“KONYA ÇİFTÇİSİNİ ÇUKUROVA ÇİFTÇİSİYLE BİR TUTAMAZSINIZ!”-MEMLEKET

“KONYA ÇİFTÇİSİNİ ÇUKUROVA ÇİFTÇİSİYLE BİR TUTAMAZSINIZ!”-MEMLEKET
KONYA
05.07.2010

ZMO Konya Şube Başkanımız Özkan TAŞPINAR, MEMLEKET Gazetesi yayın danışmanı ve köşe yazarı Celal EMİROĞLU ile röportaj yaptı

 

12-13 ARALIK 2009 7. OLAĞAN GENEL KURUL İLE ZMO KONYA ŞUBESİ YÖNETİME GELDİNİZ. YÖNETİME GELMENİZİN ARDINDAN UYGULAMAYA BAŞLATTIĞINIZ ÇALIŞMALAR NELERDİR?

Yönetime gelmemizin ardından mesleğimizi daha ilerilere taşıyabilmek amacıyla hemen çalışmalara başladık. Konya Valiliğine, Konya Belediye Başkanlıklarına, Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığına, tüm tarım kurum ve kuruluşlarına ziyaretler yaptık. Yaptığımız bu ziyaretlerde Konya‘nın tarım sorunları ve bu sorunları çözümlemek için neler yapılabileceği konularında karşılıklı görüş alışverişinde bulunulduk. Konya Ticaret Borsasında Ziraat Mühendislerine ve çiftçilere yönelik "İyi Tarım Uygulamaları Eğitim" semineri ve Konya merkez başta olmak üzere İlçelerde Çiftçi ve Ziraat Mühendislerine yönelik "Hububatta Gübreleme ve Hastalıklarla Mücadele" konulu eğitim seminerleri düzenlendik. İki kurs dönemi olmak üzere Tarımsal Yayım ve Danışmanlık eğitimi düzenleyerek 46 Ziraat Mühendisi sertifikalandırdık. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencilerine yönelik seminer ve toplantılar düzenleyerek öğrencilerin bölüm seçimi ve okuldan mezun olduktan sonra kamu kurum ve kuruluşlarında ve özelde çalışabilecekleri alanlar ve Ziraat Mühendisi olarak vasıflarını nasıl geliştirebilecekleri konularında bilgi verdik.  ZMO GENÇ‘ ler le birlikte çıkardığımız "Akademik Tarım Dergisi"nin 5. sayısı 2010 Konya Tarım Fuarında ZMO Konya Şubesi olarak açtığımız stantta okuyucuların beğenisine sunuldu.

2004 yılında 600 üyemizin olduğu dönemde merkezi ve güzel bir yerde olan şu anki hizmet binamızı almıştık. Ancak üye sayımızın bin 500‘ e kadar yükselmesi nedeniyle bugün yerimiz küçük geliyor. Üyelerimize daha iyi hizmet vermek adına içinde eğitim salonu, lokali,   sekretaryasını da içine alan daha geniş bir yer almayı düşünüyoruz. Şubemizde bir de tarım kütüphanesi oluşturacağız.

Genel merkez danışma kurulunda bizim teklifimizle eski üye kayıtlarından alınan ücretin düşürülmesini teklif ettik kabul gördü kısa zamanda neticeleneceğini umut ediyoruz. Böylelikle tüm Ziraat Mühendislerinin ODA‘ mıza kayıt olmaları sağlanacaktır.

 

BU ÇALIŞMALAR ÇERÇEVESİNDE ZİRAAT MÜHENDİSLERİ İÇİN NE GİBİ KOLAYLIKLAR SAĞLADINIZ VE SAĞLAYACAKSINIZ?

