AVRUPA POSTASI: TARIM(IMIZ) ÇÖKERKEN- 23 MART 2025

AVRUPA POSTASI: TARIM(IMIZ) ÇÖKERKEN- 23 MART 2025
MERKEZ
24.03.2025
 

“Her karanlık kendisini sonlandıracak

şafağın tohumlarını içinde taşır.”[1]

Albert Einstein’ın, “Tarımı ihmal eden ülke intihar ediyor demektir,” vurgusu önemliydi ve her geçen gün daha da önem kazanıyor.[2]

Kolay mı?

“Tarım sektörü küçülüyor”ken;[3] 2019 verilerine göre, dünyada 820 milyonu aşkın insan, yani yaklaşık her dokuz kişiden biri, yeterli beslenemediği için açlık çekiyor.[4]

Türkiye’de gıda artık kendi kendine yetmiyorken;[5] “Tarım sektörü alarm veriyor.”[6] Tarımdaki kronik sorunlar üretici ve market arasındaki fiyat makasını 9 kata çıkarırken, çiftçinin üretecek gücü kalmıyor.[7]

Siz bakmayın eski Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin, “Zarar ediyorum diyen çiftçi olmaması lazım.”[8] “Çiftçi para kazanamıyor gibi şeyler deme şansımız yok. Çiftçinin moral motivasyona ihtiyacı var,”[9] zırvasına…

“Çiftçilik enayi işi mi?”[10] sorusu eşliğinde; “Türkiye toplumunun üç vefakâr, cefakâr, emektar kesimi var: Biri emekliler, biri çiftçiler diğeri ise tüketici halk,”[11] vurgusuyla Çiftçi-Sen Kurucu Genel Başkanı Abdullah Aysu’nun tarım için “Kötü günler geride kaldı daha kötü günler bizi bekliyor,”[12] değerlendirmesi bire bir hâl-i pür melalimizi yansıtıyor.[13]

Gerçekten de Türkiye’deki manzara iç karartıyor. Çiftçi sayısı azalırken borçlar tavan yaptı. Milli gelir içinde tarımın payı yüzde 5’lere düştü.[14]

“Neden” mi?

“Çiftçi değil şirketler kayırılıp”,[15] “Çiftçiler değil, aracı kazanıyor”ken;[16] “Köylüler ‘suçlu’ ilan ediliyor. En eski meslek olan çiftçilik yok sayılıyor. Binlerce yıllık birikimle tarımsal üretimi, kültürü günümüze taşıyan, kadim bilgiye sahip köylüler, sistemin dışına itilmeye çalışılıyor.”[17]

“Nasıl” mı?

Hububat fiyatlarını, 2002’ye dek Bakanlar Kurulu açıklarken, 2002’den itibaren TMO açıklamaya başladı. Fakat TMO’nun bu süreçteki temel fonksiyonu, Türkiye’deki buğday fiyatı ile Şikago’daki buğday fiyatının eşitlenmesi oldu. Bu sayede Türkiye’nin hububatı, uluslararası emtia pazarına dahil edilebilir hâle geldi. O tarihten itibaren Türkiye’nin buğday ithalatı da ihracatı da arttı. 5 yıldır buğdayda net ithalatçı konumdayız.

Dünya hububat piyasaları ulusal ölçekte çok sayıda alıcı ve satıcının olduğu piyasalardır. Ancak uluslararası ölçekte bu piyasa oligopoldür. Yani satıcı ve alıcıların sayısı azalır ve fiyat tekeller tarafından belirlenir. Dünyada 2023 yılında yaklaşık 800 milyon tonluk toplam buğday üretiminin 200 milyon tonu uluslararası ticarete konu oluyor. Bu 200 milyon tonluk buğdayın da fiyatı Şikago Borsası’nda belirleniyorken; peki bu buğdayı kim alıp satıyor? 

Burada ülkeler bazında bir analiz hakikâti görmemizi engelliyor. Çünkü bu analiz, ülke üretimlerinin dahi üzerine çıkan gıda tekellerini görmemizi engelliyor. Zira dünyanın dört bir yanında çiftçilerin ürettiği buğdayın yüzde 80’ini toplam 4 şirket elinde tutuyor. Hepsi ABD menşeli 4 şirket i) Archer Daniels Midland Company (ADM), ii) Bunge, iii) Cargill ve iv) Louis Dreyfus Company (LDC)… Bu şirketler baş harflerinden yola çıkılarak ABCD grubu olarak anılıyorlar. Dünya hububatının yüzde 80’i bu 4 şirketin elinden geçiyor. Dolayısıyla, CBOT’taki (Şikago Ticaret Borsası) buğday fiyatını da ABCD grubu belirliyor. 

