ANADOLU TARIMIN 150 YILLIK ÖYKÜSÜ
Önal, AKP’nin destekleme politikalarının, pek çok alanda olduğu gibi tarımda da devleti vatandaşını kollayan değil, kuluna sadaka veren bir konuma getirdiğini belirtti.
Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal, Ziraat Mühendisleri Odası Öğrenci Komisyonu tarafından 20 Mart 2012 günü Ç.Ü. Akif Kansu Toplantı Salonu‘nda düzenlenen "Anadolu Tarımının 150 yıllık Öyküsü" adlı konferansa katıldı.
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Akif Kansu Toplantı Salonundaki etkinliğin açılışında konuşan Şube Başkanımız Şahin Yeter, çiftçinin mutlaka desteklenmesi gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu:
"Yıllarca tarımsal kuruluşlarımız özelleştirildi. Fabrikalar kapatıldı. ÇUKOBİRLİK gibi yan kuruluşlar dediğimiz, çiftçinin ürünlerini satabildiği kuruluşlar bitirildi. Süt Endüstrisi Kurumu bitirildi. Bu gibi kurumlar çiftçimiz için çok önemli, ülkemizin geleceği açısından son derece önemli. Dünyada gıda çok önem arz ediyor ve gıda fiyatları yükseliyor ancak tarım arazilerimiz tarım dışı amaçla kullanılıyor. Türkiye‘nin en verimli arazileri farklı amaçlarla kullanılıyor. Üretimde bir sorunumuz yok ancak biz tarım ürünlerinin birçoğunu ithal ediyoruz. Avustralya‘dan sonra pamukta en çok verim alan ülkeyiz ancak dışarıdan pamuk ithal eden bir ülkeyiz."
Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi ve Üniversite Konseyleri Derneği Genel Sekreteri Yard. Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal yeni çıkan "Anadolu Tarımı‘nın 150 Yıllık Öyküsü" kitabını Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencilerine anlattı.
Tarımın sermaye kârlılığı açısından pek çok sektöre göre daha az cazip olduğu için bir üvey evlat muamelesi gördüğünü belirten Önal, "12 Eylül darbesinin ardından uygulamaya konulan neoliberal ekonomi politik çerçevesinde büyük sermaye tarımı dışladı. Sermayenin tarıma olan ilgisi kayboldukça, bilimin de, siyasetin de bu kesime olan ilgisinde bir aşınma oldu ve tarıma olan ilgi de kayboldu" dedi.
Kitabında 150 yıllık bitmemiş bir süreci ele aldığını, belirten Yard. Doç Dr. Nevzat Evrim Önal şöyle konuştu:
"Anadolu tarımının kapitalistleşmesi" olarak adlandırılabilecek süreç, çok önemli aşamalar kaydetmiş olsa da, bugün tamamlandığını söylemek mümkün değil. Diğer yandan, zaten süreçler asla "tamamlanmaz", ancak eşikler atlarlar. Ben bu açıdan Anadolu tarımının uzun yıllar öncesinden bu yana kapitalist olarak tanımlanabileceğini; ancak köylülüğün topraktan kopması ve toprak mülkiyetinin merkezileşmesi gibi kimi başlıklarda halen dönüşümün sürüyor ve daha uzun yıllar da sürecek olduğunu düşünüyorum. Ben, "Anadolu tarımının kapitalistleşmesi" olarak tanımladığım temel meselenin, 150 yıl boyunca farklı dönemlerde farklı faktörler tarafından etkilendiğini, ancak doğru bir dönemlendirme ile her dönemin başat belirleyici faktörler etrafında sadeleştirilebileceğini düşünüyorum.
Sermayenin neoliberalizmle birlikte tarıma olan ilgisini yitirmesi çok anlaşılır bir durum, devlet politikalarının bu çerçevede sadece piyasalaştırmaya yönelik bir nitelik kazanması da aynı derecede anlaşılır. Ancak akademik faaliyetin Türkiye tarımının yaşadığı dönüşümü görmezden gelmesi anlaşılabilir değil. Türkiye‘de hâlihazırda tarımda çalışan bir avuç akademisyen var, bunların önemli bir kısmı da organik tarım, çevre gibi kanımca tali olan konulara fazlasıyla kafa yoruyor, tarımsal dönüşümün Türkiye‘nin sınıf mücadelesi içerisinde nereye oturduğu ile hiç ilgilenmiyorlar.
