ARTAN ET VE SÜT FİYATLARINDAN ÜRETİCİLERİMİZ DEĞİL, YANLIŞ TARIM POLİTİKALARI UYGULAYAN HÜKÜMETLER SORUMLUDUR
Açıklama metni aşağıdadır.
ARTAN ET VE SÜT FİYATLARINDAN ÜRETİCİLERİMİZ DEĞİL ,YANLIŞ TARIM POLİTİKALARI UYGULAYAN HÜKÜMETLER SORUMLUDUR.
1980‘li yılların başında inek,koyun,keçi ve manda‘da toplam 82 milyon adet alan hayvan sayımız bugün için 40 milyon civarına gerilemiştir.
Ülkemizde son on yılda,kesilen hayvan sayısı ve et üretimi hızla azaldı.Özellikle küçük baş et üretimi ciddi oranda geriledi.Manda eti üretiminde % 33, koyun eti üretimin de %41 ,keçi eti üretiminde % 71 düşüş yaşanmıştır.
Bu düşüşlerde başta hayvancılık KİT‘lerin özelleştirilmesi,küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin yeterince desteklenmemesi,üreticilerin tamamen serbest piyasasının acımasız çarkına itilmeleri,üreticilerimizin yeterince kazanmalarının yanında son yıllarda ithal edilen yasal ve yasadışı et ürünleri,süt tozu,tereyağı ve yine buzağı maması adı altında yine ithal edilen süttozunun büyük etkisi olmuştur.Ayrıca Güney Doğu ve Doğu Anadolu da yaşanan terör olayları ve başta koyun olmak üzere kaçak hayvan girişleri bu durumu tetikleyen nedenler arasındadır.
Bugün ülkemizde,dünyadaki gelişmeler karşısında,ülkemiz koşullarına yada ülkemiz gerçeğine uygun,ulusal bir hayvancılık politikası izlenmemektedir.
Ülkemiz de izlenen politika,ABD ve AB‘nin elinde üretim fazlası damızlık hayvanlarının dış alımına olanak tanıyan,bu amaçla da kendi ülke gerçeğine uygun olmayan desteklemeler ve anlayışlar şeklindedir.
Zira bugün ülkemiz kendine uygun damızlık kültür ırkı yetiştiriciliğini desteklemeyen bir tutum ve anlayış söz konusudur.
Geçmişte ithalatla ülkemize getirilen yaklaşık 280 bin damızlık hayvanın,temel altyapı sorunları çözülmediğinden,bu anlayışın sürdürebilirliğinin olanağı bulunmadığından,kasaplara gönderilerek,kesilip yenildi.Bugün yine aynı yanlışlıklar maalesef göz göre göre yapılmak istenmektedir.
Türkiye, öncelikle kendi insanının gereksinimi olan et ve süt üretimini,kendi koşullarına uygun,kendi damızlık hayvancılık yetiştiriciliğini geliştirmek ve desteklemekle karşılamak zorundadır.
Bu anlamda, kendi yapısal sorunlarını da çözmek noktasında politika izlemelidir .Maalesef izlenen politikalar ABD ve AB‘nin damızlık hayvan yetiştiricilerine hizmet etmekten başka bir şey değildir.Bu politikaların geçmişte yaşandığı gibi, sürdürülebilirliği de yoktur.
Şu unutulmamalı ki Türkiye‘nin küçükbaş hayvan üretimi dışında AB ve ABD ile rekabet etme şansı, bugünkü gelişmeler karşısında yoktur.
Rekabet şansımız olan başta koyun eti ve sütü olmak üzere,kendi potansiyelini harekete geçiren,destekleyen,halkının temel protein ve süt kaynağı olan ,yine kendi ekolojisine uygun küçükbaş hayvan yetiştiriciliğini bu alanda temel almalıdır.Yine bu amaca uygun bilim ve teknolojiyi devreye koyarak,üretici örgütlenmesini sağlamak zorundadır.Ayrıca ulusal ıslah programlarını da hayata geçirmek zorundadır.
Ayrıca Türkiye için uygun olan 40-50 büyük başlık, aile tipi kooperatifçilik yapılandırılmasına dayanan yetiştiricilik esas alınmalıdır.