Nüfusun artıp, üretimin düştüğü koşullarda, i) 2002’de 1.1 milyon ton buğday ithalatı yapılırken, 2022-23 döneminde ithalat 12 milyon ton oldu. ii) 2002’de buğday ithalatı için 150 milyon dolar harcanırken, 2023’de bu rakam 3 milyar 402.4 milyon dolara çıktı. iii) Buğday ekim alanları 2000’de 9.4 milyon hektardan 2023’te 6.6 milyon hektara kadar geriledi. iv) 1979’da Türkiye nüfusu yaklaşık 43 milyon iken buğday üretimi 17.5 milyon ton olarak gerçekleşiyordu. 2023’te Türkiye nüfusu bu sayının iki katına ulaşmışken buğday üretimi 22 milyon tonda kaldı.[18]

Tam da burada hatırlatmakta fayda var: “Dünyada 2.8 milyardan fazla insan sağlıklı beslenemiyor. Sağlıksız beslenme, yetersiz beslenme, mikro besin eksiklikleri ve obezite gibi her türlü kötü beslenmenin önde gelen nedenidir ve bu durum artık çoğu ülkede sosyo-ekonomik sınıflar arasında ayrım gözetmeden varlığını sürdürmektedir. Bugün çok sayıda insan açlık çekmekte ve sağlıklı beslenememektedir.

Gerek dünyada 2.8 milyardan fazla insanın sağlıklı beslenemiyor olması, gerekse de 733 milyon insanın açlıkla karşı karşıya olduğu yolundaki veriler, tarifsiz bir barbarlık seviyesini ifade ediyor. Gıda hakkı ile yaşamın sımsıkı bağı hesaba katıldığında, bu veri tarım politikalarının gıda hakkını gasp etmekle yetinmeyip tüm yaşam hakkını da tamamıyla gasp ettiğini ifade ediyor.[19]

Bunun nedeni, elbette kapitalizm. “Uzun yıllardır yeryüzü sermayenin yoğun saldırısı ve tahribatı altında. Ancak sermayenin dolaşımının önündeki tüm engellerin ortadan kaldırıldığı ve şirketlerin hâkimiyetinde bir küresel rejimin kurulduğu neo-liberal dönemle birlikte bu saldırıların şiddeti ve hızı arttı. Sermayenin bu saldırıları ve yarattığı tahribatın etkileri bilhassa XXI. yüzyılda daha görünür oldu.[20]

Bu saldırıların hedefinde olup en çok etkilediği alanlardan biri de kırsal-tarımsal alanlar. Doğal varlıkları, köyleri ve buralarda yaşamını sürdüren tüm kırsal emekçi sınıflarıyla bir bütün olarak kırsal-tarımsal alanlar sermayenin çıkarlarına göre şekillendirilmeye çalışılıyor.

Kırsal-tarımsal alanların sermaye saldırısıyla dönüşümünü, emek sınıflarının mülksüzleştirilmesi, topraklarından koparılması, geçim kaynaklarını yitirmesi, işçileşmesi, şirketlerin boyunduruğu altına alınması, doğal varlıkların tahrip edilmesi, kamusal varlıkların özelleştirilmesi, devletin tarım-gıda alanından sermaye lehine çekilmesinde görüyoruz. Tüm bu dönüşüm süreci ise kapitalizmin yarattığı toplumsal, iktisadi krizleri, gıda ve iklim krizlerini daha da derinleştirerek krizler yaratıyor.[21]

DURUM(UMUZ)

Tarım tarihinde coğrafyamız çok önemli bir konuma sahipken; tarım devriminin Anadolu’nun dahil olduğu Bereketli Hilal diye anılan bölgede başlamış olması, insanlığın avcılık-toplayıcılık dönemindeyken, bitki üretmeyi keşfederek ilk kez yerleşik yaşama geçmesi tesadüf değildi. Çünkü bu bölge, verimli topraklar, su ve güneşin birlikte bulunduğu kadim bir coğrafyaydı.

