“TARIM, 12 EYLÜL REFERANDUMU VE ZMO BURSA ŞUBESİ” KONULU BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI
Şubemizce Referandum öncesi “TARIM, 12 EYLÜL REFERANDUMU ve ZMO BURSA ŞUBESİ” konulu basın açıklaması yapıldı.
Şube Başkanımız Doç. Dr. Ertuğrul AKSOY 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak Referandum öncesi "Tarım, 12 Eylül Referandumu ve ZMO Bursa Şubesi" konulu bir basın açıklaması yaptı.
Düzenlenen basın açıklamasına Yönetim Kurulu üyelerimizden Şube ikinci Başkanımız Orhan SARIBAL, Şube Yönetim Kurulu üyelerimizden Taner GÜLER ve Dr. Fevzi ÇAKMAK ve meslektaşlarımız katıldı.
Yapılan basın açıklamasında;
"Yeni anayasa aceleye getirilmeden Siyasi partiler üstü anlayışla, toplumun tüm kesimlerinin gereksinimlerine yanıt verecek biçimde, Cumhuriyetimizin kazanımlarını koruyan ve geliştiren, insan odaklı, üretmeyi, gelişmeyi ve kalkınmayı öngören, çağdaş bir anlayışla tüm toplum kesimlerinin katılımı ile hazırlanmalıdır.
Halkımızın sahibi olduğu hastaneleri, okulları, limanları, doğal kaynakları daha rahat satabilmek, doğamızı, çevremizi, havamızı, suyumuzu ve tarım topraklarımızı küresel sermayeye yağmalatmak, güvencesiz çalıştırmayı, taşeronlaştırmayı ve sendikasızlaştırmayı kolaylaştırmak, kısaca küresel kapitalizmin sömürüsünün önündeki bütün PRANGALARI kaldırmak adına YARGI‘ yı kendi denetim ve kontrolü altına alma planı olarak düşündüğümüz söz konusu Anayasa değişikliğine HAYIR diyoruz.
Tüm Üyelerimizi ülkesine, üreticisine, tarım arazilerine ve doğal kaynaklarına sahip çıkmaya, en temel demokratik hakları olan oy kullanmaya ve yanımızda olmaya davet ediyoruz. "
konusu vurgulanmıştır.
12 EYLÜL ANAYASA REFERANDUMUNA HAYIR
ZMO BURSA ŞUBESİ
6 Eylül 2010
Gayri safi yurt içi hâsılanın en az %1‘nin tarımsal desteklere ayrılması 2006 yılında AKP iktidarı tarafından çıkarılan Tarım Kanunu hükmü gereğidir. Ancak bu hükme rağmen tarım destekleri GSYİH %0,5-0,6 ‘sı düzeyinde gerçekleşmiştir. 2010 yılı için bütçeden tarıma ayrılan ve başarı olarak sunulan 5,605 milyon TL kaynak 2008 yılındaki miktardan 200 milyon TL daha düşük olup 2006 yılı seviyelerinde gerçekleşmiştir.
Son yıllarda Köylüye, Çiftçiye 1 verilirken rantiyeye 12 ödenmiştir; Tarım Bakanı 2010 yılı Bütçe sunuş konuşmasında 2003-2009 yılları arasında çitçilere yaklaşık olarak 30 milyar TL nakit tarımsal destek verildiğini açıklamıştır. Ancak aynı dönemde bir avuç yerli ve yabancı rantiyeye yapılan faiz ödemeleri, Ülke nüfusunun %20‘sini oluşturan köylüye, çiftçiye verilen tarım desteğinin tam 12 katı yani 359 milyar TL tutarında olduğu göz ardı edilmektedir. Üstelik yaşanan ekonomik krizde, tarım dışı sektörlere vergi indirimi ve çeşitli destek paketleri ile kaynak aktarılırken, tarım ve üreticiler dikkate alınmamıştır.
