8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ MESAJI

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ MESAJI
TEKİRDAĞ
07.03.2015
 

 

Günümüzde çağdaş toplum kabul edilmenin ölçütü olarak kadın erkek eşitliğinde ulaşılan nokta gösterilmektedir. Ekonomik kalkınmanın ve demokrasinin gelişkinliğin, kadınların erkeklerle toplum hayatında eşit olarak yer almasıyla sağlanabileceği, hem tarihsel hem bilimsel bir gerçek olarak değerlendirilmektedir.

 

Gelişmiş ülkeler kadın erkek eşitliğini sağlayarak bugünkü düzeylerine ulaşmışlardır. Ancak bu ülkeler, bizim bugün yaşadığımız sorunları yıllar önce, çetin mücadeleler sonucu çözme olanağı bulmuşlardı.

 

8 Mart 1857 tarihinde, ABD‘nin New York kentinde binlerce kadın işçinin daha iyi çalışma ve yaşam koşulları için yaptıkları direnişe polis saldırmış, çıkan olaylarda çoğu kadın 129 işçi öldürülmüştü. Bu katliam nedeniyle Kopenhag‘da 1910 yılında toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı‘nda 8 Mart tarihinin "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmasına karar vermişti.

 

Türkiye‘de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Kadınlar Günü " olarak kutlanmaya başladı.

 

O günden bu yana dünyada demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelesi, emekçi kadınların özgürlük mücadelesinden ayrı düşünülmemiştir.

 

Kapitalist sömürü sisteminin, siyasal feodal uzantılarla işbirliği halinde olduğu bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, kadına karşı şiddetin arttığı, her gün şahit olduğumuz acı olaylarla görülmektedir. 2015 yılının Türkiye‘sinde tek bir gün yoktur ki bir kadınımız, kızımız şiddet görmesin, cinsel saldırıya uğramasın, öldürülmesin!

 

Kadınlarımızın kazanılmış haklarının her geçen gün aşındırılarak yok sayıldığı gözlenmektedir. Kadınların katıldığı ilk genel seçim olan 8 Şubat 1935 yılında yapılan TBMM 5. dönem seçimlerinde 17 kadın milletvekili TBMM`ye girmişti. 80 yıl sonra bugün, 2011 Genel Seçimleri sonucu milletvekili seçilen kadın sayısı ancak 78‘dir! Meclis`teki kadın vekil oranı % 14`tür. Yerel yönetimlerde ise Türkiye genelinde toplam 2948 belediye başkanı içinden 27 tanesi (% 0,9`u) kadındır!

 

1980 darbesi ve sonrasında şekillenmiş siyasal ortamda iktidara gelenler, diğer tüm demokratik kazanımlar gibi kadın haklarını da ucundan kıyısından budamaya başlamış, yöntem olarak da kadına "dini" bir takım özellikler yükleme yolunu seçmişlerdir. 

 

Kadınlar kıyafet ve giyim tarzlarıyla "öteki" nesne olarak kamuoyunun önünde yıllarca tartışılmış, siyasete dini karıştırmanın aracı olarak kullanılmaya çalışılmıştır. 

 

Bu anlayışlar sonucu, dünyadaki gelişmelerin tersine ülkemizde bugün, kadınlarımızın neredeyse yarısının şiddete maruz kaldığı bir noktaya gelinmiştir. Uzmanlara göre ülke genelinde fiziksel şiddete uğrayan kadınların oranı %39`dur. Varoşlarda bu oran %97‘lere çıkmaktadır. Şiddetin en yoğun yaşandığı bölgeler ise eğitim düzeyinin düşük, dinsel taassubun yoğun olduğu ve feodal değerlerin parçalanmadığı bölgeler olarak görülmektedir. 