Üstüne üstlük Anadolu’da 4 bini endemik olmak üzere 12 bin bitki taksonu vardı. Bu veriler, Türkiye’nin bitki çeşidi varlığının, 40 civarında ülke barındıran Avrupa kıtasından fazla olduğunu ortaya koyuyor; bir diğer deyişle, bir gen bankası üzerindeyiz.

Böyle bir zeminde artık tarım toprağının yüzde 88’i sağlıksız; yaklaşık 5 milyon hektar arazi, tarıma elverişli olmadığı hâlde tarımsal üretim için kullanıldığından erozyona uğruyor ve toprakların yaklaşık yüzde 88’inin organik madde oranı, az ya da çok az olarak nitelendirilen yüzde 2’nin altında bulunuyor.[22]

Ayrıca ‘Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ (TZOB) Genel Başkanlarından Şemsi Bayraktar, coğrafyamızın büyük bir kısmının çölleşme tehlikesi altında olduğunu belirterek, Türkiye’nin yüzde 22.5’inin yüksek çölleşmeye, yüzde 50.9’unun ise orta düzeyde çölleşme hassasiyetine sahip olduğuna dikkat çekiyor.[23]

Öte yandan 2011 verilerine göre tarım sektörü, 6.1 milyon istihdam, 62.7 milyar dolar gelir ile önemli bir ekonomik faaliyet idi; ne ki tarımsal istihdam 1980’de yüzde 50.6 iken 2003’te yüzde 34.3, 2011’de yüzde 25.5 oranlarına gerilemişti. T.“C”nin ilk yıllarında tarım sektörü GSMH içinde yüzde 42.8 paya sahipken 1970’te yüzde 36, 1980’de yüzde 25, 1990’da yüzde 16, 2000’de yüzde 13.5, 2003’te yüzde 12.6, 2011’de yüzde 8.1’e düşmüştü. Tarım ürünlerinin ithalat içindeki oranı 1980’de yüzde 0.6 iken 2011’de yüzde 7.3’e yükselerek katlanmıştı.[24]

Bunlarla birlikte 2002’de 2 milyon 588 bin civarındaki çiftçi sayısı 1 milyon 803 bine düşerken;[25] ‘Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’ (TEPAV) verileri, çiftçi sayısının 2022’nin Ocak’ında 500 binin altına düştüğünü ortaya koydu.[26]

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre tarım alanları, yeterli gıda üretimini tehlikeye sokacak şekilde azalmayı sürdürürken; 2001’de 26 milyon 350 bin hektar civarındaki tarım alanları 2022’de 21 milyon hektara kadar indi. Yani, tarım alanları 10 yılda yüzde 5, 19 yılda yüzde 12 azaldı![27]

Hızla birkaç veriyi de, ardı ardına sıralayalım…

i) ‘The Financial Times’ gazetesi, ‘Türkiye’de Çiftçiler Artan Maliyetler ve Borçlarla Mücadele Ediyor’ başlıklı Pitel Laura imzalı analizinde ‘Antakya Ziraat Odası’ Başkanı Mehmet Muzaffer Okay’ın, “Bu kadar zor bir dönem görmedim,” ifadeleri aktarıldı.[28]

ii) Tarımın gider kalemlerindeki uçuk zamların çiftçiyi üretemeyecek hâle getirdiğini vurgulayan Uşak Milletvekili Özkan Yalım, “Çiftçiyi tarlada kendine mezar kazıp diri diri içine girecek hâle düşürdüler,” dedi.[29]

iii) Çiftçi borç batağına saplanıp traktörleri bile haczedilirken, 2020’de ithalata 9.5 milyar dolar ödendi. 18 yılda tarım ithalatına harcanan para ise 114 milyar dolar oldu.[30]

iv) 2022 yılı için buğdayda rekolte tahmini Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 19.5 milyon ton olarak ilan edildi. Buna karşın Türkiye’nin iç tüketimde kullanılmak üzere 21 milyon ton civarında buğdaya gereksinim varken; buğdayda üretim için kaynak bulmak zorlaştırıldı.[31]

v) Zor durumdaki çiftçi, tarlasını bankalara “rehin” bıraktı. İpotekli tarım arazilerinin toplam büyüklüğü 5 milyon 600 bin futbol sahasına eşit. İpoteğin miktarı ise 3 trilyon lirayı aşıyor.[32]

