“DEVLET ETÇİLİK-SÜTÇÜLÜK MÜ YAPAR” DEDİLER VE … / KARASABAN

İSTANBUL
24.01.2013
 

 

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması`na göre Türkiye, Osmanlı`nın 85 milyon altın liralık borcunun 2/3`ünü ödeyecekti. Ayrıca 5 yıl süreyle gümrüklerindeki düşük koruma oranlarını değiştiremeyecek, iç üretimi desteklemek üzere gümrük vergilerini artıramayacaktı.

Sermaye birikimi olmayan, üstelik yüklü bir borcun altına giren Türkiye Cumhuriyeti Devleti, nüfusunun %75`inin köylerde yaşaması dolayısıyla tarım öncelikli bir kalkınma modeli benimsedi. İlk iş olarak da 1924 yılında bütçe gelirlerinin %22`sini oluşturan aşar vergisini 1925 yılında kaldırıldı. 1926 yılında çıkarılan Hayvan Islahı Kanunu ile her köyde bir damızlık bulundurulması şartı getirildi (Bu kanun 2001 yılında yenilendi, 2010 yılında yürürlüğe giren Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile tamamıyla kaldırıldı). 1924-1929 yılları arasında tarımsal hasılanın yıllık büyüme hızı ortalaması %8,9 oldu.

Ülkemizde gerçek anlamda bir et sanayinin kurulması 1936 yılında gerçekleştirilen sanayi kongresinde ilk kez dile getirildi. Bu konudaki çalışmalara çeşitli nedenlerle ancak 1949 yılında başlanabildi. Sonuçta, 1952 yılında hayvancılığın geliştirilmesi ve verimliliğin artırılması amacıyla Et ve Balık Kurumu (EBK) kuruldu. Ülkenin çeşitli yerlerinde kombinalar açıldı. Ardından, yem konusunu istikrarlı bir zemine oturtmak, hazır yem üretmek üzere var olan yem çeşitlerini ve kaynaklarını işleyip, bu maddelerin tedarik, imal ve ticaretini yapmak, amaca uygun her türlü tarımsal ticari ve sınai girişimlerde bulunmak, özel sektörle işbirliği ve ortaklık yoluna gitmek amaçlarıyla 1956 yılında Yem Sanayi Türk AŞ (YEMSAN) kuruldu. Bu kurumun açtığı yolda 1964 yılından itibaren özel sektör de yem fabrikası kurmaya başladı. Hayvancılık, et ve yem üretiminde verim ve kalite çabalarından sonra sıra süte gelmişti. 1963 yılında üretilen sütü işlemek için tesisler kurmak, özel sektörü özendirmek üzere ona önderlik etmek, kooperatifleşmeyi özendirmek (639 sayılı KHK ile 2011 yılında Tarım Bakanlığı`nın yeniden yapılandırılması sonucunda "kooperatifçiliği teşvik etmek" görevleri arasından çıkarıldı), eğitim ve araştırma yapmak, üreticinin desteklenmesini sağlamak, kalite ve verimin artırılmasını sağlamak, işlenen ürünleri yurt içinde ve dışında satmak amacıyla Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) kuruldu.

Kurulan bu tarımsal KİT`ler üretimi, verimi ve kaliteyi teşvik etti, üreticinin ucuz girdi kullanarak daha çok kazanmasını, tüketicinin ucuz ve güvenilir gıdaya ulaşmasını sağladı.

1980`li yıllarda 12 Eylül askeri darbesinin ardından ABD ve İngiltere ile eşzamanlı olarak ülkemizde uygulamaya konan neoliberal politikalarla serbest piyasa ekonomisine geçildi ve tarım alanındaki kamu kurumları yeniden yapılandırıldı. Bu doğrultuda 1984 yılında Tarım Bakanlığı`nın pek çok kurmay kurumu (Ziraat İşleri, Zirai Mücadele, Hayvancılığı Geliştirme, Gıda İşleri, Veteriner İşleri, Su Ürünleri, TOPRAKSU Genel Müdürlükleri) kapatıldı. Eş zamanlı olarak iç piyasayı terbiye etmek adına hayvan ve havyasal ürün ithalatı iç üretime balta vurdu. Terör olayları nedeniyle doğu ve güneydoğu bölgelerimizdeki meraların yasaklanması hayvancılığı geriletti. Bu olumsuzluklar kırsaldaki nüfusun kentlere göçünü hızlandırdı.