AKP hükümeti tarafından desteklenmeyen, mazot, gübre ve enerji başta olmak üzere üretimin her aşamasında yüksek girdi maliyetleri nedeniyle zararına üretim yapan ve ürünü para etmeyen çiftçi, kredi-borç ve icra kıskacındadır. Bu nedenle ÇİFTÇİLER BORCUNU BORÇ İLE VEYA EN ÖNEMLİ VARLIĞI OLAN TOPRAKLARINI SATARAK, İPOTEK ALTINA ALARAK DÖNDÜRMEYE, YAŞAMINI SÜRDÜRMEYE ÇALIŞMAKTADIR.
Üreticilerimizin, tüketicilerimizin 2009 yılı için kullanmak zorunda kaldığı kredi miktarı 15 milyar TL iken bu kredinin 1 milyar TL‘si ise icra takibindedir.
Şeker Yasası köylüyü üretimden uzaklaştırma projesidir. Cargill aracılığıyla çok uluslu şirketlerin büyük rant sağladığı alan olmuştur. Hukukun tekrar tekrar kapatma kararına rağmen mevcut iktidarın adrese teslim düzenlemeleriyle faaliyetine devam etmektedir. Bir iktidar dayatması olarak karşımızda durmaktadır.
Özelleştirme adı altında tarımdaki Kamu İktisadi Kuruluşlarının (KİT), adeta peşkeş çekilircesine satılması sonucunda, Türk köylüsü ve çiftçisi, yalnız ve desteksiz bırakılmış, Ülke tarımı üreticisine ve tarımına çok yüksek destekler aktaran ABD (80 milyar dolar) ve AB‘nin pazarı olma noktasına getirilmiştir. Günümüzde çiftçi başına ABD‘de 4500, AB‘de 2500 dolar destek verilirken, Türk çiftçisine layık görülen miktar ise sadece 40 dolardır.
TEKEL‘İN ÖZELLEŞTİRİLMESİ bütünüyle bir talan hikâyesi olup Türk tarımına ve ekonomisine vurulan ilk ciddi darbedir. Şeker Fabrikaları ise AKP hükümetinin PRANGALARINDAN kurtulmasını beklemektedir.
Geçmişte yetiştirebildiğimiz ve kendimize yeter ve hatta ihraç edebildiğimiz birçok ürün, milyarlarca dolar ödenerek dışarıdan alınmaya başlanmıştır. 2010 yılının ilk 5 aylık (Ocak -Mayıs) döneminde tarım ürünleri ihracatı %30,1 ithalatı ise %52 oranında artmıştır. Kriz yılı olan 2009 yılında 4,6 milyar dolara gerileyen tarımdaki ithalat 2010 yılının ilk 5 ayında ki trendin sürmesi halinde 6 milyar doları aşarak yeni bir rekor kıracağı söylenebilir.
İçinde bulunduğumuz bu günlerde iklimsel koşullar, aşırı yağış ve yüksek nemden kaynaklanan hastalıklar, süne zararlısı ile don, dolu ve sel gibi doğal afetler sonucu ülke genelinde %20-50 oranında verim kaybıyla zarara uğradığı ZMO tarafından belirlenen buğday üreticileri, bir darbeyi de AKP hükümetinden yemiştir.
10 yılda 30 milyar dolar tarımsal ürün ithal etmiş durumdayız.
1 kg buğdayın satış fiyatı 62 kuruş olması gerekirken, açıklanan 55 kuruşluk fiyat, Maliyeti karşılayamadığı gibi bu fiyat serbest piyasa koşullarında da gerçekleşmemiştir. Toprak Mahsulleri Ofisinin alım noktalarının azlığı, kapasite yetersizliği ve peşin alım yapılamaması nedeniyle beklemeye zamanı olmayan, borç yükü altında ezilen çoğu üretici buğdayını daha düşük fiyatla tüccara satmak zorunda bırakılmıştır.
İktidar Toprak Mahsulleri Ofisi aracılığıyla özel sektöre daha 3 gün önce 330 bin ton buğday ithalat izni vermiştir.
