AVRUPA MI, BİZ Mİ? - KONYA POSTASI
KONYA POSTASI gazetesi bu haftaki pazartesi sohbetinde Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şubesi Başkanı Özkan TAŞPINAR’ı konuk etti.
Ülke tarımından Konya tarımına kadar birçok konuyu değerlendiren Özkan TAŞPINAR, son günlerde gündeme gelen GDO‘lu ürünlerin, aslında zirai ilaç kalıntılarından daha az zararlı olduğunu söyledi. TAŞPINAR, Türkiye‘de sadece Antalya‘da bulunan denetim laboratuvarının Avrupa ülkelerine giden ürünleri kontrol ettiğini ancak Türkiye‘de tüketilen ürünlerin ise denetimden geçmediğini belirterek Avrupa insanına Türk halkından daha çok önem verildiğini vurguladı. Konya‘da denetim laboratuvarı açılması için girişimlerde bulunduklarını anlatan TAŞPINAR ile yaptığımız sohbette öne çıkan başlıklar ise şu şekilde: Ömer KARA: Kısa süre önce göreve geldiniz. Başkan seçilmenizin ardından uygulamaya geçirmek başlattığınız çalışmalarınız nelerdir? Ö.KARA: Bu çalışmalar çerçevesinde ziraat mühendisleri için ne gibi kolaylıklar sağlayacaksınız? Ö. TAŞPINAR: Konya‘daki 2 büyük otelimizle görüştük. Odamıza üye olan Ziraat Mühendislerimiz kendileri ve misafirleri için indirimlerden faydalanacak. Bunların yanında belli başlı restorantlardan, benzin istasyonlarından, dershanelerden de yararlanabilmeleri için anlaşmalar yapacağız. Ziraat Mühendisleri Odası Kimlik Kartı ile gittikleri zaman, büyük indirimler kazanacaklar. Yıllık 72 lira ODA‘ mıza aidat ödeyen üyelerimiz, çok daha fazlasını kazanmış olacak. Oda kayıtlarımız cazip hale getirilecek. Çalışmalarımız belli bir aşamaya geldi. Ziraat Mühendisliği kimliği değer kazanacak. Ö.KARA: Konya‘daki Ziraat Mühendisliği ne durumda? Herhangi bir sıkıntı veya gelişme mevcut mu? Ö. TAŞPINAR: Tarımsal danışmanlık eğitimi almış, ancak danışmanlık yapamayan arkadaşlarımız ile çalışmayan Ziraat Mühendisi arkadaşlar ve kamu kurumlarında çalışan Ziraat Mühendisleri, tarımda yaşanan gelişmelerden maalesef haberdar değiller. Son 3 yıldır Tarım Bakanlığı İyi Tarım Projesi üzerinde çalışıyor. Çoğu meslektaşımızın bu projeden haberi bile yok. Biz oda olarak Konya Ticaret Borsası‘nda (KTB) bir bilgilendirme toplantısı yaptık. Selçuk Üniversitesi, Tarım İl Müdürlüğü, İl Özel İdare ve özel sektörde çalışan bir arkadaşımızla İyi Tarım Projesi‘ni meslektaşlarımıza anlattık. Amacımız, yaşanan gelişmelerin anında konudan haberi olmayan mühendis arkadaşlarımıza duyurulmasıydı ve bunu da başardık. Ö.KARA: Türkiye‘nin tahıl ambarı olarak bilinen Konya‘da 2009 yılının tarımı nasıl geçti? 2010 ve önümüzdeki yıllarda daha iyi duruma gelmemiz için projeleriniz veya önerileriniz var mı? Ö. TAŞPINAR: Şubat 13‘te Konya‘nın 5 değişik bölgesinde toplantılar yapmaya hazırlanıyoruz. Her Cumartesi yapacağımız toplantılar var. Konya, Cihanbeyli, Çumra, Yunak ve Ereğli‘de bilgilendirme toplantıları yapacağız. 