“ÜRETİCİ, BİRLİKLERİNİN ÜZERİNE YÜRÜMEMELİ” - DÜNYA GIDA

MERKEZ
27.01.2007

ZMO İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık, Türkiye’nin AB ülkelerinin fasoncusu olmasının istendiğini belirterek destekleme politikaları nedeniyle üreticinin rekabet edemediğini söyledi. Ayrıca Atalık, üreticinin birliklerine sahip çıkması gerektiğini kaydetti.

 

Özlem As

Dünya sofralık zeytin üretiminde yüzde 12-13 payla 2., zeytinyağında ise yüzde 7 payla 4. sırada olan Türkiye‘nin, destekleme politikaları nedeniyle Avrupalı üretici ile rekabet edebilme şansının olmadığını belirten Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık, "Adeta zeytinin hamallığını yapıyoruz, kaymağını ise Avrupalı zeytin tekelleri alıyor" diye konuştu.

ZMO, 21 Aralık‘ta Caddebostan Kültür Merkezi‘nde "Fındık ve zeytin sektöründe oyunlar ve çiftçi, birliklerinin üzerine neden yürüyor" adlı bir seminer düzenledi.

Hasat öncesi birtakım kişilerin zeytin yörelerinde dolaşarak "bu yılki zeytinyağı üretiminin en az 250 bin ton olacağı ve bunun ihraç edilemeyerek elde kalacağı" söylentileri ile zeytinyağını ucuza kapatmak istediklerini savunan Atalık, "Özellikle İspanya ve İtalya, Türkiye‘nin zeytinini toplayarak fabrikada sıktıktan sonra ham olarak kendisine satmasını istiyorlar. Türkiye‘nin kendilerinin fasoncusu olmasını istiyorlar. Rafineri tesislerimizin kapanmasını istiyorlar. Türkiye, zeytinyağını kutuya koyunca kutulu ihracatı artınca paçaları tutuşuyor. Çünkü Türkiye‘nin ham zeytinyağından kendileri çok güzel karlar elde ediyorlar. Bu yılın rekolte tahminleri yapıldı; 170 bin ton civarında zeytinyağı üretimimiz gerçekleşecek. Spekülasyon yaratarak fiyat düşürmeye çalışanlar şimdi ortada yok" dedi.

Türkiye üretiminin hemen hemen tamamını ihraç ediyor

Türkiye ve AB ülkelerinin fındık ve zeytin-zeytinyağı üretim, tüketim ve destekleme oranlarına ilişkin dikkat çekici bilgiler veren Atalık, "Türkiye‘de yaklaşık 107 milyon zeytin ağacı var. 95 milyonu meyve veren, 12 milyonu ise henüz meyve vermeyen yaştadır. Kişi başına zeytinyağı tüketimine bakıldığında Türkiye‘de 1 kg, İspanya‘da 10 kg, İtalya‘da 12 kg, Yunanistan‘da ise 21 kg‘dır. AB, dünya zeytinyağı üretiminin yüzde 80‘ini, tüketiminin yüzde 70‘ini, ihracatının yüzde 55‘ini, ithalatının ise yüzde 35‘ini gerçekleştiriyor. AB‘deki zeytinyağı üretiminin yüzde 95‘ini İspanya, İtalya ve Yunanistan gerçekleştiriyor. Türkiye, tüketimin düşük olması nedeniyle üretiminin hemen hemen tamamını ihraç ediyor; yüzde 65‘ini AB‘ye, yüzde 24‘ünü ABD‘ye" diye konuştu.

Destekler AB ile karşılaştırılamayacak kadar düşük

Türkiye ile AB arasındaki destekleme politikalarına değinen Atalık, "AB‘de üretici kilo başına 1,32 Euro prim alıyor. Türkiye‘de ise 2004‘te 25 Ykr, 2005‘te 10 Ykr olan prim, 2006 yılında 11 Ykr oldu. AB‘de ton başına günde 1,22 Euro stoklama yardımı veriliyor. Türkiye‘de böyle bir destekleme yok. AB‘de üretim destekleri genellikle kooperatifler ve üretici birlikleri üzerinden yapılıyor. Bu hizmet karşılığında birliklere yılda ortalama 18,8 milyon Euro komisyon ödeniyor. Türkiye‘de yine böyle bir uygulama yok. AB‘de zeytinyağı sektöründe faaliyet gösteren üretici birliklerinin idari ve teknik masrafları karşılığında 30 milyon Euro ödenek ayrılıyor. Türkiye‘de böyle bir uygulama yok. AB yine ton başına 18,50 Euro promosyon desteği veriyor. AB‘de yine pazarlama faaliyetleri kapsamında yürütülen promosyon ve bilgilendirme programlarının maliyetinin yüzde 20‘si AB Komisyonu tarafından karşılanıyor. Türkiye‘de bu konuda da bir destekleme yok. Rakamlardan da anlaşılacağı gibi, Türkiye‘deki zeytinyağı üreticisinin Avrupalı üretici ile rekabet edebilme şansı yok" dedi.