Konya‘daki 2 büyük otelimizle gerçekleştirdiğimiz anlaşmalarla, ODA‘ mıza üye olan Ziraat Mühendislerimizin kendileri ve misafirleri için indirimler sağladık. Bunların yanında belli başlı restorantlardan, benzin istasyonlarından, dershanelerden, kuyumculardan yararlanabilmeleri için anlaşmalar yaptık. Ziraat Mühendisleri Odası Kimlik Kartı ile gittikleri zaman, büyük indirimler kazanıyorlar. Yıllık 72 lira ODA‘ mıza aidat ödeyen üyelerimiz, çok daha fazlasını kazanmış oluyor. Oda kayıtlarımız cazip hale geldi. Çalışmalarımız belli bir aşamaya geldi. Ziraat Mühendisliği kimliği daha da değer kazanacak.

SEKTÖR OLARAK ZİRAAT MÜHENDİSLİĞİ HANGI ALANLARI KAPSAMAKTADIR?

Ziraat Mühendisleri; Tohumculuk, Kimyasal Gübre, Zirai Mücadele, Zirai Karantina ve Tarım İlaçları, Yem Sanayii ve Yem Kontrolü, Çevre Koruma, Tarım İşletmelerinin Planlanması ve Projelendirilmesi, Tarımsal Eğitim Ve Yayım, Araştırma Kurumları, Laboratuvar Kurma ve İşletme, Tarım Ürünlerinin İthal ve İhracı, Tarım Kooperatifleri, Tarımsal Kredilendirme ve Kredi Kontrolu İşleri, Tarım Sigortası, Tarımsal Danışmanlık Büroları Açma, Bilirkişilik, Lisans ve Uzmanlık Alanlarına Göre Görev ve Yetkiler, Toprak Etüdleri, Sulama, Drenaj ve Tarımsal Yapılar, Tarım Alet ve Makineleri, Zootekni, Su Ürünleri, Peyzaj Mimarlığı, Gıda Bilimi ve Teknoloji gibi bitkisel ve hayvansal üretimin başından tüketiciye ulaşıncaya kadar her aşamasında çalışmaktadırlar.

KONYA VE ÜLKEMİZ İÇİN ZİRAAT MÜHENDİSLİĞİ MESLEĞİ NE ÖNEM TAŞIMAKTADIR? ZİRAAT MÜHENDİSLERİ VE ÇİFTÇİLER AÇISINDAN TARIM SEKTÖRÜNÜN ZORLUKLARI VE SORUNLARI NELERDİR? MESLEĞİNİZLE İLGİLİ GELİŞMELER VARMI?

Ziraat Mühendislerinin bitkisel ve hayvansal üretimin başından tüketiciye ulaşıncaya kadar her aşamasında çalışmaları bir ülkenin ekonomisini, sosyal ve kültürel gelişimini ve en önemlisi dünya ülkeleri içerisinde söz sahibi olmasını belirlemesi mesleğin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir..

Ziraat Mühendisi denildiği zaman insanımız toprağı, bitkiyi, gübrelemeyi, tohumu, tarım ilacını, bitki hastalığını, hayvancılığı vs gibi tüm tarımla ilgili konularda uzman kişi olarak bilmektedir. Hâlbuki tıpta olduğu gibi biz Ziraat Mühendisleri Ziraat Fakültesinden mezun olduktan sonra pratisyen Ziraat Mühendisi olmayıp okul yıllarında bölümlere ayrılarak öğrenim görüyoruz. Yani Ziraat Mühendisi toprak, tarla bitkileri, tarım ekonomisi, bitki koruma, zootekni, tarımsal yapılar ve sulama, tarım makinaları, bahçe bitkileri, süt ve süt ürünleri, peyzaj mimarlığı, su ürünleri,  vs gibi bölümlerden mezun oluyorlar. Dolayısıyla farklı konularda uzman Ziraat Mühendisleri mezun oluyor. Aslında olması gereken, doktorlar gibi Ziraat Fakültesi‘nden mezun kişiler pratisyen olmalı daha sonra bölümlere ayrılarak Uzman Ziraat Mühendisi olmalıdır. 4 yıllık mezun olan arkadaşın ziraatın her alanından bilgisi olması gerekir. Ziraat Mühendislerinin bu konuda zorlukları vardır.