2009 yılında hubatta çok güzel verim aldık. Ancak çiftçi istediğini kazanamamıştır. Bunda üretimin fazla olması ve hükümet politikalarının önemi büyüktür. Ancak Türkiye‘nin 21 milyon ton buğday ihtiyacı varken iç üretimde 24 milyon ton civarında fazla buğday üretilmiştir. Türkiye yinede 1.5 milyon ton buğday ithal etmiştir. Bunun nedeni buğdayımızın kalitesinin düşük olmasıdır. Kaliteli bir buğday varsa sanayicinin ithalata ihtiyacı kalmaz. Harman döneminde 40 kuruşla 60 kuruş arasında buğday fiyatları değişiyordu. Kalitesiz buğdayın asıl sebebinin 2 temel nedeni olduğunu düşünüyoruz. Birincisi yanlış gübrelemedir. ikincisi de hastalıkla mücadelenin doğru ve zamanında yapılmamasıdır. Çiftçi kurak alanlarda 1, sulanabilen yerlerde 2 gübreleme yapıyor. Ancak 2009 yılındaki iklim şartlarını İç Anadolu Bölgesi daha önce yaşamadı. İç Anadolu‘nun iklimi Trakya Bölgesi‘nde yıllardır devam eden iklim şartlarıyla benzerlik göstermeye başladı. Önümüzdeki yıllarda da iklimin böyle devam edeceğini düşünüyoruz. Bu nedenle Trakya bölgesinde uygulanan hastalıkla mücadele ve gübrelemenin Konya bölgesinde de uygulanabileceğini düşünüyoruz. Geçen yılki ürünlerde kök çürüklüğü, Septorya yaprak hastalığı ve sarı pas denilen bir hastalık görüldü. Bunlarla mücadele edilmesi gerekiyor. Geçtiğimiz yıllarda gübrelemede ise kıraç alanlarda yapılan bir gübreleme ikiye çıkarılmalı, sulanabilen arazilerde de gübrelemenin 2‘den 3‘e çıkarılması gerekiyor. Yağışların artması nedeniyle toprağa bırakılan gübreler ürüne fayda göstermeden yeraltına iniyor. Bu nedenle gübreleme sayılarının artması gerekiyor. Bu bilgileri yapacağımız bilgilendirme toplantılarıyla, ziraat mühendislerine, çiftçilere, ilçe tarım müdürlükleri çalışanları ve zirai ilaç satıcılarına anlatacağız. Konya Bölgesi‘nde verimi ve kaliteyi arttıracağız. Bu sayede çiftçimiz ürününü daha iyi fiyattan satabilecek, sanayicimiz de ithalat yapmak zorunda kalmayacak. Ö. KARA: Türkiye‘nin tarım politikasını nasıl buluyorsunuz? Ülkemizdeki tarım politikaları yeterli mi? Ö.TAŞPINAR: Türkiye‘de tarım politikaları devlet politikası haline gelmemiş. Hükümet ve hatta bakan politikası olarak yürütülüyor. Ülkemizde hiçbir zaman tarım politikası devlet politikası olamamış. Örneğin, KOP (Konya Ovası Sulama Projesi) Osmanlı döneminde Sultan Abdülhamit zamanında hazırlanmış ancak devlet politikası haline 2009 yılında gelmiştir. Türkiye‘nin bir tarım ülkesi olduğunu kabul edip ‘Kalkınmamızı tarımdan yapacağız‘ denilmelidir. Sanayimizin yaklaşık yüzde 80‘i tarım ürünlerini işlemektedir. Tarımdan başlayarak diğer sanayi kollarını da geliştirmemiz gerekiyor. Nüfusumuzun yüzde 80‘i tarımla uğraşıyor. Halkımız tarımı iyi manada biliyor. Sanayicimiz tarım ürünlerini işlemeyi iyi biliyor. Tarım nüfusunu küçültmeye kalksak; Türkiye vasıfsız işçilerle dolar. Köyden şehre göç başlar ve varoş mahalleleri, varoş kültürü ortaya çıkar. Bunların önüne geçmek için tarım politikaları hükümet politikası değil devlet politikası olmalıdır. Bizler ziraat mühendisleri