği, toprağın değersizleştirildiği, betonun yüceltildiği bir toplumda ben size hangi konudan bahsedeyim?
Bitkinin, toprağın kıymetini bilmemek elbette beraberinde açlığı getirir. Bizler, her yıl, açlığı, açlıkla mücadeleyi, yetersiz beslenmeyi, kaynakların adaletsiz paylaşımını ve muhtemel çözüm yollarını gündeme taşıyoruz. Biliyoruz ki; dünyanın geri bırakılmış coğrafyalarında açlık kronikleşmiş bir sorunsa; açlıktan insanlar ölmeye devam ediyorsa; bu, yeryüzünün ve bütün insanlığın en önemli sorunudur. Yaşadığımız çağda küresel bir silaha dönüşen su, gıda ve enerji bizim gibi ülkeler üzerinde en önemli hegemonya aracı haline gelmiştir. Hızlı büyüyen ekonomilerde talebin tırmandığı, dünyada nüfusun arttığı, tarım alanları üzerinde baskının sürdüğü, iklim değişikliği etkilerinin devam ettiği ve tabii en önemlisi, bu siyasi ve ekonomik yaklaşım böyle gittiği sürece; dünyada ve ülkemizde gıda fiyatlarının artmaya devam edeceğini söylemek kehanet sayılmaz.
Ülkemizde gıda fiyatları sürekli artıyor, üretim düşüyor, çiftçi üretimden koparılmış, borç batağına saplanmış bir durumdadır.
Çıkarılan kararnamelerle Türkiye ithalat cennetine dönüştürülmüş. Türk çiftçisine çok görülen destek, ithalatla yabancı çiftçilere ödenmektedir.
Tarımda üretim için, destekleme için, çiftçi için belirsizlikler sürerken, ithalatta çok planlı, programlı bir politika uygulanıyor. Altın çağını yaşayan ithalat için, Bakanlar Kurulu bildiğiniz gibi 1 ayda 3 önemli kararname yayınlandı.
Bu karar, çiftçinin büyük emeklerle yetiştirdiği buğday ve arpayı hasat ettiği bir dönemde açıklandı. Kararnamenin yayınlanması ile piyasada buğday ve arpanın fiyatı düştü. Çiftçi zararına ürününü satmak zorunda bırakıldı. Üreten çiftçi cezalandırıldı.
Bu süreçte, Gıda Komitesi’nde ve Bakanlar Kurulu’nda gümrük vergilerinin düşürülmesine karşı çıkan, zamanlamasını eleştiren Faruk ÇELİK, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı görevinden alındı.
Son 15 yılda ülkemizde tarımın durumuna baktığımızda;
1-Verimli tarım arazilerimiz birçok sorunla karşı karşıyadır. Erozyon ve benzeri doğal yitim süreçlerinin yanında, rant odaklı yapılaşmalar topraklarımızı, dolayısıyla geleceğimizi tehdit etmektedir. Tarım arazilerimiz potansiyel sınırına ulaşmış, bir "avuç" yeni arazi olanağı kalmamıştır. Buna karşın tarım arazilerine yönelik yapılaşma ve amaç dışı kullanım girişimleri vahim bir durum yaratmaktadır. Bakanlar Kurulu kararıyla tarımsal sit alanı ilan edilmesine rağmen, Eskişehir Alpu’da yapılmak istenen elektrik santralı bunun en son ve vahim örneğidir.
TÜİK verilerine göre 2002`de 26,5 milyon hektar olan toplam tarım arazimiz son 14 yılda 23 milyon hektara inmiş, yani toplam tarım arazilerinin %10 dan fazlası üretim dışı kalmıştır.
2-Mera alanlarımız yaklaşık 15 milyon hektar alandan 8,5 milyon hektara düşmüştür.
3- Mazot fiyatları 2016-2017’da % 25 arttı. 2017 yılında tarım ilaçları %25, gübre fiyatları %20-25,yem fiyatları %25-30, tohum fiyatları % 20 artmıştır.
4-Hepinizin bildiği gibi köyler boşalmış, genç nüfus neredeyse kalmamıştır. 2002 yılında %35 olan kırsalda yaşayan nüfus, 2017 sonunda %7‘ye düşmüştür. Bu durumda kim üretim yapacaktır sorusu, ciddi endişelere yol açmaktadır.
5-Tarıma verilen desteğin neredeyse %65 ‘i, yalnızca çiftçinin kullandığı mazot için ödediği vergilerinden geri alınmaktadır. Üretici yılda 3,5 milyar litre mazot kullanmaktadır. Parasal değeri 17 milyar TL.’dir. Çiftçinin akaryakıt için ödediği vergi ise yılda 10,2 milyar TL’dir. 2017 yılı tarımsal desteklere ayrılan pay ise 12,7 milyar TL.dir. Yani 12.7 milyar destek veriyorsun, 10,2 milyar TL sini sadece akaryakıttaki vergilerle geri alıyorsun. Diğer taraftan da mazotun yarısı sizden, yarısı bizden diye politika yapıyorsun.