Tarımda çiftçiler açısından ise birçok belirsizlik vardır, hala biz ürün planlaması yapamadık Tarım bakanlığı Türkiye‘yi tarım açısından 30 havzaya böldü, Konya 3 havzanın içerisine girmektedir. Karatay, Selçuklu ve Meram farklı havzalara giriyor. Selçukludaki çiftçi soya fasulyesi ekerse destek alabiliyor, arasında sadece 5m yolla bölünen Meram‘daki çiftçi soya fasulyesi ekerse destek alamıyor. Hükümet yine Adana‘daki çiftçiye ve Konya‘daki çiftçiye buğday ekerse aynı desteklemeyi veriyor. Hâlbuki Adana‘daki çiftçi bir yılda 3 destek alırken, Konya da kıraça ekim yapan çiftçi iki yılda bir destek alabiliyor. Çukurova da tarım çeşitliliği açısından bir çok tarım ürünü ekilebilir. Çünkü Çukurova çiftçisi yılda toprağından 3 farklı ürün yetiştirebilirken, Konyalı çiftçi iki yılda bir buğday elde edebiliyor. Adanalı bir çiftçi, Konyalı çiftçiye göre 2 yılda 6 kat destekleme alıyor dolayısıyla, bu dengelerin sağlanması gerekmektedir.

Son zamanlarda ülke gündeminde olan "Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetleri" ile Ziraat Mühendisleri istihdam edilecek. Tarımsal Danışmanlık Hizmetleri ile genel olarak 50-100 çiftçiye(arazilerinin alanı, yapılacak olan üretimin çeşidi, küçük ve büyükbaş hayvan sayısı kriter alınarak) bir Ziraat Mühendisi danışmanlık yapacak. Tohumdan hasata kadar Ziraat Mühendisi çiftçilerimizin yanında olacak verim ve kalite artacak çiftçi daha çok para kazanacaktır. Tarıma dayalı üretim yapan sanayici kaliteli ürüne sahip olacak ve tüketici de güvenilir bir gıdaya ulaşmış olacaktır. Ancak, projenin tam anlamıyla oturduğunu söyleyemeyiz. Önümüzdeki yıllarda daha da gelişeceğini düşünüyoruz. Şuan Ziraat Mühendisiyle sözleşme yapan çiftçiye, devlet 500.00 TL Tarım Danışmanı desteği veriyor. Devlet Tarımsal Danışmanlık Hizmetini karşılayarak çiftçiyi teşvik etmeye çalışıyor. Bu sistemin önümüzdeki dönemlerde değiştirilerek Ziraat Mühendislerine direkt olarak ödeme yapılması ile ancak alınacak hizmetlerin uygulanabilirliğini sağlar. Projenin geliştirilmesiyle ülke tarımı ve ekonomisi önemli ölçüde gelişecektir.

 

TÜRKİYE‘NİN TARIM POLİTİKASINI NASIL BULUYORSUNUZ? ÜLKEMİZDE Kİ TARIM POLİTİKALARI YETERLİ Mİ?