Sonuçta, desteklenmeyen, dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, elektriğini kullanan çiftçiler üretimden uzaklaşmakta ve kopmaktadır. Bu nedenle 2002-2009 yılları arasında nüfusumuz sürekli artar iken tarımdan kopan işgücü 2,3 milyon kişiyi; işlenmeyen Tarım alanları miktarı ise 2,5 milyon hektarı geçmiştir.
Tarımsal üretimdeki çöküşe benzer bir durum hayvancılık üretimimizde de yaşanmış sonuçta can çekişen hayvancılığımızı tamamen dışa bağımlı kılacak, bitirecek dışarıdan canlı hayvan ithaline izin kararı verilmiştir. Bu dâhiyane karar hayvancılığımızı Uruguay, Macaristan, Avustralya ve toplam büyükbaş hayvan varlığı 235 bin adet olan ESTONYA‘DAN gelecek Anguslara muhtaç etmiştir. Dolayısı ile Hayvancılıkta izlenen politika da Türk üreticisini değil ABD ve AB‘nin hayvan üreticilerini desteklemekten öteye gitmemiştir. Yapılan tüm uyarıları dikkate almayan AKP hükümeti hiçbir şekilde üreticiye ve tüketiciye bir faydası olmayacağı kesin olan Et ithalatı uygulamasının kurbanlık hayvan ithalatı ile genişletilerek devam edeceğinin sinyallerini de vermiştir.
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, yap-boz alanına çevirdiği genetiği değiştirilmiş ürünler konusunda Biyogüvenlik Yasası uyarınca 13 Ağustos 2010 tarihinde iki yeni yönetmelik çıkarmıştır. Biyogüvenlik Yasası‘nın 16. maddesine göre, Kanunun yayınlanmasından itibaren en geç üç ay içerisinde çıkarılması gereken söz konusu yönetmelikler Bakanlık tarafından 2 ay geciktirilmiş ve yasal boşluk yaratılmıştır. Ortaya çıkan yasal boşlukta GDO Yönetmeliğine göre kurulan "Bilimsel Komite" aracılığıyla da, 32 çeşit GDO‘nun (16 mısır, 3 soya, 3 kolza, 1 şekerpancarı, 1 patates, 6 pamuk, 1 maya ve 1 bakteri biyokütlesinin kullanımının insan ve hayvan sağlığı açısından istenmeyen bir etki oluşturmayacağına karar vererek ?) ülkemize girmesine izin vermiştir. Şimdilik İthali serbest olan ancak gelecek dönemde ise "madem ithal ediyoruz ithal edeceğimize üretelim" denecek olan GDO‘lu tohumlar tamamen duygusal..! ve küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda yabancı şirketlerce Türkiye‘ye getirilerek üretilecek ve tarımsal üretimimiz bütünüyle yabancıların kontrolüne geçirilecektir.
Kasım 2009‘da ilk yönetmeliğin ardından "GDO‘lu ürünler zararlı, ülkeye girişini engellemek için düzenleme yaptık" diyen Tarım Bakanı‘nın 32 çeşit GDO‘lu ürüne verilen ithal izini konusundaki yanıtını merakla bekliyoruz.
Toplumun sağlıklı ve güvenilir Gıdaya erişimini engelleyecek, sağlıksız gıda üretimini teşvik edecek ve 15 000 bini aşkın Mühendisin İşsiz kalmasına neden olacak "Veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem kanunu" Ziraat Mühendisleri, Gıda Mühendisleri ve Kimya Mühendisleri Odalarının bilimsel ve teknik katkılarına, uyarılarına rağmen toplumun sağlığı hiçe sayılarak çıkarılmıştır.