Bakanlığın bir raporunda üreticinin kullandığı yıllık mazotun 1,3 milyar litre olduğu, geriye kalanının üretimde kullanılmadığı ifade edilmektedir. 26 Şubat 2018 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanan Tarım Destekleri içinde, alan bazlı destekler kapsamında olan mazot desteğinin, ürünlere göre %10 ile %25 arasında artırıldığı görülmektedir. 2017 yılı enflasyonun %11,9 olduğu dikkate alındığında, 2018 yılı mazot desteğinin sadece enflasyon oranında artırılmış rakamlardan ibaret olduğu bilinmelidir.
6-Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi, her yıl GSMH’nın % 1’inin tarım desteği olarak ödeneceğini hükme bağlamıştır. Bu hiçbir yılda gerçekleşmemiştir. Tarım Kanunun çıktığı 2006 yılından, 2017 yılı sonuna kadar, tarım sektörüne verilmesi gerekirken, verilmeyen destek miktarı yaklaşık 100 milyar TL olmuştur.
7-TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre 2006-2016 tarihleri arasında son 10 yıllık ortalama alındığında GSYH’deki büyüme hızı yaklaşık ortalama % 5 olurken, tarımın yalnızca %2,6 büyüdüğü görülmektedir. Yani tarımdaki büyüme hızı, GSYH’daki büyüme hızının altında kalmıştır.
8-Türkiye; farklı ülkelerden Buğday, Arpa, Saman, Pamuk, Soya, Mısır, Pirinç, Kuru Fasulye, Nohut, Yeşil Mercimek, Bezelye, Kurbanlık Koyun, Büyükbaş Hayvan ve Lop Et ithal eden bir ülke haline düşürülmüştür. Son on beş yılda sadece bu ürünler için ithalata 200 milyar dolar ödenmiştir. Ayrıca bu dönemde Türkiye toplam 143 milyar dolara yakın dış borç faizi ödemiştir.
Hâlbuki ülkemizde ciddi bir tarım potansiyeli mevcuttur. En basitinden ekonomik ölçütlerde sulanabileceği belirtilen 8,5 milyon hektar alanın bu güne kadar 6,3 milyon hektarı sulamaya açılabilmiştir. Modern sulama yöntemleri ile bu alanı 12 milyon hektara yükseltmek mümkündür. Bu durumda dışarıdan ithalat yapmağa gerek kalmayacaktır.
9- Tüm yaşanan bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi, yine son olarak Türkşekere ait 14 fabrikanın özelleştirilmesi süreci tekrar başlatılmıştır. Pancar şekeri üretimini sadece ticaret zanneden, tarım için önemini, kurulduğu bölgedeki örnek ve çoğu zaman da tek sanayi tesisi olduğunun farkında olmayan, bu fabrikaları satabilmek için yenilenmeleri ve verimli hale getirilmeleri için hiçbir yatırım yapmayan anlayış, bu gerçekleri görmekten uzaktır. Bu girişimin sonucu, daha önce özelleştirilen tarımsal KİT’lerde olduğu gibi fabrikaların üretim süreçlerinden çıkması, arazilerinin yapılaşmaya açılması olacaktır. Daha da vahimi ise sağlımız için olan zararı her yeni çalışmayla daha da ortaya çıkan nişasta bazlı şekeri üreten uluslararası tekellerin kotalarını artırma bahanesinin yaratılmasıdır. Nitekim CARGİL’in kamuoyuna düşen stratejik planı, bunun bir olasılık değil, planlı bir hazırlık olduğunu göstermektedir.
10-Türkiye’nin sığır, manda, koyun ve keçiden oluşan canlı hayvan varlığı toplamı 1980 yılında 85 milyon iken, bugün 32 milyon azalmıştır. Oysa aynı dönemde nüfusumuz 34 milyon artmıştır. Son 10 yılda 2.6 milyon baş sığır ithal edildi.8,5 milyar TL para ödendi. Sığır eti ithalatına ise 2 milyar TL ödedik. Son 10 yılda 2,5 milyon baş koyun ithal edildi. Yaklaşık 500 milyon TL para ödendi. Yani son 10 yılda 6 milyar dolara yakın dışarıya para ödedik. Et fiyatlarını üretimi artırarak, üretim maliyetlerini azaltarak sağlamak yerine ithalat yoluyla düşürmeye çalışıyoruz. Eldeki istatistiki veriler şunu göstermektedir ki, yapılan et ithalatına rağmen üretimimizde bir artışın gerçekleşmediğidir. Yani önümüzdeki yıllarda daha fazla ithalat yapmak durumunda kalacağımızdır.