olarak şuna inanıyoruz; Gelecekte yer yüzünün hakimi, tarıma ve tarımsal sanayiye sahip çıkan ve yer altı kaynaklarını iyi işleyebilenler olacaktır. Hollanda Türkiye‘nin 30‘da 1‘i, Konya‘nın da 3‘te 1‘i kadar tarım alanına sahip. Ancak, Türkiye‘nin 10 katı tarımsal ihracat yapıyor. Tarımla kalkınıyorlar ve asla dışa bağımlı olmaktan korkmuyorlar. Tarımları sistemli hale gelmiş. Tarım parkları oluşturan Hollanda‘da toprak sahipleri şirketlere gidiyor, ekilmesini istedikleri ürünü söylüyor ve bir daha tarlasının başına gitmiyor. Şirketler ekimden sökümüne kadar tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Toprak sahibi başka işlerle meşgul olurken üründen parasını alıyor. Bu sayede hem üretim planlaması yapılıyor, hem de tarım sistemli olarak yürütülüyor. Bazı Avrupa ülkelerinde ise çiftçiler kooperatifleştiriliyor. Ekim arazileri, tarımsal ekipmanlar ve iş gücü birleştiriliyor. Verim en üst seviyeye çıkıyor. Pazarlamada sıkıntı yaşanmıyor. Maliyetler en aza indiriliyor. Bir başka yöntem olarak devlet ufak arazileri vatandaştan satın alıyor ve işi işletecek şirketlere veriyor. Topraklarını aldığı insanlara yapacakları işleri işaret ederek başka sektörlerde üretimi destekliyor. Ancak Türkiye‘de tarım istihdamı azaltılmaya çalışılırken, çiftçiler batırılıyor ve ne yaparsan yap deniliyor. Bahsettiğim 3 yöntemde çiftçi, devlet, işletmeci ve sanayici karlı çıkıyor. Türkiye‘de ise herkes kaybediyor. Türkiye‘de tüm girdiler son 7 yıldır artıyor. Çiftçinin mahsulü para etmiyor. Çiftçiler arasında bir sosyal patlama yaşanacağını düşünüyoruz. Çiftçinin yada herhangi bir kişinin doğduğu yerde doyması lazım. Pankobirlik‘ in yaptıkları ülkemiz için iyi bir örnektir. Cihanbeyli‘de kurulan plastik boru fabrikası, Seydişehir‘deki cips fabrikası sayesinde çiftçimiz doğduğu yerde doymaya başlamıştır. Devlet eliyle her bölgeye bu tür yatırımlar yapılması gerekmektedir. Türkiye‘de tarım politikası ilk kez 1924 yılında İzmir İktisat Kongresi‘nde Atatürk öncülüğünde yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti‘nin geleceği tarım ve tarımsal sanayide denilmiştir. Ancak, o yıllardan sonra bu politika unutulmuş, tarım devlet politikasıyken hükümet politikaları haline gelmiştir. Ö. KARA: Tarım bu kadar önemli olduğu halde neden ziraat mühendisleri istihdam edilmiyor, üniversiteyi bitiren mühendisler işsiz kalıyor? Ö. TAŞPINAR: Yeni gelişen tarımsal yayım ve danışmanlık hizmeti ile Ziraat Mühendisleri istihdam edilecek. Burada her 50 çiftçiye, arazilerine göre bir ziraat mühendisi danışmanlık yapacak. Tohumdan hasata kadar ziraat mühendisi çiftçilerimizin yanında olacak. Kalite ve verim büyük oranda artacak. Ziraat Mühendisleri de bu projeyle istihdam edilecek. Ancak, projenin tam anlamıyla oturduğunu söyleyemeyiz. Önümüzdeki yıllarda daha da gelişeceğini düşünüyoruz. Şuan ziraat mühendisiyle sözleşme yapan çiftçiye, devlet tarafından belirli bir ücret ödeniyor. Bu