Bir avuç uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçilerine aktarılmak üzere alınan borçların ve borç faizlerinin ödenmesi amacıyla; Devlet Üretme Çiftliklerinin, Şeker fabrikalarının, akarsuların, derelerin, göletlerin, hazine arazilerinin, sahillerin, madenlerin, otoyolların, turizm merkezlerinin, hatta toprakların satışı, AKP hükümetinin AYAKLARINDAKİ PRANGALAR‘dan kurtulmayı dolayısı ile Referandumda yapılacak Anayasa paketi oylamasının sonucuna göre kendi yargısını oluşturmayı beklemektedir. Prangalardan kurtuluş demek Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm para eden varlıklarının satışı, Ziraat Bankasının, Ormanların, Sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik hizmetlerinin özelleştirilmesi yani sonsuz özelleştirme (talan) ve taşeronlaştırma demektir.
Pranga olarak adlandırılan bağımsız yargı değil de AKP hükümetinin atadığı yargı olsaydı;
•· Dalaman Çiftliği gibi, Yalova TİGEM gibi 180 Milyon metrekare birinci sınıf tarım toprağı talan edilecekti,
•· Güney doğu‘da mayınlı araziler 2881 aile ve 14.405 kişiye iş sağlayacak iken 49 yıllığına İsrailli firmalara kiralanacaktı,
•· Ülke elektrik ihtiyacımızın %1‘ni bile karşılayamayacak HES‘ ne karşı çıkılamayacak yöre halkı ve canlı yaşamı suyundan yoksun bırakılarak doğa artan bir biçimde yok edilecekti,
•· Bursa‘da Karacabey-Şahinköy ve Yenişehir-Burcun‘a çimento fabrikası, Mustafakemalpaşa‘ya Marzinc, Kestel‘e ise BESOB, Gürsu Büyükşehir toptancı hali ve Gemlik, Keles, Karacabey termik santrallleri gibi tarım arazilerine, su kaynaklarına ve çevreye zarar verecek tesisler ve fabrikaların kurulması engellenemeyecekti,
•· Bursa Ovasının verimli tarım arazileri Yerleşim ve Sanayi alanlarına dönüşecek, Ovada meyve ve sebze ve bahçelerinden söz edilemeyecekti,
•· Cargill‘de, Bergama altın madeninde ve birçok HES iptalinde ilgili mahkeme kararlarını uygulamayanların veya hiçe sayanların kendilerine bağlı oluşturacakları yandaş yargı ile neler yapacaklarını/yapabileceklerini kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
•· Meslek Odamız olarak, yasamız ve tüzüğümüzden elde ettiğimiz haklarımız tek tek elimizden alındı ve alınmaya çalışılmaktadır.
•· 2002 de iktidara geldiklerinde 10 bin Ziraat Mühendisi istihdam edeceklerini açıklamışlardı. Maalesef bu güne kadar tarım gönüllüleri ve 4b liler dâhil 1000 civarında meslektaşımız istihdam edilmiştir.
•· Fakültelerden aldığımız eğitimi yetersiz görüp, ilaç bayiliği ve reçete yazma gibi alanlardaki haklarımızı yok sayarak eşi benzeri görülmemiş şekilde sınava tabi tutmuşlardır.
•· Odamızın eğitim verme ile ilgili hakları, veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem kanunu ile elimizden alınmıştır.
•· Yine aynı yasa ile 75 milyon ülke insanının gıda güvenliği fırıncı vatandaşlarımıza bırakılmıştır. 15 bin Ziraat, Gıda ve Kimya Mühendisi sistem dışına itilmiştir. Buda Avrupa Birliği gıda güvenliği sürecinin amacına uygun olmadığının, halkın güvenliği yerine tüccarların para kazanmasının tercih edildiğinin göstergesidir.
•· Kamuda çalışan yetkin meslektaşlarımız tamamen politik olarak yerlerinden alınmış bunların yerine sadece onlara politik hizmet edecekler atanmıştır.
•· 2005 yılında mevcut iktidarın çıkardığı Toprak Kullanma ve Koruma Yasasına ait toprak koruma kurulları, politik ve çıkar amaçlı olarak karar vermediklerinden, sık sık üyeleri değiştirilerek ne kadar hukuksuz olduğunu ispatlamışlardır.