Bugün bazı malum kesimlerce sık sık gebe düve ithal edilmesi gerekliliği gündeme getirilmekte ve yine bu konuya da Tarım Bakanlığının sıcak baktığı görülmektedir.
Oysa geçmişteki uygulamalara baktığımızda, Türkiye geçmişte 280-300 bin civarında damızlık hayvan ithal etmiş ve zamanla da tüm bu hayvanların yanlış uygulamalar sonunda kasaplara gittiği ve et tüketiminde kullanıldığı gerçeği bu kez de göz ardı edilmemelidir.Kısaca Türkiye geçmişte sorunun çözümü noktasında, kendi damızlık ırklarını yetiştirmek yerine ithal yoluna giderek büyük yanlışlık yapmış, dışarıya kaynak aktarmıştır.Doğal olarak da işin içinde bulunanlarda bu işten büyük rantlar sağlamıştır.
Artık anlaşılmalıdır ki hayvan ithal etmek sorunu çözmemektedir.Türkiye, sığırcılık işletmelerimizde var olan siyah alaca ve esmer gibi kültür ırklarımızın mevcut potansiyeli harekete geçirerek sorunun çözülmesi yoluna gitmelidir.
İthalatla birlikte Türkiye‘de küçük ve orta ölçekli hayvancılık işletmeleri zarar görecektir.
Türkiye de yakın geçmişte,iç pazarda geçici olarak ,yükselen hayvansal ürün fiyatlarını düşürmek,bir başka deyişle terbiye etmek amacıyla,özellikle AB ülkelerinde, ağırlıklı olarak hayvansal ürün dış alımları yapılmıştır.Daha sonra bunları üreten sığırlar,gebe düve olarak Türkiye girmiştir.Dış alımı yapılan düvelere,teknik ve ekonomik gerekli alt yapı sağlanmadığı için ,neredeyse yarısı kasaba gitmiştir. Ancak,bunun sonuncunda Avrupa Birliğinin elindeki hayvansal ürün ve sığır stoklarının eritilmesine hizmet edilmiş ve sonuçta zengin Avrupalıya fakir Türk ten kaynak aktarılmıştır.
2009 yılında ithal edilen süttozu ve yine kaçak olarak buzağı maması adı altına giren süttozu sonucu arz fazlası yaratıldı.Ve süt fiyatları 400kuruşlara kadar geriledi.2009 yılında en az 250 bin damızlık inek kasaplara gitti.
Şimdilerde ise arz eksikliğine bağlı süt ve et fiyatları yükselmeye başladı Bugün süt fiyatları 880-900 kuruşa kadar çıkmış bulunmakta ,et fiyatları ise geçmişe göre 3-4 katına çıkmış durumda.Buda çok yakında et,süttozu ve damızlık hayvan ithalatının önü açılacak demektir.Daha sonra arz fazlalığı yaratılarak, et ve süt fiyatlarında düşüş yaşanacak,ithal edilen hayvanlar geçmişte olduğu gibi tekrar kasaba gönderilecek,tekrar arz eksikliği yaratılarak bu oyuna devam edileceği görünmektedir.
Ayrıca kırsal kesimde küçük üreticiler üretim süreçlerinden kopmak zorunda kalacaklar,üretimde de ve istihdam da ciddi sıkıntılar yaşanacaktır.Birçok tarımsal ürünlerde dışa bağımlılık artacak,sonuçta yüksek fiyatlardan tüketim kaçınılmaz olacaktır.
Hızla yoksullaşan geniş halk kesimlerinin ,çok yakın gelecekte hayvansal ürünlere ulaşmaması sonucunda ciddi beslenmeme sorunları yaşanacaktır.
Türkiye artık, yanlışlığı her yönü ile anlaşılmış ve ülkemize verdiği zararı tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmış bazı kesimlerce rant aktarmayı hedefleyen böylesi politikalardan vazgeçilmeli, kendi varolan potansiyelini harekete geçirmeye yönelik ulusal çıkarlara hizmet eden ve varolan temel altyapı sorunlarını çözmeyi hedefleyen ulusal tarım politikalarını acilen uygulamak zorundadır.Bu anlamda da öncelikle kendi üreticilerini desteklemelidir.
İbrahim GÜR
Ziraat Müh. Odası
Denizli Şube Başkanı