‘ET’TE KARANLIĞA DOĞRU - EVRENSEL
HAZIRLAYAN: BÜLENT FALAKAOĞLU
‘Bu gidişle bizde et fiyatları zor düşer söylemleri‘ yükselmeye başladı. Çünkü Türkiye iç pazarda ithalat ile et fiyatlarını aşağıya çekmeye çabalarken, dünyada da fiyatlar yükselişe geçti. Özellikle Arap ülkelerinde kırmızı et fiyatları yüzde 30 oranında arttı. Türkiye‘de ithalatla birlikte 12.50 liraya kadar gerileyen karkas etin fiyatı yeniden 18 liraya yükseldi. Eylülde okulların açılacak olması ve yaklaşan Kurban Bayramı rakamın yeniden 19 liraya yükseleceğinin işareti olarak yorumlanıyor.
Böylesi bir süreçte hükümetin ithalatı sürekli artırmaya dönük hamleler yapmasını TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Doç. Dr. Gökhan Günaydın ile değerlendirdik.
Dünyada gıda ve et fiyatlarının artması spekülasyona bağlanıyor. Türkiye‘de "Et sektörünün spekülasyon yapılmayacak kadar dağınık olduğu" iddia ediliyor. İthalata izin veren hükümet ‘spekülasyon var‘ diyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Kırmızı et üretimi ağırlıklı olarak sığır etine bağlı... Bunun sonucunda, emek yoğun üretim tarzı yerini, sermaye yoğun üretim tarzına bırakmaktadır. Milyonlarca köylünün alandan tasfiyesi, üretim tüketim dengesinin daha da bozulmasının önemli nedenlerinden biridir.
Bütün bunlara karşılık, hükümet özellikle yem ve enerji giderleri başta olmak üzere girdi fiyatlarındaki radikal yükselmeleri görmezden geliyor. Üretici fiyatlarının speküle edilerek yükseltildiği, üreticinin piyasaya arzı kestiği gerekçeleriyle terbiyevi ithalata gidilmesi, hem üreticiyi hem de tüketiciyi cezalandırmak ve tabi ki Türkiye‘nin gerileyen üretim kapasitesini daha da kırmak anlamına gelmektedir.
Oysa Türkiye‘de kırmızı et üretici fiyatı ile tüketici fiyatı makasına bakıldığında görülmektedir ki, 2005-2009 yıllarında karkas (üretici-toptan) fiyatları 9 - 11 TL/kg aralığında sıkışırken, et çeşitlerinin reyon fiyatları sürekli yükselmiştir. Karkas fiyatlarına yüzde 17 kemik maliyeti ve yüzde 8 KDV bedeli eklenerek bulunan maliyetin üzerinin normal ya da aşırı kâr olduğu düşünüldüğünde, piyasadaki aracı faaliyetinin yoğunlaşmasına odaklanmak gerekmektedir. Özellikle üretim cephesinin çok sayıda üreticiden ve az sayıda büyük sürü sahiplerinden oluştuğu değerlendirildiğinde, metropol kentlerdeki büyük tedarikçilerin ve Et Balık Kurumunun fiyatlar üzerindeki etkileri, üretici fiyatlarından kısmen bağımsız bir şekilde, belirleyici olmaktadır.
Yıllar boyunca süren fiyat eğilimi izlendiğinde, 2010 yılı verileri, piyasa spekülasyonunu net bir şekilde göstermektedir.
HAYVAN HASTALIKLARI ARTACAKTIR
Türkiye‘de hayvan hastalıklarının resmi rakamlarda görülenden daha yaygın olduğu biliniyor. İthalatla birlikte ‘risk‘ artacak mı?