Tüm bu bilgilerin ışığında;
Kendi milletvekillerinin bile içeriğini bilmediği, Başbakan, Bakan ve 2 milletvekilinin kapalı kapılar ardında hazırladıkları;
Sivil toplum örgütlerinin, köylünün, işçinin, esnafın, memurun, kısaca halkının görüş ve önerilerini almayan, toplumsal uzlaşma temeline dayanmayan, Sözde demokratikleşme veya reform paketi adı altında, 12 Eylülün baskıcı, gerici ve antidemokratik anayasasına ve onu yapanlarına dokunmayan;
Kendi hanedanlığını pekiştirmek ve sürdürmek için, küresel sermaye ve yerli işbirlikçilerinin önünde var olan engelleri kaldırmak, cumhuriyet tarihinin tüm kazanımlarını talan etmek, Kendi hukuk sistemini kurmak, emir ve komutasına bağlı ve bağımsız olmayan yandaş yargı sistemi oluşturmak;
Halktan ve kanunlar önünde hesap vermekten kaçmak adına, Kendi gündemini belirlemek, gerçekleri gizlemek ve üstünü örtmek adına, AKP hükümeti Anayasa Değişikliği Reform paketini son koz olarak gündeme getirmiştir.
-Dokunulmazlıkları ortadan kaldırmayan, halka hesap vermeyi, Yolsuzlukları önlemeyi ve yapanları sorgulamayı, toplumdan dışlamayı temel almayan; Siyasi Parti Yasasını değiştirmeyen, Parti içi demokrasiyi işletmeyi amaçlamayan; Sendikal hakların genişletilmesi ve grev hakkı ile çalışanların insanca yaşam haklarını koruyup geliştirmeyen; Yargının bağımsızlığına ve Demokrasinin tüm unsurları ve kuralları ile işletilmesine ve genişletilmesine DAYANMAYAN,
-Temel insan hakkı olan sağlık, eğitim ve sosyal güvenliğin yaygın ve ücretsiz olarak halka verilmesini; Ülke kaynaklarının toplumumuzun bütüncül yararı adına korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir kullanılmasını; Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyal hukuk devletinin korunmasını ve geliştirilmesini; Gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmayı, işsizliği önlemeyi, İşçi ve köylünün emeğinin hakkını almasını, kırsal altyapının iyileştirilmesini TEMEL ALMAYAN
Gücünü üretimden ve emekten alan tam Bağımsız, Laik, Çağdaş bir Türkiye yaratmak kaygısı olmayan anayasa paketini Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi olarak ONAYLAMIYOR VE REDDEDİYORUZ.
Halkımızın sahibi olduğu hastaneleri, okulları, limanları, doğal kaynakları daha rahat satabilmek, doğamızı, çevremizi, havamızı, suyumuzu ve tarım topraklarımızı küresel sermayeye yağmalatmak, güvencesiz çalıştırmayı, taşeronlaştırmayı ve sendikasızlaştırmayı kolaylaştırmak, kısaca küresel kapitalizmin sömürüsünün önündeki bütün PRANGALARI kaldırmak adına YARGI‘ yı kendi denetim ve kontrolü altına alma planı olarak düşündüğümüz söz konusu Anayasa değişikliğine HAYIR diyoruz.
Tüm Üyelerimizi ülkesine, üreticisine, tarım arazilerine ve doğal kaynaklarına sahip çıkmaya, en temel demokratik hakları olan oy kullanmaya ve yanımızda olmaya davet ediyoruz.
Yeni anayasa aceleye getirilmeden Siyasi partiler üstü anlayışla, toplumun tüm kesimlerinin gereksinimlerine yanıt verecek biçimde, Cumhuriyetimizin kazanımlarını koruyan ve geliştiren, insan odaklı, üretmeyi, gelişmeyi ve kalkınmayı öngören, çağdaş bir anlayışla tüm toplum kesimlerinin katılımı ile hazırlanmalıdır.
Saygılarımızla
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
Doç. Dr. Ertuğrul AKSOY