Topraklarının yüzde 70‘i ekilebilir ve dikilir alana sahip Türkiye, hala dünyada tarım alanında söz sahibi değil. Tarım sektöründe gelişimini sürdüren Türkiye, tarım ürünleri rekoltelerinin nüfusuna yetmemesi nedeniyle diğer ülkelerden ithal ürün almak zorunda kalıyor. Tarım sektörü hep hükümet ve bakan politikası olmuştur. Bu şekilde sektörün gelişmesi mümkün değil. Hükümetlerin değişmesiyle, yerine gelen başka bir hükümet, geçmiş hükümetin projesini devam ettirmeyerek yapılması düşünülen projeler hep değişmiş veya rafa kaldırmıştır. Bu da tarımın sektörünün gelişmesine engel olmuştur. Tarım sektöründe kısa süreli uygulamaların önüne geçerek, uzun vadeli devlet politikası olmalıdır. Dünyadaki gelişmiş ülkelere bakınız, devletler kalkınmalarını tarımla başlamış ihtiyaçlarını gidermiş, belirli bir ekonomik seviyeyi yakalamış ve gerekli ağır sanayiye geçmişlerdir. Ekonomilerinin yüzde 50‘den fazlasını tarım sektöründen oluşturan devletler de bulunmakta mesela Hollanda gibi. Ülkemiz tam anlamıyla tarım sektöründe gelişmesini tamamlayamamıştır. Bu gelişmenin sağlanamamasının sebebi tarımın politikaları bir devlet politikası haline getirilememesinden dolayıdır. Son yıllarda kırmızı et fiyatlarında yaşanan sorunun sebebi budur,2009 yılında süt fiyatlarının 350 bin liraya kadar düşmesi sonucu çoğu süt işletmesi sahipleri ellerinde bulunan süt sığırlarını et için kestirmişler ve bir bakıma kurtulmuşlardır. Daha sonra bilindiği gibi tüketici kurban bayramında kurban almakta sorun yaşamış devamında da et fiyatları yükselmiş ve devlet et ithalatına yönelmiştir. Hâlbuki 2009 da süt fiyatlarına müdahale edilmiş olsa bugün devlet et ithaline kalkışmayacaktı. Devlet politikası içerisinde tarımın geliştirilmesi için birçok çalışma yapılmalı, sulama ile ilgili olarak, sulama yapılamayan yerlere biran önce su götürülmeli ve su tasarrufu sağlanması için alınması gereken önlemler alınmalıdır. Konya Ovası Projesi (KOP) hala bitirilemedi. Padişah 2. Abdülhamit döneminde planlanmış bir proje olmasına rağmen bitirilememiş, 2020‘lerden bahsediliyor projenin tamamlanması için. Böyle bir ülkenin tarım sektörü nasıl gelişmesini tamamlasın ve ekonomisi nasıl büyüsün, bu mümkün değildir.

ÇİFTÇİMİZ SULAMA KONUSUNDA YETERİNCE BİLGİLİ Mİ? MAVİ TÜNEL PROJESİNİN HAYATA GEÇMESİYLE BİRLİKTE KONYA OVASI‘NDA GERÇEKLEŞTİRİLEN TARIMDA NE DEĞİŞECEK? KONYA‘NIN SU İHTİYACI İÇİN KOP YETERLİ OLACAK MI?