değiştirilerek devlet ziraat mühendislerine direkt olarak ödeme yapacak ve mühendisler çiftçilerle anlaşacak. Projenin geliştirilmesiyle ülke tarımı ve ekonomisi önemli ölçüde gelişecektir. Ö. KARA: Çiftçimiz sulama konusunda yeterince bilgili mi? Mavi Tünel projesinin hayata geçmesiyle birlikte Konya Ovası‘nda gerçekleştirilen tarımda ne değişecek? Konya‘nın su ihtiyacı için KOP yeterli olacak mı? Ö. TAŞPINAR: Tarımı ülke ekonomisine kazandırmak için tarımsal arazilerde sulu tarım yapılması lazım. Yıllarca su zengini olarak anlatılan Türkiye, aslında su fakiridir. Konya‘nın şuan sulu tarım yapılabilen arazisi 400 bin hektardır. Konya‘da tarım yapılabilecek arazi miktarı ise 2 milyon 200 bin hektarla sınırlıdır. 1 milyon 800 bin hektar arazide kıraç tarım yapılmaktadır. Mavi Tünel projesiyle 414 milyon metreküp su ovaya akacak. Bu suyla sadece 200 bin hektar arazi daha sulanabilecek. Buna rağmen hala Konya‘da 1 milyon 600 bin hektar arazi sulanamayacaktır. Ancak, basınçlı sulama sistemleri kullanılarak ovada 1 milyar metreküp su tasarrufu yapılabilir. Tasarruf edilen sular kıraç bölgelere aktarılarak Konya‘nın verimli arazileri su ile buluşturulabilir. Hala basınçlı sulama sistemlerine geçilmemiştir. Şuan ovada tarım için yıllık 3 milyar 500 bin metreküp su kullanıyor. Doğru sulama teknikleriyle şuan sulanan arazi kadar alanı daha sulayabiliriz. Bunlardan ziyade yeni projelere imza atmamız gerekiyor. Akdeniz‘e akan sular ve Kızılırmak‘ın sularını ovaya indirmenin planlarını yapmalıyız. Konya Ovası‘nda suyu çok tüketen ürünlerin ekilmemesini istiyorlar. Çiftçiyi sadece hububata mahkum ederek, maddi olarak çöküşe zemin hazırlarız. Konya‘da buğday mutlaka ekilecek. Buğday Konya için altın değerindedir. Ancak her yıl buğday ekilemiyor. Şeker pancarı, mısır ve diğer ürünlerin de yetiştirilmesi gerekiyor. Eğer bunlar olmazsa Konya sanayisi ve hizmet sektörü çökecektir. Pancar çok su tüketen bir bitki değildir. Buğdayın 450 milimetre suya ihtiyacı varken pancarın 650 milimetre suya ihtiyacı vardır. Çok su tüketen ürünlerin başında 900 milimetre su tüketen mısır gelir. Biz zaten Ziraat Mühendisleri olarak bölgesel desteklemelerden yanayız. Çiftçinin desteklerle yönlendirilmesi gerekiyor. Ürün desteklerinin bölgesel yapılması gerekiyor. Zaten Konya‘da şeker pancarı kalite açısından harcanan suya değmektedir. Bu nedenle sulanabilir arazilerimizi nasıl arttırırız bunu düşünmemiz lazım. Tarımsal sulama bilimsel olarak bitkinin kök bölgesinde dengeli ve düzeli bir şekilde suyun depolanmasıdır. Ancak çiftçimizde söyle bir anlayış var. Buğdayı, pancarı 10, mısırı da 15 kez suluyorlar. Bu da suyun aşırı kullanılmasına neden oluyor. Çiftçimizin sulama anlayışının değiştirilmesi gerekiyor. Ö.KARA: Tarım kuruluşları birlikte çalışabiliyor musunuz? Ö.TAŞPINAR: Tarım İl Müdürlüğü ve personeliyle birlikte seminerler düzenliyoruz. Tarım İl Müdürlüğü personelinden bir kişi odamızın yönetiminde