Günümüzde, bir yanda devlet tarafından atılan her adım tarımın daha fazla piyasalaşmasını getiriyor. Bu, piyasa koşullarında tutunamayan köylülüğün topraktan kopması ve tarım topraklarının önemli bir kısmının ya boş kalması, ya da bankacılık sistemi dolayımında merkezileşmesini getiriyor. Diğer yanda ise AKP‘nin destekleme politikaları, başka pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da devleti vatandaşını kollayan değil, kuluna sadaka veren bir konuma getirdi. Eskisine göre düşük, ancak üretim yapmayı zorunlu kılmayan destekler sayesinde kıt kanaat geçinen, üretimle fazla ilişkisi kalmamış bir köylü tipolojisi güçlendiriliyor ve AKP‘nin sadaka ekonomisi ile iktidar destekçisi olarak kırda tutuluyor. Ancak bu üretmeden var olma halinin de geçici olduğunu düşünüyorum. Son on yıl içerisinde tarım topraklarının bir üretim aracı olarak önemi yeniden kavranmaya başladı ve emperyalist sermaye grupları bağımlı ülkelerde büyük miktarlarda tarım arazisi satın alıyor. Ben son oluşturulan havzalar sistemi de dâhil olmak üzere AKP‘nin tüm tarım politikalarının yabancıların toprak tercihleriyle yakından ilgili olduğunu düşünüyorum. Yabancı sermaye grupları, bilhassa da İsrail ve Arap sermayesi Türkiye‘den tarım toprağı almak için sıraya girmiş durumda ve ben bunun sosyalistler açısından çok önemsenmesi gereken bir durum olduğunu düşünüyorum.
Bugün gelinen noktada Türkiye‘de köylülüğün bağımsız ya da az bağımlı bir sınıf olarak varlığının hayli tartışmalı hale geldiğini, köylülüğün önemli bir kısmının artık işçileştiğini, köylerde kalanların çok yaşlı bir toplamdan ibaret hale geldiğini görmemiz lazım. Köylülüğün çözülüyor, topraktan kopuyor ve işçileşiyor olması kapitalist üretim biçiminin tarıma yönelik doğal bir sonucu ve bize düşen bunu geriletmek için değil, bu işçileşme sürecinden açığa çıkan sınıfsal enerjiyi devrimci bir hatta doğru örgütlemek olmalı. Aynı konu yabancılara toprak satışı başta olmak üzere tarım sektörüne halkın çıkarlarına aykırı her türlü AKP müdahalesi için de geçerli. "
ZMO Öğrenci Temsilcisi Mustafa Karacan da yaptığı konuşmada, günümüzde ekim alanlarının daraldığını, üretim ve istihdamın ise düştüğünü belirterek,"Çiftçi yoksullaşıyor ve gelir dağılımı bozuluyor. Öncelik olarak yapılması gereken, tıkanan ve tasfiye edilen eski kurumların yerine, halkın demokratik ilişkiler ile ördüğü, üreticinin önceliklerini ve iradesini yansıtan kurumlar geçirilmelidir. Türkiye tarımının yaşadığı olumsuzluklardan kurtulabilmesi için, çok uluslu tarım-gıda şirketlerinin çıkarlarını esas alan, onların ihtiyaç ve yönelimlerine göre hazırlanan, sözde reform programlarını terk edip, kendi insanımızın ihtiyaçlarına ve ülkemizin özgül iklim ve toprak koşullarına göre oluşturulacak, üretim odaklı bir tarım programının hayata geçirilmesi. Bizler çiftçinin, akademisyenlerin ve öğrencilerin içinde bulunduğu, birlikte bir çalışmayla yapılan tarımı istiyoruz. "