Tarımı ülke ekonomisine kazandırmak için tarımsal arazilerde sulu tarım yapılması lazım. Yıllarca su zengini olarak anlatılan Türkiye, aslında su fakiridir. Konya‘nın şuan sulu tarım yapılabilen arazisi 500 bin hektardır. Konya‘da tarım yapılabilecek arazi miktarı ise 2 milyon 200 bin hektarla sınırlıdır. 1 milyon 700 bin hektar arazide kıraç tarım yapılmaktadır. Mavi Tünel projesiyle 414 milyon metreküp su ovaya akacak. Bu suyla sadece 50-60 bin hektar arazi daha sulanabilecek. Buna rağmen hala Konya‘da 1 milyon 650 bin hektar arazi sulanamayacaktır. Ancak, basınçlı sulama sistemleri kullanılarak ovada 1 milyar metreküp su tasarrufu yapılabilir. Tasarruf edilen sular kıraç bölgelere aktarılarak Konya‘nın verimli arazileri su ile buluşturulabilir. Hala basınçlı sulama sistemlerine geçilmemiştir. Şuan ovada tarım için yıllık 3,5 milyar metreküp su kullanıyor. Doğru sulama teknikleriyle şuan sulanan arazi kadar alanı daha sulayabiliriz. Bunlardan ziyade yeni projelere imza atmamız gerekiyor. Konya ovasının bir çanak şeklinde olması nedeniyle dışarıdan hiçbir su kaynağıyla beslenememektedir. Artık biz Göksu yu değil, Kızılırmak suyunu Konya Ovasına nasıl getiririz onun hesabını yapmalıyız. Erzincan‘ dan çıkan Karasuyu Kızılırmak vasıtasıyla Hirfanlı Barajına aktarabilir ve böylelikle KOP tan faydalanamayan Kulu, Cihanbeyli ve Altınekin‘i bu sayede sulanması ile sulu tarıma dönüşmesi tamamen sağlanır ve Göksu‘ nun iki buçuk katı olan bir milyar metreküp gibi bir suyun yine Konya Ovasına gelmesi sağlanmış olur. Konya Ovası‘nda suyu çok tüketen ürünlerin ekilmemesini istiyorlar. Çiftçiyi sadece hububata mahkum ederek, maddi olarak çöküşe zemin hazırlarız. Konya‘da buğday mutlaka ekilecek. Buğday Konya için altın değerindedir. Ancak her yıl buğday ekilemiyor. Şeker pancarı, mısır ve diğer ürünlerin de yetiştirilmesi gerekiyor. Eğer bunlar olmazsa Konya sanayisi ve hizmet sektörü çökecektir. Pancar çok su tüketen bir bitki değildir. Buğdayın 450 milimetre suya ihtiyacı varken pancarın 650 milimetre suya ihtiyacı vardır. Çok su tüketen ürünlerin başında 900 milimetre su tüketen mısır gelir. Biz zaten Ziraat Mühendisleri olarak bölgesel desteklemelerden yanayız. Çiftçinin desteklerle yönlendirilmesi gerekiyor. Ürün desteklerinin bölgesel yapılması gerekiyor. Zaten Konya‘da şeker pancarı kalite açısından harcanan suya değmektedir. Bu nedenle sulanabilir arazilerimizi nasıl arttırırız bunu düşünmemiz lazım. Tarımsal sulama bilimsel olarak bitkinin kök bölgesinde dengeli ve düzeli bir şekilde suyun depolanmasıdır. Ancak çiftçimizde söyle bir anlayış var. Salma sulama sistemi ile Buğdayı 5, şeker pancarı, ayçiçeği ve mısırı da 8-10 kez suluyorlar. Bu da suyun aşırı kullanılmasına neden oluyor. Çiftçimizin sulama anlayışının değiştirilmesi gerekiyor.

"TARIM REFORMU‘ NUN" FAYDALARINI DEĞERLENDİREBİLİR MİSİNİZ? SEKTÖRE NELER KAZANDIRDI
          Tarım reformunda toplulaştırma, konusunda birçok atılımlar yapılmıştır. Türkiye‘de tarımın sürdürülebilir olması için mutlaka arazi toplulaştırılması gerekir. Ama yalnız başına toplulaştırma yetmez öncelikle Miras Hukukunu düzeltilmesi gerekir. Avrupa‘daki birçok ülkenin uyguladığı tarım politikası uygulanmalı miras yoluyla tarım alanları bölünmemelidir. Toplulaştırma kısa süreli çözüm üretecektir. Devlet uzun vadeli çözümler üreterek, sektörün geleceğini garanti altına alması gerekmektedir.

 VETERİNER HİZMETLERİ, BİTKİ SAĞLIĞI, GIDA VE YEM KANUNU HAKKINDA TARTIŞMALAR VAR? BU KANUN HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR? TOPLUM OLARAK NASIL ETKİLENECEĞİZ BU SON GELİŞMELERDEN?

13.06.2010 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 5996 nolu Veteriner Hizmetleri Bitki Sağlığı Gıda ve Yem Kanunu ile birlikte 10 kişinin altında çalışanı bulunan ve 30 beygir gücünü geçmeyen gıda işletmelerinde, Sorumlu Yönetici istihdam edilmesine gerek kalmayacak, bu durum da gıda üretimi açısından birçok tehlikeyi beraberinde getirecektir. Konya merkezde 1072, ilçelerde ise 652 adet gıda üretim yeri var. Bu üretim yerlerinin yüzde 80′inde 30 beygir ve 10 kişiden az kişi çalışıyor. Bu iş yerlerinin en başında ekmek fırınları ve pastaneler gibi doğrudan tüketim yerleri geliyor. Bu tür işletmelerde, konusunda uzman teknik personel olmadığı için insan sağlığı doğrudan tehdit altına girecektir. En basitinden un işletmesinde kullanılması yasak olan benzoil peroksit maddesi unları ağartmak için, işin eğitimini almayan ustalar tarafından kullanılmakta ve bu kullanılan benzoil peroksit maddesi de kanserojen etki yaratmaktadır.