Fındık üreticisi yoksul

Karadeniz‘de yaklaşık 400 bin ailenin doğrudan fındık tarımıyla uğraştığını belirten Atalık, fındığın ülke nüfusunun 7-8 milyonunu doğrudan ya da dolaylı olarak yakından ilgilendirdiğini söyledi. Atalık, "Bir çiftçi ailesini geçindirecek en küçük işletme büyüklüğünün sahil (0-250 m) kolda 22 dekar, orta (250-500 m) kolda 34 dekar, yüksek (500 m+) kolda 45 dekar olması gerekiyor. Türkiye‘de ortalama işletme büyüklüğü 60 dekar. Fındık tarımı yapılan ortalama işletme büyüklüğü ise 14 dekar. İşletmelerin yüzde 86‘sı 11 dekar büyüklükte. İşletmelerin yüzde 48‘i ise 6 dekar büyüklükte. Yani fındık üreticisinin yüzde 50‘den fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yoksulluğun üzerine bir de 2004 yılında gerçekleşen don eklendi. Meslek örgütlerinin tespitine göre, 750 trilyon lira zarar etti. Bütün bunlara rağmen bu yıl içinde fındık üreticisinin gelirini artıracak politikalar, uygulamalar yerine onu daha da yoksullaştıran politikalar uygulandı" dedi.

Üretmemek, üretmekten daha karlı hale getirildi

Atalık, IMF ve DB‘nin direktifleri sonucu uygulanan alternatif ürün projesine üreticinin ilgi göstermemesi nedeniyle "üretmemeyi üretmekten daha karlı hale getirmek, fındığa maliyetinin altında fiyatlar dayatmak" politikasının hazırlandığını belirterek AB‘nin ise fındıkta çok daha farklı uygulamaları olduğunu söyledi. Atalık, "İspanyol fındık üreticisi AB‘den 300 Euro, hükümetinden 100 Euro, toplam 400 Euro destek alıyor. Almanya Türkiye‘nin dışında alternatif üretici ülkeler oluşturmaya çalışıyor. AB, topluluk kökenli fındığı üçüncü ülkelere satan ihracatçılara fındığın uluslararası fiyatları ile topluluk fiyatları arasındaki farkı ihracat iadesi olarak vererek, diğer ülkelerin fiyat avantajını ortadan kaldırmaya ve ihracatı teşvik etmeye çalışıyor" şeklinde konuştu.

Üreticinin birliğinin üzerine yürümesi yanlış

Öte yandan Dünya Bankası‘nın dayatması sonucu 2000 yılında çıkarılan 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Kanunu‘nun girdiğini hatırlatan Atalık, bu şekilde kooperatif ve birliklere devlet desteğinin sonlandırıldığını söyledi. Atalık, "Şirketlere karşı çiftçilerin ekonomik menfaatleri için kurulan kooperatif ve birliklerin sadece alım satım işlemlerine izin verildi. Bunun dışındaki iktisadi işletmeler için anonim şirket olarak kurulması dayatıldı. Marmarabirlik elindeki mevcut paraya göre temkinli fiyat açıklayıp alıma kota getirince çiftçi kasım ayı başında kendi örgütünün üzerine yürüdü. Ne olursa olsun büyük şirketlere karşı üreticinin tek güvencesi olan birlikler, üreticiler tarafından korunmalıdır. Üreticiler mağdurdur ama bu mağduriyetin sebebi birlikler değildir. Aksine birlikler onların söz söyleyeceği kendi örgütleridir. Üreticiler kendi örgütlerine sahip çıkmalı." dedi.

Okunma Sayısı: 547