Türkiye’deki yoksulluğun en önemli nedeni tarım sektörünün verimsiz yapısıdır. Ülkemizde son 27 yılda tarım alanlarının %14 azaldı, üreticilerimiz giderek tarımdan koptu, toprak ve su kaynakları yanlış kullanıldı, tarım arazileri rant uğruna elden çıkarıldı, Türkiye’nin kendi topraklarında yetiştirebildiği birçok ürün ithal edildi, yüksek girdi maliyetleri altında ezilen üretici yeterince desteklenmedi, milyarlarca dolarlık kaynak ithalat yoluyla başka ülkelerin refahına aktarıldı, makroekonomik açısından Dünyada 18’nci sırada olan Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler insani gelişme endeksi yani tabana dayalı kalkınma göstergeleri açısından 69’uncu sırada oldu, büyüme ile kalkınma göstergeleri arasında 4 katlık fark oluştu, yani sadece kâğıt üzerinde kalan büyüme göstergeleri ülke refahını artıramadı.
Sonuç olarak,
Bu rakamlar ve tespitler, tarımda çizilmeye çalışılan pembe tablonun gerçekçi olmadığını göstermektedir.
Yaşanan olumsuzluklar sonucunda kırsalda yoksulluk giderek artmakta, topraktan geçimini sağlayamayan çiftçi de tarımdan kopmakta ve kentlere göç etmektedir.
Ne yapmak lazım?
İthalata dayanan bu yaklaşımlar yerine bilimsel esaslara uygun politikalar geliştirilerek, üreticinin maliyetinin azaltılacağı, kooperatifleşmenin teşvik edilerek üretici ile tüketici arasındaki aracıların ortadan kaldırılacağı, verim ve kaliteyi artırıcı çalışmaların yapılması gerektirmektedir. Yoksa mevcut politikalar ve anlayışla bu sorunlar çözülmez.
Tarım ve hayvancılıkta bu politikalarla üretimi engellerseniz yerli üreticiyi desteklemeyip her seferinde ithalat yolunu seçerseniz üreticiyi bitirirsiniz. Sonra da Milli Tarım Projesi, Büyük Ova Koruma Alanı, Kentten-Köye göç gibi lafları söyleyerek çıkış yolu ararsınız.
Bilindiği gibi, Kararnamelerle, ithalatla enflasyon inmiyor, inmez. İthalat arttıkça çiftçi ürününü ucuza satmak zorunda kaldığı için üretimden çekiliyor. Üretim azalıyor. Üretim azalınca fiyat yükseliyor. Daha çok ithalata gereksinim duyuluyor. İthalatla enflasyon düşürülemez. Üretimi artırmak gerekiyor.
Değerli meslektaşlarım
Geçtiğimiz dönemde meslek alanlarımıza ilişkin olarak da ciddi sorun alanları oluşmuştur. Ziraat Fakültelerinden mezun birçok meslektaşımız işsizlikle karşı karşıya kalırken, maalesef yeni ziraat fakülteleri açılmıştır, şu an beş ziraat fakültesinin daha açılması gündemdedir. Mevcut ziraat fakülteleri ve aşırı kontenjanlar yetmezmiş gibi veteriner sağlık teknisyenlerinin, ziraat fakültelerinin zootekni bölümüne sınavsız olarak, 3.sınıftan başlayabilme hakkı tanımıştır. Odamız mesleğimizin itibarini zedeleyecek bu tür yaklaşımları kabul etmemiş ve durumun iptaline ilişkin hukuki süreçleri başlatmıştır.
Yine bu dönemde serbest çalışan tüm mühendislerin özlük haklarının güvence altına alınmasına ilişkin çok önemli bir katkı sağlayan TMMOB ve SGK arasındaki protokol, SGK tarafından tek taraflı iptal edilmiştir. Bu durum gerek odamız gerekse de TMMOB ve diğer odalarca kabul edilemez bulunmuştur. Önümüzdeki dönemde Odamız, TMMOB’nin başlattığı hukuki mücadelenin takipçisi olacaktır.
Değerli Konuklar,
ZMO olarak, zorlu ve yoğun geçen bir çalışma döneminde yurt genelinde kongre, sempozyum, panel gibi birçok bilimsel ve teknik etkinlik düzenlemiştir.