Konya genelinde Ziraat Mühendisi, Veteriner Hekim, Kimya Mühendisi ve Gıda Mühendisi olarak Sorumlu Yöneticilik yapan yaklaşık 700 kişi çalışmaktadır. 5996 nolu kanun ile birlikte 6 ay sonrasında sadece Konya‘da 300 kişi işsiz kalacak.

 GDO‘ LU ÜRÜNLER ÜLKEMİZDE VAR MI?

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) Türkiye‘de anılmaması gerekmektedir. Çünkü Türk tarımının geliştirilmesi lazım, bu GDO‘lu ürünler Türkiye‘de bahsedilmesi dahi Türk tarımını bitirir. Tarım ürünü ihraç ettiğimiz ülkeler GDO ya karşı. Ülkemizde GDO ürün bulunduğunu duyan ülkeler Türkiye‘den gelen ürünlerden şüphe duyar ithalatı durdurabilir. Türkiye, Kanada ve Arjantin‘den mısır ve soya fasülyesi ithal ediyor. Bu ülkeler tarım üretimlerinin yüzde 65‘i GDO‘lu ürünlerdir. Dolayısıyla bu ülkelerden yapılan ithalatında %65 i GDO ludur. Ülkemizde kayda değer başka GDO lu bir tarım ürünü yoktur.   Bu ithalin yapılmaması lazım, bu ise ülke tarımının geliştirilmesiyle olacaktır sadece Konya Ovası‘nın tamamının sulanması demek ülke ihtiyacı olan mısır ve soyanın ithalatının durması demektir.

TARIM İŞLERİNDE TÜRKİYE VE KONYALI ÇİFTÇİLER, TARIM TEKNOLOJİSİNDEN NE DERECE YARARLANABİLİYOR?

Makineli tarıma çiftçiler ekilen ürünlerin kazanç durumuna göre çok çabuk geçebiliyor. Mesela patates, havuç, şeker pancarı çiftçisi, en modern sulama ve söküm aletini getirte biliyor. Ama buğday çiftçisi en modern makineleri kullanamıyor. Neden geliri daha az. Mesela ben 2006 yılında Hollanda‘nın Başkenti Amsterdam‘a gitmiştim orada 6 sıralı patates söküm makinesi görmüştüm, o dönemde Konya‘da 2 sıralı söküm makinesi vardı ama tam 2 yıl sonra Konya‘ya 6 sıralı patates söküm makinesi geldi. Hollanda‘da bir işletmenin tarım makineleri parkını gezdik. Burada en son teknolojiye sahip tarım makineleri mevcut. Bu işletme bir köyün tüm arazisinin ekimini, sürümünü, ilaçlamasını, gübrelemesini ve hasadını yapacak kapasiteye sahip. Dolayısıyla hiçbir çiftçi alet almaya gerek duymuyor. Burada da kooperatiflere destek olarak bu uygulama yapılabilir. Bu uygulamayla çiftçiyi belirli alet ekipman masraflarından kurtarmış, kalite ve verimini artırmış olursunuz.

YENİ HAL YASASI‘NI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?