 

Ülkemizde emekçi kadınların iş yaşamında verdikleri var olma mücadelesinden çok, günümüzde toplumsal yaşamda maruz kaldıkları şiddet konuşuluyor olmuştur. Artık kadının bırakın iş yaşamında yer almasını, şiddete maruz kalmaması, erkek şiddetine maruz kalmaması, hatta cinayete kurban gitmemesi için erkek egemen kuralları tümden kabul etmesi tartışılmaktadır. Kadına ikin­ci sı­nıf in­san mu­ame­le­si gös­te­rip ona say­gı­yı aciz­lik ola­rak gö­ren, ka­dın­la er­kek eşit de­ğil­di­r di­yen bir zihniyetin, ortaya çıkan tablo karşısında kadına kalkan eller kırılsın sloganı ne kadar gerçekçi olabilir ki! Bu zihniyet kadına yönelik her türlü şiddeti hak eden, hak etmeyen biçiminde tartışmaya açarak meşru hale getirmektedir. Ülkemizde kadına yönelik şiddet konusundaki veriler gün geçtikçe dikkat çekici olmaktan, korkunç boyutlara ulaşma eğilimindedir. Türkiye‘de kadına yönelik kayıtlara geçen cinayet sayısı 2012‘de 139 iken, 2013‘de 231, 2014‘de 287 olarak saptanmıştır. Maalesef ki gerçek verilerin bunun çok üzerinde olduğunu tahmin etmek güç değildir. Dünyada kadına yönelik şiddetin önemli ve zor çözümlenebilir bir problem olduğu bir tarafa, ülkemizde artan ekonomik adaletsizlik ve şiddet birbirini tetikler nitelikleriyle sorunu daha da halledilemez bir boyuta çıkarmaktadır. Son yıllarda yaşananlar, kadına karşı şiddetin boyutlarının her geçen gün arttığı bir dönem olarak hafızalara yerleşmektedir. Ülkemizde kadınların katledilmediği, intihar etmediği ve cinsel saldırıya uğramadığı bir gün neredeyse yaşanmamaktadır. Çünkü kadına toplumun ahlakını, namusunu bozacak potansiyel bir suçlu olarak bakan bir anlayış tarafından yönetilmekteyiz. Hâlbuki; Fransa ve İtalya 1946 da, İsviçre 1971‘de kadına seçme ve seçilme hakkı verirken, ülkemiz bu devrimleri 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme, 1933 yılında Köy Yasası ile muhtar seçme ve köy kuruluna seçilme, 5 Aralık 1934 tarihinde milletvekili seçme ve seçilme haklarıyla gerçekleştirmiştir. Kadın hakları ile ilgili olarak bu ve buna benzer atılımlar, Atatürk aydınlanmasıyla birlikte uygar ülkelerinin birçoğundan önce Anadolu kadınına sunulmuştur. Bu Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal Atatürk‘ün her platformda kadına hak ettiği değeri verdiğinin bir göstergesidir. Çünkü bu topraklarda bağımsızlık mücadelesinden cumhuriyet devrimlerine, Anadolu kadınının ortak emeği, alın teri ve aklı vardır. Bu sebeple Cumhuriyet tarihi kadınlarımızın başarılarıyla doludur. TMMOB olarak cinsiyete dayalı eşitsizliğe son vermek üzere, aile içi ve dışı şiddeti önlemek, kadın onurunu kırıcı tüm unsurlarla mücadele etmeye kararlıyız.

 

Kâğıt üzerinde özgürlük yetmiyor; onu geliştirmek, korumak ve uygulanmasını sağlamak gerekiyor.

 

Özgecan‘larımızın acısı daha yüreğimizde soğumadan Ziraat Mühendisleri Odası olarak diyoruz ki, bunu başarmanın yolu kadın erkek hepimizin vereceği ortak mücadeleden geçmektedir.

 

Cumhuriyet ile ülkemizde kazanılmış çağdaş haklar ve özgürlüklerle birlikte, yaşamın her alanında başarıyla yer almış kadınlarımızın Emekçi Kadınlar Günü‘nü kutlarız.   

 

                                           TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI TEKİRDAĞ ŞUBESİ  

Okunma Sayısı: 530