Bu yıl içinde düzenlenecek, ODA’mız ve ülkemiz açısından çok önemli ve prestijli bir toplantı bilgisini sizlerle paylaşmak istiyorum. 4 yılda bir yapılan ve bir daha ülkemizde gerçekleşmesi mümkün olmayan 22-25 Nisan tarihlerinde Antalya’da yapacağımız Uluslararası Ziraat Mühendisleri Birliği Dünya Kongresi, ülkemiz ve mesleğimiz için çok büyük önem taşımaktadır. Odamızın çok büyük uğraşları sonrası ülkemizde yapılması kabul ettirilen bu kongrede, ülkemizin bulunduğu bu zor dönemde 167 ülkenin bilim insanları ve sanayi kesimi de yer alacaktır. Kongre bu açıdan ODA’mız ve ülkemiz için yüz akı bir toplantı olacaktır. Bu etkinliğe tüm arkadaşlarımızın aktif biçimde katılım sağlaması ve bu kongrenin başarılı olması için büyük çabalar içinde olunması gerekmektedir.
Değerli Konuklar,
Önümüzdeki dönemin, geçtiğimiz dönemden daha kolay olmayacağını hepimiz biliyoruz. ZMO olarak genel kurullar sürecinin bu bilinç ve anlayışla, Odamıza ve geleneğimize yakışan bir olgunlukla yürütülmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.
Umutsuzluğa karşı umudu; korkuya karşı cesareti; teslimiyete karşı direnişi örgütlemenin sorumluluğu bizlerin omuzundadır.
Bu salon, omuzlarımızdaki yükü hiç tereddüt etmeden omuzlayan dostlarım, meslektaşlarımla dolu olduğu için örgütümüzle gurur duyuyorum.
Bizler ZMO olarak Ülkemize, halkımıza, mesleklerimize, meslek örgütlerimize ve birliğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. İnsanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye ve dünya umuduyla,
Herkese saygılarımı sunuyorum.
Genel Kurul, konuk konuşmalarıyla devam etti. Bu kapsamda; CHP Bursa Milletvekili Orhan SARIBAL, CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay SINDIR, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ, İyi Parti Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Ersagun YÜCEL, Kimya Mühendisleri Odası Genel Başkanı Dr. Ali UĞURLU ve Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Başkanı Halis UYSAL söz alarak tarım ve ülke gündemine ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Daha sonra Divan Başkanlığı`na verilen tekliflerle, Oy Sayım Komisyonu, Anıtkabir Temsil Heyeti, Bütçe Komisyonu ve Sonuç Bildirgesi Komisyonu oluşturuldu. Çalışma Raporu Murat ASLAN, Mali Rapor Hamdi ARPA, Denetleme Kurulu Raporu da Ali İhsan İLHAN tarafından Genel Kurul‘un bilgisine sunuldu. Tüm raporlar oybirliğiyle kabul edildi.
Genel Kurul devam ederken, Genel Kurul`u temsilen Gaziantep Şube Başkanımız Kenan SEÇKİN başkanlığındaki heyet, Anıtkabir`i ziyaret ederek, Büyük Önder Atatürk`ün huzurunda saygı duruşunda bulundu.
Geniş katılımla gerçekleşen Genel Kurulumuzda, söz alan Genel Kurul delegeleri görüş ve önerilerini dile getirdi.
ODA yönetim organları için "Çağdaş Ziraat Mühendisleri Grubu" ile bağımsız aday Ali MUTLU aday oldu. ODA organları aday listelerinin duyurulmasının ardından, sonuç bildirgesi okundu. Sonuç bildirgesinin oybirliği ile kabulünün ardından, Divan Başkanı tarafından Genel Kurul`un ilk günü sonlandırıldı.
Genel Kurul, 11 Mart 2018 tarihinde ODA lokalinde yapılan seçimlerle tamamlandı.
Resmi olmayan sonuçlara göre, 46. dönem yeni ZMO organları şöyle belirlendi:
Yönetim Kurulu asıl üyeleri; Özden GÜNGÖR, Prof.Dr. Cem ÖZKAN, Hamdi ARPA, Caner AKSAL, Murat ASLAN, Züleyha KAHRAMAN, Prof. Dr. İlhami BAYRAMİN.
Yönetim Kurulu yedek üyeler; Nevzat ÖZER, Mehtap ERCAN BİLGEN, Hatice ÜNAL, Yener ATASEVEN, Muhammet TEMEL, Fatma Meltem BÜYÜKYAVUZ, Berivan ALKAŞ.
Denetleme Kurulu asıl üyeler; Sefa APAYDIN, Ali ŞENAY, Ali İhsan İLHAN.
Denetleme Kurulu yedek üyeler; Ömer Azmi CANGÜLOĞLU, Erol KARARKURT, Tamer BAYTIN.
Onur Kurulu asıl üyeleri; Vahap TUNCER, Şihat ŞENGAL, Mehmet GEYİK, Murat DEMİR, Özer ÜLKER.
TMMOB Yönetim Kurulu üyesi: Baki Remzi SUİÇMEZ.
TMMOB Yüksek Onur Kurulu üyesi: Hicri NALBANT.
TMMOB Denetleme Kurulu üyesi: Mehmet Nuri HATİÇOĞLU.