bulunuyor. Aynı şekilde Özel İdare‘den, Selçuk Üniversitesi‘nden hocalarımız ve özel sektörde çalışan arkadaşlarımız da oda yönetiminde bulunuyor. Diğer sivil toplum kuruluşlarıyla da bir araya gelmeyi başardık. Uzlaşmacı bir politika izliyoruz. Hatta yönetim olarak ilk önce ODA seçimlerinde rakibimiz olan arkadaşı ziyaret ettik. Ö. KARA: Bahri Dağdaş‘ta son durum nedir? Ö. TAŞPINAR: Anadolu Esmeri diye bir sığır ırkı var. Eski Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından başlatıldı. Sayın Sami Güçlü tarafından devam ettirildi. Şu anki Tarım Bakanı Mehdi Eker ise projeye sahip çıkmadı. Şuan üretimi için seneler harcanan bu ırk kayboluyor. Bahri Dağdaş Araştırma Enstitüsü‘nün yerini, verimli toprağını almaya çalışılacaklarına bunun gibi projelere destek verilmesi gerekiyor. Tarım teknolojisi önümüzdeki 20 yılda büyük önem kazanacak. Dünya nüfusu hızla artıyor. Bilim adamları bu yüzden tarımsal ürünlerin genetiğini değiştiriyor. İleriyi gören bilim adamları aç kalmamak ve daha verimli tohumlar için uğraşıyor. Ancak bizde tarımsal teknoloji, Anadolu esmeri sığırında da olduğu gibi desteklenmiyor. Gelecekte karnımızı doyurmanın telaşı içine girip biran önce tedbirler almamız gerekiyor. Ö. KARA: Yeni Hal Yasası‘nı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ö. TAŞPINAR: Yasa Türkiye için gerekli. Yetiştirilen mahsullerin kayıt altına alınması için mutlaka hallerden geçmesi gerekiyor. Ancak, hallerde yasadan daha önemli bir eksiklik var. Hallere zirai ilaç kalıntılarını tespit edecek laboratuarların kurulması gerekiyor. Zirai ilaç kalıntıları istisnasız kansere yol açıyor. Bu kalıntılardan ürünleri yıkayarak kurtulmak mümkün değil. İlaç kullanıldıktan sonra yeterli bekleme süresini tarlada geçirmesi gerekiyor. Bazı sistematik ilaçlar ürünün çekirdeğine kadar ulaşabiliyor. Zirai ilaç kalıntıları GDO‘lu ürünlerden çok daha tehlikelidir. Bunun için Konya‘da 3 merkez ilçe belediye başkanı ve Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ile görüştük. Türkiye‘de bir ilk olarak bu zirai ilaç denetim laboratuarlarını kurmayı planlıyorlar. Ülkemizde sadece Antalya halinde bu laboratuarlardan var ve onlar da yurt içine giren ürünleri kontrol etmiyor. İhraç edilen ürünler geri dönmesin diye yurt dışına çıkacak ürünler kontrol ediliyor. Vatandaşlarımızın sağlığı, bizim için Avrupa ülkelerinden çok daha önemlidir. Ö. KARA: Son olarak Konya ve ülke tarımı için son mesajınız nedir? Ö. TAŞPINAR: Tarımın ülkemizde ve şehrimizde en iyi şekilde ilerlemesi ve insan sağlığı açısından en doğal ürünün yetiştirilmesi için Ziraat Mühendislerine büyük görevler düşüyor. Çiftçinin ürünün kalitesini ve verimini arttırması ziraat mühendislerine inanması ile gerçekleşebilir. Vatandaşların aldıkları ürüne sonuna kadar güvenmesi için, tarımsal kalkınmanın başlaması için, tarım kuruluşları, çiftçi ve ziraat mühendislerinin el ele vererek tarımı canlandırması gerekiyor. |