Yasa Türkiye için gerekli. Yetiştirilen mahsullerin kayıt altına alınması için mutlaka hallerden geçmesi gerekiyor. Ancak, hallerde yasadan daha önemli bir eksiklik var. Hallere zirai ilaç kalıntılarını tespit edecek laboratuarların kurulması gerekiyor. Zirai ilaç kalıntıları istisnasız kansere yol açıyor. Bu kalıntılardan ürünleri yıkayarak kurtulmak mümkün değil. İlaç kullanıldıktan sonra yeterli bekleme süresini tarlada geçirmesi gerekiyor. Bazı sistemik ilaçlar ürünün çekirdeğine kadar ulaşabiliyor. Zirai ilaç kalıntıları GDO‘lu ve hormonlu ürünlerden çok daha tehlikelidir. Bunun için Konya‘da 3 merkez ilçe belediye başkanı ve Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ile görüştük. Türkiye‘de bir ilk olarak bu zirai ilaç denetim laboratuarlarını kurmayı planlıyorlar. Ülkemizde sadece Antalya halinde bu laboratuarlardan var ve onlar da yurt içine giren ürünleri kontrol etmiyor. İhraç edilen ürünler geri dönmesin diye yurt dışına çıkacak ürünler kontrol ediliyor. Vatandaşlarımızın sağlığı, bizim için Avrupa ülkelerinden çok daha önemlidir. ZMO Konya şube olarak bulunduğumuz girişimler ve basında sık sık dile getirmemiz fayda sağlamış olacak ki yeni hal yasası içerisinde analiz laboratuarı şartı getiriliyor. Bundan dolayı emeği geçenlere teşekkürlerimizi sunarız.

 BUĞDAY‘ DA İTHALATA YASAK GELDİ? BU SİZCE İYİ BİR GELİŞME Mİ? KONYA BÖLGESİ İÇİN AÇIKLANAN BUĞDAY ÜRÜN DESTEĞİ YETERLİ Mİ VE BÖLGESEL ÜRÜN DESTEKLERİ YETERLİ Mİ?

Ülke ihtiyacı 21 milyon tonken 2009 Yılı buğday üretimi yaklaşık 23,5 milyon ton olmuştur. Yurtdışından1.5 milyon tona yakın ithalat yapılmıştır. Buna neden olarak ise kaliteli unluk buğdayın yetersizliği gösteriliyordu. Türkiye‘nin 2010 yılında bu tür bir sorunu kalmamıştır. Bu yıl ki üretimde 2009 kadar olmasa da, yinede yüksek bir rekolte ve kalite beklenmektedir. Ayrıca ofisin elinde 1,5-2 milyon ton da stok olduğu bilinmektedir dolayısıyla ithalata gerek yoktur.

Açıklanan buğday alım fiyatlarını ise yetersizdir. 2000-2001 sezonunda Konya borsası buğday fiyatı 450 liraydı. Bugün Çiftçimizin gelir gider dengesi değişmiştir. Çiftçinin masrafları artarken, gelirinde değişme olmamıştır. Buğday alım fiyatı 550 lira olarak açıklandı, ancak bu fiyat piyasada 450-500 liraya kadar düşebilecek.

Verilen 50 liralık buğday desteği Konya çiftçisi için yetersizdir. Konya çiftçisi diğer bölgelerdeki gibi bir yılda 3 ürün elde edebilen bir çiftçi değil. Konya‘daki ürün desteğinin 200 liradan aşağı olmaması gerekmektedir.

 

SON YILLARDA CANLI HAYVAN VE HAYVAN ÜRÜNLERİNDE DÜŞÜŞ GÖZLENDİ. 2009 YILINDA ET FİYATLARI VE CANLI HAYVAN FİYATLARINDA ANORMAL ARTIŞLAR GÖZLENDİ. İÇ PİYASADA YETERLİ HAYVAN VARLIĞI YOK DİYE İTHALATIN ÖNÜ AÇILDI. GENEL OLARAK ÜLKEMİZDE HAYVANCILIĞIN DÜNÜ BUGÜNÜ VE GELECEĞİ KONUSUNDA BİR DEĞERLENDİRMEDE BULUNURMUSUNUZ.