Sonuçta 30 Nisan 2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan karar ile ülke hayvancılığını, besiciliğini geliştirmek amacıyla kurulan EBK‘ye 2010 yıl sonuna kadar geçerli olmak üzere sığır eti ithal yetkisi verilmiştir. Sorunun kaynağı olan hayvan varlığındaki eksiklik, yurt içi sürü varlığını artırmaya yönelik önlemler yerine canlı hayvan ithalatı ile kapatılmaya çalışıldığında, Anadolu‘yu kasıp kavuran hayvan hastalıklarının zirve yapması söz konusu olabilecektir. Özellikle, hayvan hastalıklarının eredike (tedavi) edilmesi için 50 milyar avrolara yakın kaynağa gereksinim duyulduğu ve hedefin yalnızca Trakya ile sınırlı tutulabildiği mevcut durum, olabileceklerin habercisi niteliğindedir.
Üreticiyi iktisadi açıdan geri dönülemez zararlara uğratan, başlangıçta tüketici yararına gibi görünse de nihai tahlilde iç üretimin zarar görmesi ve halk sağlığı risklerinin artması çerçevesinde tüketici hak ve yararlarına da olmayan bu uygulamalar, sürdürülen yanlış politikaların bir sonucudur.
Et ve Balık Kurumunu 8 kombinaya daraltarak piyasa regülasyonu yapamaz hale getiren, Et Balık Kurumunun yönetimine mimar atamakta sakınca görmeyen, aralık 2009-nisan 2010 tarihleri arasında besi hayvanı sayısını üç kez birbirinden 500 bin adet farklı olacak şekilde açıklayanların (Aralık 2009‘da 1 milyon 700 bin, şubat 2010‘da 2 milyon 60 bin, nisan 2010‘da 2 milyon 200 bin), bugün de çözüm olarak ithalata sarılmaları sürpriz değildir.
SORUNLAR BÜYÜYECEK
Hayvan açığının kapanması, kırmızı et fiyatlarında düşüş sağlanması ve süt sektörünün et ithalatına bağlı yaşacağı sorunların bertaraf edilmesi için çözüm önerileriniz nelerdir?
Türkiye gibi dinamik nüfus yapısına sahip bir ülkenin kırmızı et tüketiminde yurtdışı üretime bağımlı kalması, iktisadi - sosyolojik - fiziksel - düşünsel kapasite kayıplarını daha da artıracak, beslenmeye dayalı sağlık sorunlarını yükseltecektir.
Çözüm ithalatta değildir. Sorunun ciddiyetine bağdaşır bir şekilde, doğru ve kararlı politikalarla ele alınması gereklidir. Çözüm kendi üretim kapasitemizi yükseltmekte, bitkisel-hayvansal üretim dengesini tesis etmekte, piyasa aksaklıklarına karşılık kamusal müdahale araçlarını kurup geliştirmekte, üretim ve işleme safhalarında teknik eleman katkısını geliştirmekte, üreticiyi emeğiyle geçinir tutarken tüketicinin dengeli ve yeterli beslenmesini sağlamaktadır.
KRİTİK DÖNEM 2007
Bugünkü sürece nasıl gelindi?
Türkiye‘de hayvancılığın, özellikle son çeyrek yüzyılda giderek derinleşen birçok sorunu bulunmaktadır. 1980‘den bu yana Türkiye‘nin büyük ve özellikle küçükbaş hayvan varlığında önemli geriye gidişler görülmekte, kümes hayvanları varlığında ise çok ciddi artışlar kaydedilmektedir. Buna koşut biçimde, kırmızı et üretimi gerilerken, beyaz et ve süt üretimi artmaktadır. Hayvan başına verimler ise gelişmiş ülkelerin gerisindedir.
1980-2009 dönemini yansıtan bu tablo, Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu gibi düzenleyici ve müdahale edici kuruluşların tasfiye edildiği ve işlevsizleştirildiği bir süreç içinde; yem fiyatları başta olmak üzere her türlü girdi fiyatının sürekli arttığı, buna karşılık et ve süt fiyatları artışının geri kaldığı, piyasada oluşan kartellerin üretici fiyatlarını baskıladığı bir dönemi anlatmaktadır. Çayır ve meraların amaç dışı kullanıldığı, bu alanlardan çeşitli nedenlerle yararlanılamadığı, tespit - tahdit - tahsis işlemlerinin etkinlikle yürütülemediği bu dönemde, üretici hayvansal üretimden giderek kopmuştur. Buna karşılık hem canlı hayvan, hem lop et kaçakçılığı, bazı kesimler için büyük rant kapıları oluşturmuştur.
