ARTAN KURBANLIK FİYATLARININ NEDENİ, YANLIŞ TARIM POLİTİKALARIDIR
Açıklama metni aşağıdadır.
BASIN DUYURUSU 25.11.2009
ARTAN KURBANLIK FİYATLARININ NEDENİ, YANLIŞ TARIM POLİTİKALARIDIR.
1980‘li yıllardan itibaren ülkemizde uygulanan tarım politikaları sonucunda,hayvancılık KİT‘lerinin özelleştirilmesi,üreticilerin ekonomik örgütlenme yetersizliği,verilen desteklerin komik düzeyde oluşu,üreticinin serbest piyasanın insafına terk edilişi,sektöre her geçen gün iç ve dış tekellerin egemen oluşu,gelinen bugünkü noktayı belirlemiştir.
Son 20 yılda küçükbaş hayvancılığımız yarı yarıya azaldı.Büyükbaş hayvancılığımız ise en az % 30 geriledi.Burada son yıllarda ithal edilen yasal ve yasadışı et,süttozu,tereyağı ve yine buzağı maması adı altında yine süttozu girmesinin büyük etkisi oldu.
Ayrıca bugün Güney Doğu ve Doğu Anadolu ‘da terör eylemleri ve kaçak hayvan girişleri(öncelikle koyun) bu durumu tetikleyen nedenler arasındadır.
1980‘lerde Türkiye‘de kişi başına 1 koyun düşmekte iken,bugün 3 kişiye bir koyun düşmekte.
Bugün tüketicimiz,artan ekonomik sıkıntılar dolayısıyla başta koyun-kuzu eti olmak üzere artan fiyatlardan olumsuz etkilenmektedir.
Yaşanan bugünkü gelişmelerde oynanan bu oyunda her zaman kaybeden hem üreticimiz hem de tüketicimiz olmuştur.Her zaman kazananlar ise bir avuç küresel şirketler ve izlenen bu politikalardan nemalanan bunların yerli uzantıları olmuştur.
2008 ‘de kuzu eti fiyatları 7TL civarında iken bugün 17 TL civarındadır.Zira parakende satış fiyatlarında 25-30 TL‘ye dayanmıştır.
Bugün düne kadar küçükbaş hayvan sattığımız Ortadoğu ülkelerinden,ülkemize kaçak yıllardan koyun girdiği bilinmektedir.
40 milyon hektar mera alanlarımız,bugün 10 milyar hektara düşmüştür.Meralarımız adeta yağmalanmıştır.Ülkemizin meraları,kısa otlu ve zayıf yapıdadırlar.
Türkiye de yakın geçmişte,iç pazarda geçici olarak ,yükselen hayvansal ürün fiyatlarını düşürmek,bir başka deyişle terbi etmek amacıyla,özellikle AB ülkelerinde ağırlıklı olarak hayvansal ürün dış alımları yapılmıştır.Daha sonra bunları üreten sığırlar,gebe düve olarak Türkiye girmiştir.Dış alımı yapılan düvelere,teknik ve ekonomik gerekli alt yapı sağlanmadığı için ,neredeyse yarısı kasaba gitmiştir. Ancak,bunun sonuncunda Avrupa Birliğinin elindeki hayvansal ürün ve sığır stoklarının eritilmesine hizmet edilmiş ve sonuçta zengin Avrupalıya fakir Türk ten kaynak aktarılmıştır.
Geçenlerde Bakanlar Kurulundan kırmızı et dışalımı için karar çıktı.Gerekçe ise piyasaları terbiye etmek.Aslında biz bu filmi 1980‘li yılların başında gördük.Bir yandan sığır eti dış alımı yapılırken,daha sonra bunu gebe düve ithalatı izledi.
Alınan bu kararla,bir yandan süt ve ürünleri,diğer yandan sığır eti dışalımı yapılarak iç fiyatlar düşürülerek,sonuçta hayvanlar kasaba gidecek,arz düşünce fiyatlar tekrar yükselecek,bunun üzerine inekçilik özendirilecek,gebe düve gereksinimi yaratılacak,ancak bu gereksinimi iç piyasadan sağlanamayacağı için,dış pazara yönelecektir.Geçmişte oynanan bu senaryo,bugün yine tüm olumsuzluklarına rağmen tekrarlanmak istenmektedir.
Sadece Türkiye yine 2008 yılında en az 250 bin süt ineğini,süt fiyatlarının düşmesine ve sürdürülebilir bir alt yapısının yaratılmamasına bağlı olarak kasaba göndermek zorunda kaldı.
Bugün halkımızın tükettiği kırmızı et,miktarlarında yaklaşık%32 civarında geçmiş yıllara göre düşüş söz konusudur.Küçükbaş et tüketiminde gözlemlenen azalma,büyükbaşa göre daha fazla olmuştur.
Ülkemizde bugün,tarımsal destekler içinde hayvancılığın payı henüz % 15‘ler düzeyindedir.AB‘de hayvancılık sektöründe yapılan destekler işletme başına 9-10 bin dolar iken,Türkiye‘de ise 50 dolar civarındadır.
Bugün ülkemiz,ABD ve AB‘nin istek ve beklentilerine göre emrindeki IMF ve DB kanalıyla ülkemize dayatmaları ile biçimlendirilen ,her geçen gün bunların açık pazarına dönüştüren tam bir işbirlikçi anlayışla uygulanagelen politikalar sonucunda,kendi kendini besleyemez konuma getirilmiş,gıda güvenliğini yitirmeye başlamıştır.
Eğer bu politikalar sürdürülmeye devam edilirse,ülkemizi bekleyen artan gıda fiyatlarına bağlı olarak yeterli gıdaya ulaşamama sonucu geniş halk kesimlerinin yeterli,dengeli ve sağlıklı beslenmemesi olacaktır.
Eğer gerekli ön alımlar alınmazsa,hayvancılıkta da Türkiye büyük ölçüde üretimin dışına itilecek ve dışalıma daha çık bir duruma düşecektir.Daha doğrusu,gıda güvenliğini yitirmiş bir ülke olarak,daha kötü ve daha acı günleri yaşamaması kaçınılmaz olacaktır.
Öncelikle Türkiye‘nin ulusal özelliklerine uygun bir hayvancılık politikası uygulanması bir zorunluluktur.
Bu doğrultuda;
- Tarımsal altyapının iyileştirilmesi,
- Tarımsal kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi,
- Tarımsal üretim politikalarının yeniden düzenlenmesi,
- Tarımsal örgütlenme ve pazarlama politikalarının yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir.
Bu amaçla,ABD/AB egemenliğindeki UPF ve DB tarafından Türkiye‘ye benimsetilmeye çalışılan önermelerin tekrar gözden geçirilmesi şarttır.Daha öncede belirtildiği üzere gıda egemenliğini kaybetmemiz için uluslar arası örgütlerin önermelerini sorgulamamız bir zorunluluktur.
İbrahim GÜR
Ziraat Mühendisleri Odası
Denizli Şubesi