“TARIM KARADELİK DEĞİLDİR” - ŞEKER DÜNYASI - TEMMUZ/2006
Şeker Sektörü’nün yakın takipçilerinden bir tanesi olan ve bu sektörün sorunlarını her platformda dile getiren Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, Şeker Dünyası Dergisi’ne içini döktü.
Tarımın her alanında yaşanan sorunların en büyük kolunu şeker sektörünün oluşturduğunu belirten Atalık, Hükümetlerin sessiz tavrı ve dış güçlerin dayatmacı politikaları yüzünden pancar tarımının ülkemizde bitirilmeye çalışıldığını kaydetti. İşte tüm çarpıcılığı ile Ahmet Atalık Röportajı.
ŞEKER DÜNYASI: Öncelikle Sayın Ahmet Atalık kimdir? Okuyucularımız için hayatınıza dair birkaç cümle ile kendinizi özetler misiniz?
ATALIK: 1987 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni bitirdim. 1999-2004 yılları arasında Enerji Yapı Yol Sen ve Yapı Yol Sen sendikalarının İstanbul şubelerinde örgütlenme ve şube sekreterliği görevlerinde bulundum. 2002-2003 yılları arasında TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde Yazmanlık görevini yürüttüm. 2004 yılı başından bu yana Şube Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmekteyim.
ŞEKER DÜNYASI: Sizce Türkiye’de tahıldan pamuğa, pancardan ayçiçeğine kadar tarım sektörü ne durumda, sizce Türk tarımı geriliyor mu?
ATALIK: “Türkiye tarım ülkesidir” tabiri yakın zamana kadar işittiğimiz ve 30 yaş üstü herkesin gayet iyi bildiği bir tabir. Aslında bu tabire tam olarak doğru demek de tam olarak mümkün değil. Çünkü Türkiye kendi ekolojisinde yetiştirmediği kahveyi tabi ki dışarıdan almak zorunda. Ancak, üzüntü veren kendi ekolojimizde yetiştirebileceğimiz ve yakın zamana kadar da bol miktarda ürettiğimiz ürünleri dahi dışarıdan alıyor olmamız.
24 Ocak 1980 kararları ile uygulamaya konan neoliberal politikalar sonucu ülkemiz tarım sektörü gerilemeye başlamış, günümüzde çöküş noktasına gelmiştir. 1980-2003 yılları arasındaki istatistiklere göz attığımızda; tarım ürünleri ihracatımızın 1,5 kat, ithalatımızın ise 50 kat artmış olduğunu görüyoruz. Türkiye artık tarım ürünleri üreten değil, Pazar olan bir ülke konumuna gelmiştir.
Neden böyle olduğuna da bir bakmak lazım. Bugün Avrupa Birliği (AB) 107 milyar avroluk Ortak Tarım Politikası bütçesinin 42 milyar avrosunu tarımsal desteklere vermekte. ABD ise her yıl 70 milyar dolar ayırmakta. Türkiye ise bütçesinin yaklaşık 3 milyar avrosunu tarıma ayırmıştır. Yani GSMH’sinin yüzde 0.8’ini tarıma ayırmıştır. Oysa 2006-2010 Tarım Strateji Belgesi’nde bu miktarın yüzde 1’in altında olmayacağı belirtilmiştir. AB çiftçisinin GSMH’ya katkısı yüzde 1.8, ondan aldığı pay ise yüzde 1.6’dır. yani verdiği katkıyı destek olarak geri alır. Bizim çiftçimizin verdiği katkı yüzde 11, aldığı pay ise bahsettiğim üzere yüzde 0.8’dir.
Medya kuruluşlarının da büyük bir bölümünün tarım sektörümüzün bu hale gelmesinde payı büyük. Çünkü tarım sektörü sürekli üzerimizde ibr yük ve ülke kaynaklarını yutan bir kara delik olarak gösterildi. Bahsettiğim üzere AB çiftçisi kattığını geri alırken, bizim köylümüz GSMH’ya olan katkısının ancak 1/14’ni geri almaktadır. O zaman “bu sektör nasıl kara delik oluyor, gelişmiş ülkeler kendi tarım sektörlerini böylesine çılgınca niye desteklediklerini” sormak gerekir.