1980 öncesinde canlı hayvan ve et ihraç eden Türkiye, bugün maalesef ithalatçı konumuna geldi. 1980‘li yılların başında tarımın her alanında olduğu gibi,  canlı hayvan, et, peynir ve diğer hayvansal ürünlerin ithalatına kapılar sonuna kadar açıldı. Türkiye‘de hayvancılık sektörü sonraki yıllarda pek çok destek paketi açılmasına rağmen çöktü. Doğu ve Güneydoğu Anadolu‘da yaşanan terör hayvancılığa ikinci darbeyi vurdu. Sektörde piyasayı düzenleyici olan Süt Endüstrisi(SEK) ve Et ve Balık Kurumu(EBK) ‘nun özelleştirilmesi hayvancılıkta geri dönülmez çöküşlere neden oldu. Özellikle 2002‘den bu yana hayvancılığı geçmiş yıllara göre çok büyük destek verilmesine rağmen hayvan varlığı artmıyor, azalıyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 1989‘da 55 milyon 589 bin olan küçükbaş (koyun, keçi) hayvan sayısı 2009‘da 26 milyon 877 bin başa geriledi. Büyük baş hayvan varlığı ise aynı dönemde 12 milyon 173 bin baştan 10 milyon 723 bin başa geriledi. Bugün et ve sütte yaşanan krizin temel nedenlerinden biri 2007 ve 2008 ‘de yaşanan kuraklığa karşı hiçbir önlem alınmaması ve bu dönemde hayvancılık politikasında değişiklik yapılması ve desteklerin azaltılmasıdır.

2007 ve 2008‘de yaşanan büyük kuraklık sonucunda arpa ve diğer yem hammaddesi ürünlerde üretim azaldı. Girdi maliyeti artarken, çiğ sütün fiyatı 35 kuruşa kadar düşüşü çok sayıda süt ineğinin kesilmesine neden oldu. Hayvan varlığı azaldı. İster yerli ister ithal olsun yemin maliyeti çok yükseldi. Bu dönemde pek çok işletme kapandı. Girdi maliyetlerini karşılayamayan üretici süt hayvanını kesime gönderdi. Hükümet işletmelerin kapanmaması için önlem almak yerine hayvancılık desteklerinde yaptığı değişikliklerle hayvan başına destek ödemesine başladı. Bitkisel üretimde yararlı olmadığı için kaldırılan doğrudan gelir desteği 2008‘den itibaren hayvancılıkta uygulanmaya başlandı. Şimdi gündemde olan canlı hayvan ve et ithalatı sadece eti değil sütü de olumsuz etkiler. İthalatta hayvan fiyatı düşecek endişesi ile süt hayvanları kesime giderse süt üretimi ve buna bağlı süt ürünlerinin de üretimi düşer. Ve sonunda tekrar ithalat yapmak zorunda kalırız. Eksiklik Avrupa Birliği veya Amerika‘dakine benzer bir yapının kurulamamasıdır. Piyasaya müdahale edecek müdahale kuruluşunun olmaması.  Sütte yaşanan sorunlar çözülmeden etteki sorunları çözmek mümkün değildir. Et ithalatına kısa süreli de olsa devam edilmesi demek milletimizin yakında eti 40-50 tl ye yemesi demektir. Çözüm kesimlik hayvan ve et ithalatı değil, gebe düve ithal ederek üretimi ve hayvan sayısını artırmak. Et ve sütte fiyat istikrarını sağlayarak ülke içerisindeki hayvan varlığının belirli rakamların altına düşürmemektir.

 SON OLARAK KONYA VE ÜLKEMİZ TARIMI İÇİN MESAJLARINIZ VAR MI?

Tarımın ülkemizde ve şehrimizde en iyi şekilde ilerlemesi ve insan sağlığı açısından en doğal ürünün yetiştirilmesi için Ziraat Mühendislerine büyük görevler düşüyor. Çiftçinin ürünün kalitesini ve verimini arttırması Ziraat Mühendislerine inanması ile gerçekleşebilir. 2050 yılındaki tahmin edilen %50 nüfus artışı sonucunda insanlarımızı doyurmak için aynı tarım alanlarına sahip olsak dahi birim alanda elde edilen verimin %50 daha artırılması gerekmektedir. Bunun için devletimizin ve milletimizin; toprağın, suyun, ziraat mühendisinin, çiftçinin ve tarımın kıymetini bilmesi gerekiyor.

 

 

 

Okunma Sayısı: 1627
Fotoğraf Galerisi