5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI
MERKEZ
04.06.2018

YİTİRİLEN ÇEVRE DEĞİL GELECEĞİMİZ

 

 

04 Haziran 2018

 

5 Haziran 1972 yılında, BM Stokholm Konferansı`nda insanların çevre ile ilişkisi üzerinde durulmuş ve 5 Haziran, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir. Dünya Çevre Günü "Sadece bir Dünya var." sloganı temeline dayanmaktadır.

Küresel iklim değişikliği, su sorunu, nükleer enerjinin yarattığı belirsizlik, doğal alanların tahribi, yaban hayat üzerindeki baskı, giderek artan dünya nüfusunun ihtiyaçları ve yarattığı yük bizi koruma anlayışımızı ve yaşam biçimlerimizi gözden geçirmeye zorluyor. Bugünkü tüketim ve üretim modelleri aynı kaldığı takdirde nüfus 2050’de 9 milyar 600 milyona ulaşacak ve bugünkü yaşam tarzımızı sürdürmek için üç gezegene ihtiyacımız olacaktır.

Anayasa`nın 56. maddesiyle "Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek" güvence altına alınmış olup çevre politikalarının; sanayi, tarım, enerji, ulaşım ve kentleşme politikalarıyla bütüncül olarak ele alınmasının gerekliliği net olarak belirtilmiştir.

Ancak, doğaya sadece rant ve kalkınma gözüyle bakan, paranın doğada yaşanacak sorunların üstesinden geleceğine, vicdanları perdeleyeceğine inanan bakış açısı ile mücadele etmek zorundayız.

Amerika Başkanı Trump “küresel ısınmaya inanmıyorum” derken, hükümetlerin rant politikaları uğruna doğayı korumayı hiçe saydıkları gerçeğini de gözler önüne seriyor. 

Ülkemizde ise:

  • Tam 7 kez, Zeytincilik Yasası değiştirilerek zeytin alanlarının imara, madenciliğe açılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne teklifler, önergeler getirildi. Zeytinlik sahaların imara açılmasını öngören düzenleme 7.kez Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geri döndü. Yasa tasarısından zeytincilik ile ilgili maddeler çıkarıldı. Meralarla ilgili düzenleme ise tasarıda duruyor.
  • Tarım alanlarındaki kayıp ise maalesef her sene artıyor. Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı “Türkiye’de Tarım Alanları” tablosuna göre, 1990 yılında 27 milyon 856 bin hektar olan tarım alanları 2002’de 26 milyon 579 bin hektara geriledi. Son 4 yıldaki azalma ise şöyle: 2014 yılında 23 milyon 939 bin hektar olan tarım alanları 2015’te 5 bin hektarlık düşüşle 23 milyon 934 bin hektara, 2016’da ise 23 milyon 711 hektara geriledi. 2017 yılında tarım alanları önceki yıla göre 336 bin hektar azalarak 23 milyon 375 bin hektara geriledi.
  • Mera alanlarımız ise, 1970-2017 döneminde 21 milyon 698 bin hektar iken yaklaşık olarak yarı yarıya azalarak 10 milyon 984 bin hektara geriledi. Türkiye bu dönemde 10 milyon 713 bin hektar mera alanını kaybetti.
  • Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref FAKIBABA, 2018 Bütçe Sunuş konuşmasında, 2017 yılında 192 tarımsal ovanın Bakanlar Kurulu Kararı ile sit alanı olarak koruma altına alındığını belirterek: “Bu ovaların toplam alanı 6,1 milyon hektardır. Sadece tarımsal faaliyetlerin yapılacağı bu ovalarda; toprakların korunması ve üretimin geliştirilmesi sağlanacaktır. Koruma altına alınan ovaların 300’e çıkarılması için çalışmalar devam etmektedir.” dedi. Bakanlar Kurulu Kararı yayımlanırken Hükümet yetkilileri ; “bu ovalara bir çivi bile çakılamayacak” derken, “Çivi çakılamayacak” denilen ovalardan biri olan Alpu Ovası’na şimdi termik santral yapılmak isteniyor.
  • TBMM’ye sevk edilen ve komisyon görüşmeleri tamamlanarak Genel Kurula sunulan yeni bir torba tasarıda sularımıza, arazilerimize ve ormanlarımıza yönelik yeni Torba tasarıyla bir veya birden çok havzadaki su varlıklarının gerçek ve tüzel kişilere su kullanım izni verilerek tahsis edilmesi yoluyla özelleştirilmesinin önü açılmak istenmektedir. Daha önce mikro HES uygulamaları ile doğanın kılcal damarları olan derelerimizin, çaylarımızın su kullanım hakları özel sektöre verilmiş, kadimden beri kırsaldaki insanımızın tasarrufunda olan sular, yöre halkından ve ekosistemdeki canlılardan kaçırılmıştır.
  • İstanbul’da 3′üncü köprü ise ormanları bir neşter gibi bölmekle kalmayacak, bağlantı yolları ile orman ekosistemi üzerinde tahribata yol açacak, ormanın ve mevcut yaban hayatı alanlarının bütünlüğünü bozacak. 3′üncü köprüyle birlikte 2-B adayı alanlar oluşabilecek, biyolojik çeşitlilik kayıpları yaşanacak, endemik bitkiler yok olacaktır.
  • Son güncel verilere göre hazırlanarak 2017 yılında onaylanmış olan Ankara Çevre Düzeni Planı`nda mevcutta onaylanarak tapuya tescil edilmiş, ancak henüz yerleşime açılmamış ve yerleşime açılması durumunda yaklaşık 18.700.000 kişilik bir nüfusu barındıracak planlı konut alanının olduğu belirtilmiştir. Söz konusu yeni konut alanları ise Ankara`nın vadilerinde, tarım alanlarında, ormanlık/ağaçlık alanlarında planlanmaktadır.
  • TBMM‘de kabul edilen (2/2341) kanun teklifi ile AOÇ Müdürlüğü Kuruluş Kanunu’nda temel değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikte özetle Ankapark ve Hayvanat Bahçesi alanlarının Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında yapılacak bir protokolle Ankara Büyükşehir Belediyesine; mevcutta devam eden inşaatı aklayacak yapılaşma iznini vererek yirmi dokuz yıllığına tahsis etmektedir.

Kısacası 5 Haziran Dünya Çevre Günü`nde, “Durmak Yok Talana Devam” zihniyeti devam etmektedir.

Ziraat Mühendisleri Odası herkesin sağlıklı beslenmesine yetecek gıdaya, ihtiyaç duyduğu temiz suya, soluyabileceği temiz havaya sahip olması çabası olan çevre mücadelesinde cesaretini bilgi birikimi ve deneyiminden, gücünü üyesinden almaktadır. Gelecek kuşaklara temiz, sağlıklı ve yaşanabilir çevre bırakma yükümlülüğünün bilincinde olarak, bugüne kadar çevrenin ve doğal kaynaklarımızın korunmasında gösterdiği kararlı tutumunu sürdürmeye devam edecektir.

 

ZMO YÖNETİM KURULU 

 

 

 

Okunma Sayısı: 1214