Tarım sektörümüz üzerine bir de şu düşünce çok büyük olumsuz etki yaptı; “Dışarıda daha ucuz, niçin içeride pahalıya üretelim?” Bu düşünceye sahip olanların da medya sayesinde sayısının oldukça fazla olduğunu söyleyebiliriz.
ŞEKER DÜNYASI: Türk şeker sektörü çok sıkıntılı günler geçirmekte. Pancar üreticileri dahil birçok alanda üretim yapan çiftçi için konulan kota çiftçiyi göç etme seviyesine getirmiştir. Ülkemizin tarım alanında yaşadığı bu sıkıntılı dönemde, sizce hükümetimiz nasıl bir tavır içerisinde olmalı? IMF direktifleri doğrultusunda her geçen yıl düşürülen şeker kotası sizce pancar üreticisini nereye sürükler?
ATALIK: Sadece şeker pancarı üretimindeki olumsuzluklar değil, genel olarak izlenen tarım politikaları kırsal alandan özellikle büyük şehirlere göçe yol açtı. Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusumuzun yüzde 75’i kırsal alanda, yüzde 25’i şehirlerde yaşıyordu. 1950’lere dek bu oranlar bu şekilde seyretti. 50’li yıllarda traktörün tarıma girmesiyle işgücü ihtiyacının azalmasından kaynaklı kırsal alandan şehirlere doğru bir hareketlenme başladı. Tarımda neoliberal politikaların uygulanmaya başladığı 1980 yılından itibaren şehirlere doğru olan bu hareketlenme adeta bir göç dalgası oluştu ve bırakın gecekondu mahallelerini, İstanbul gibi büyük metropollerde gecekondu ilçeleri meydana geldi.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Türkiye kırsalında yaşayan halkımızın nüfusumuza oranı yüzde 29,2’ye düşmüş durumda. Bu oran AB’de yüzde 29.8’dir. görüldüğü üzere Türkiye kırsalında yaşayanların oranı AB’nin dahi altına indi ve hala Türkiye tarımsal nüfusunu azaltmalı deniyor. Şu bir gerçek ki, alternatifler yaratarak tarım nüfusumuzu azaltmıyor, onları adeta sektörden kopartıyor ve göçe zorluyoruz.
Fransa’nın şeker ihtiyacı 2.5 milyon ton civarında olmasına karşın 4.5 milyon ton şeker üretiyor ve kısaca bahsettiğimiz tarımının yarattığı katma değerleri çok iyi bildiğinden üretimine bir sınırlandırma getirmediği gibi üstelik teşvik ediyor.
Aşkın üretim kapasitesine sahip Avrupa ülkelerinde süt gölleri, buğday dağları ve şeker tepeleri oluşmuş durumda. Onlar için tek sorun var ürettiklerine yeni pazarlar yaratmak. Yani, Türkiye gibi oldukça kaliteli ve yeter miktarda şeker üreten bir ülke dahi onların pazarı durumuna gelmeli ki kendi stoklarını eritebilsinler. Bu nedenle de 2001 yılında hepimizin gayet iyi bildiği Şeker Yasası Meclisimize çıkarttırılmıştır.
ŞEKER DÜNYASI: Tarımın her alanında, gübreden tohuma, elektrikten mazota kadar yükselen maliyetler neticesinde, büyük borçlar ve krediler altına giren Türk çiftçisinin sizce kurtuluş yolu nedir? Ya da var mıdır?