Bu yıllarda halkımız özelleştirme kavramı ile tanıştı. Önce zarar eden KİT`ler satılacaktı. Ancak, uzun yıllar zarar eden bir kit bulunamadı. O zaman KİT`lerin zarar ettirilmesine karar verildi ve 1990`lı yıllarla birlikte özelleştirmeler başladı. Günümüzde ise zarar edip etmediğine bakılmadan kamu malları hızla satılmaktadır.

1993-1995 yılları arasında YEMSAN özelleştirildi. Kurum faiz yükü ile zarar ettirildi. 1989 yılına kadar zarar etmeyen kurumun 1992 yılındaki zararı 55 bin TL iken ödediği faiz 75 bin TL idi. Özelleştirilen fabrikaların yarıdan fazlası kapatıldı. Yem fabrikaları ülkenin batısına yığıldı.

1993-1998 yılları arasında SEK özelleştirildi. Bu kurumun da pek çok KİT gibi kuruluş sermayesi verilmeyerek, özel bankalardan yüksek faizli kredi almaya zorlandı. Tüm kârı özel bankalara aktarılarak batırıldı. Sektör yerli ve yabancı 6 holdinge teslim edildi. Süt fiyatları sürekli artarken, çiğ süt üreticisinin kazancı çoğu zaman maliyetin altında kaldı. Özelleştirmenin etkilerine bir örnek vermek gerekirse, Kars süt fabrikasının, satılışından kısa süre sonra makineleri söküldü ve fabrika kapatıldı.

1995-2000 yılları arasında EBK özelleştirildi. Kurum faiz yükü ile zarar ettirildi. 1987 yılında zararı 9 bin TL iken 1991 yılında 55 bin TL`ye, 1992 yılında ise 186 bin TL`ye yükseldi. Aynı yıl faiz gideri 754 bin TL idi. Özelleştirilen kombinaların çoğu kapatıldı. Devletin elinde sadece 7 kombina kaldı. Piyasanın ancak %1`ine hakim olabilen bu kombinalar üretimi ve fiyatları yönlendiremedi. EBK özelleştirmelerine de bir örnek vermek gerekirse, Ankara Yenimahalle`de 100 dekar bir alan üzerinde kurulu bulunan kombina, amacı doğrultusunda kullanacaklarını söyleyen bir grup iş adamına 29,2 milyon dolara satıldı. Satışın hemen ardından bu iş adamları arazinin yarısını yıllığı 10,5 milyon dolardan Koç Holding bünyesindeki Migros`a kiraladı. Araziye Ankara`nın ve Balkanların en büyük alışveriş merkezi kuruldu. Uyanık iş adamlarımız, alışveriş merkezinin içindeki 100 mağazadan kendilerine verilen 70 mağazayı da yıllığı 15 milyon dolardan kiraya verdi. Ayrıca, arazinin kalan diğer yarısını da 100 milyon dolara bir Alman şirketine sattılar.

Yapılan özelleştirmeler, halkımıza ait kamu mallarının birilerine hediye hediye edilmesinin de ötesinde, hayvancılığımızı bitirmeye yönelik olarak kurgulandı.

Söz konusu KİT`lerin özelleştirilmesi sonucu şu anda hükümetin elinde piyasaya müdahale edebilecek bir kurum kalmadı ve ülkemizin hayvancılık politikası ithalata yönelik olarak gümrük vergi oranlarını yükseltmek ve indirmek düzeyine endekslendi. "Devlet etçilik-sütçülük mü yapar" diyen zihniyet, şu anda elde bir kırıntı şeklinde kalan EBK`yı müdahale kurumu haline getirme uğraşısı içindedir. Çünkü AB`de Ortak Tarım Politikası çerçevesinde hayvansal ürünleri kapsayan Ortak Piyasa Düzenlemelerine paralel müdahale kurumları bulunmaktadır. AB`de devlet etçilik de sütçülük de yapmaktadır. Bu alanda devletin hiçbir şey yapmadığı yer Türkiye`dir. Kurbanlıklarını ve samanını dahi artık dışarıdan almak zorunda kalan Türkiye, deli dana hastalığı görülen AB ülkelerinden canlı hayvan ve et ithal etmektedir. Yapılan her bir ithalat ve düşünülmeden uygulamaya konan politikalar hayvancılığımıza darbe vurmaya devam etmektedir.

*Ahmet Atalık / Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı

http://www.karasaban.net/devlet-etcilik-sutculuk-mu-yapar-dediler-ve-ahmet-atalik/

 

Okunma Sayısı: 874