Bu tablonun bir kriz fotoğrafına dönüşmesinde, kilit dönem 2007 yılıdır. Bu dönemde artan girdi fiyatları karşısında, süt tekellerinin çabasıyla süt fiyatlarının 35 kuruşa kadar geriletilmesi, birçok hayvanın kesime gönderilmesine neden olmuştur. Üreticinin "Ala Kız Sütünü Helal Etmiyor" teması altında yaptığı mitingler, gazete ilanları dikkate alınmak yerine; "ideolojik" olarak tanımlanmıştır. Oysa 2007 yılının istatistikleri, yalın gerçeği ortaya koymaktadır: 2005 ve 2006 yıllarında sırasıyla 409 ve 439 bin ton olan kırmızı et üretimi, 2007 yılında, yoğun kesimler nedeniyle 576 bin tona yükselmiştir. Bir kriz ve çöküş istatistiği olmasına rağmen, bu durum, et üretimi artışı olarak kamuoyuna yansıtılmıştır.
Ayrıca hükümet bu dönemde hayvancılık desteklerini de azaltmıştır. Bitkisel üretimde üreticiye değil tapu sahiplerine verilen doğrudan gelir desteğinin kaldırılmasına karşın, hayvancılıkta hayvan başına ödeme sistemine geçilmiştir. Bu nedenle çok sayıda hayvancılık işletmesi kapanmıştır. Sonuç olarak, hayvan varlığı ve et üretimi gerilemiş ve fiyatlar yükselişe geçmiştir.
AB‘DE 4 TÜRKİYE‘DE 17 DOLAR
"Türkiye‘de canlı hayvan açığı var mı?" sorumuz karşısında Gökhan Günaydın fiyatlar ve tüketim oranları konusunda şu bilgileri verdi:
Bilim insanlarına göre toplumların gelişme düzeyleri et ve et ürünleri tüketimleri ile doğru orantılıdır. Çünkü et ve et ürünleri önemli protein kaynakları olup, proteinler de hücrelerin ana maddesidir. Gelişimi tamamlamış bir insanın günde 75-80 gram protein alması, bunun da yüzde 35-40‘ının hayvansal kökenli olması gerekir. Oysa dünyanın en yüksek fiyatla et satılan ülkelerinden biri haline gelen Türkiye‘de nüfusun çoğunluğu hayvansal proteinden yoksun olarak beslenmektedir. Örneğin kişi başına yıllık kırmızı et tüketimi ABD‘de 95, AB ülkelerinde 75 kg olmasına karşılık Türkiye‘de 8 kg dolayındadır. Kırmızı etin kg fiyatı AB ülkelerinde 4, ABD‘de 5 dolar iken, Türkiye‘de 17 dolardır.
1985-2007 aralığında Türkiye‘nin kırmızı et üretimi 45 bin kg. azalmıştır. Türkiye‘nin, AB kişi başına kırmızı et tüketimi olan 75 kg karşılığı üretim yapabilmesi için, üretim rakamlarını 5 milyon tonların üzerine çekebilmesi gerekmektedir. Bu amaca yönelik üretim açığı ise, 2000-2007 aralığında 150 bin ton artmıştır.
Bütün bunlardan öte, 100 milyonluk bir Türkiye‘nin Avrupa standartlarında, süt kaynaklı protein alabilmesi için 110 milyon litre, kırmızı et kaynaklı proteini alabilmesi için ise 7.5 milyon ton kırmızı et üretmesi gereği, Türkiye‘nin orta dönemde yaşayacağı yeterli ve dengeli beslenme sorununu olanca açıklığı ile ortaya koymaktadır. Artan kanatlı hayvan sayısı ve beyaz et üretimi ise, halkın protein açığını daha ucuz olan tavuk eti ile kapatma çabalarını yansıtmaktadır.