ATALIK: Ne yazık ki Türk çiftçisi tarımın en önemli girdileri olan ve tarımsal üretimin artırılmasına büyük katkı sağlayan tohum, gübre, zirai mücadele ilacı ve mazotu ABD’li ve AB’li meslektaşlarına göre yüzde 100 ile yüzde 500 arasında daha pahalıya kullanmakta ve sonuçta elde ettiği ürünü ortalama yüzde 100 ile yüzde 200 arasında daha pahalıya üretmektedir. Tarım ürünlerinin yurtdışında daha ucuz, ülkemizde ise daha pahalı olduğunu gündeme getirirken tarım sektörüne sunulan desteklerin de irdelenmesi daha doğru bir davranış olacaktır. AB şeker yüzde 200 gümrük uygularken Türkiye yüzde 135 gümrük uygulamaktadır. Bugün AB ve ABD gibi tarımsal alt yapısını tamamlamış, tarımsal üretim fazlası veren gelişmiş ülkelerin tarım sektörü alanındaki tek sıkıntısı Pazar konusudur. Türkiye’nin ise öncelikli konusu üretimde öncelikle kendine yeterliliği yakalamak ve sektörü rekabetçi bir yapıya kavuşturabilmek için tarımsal alt yapı eksikliklerini gidermek. Ne yazık ki ülkemiz artık kısa süre öncesine kadar mercimek sattığı Kanada’dan mercimek alıyor. Arazilerimizin küçük ve parçalı olmasından kaynaklı bilgi ve teknolojiyi tarlaya sokamıyoruz. Toprak reformunu Cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleştiremedik, en azından arazi toplulaştırmayı başarmalıyız. 8.5 milyon hektar sulanabilir arazilerimizin bugüne dek ancak 4 milyon hektarlık kısmını sulamaya kazandırabildik. Oysa su, tarımsal üretimi artıran en önemli girdilerden biri. Dış kaynaklı hesaplara göre Türkiye’nin tarımsal altyapısını tamamlaması için her yıl 20 milyar avroluk bir kaynağa ihtiyacı var, oysa ayırdığı kaynak ise 3 milyar avro civarında.
ŞEKER DÜNYASI: Kayseri Şeker Fabrikası, Yozgat’ın Boğazlıyan İlçesi’nde yaklaşık 150 milyon Euro’luk dev bir yatırım yaparak sektöründe hayal sayılan bir yatırımı hayata geçirdi. Boğazlıyan Şeker ve Mamulleri Entegre Tesisi… Bu dev proje ile şeker ile üretilebilen her ürünü üretmeyi planlayan bu dev sanayi kuruluşu şimdiden sektörünün incisi olmaya aday durumda. Basından ve kamuoyundan takip ettiğiniz üzere sizce, Kayseri Şeker Fabrikası’nın dışarıdaki imajı nasıl görünmekte? Sizce Milletin efendilerine yani gerçek üreticilere yapılan hizmetin diğer yatırımlardan farkı nedir? Yani tarımsal yatırım mı yoksa sanayi tarımı mı daha önceliklidir?
ATALIK: Ülkemizde çoğu zaman şu yanlış tartışmanın yapıldığını görüyoruz; “Sanayi ülkesi mi yoksa tarım ülkesi mi olalım?” Yine tarihe bir baktığımızda gelişmiş ülkelerin tek bir sektörle değil, sanayi ve tarım sektörlerinin eşanlı olarak kalkındığını görüyoruz.
Bilindiği üzere sanayi büyük oranda hammaddesini tarım ürünlerinden temin etmektedir. Tarım sektörü de sanayinin ürettiklerinin alıcısı konumundadır. Türkiye de bu örnekleri değerlendirmeli ve gereksiz zaman kaybına yol açmadan eşanlı bir kalkınma modeli benimsemelidir.
Son günlerde basında çıkan haberlerden izlediğimiz kadarıyla sanayi sektörü temsilcileri de hükümetten rekabetçi bir yapıya kavuşabilmeleri için desteklenmelerini talep etmişlerdir. Buradan da görmekteyiz ki rekabetçi bir yapıya kavuşabilmek için tüm sektörler destek beklemekteler. Eşanlı kalkınmanın bir parçası olan tarım sektörünü bu ülke insanlarına kara delik olarak lanse edenleri hiç de iyi niyetli ve bu ülke yararına hareket eden kişiler olarak görmüyorum.
ŞEKER DÜNYASI: Şeker Dünyası Dergisi’ni nasıl buluyorsunuz? Derginin gerçek hedefine ulaşması için söyleyebileceğiniz önerileriniz var mı?
ATALIK: Şeker Dünyası Dergisi hem görünüş, hem de içerik açısından çok güzel. Özellikle tarım sektöründe tarımsal yayımın adeta bitme noktasına geldiği-getirildiği günlerde böyle bir dergiyle şeker sektörünün bir boşluğunu doldurma konusundaki katkılarından dolayı da emeği geçenleri kutluyorum.