vi) 2019 yılında trafikte tescil ettirilen traktör sayısı, iki yıl öncesine oranla yüzde 59 azaldı. Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, “Üreticinin üretimden çıkması, tarlalarını, traktörlerini satması tüm Türkiye’ye yansıyor. Tarlalarda ve mutfakta yangın var,” dedi.[33]

vii) Gayrimenkul Uzmanı Nilüfer Kas, önceki yıllarda tüm gayrimenkul satışları içinde tarla ve arsa satışlarının payının yüzde 30 olduğunu hatırlatarak ekledi: “Tarım böyle yok oluyor.”[34]

viii) ‘Türkiye Ziraatçılar Derneği’ Genel Başkanı Hüseyin Demirtaş, gıda enflasyonundan tüketici kadar üreticinin de zarar gördüğünü vurgulayarak “Bu işte zarar görmeyen tek kesim aracılık yapanlar. Onlar her zaman tarlada 5’e aldıklarını piyasada 25’e satma olanağına sahip,” dedi.[35]

ix) TÜİK verilerine göre tarımsal girdi enflasyonu bir yılda yüzde 49.93 artış kaydetti. Verileri değerlendiren ‘Ziraat Mühendisleri Odası’ Başkanı Remzi Suiçmez, üretim maliyetleri düşmedikçe yüksek gıda enflasyonunun yaşanmaya devam edeceğini söyledi.[36]

x) Tarım ve Orman Bakanlığı, 2021’e dair tarımsal destek ödemelerinin başladığını duyurdu: Mazot ve gübre desteği 4.7 milyar lira olurken tarımsal girdi fiyatlarındaki fahiş artışlar desteği devede kulak bıraktı. Çiftçiler üretimden vazgeçiyor.[37]

xi) TÜİK, 2024’ün ikinci bitkisel üretim tahminine göre tarla ürünleri üretiminde düşüş bekleniyor. Üretim miktarlarının, 2024 yılı ikinci tahmininde önceki 2023’e göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 5.2 azalacağı düşünülüyor. Buna göre, yaklaşık üretim miktarlarının tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde 75.3 milyon ton, sebzelerde 33.7 milyon ton, meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde ise 28,4 milyon ton olarak gerçekleşeceği öngörüldü.[38]

xii) Gübrede fiyat artışı altın ve doları geçti. 16 ayda 35 kez zam gören gübre fiyatları gıdada gelecek yeni fahiş zamların habercisi.[39]

xiii) Tarımsal girdi fiyat endeksi (Tarım-GFE), 2022 Mayısı’nda yıllık bazda yüzde 123.72, aylık yüzde 5.51 artış gösterdi.[40]

xiv) Tarımsal girdi fiyatları, yıllık bazda genelde yüzde 134, gübrede yüzde 235 arttı.[41]

xv) Üreticinin elektriği iki yılda yüzde 108 zamlandı: Çiftçiyi “cereyan” çarptı.[42]

xvi) TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bir yılda yüzde 146-157 arasında zamlanan gübre fiyatlarının verimde ve üretimde düşüş yaratacağına dikkat çekerek, “Tüketiciler yüksek fiyattan ürün tüketmek zorunda kalacak. Bu da daha yüksek enflasyon olarak geri dönecek,” dedi.[43]

xvii) Türkiye, yağ bitkileri, hububat ve pamukta net ithalatçı konumunda.[44]

xviii) ‘Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, tahıl ve diğer bitkisel ürün üretimi, 2021’de önceki 2020’ye göre yüzde 13.4 oranında azalarak yaklaşık 61.7 milyon ton olarak gerçekleşti. Böylece üç yılın en düşük seviyesine indi. 2018’de tahıl ve diğer bitkisel ürün üretimi yaklaşık 64.4 milyon ton olarak gerçekleşmişti. Bu durumun en büyük nedenlerinden biri ise tarım girdi fiyatlarının artması. Yine TÜİK’in ‘Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi’ (Tarım-GFE) verilerine göre, gübre ve toprak geliştiricilerde yıllık artış yüzde 153.34 olurken enerjide de bu oran yüzde 101.14 olarak gerçekleşti.[45]

xix) ‘Türkiye Ziraatçılar Derneği’ Başkanı Hüseyin Demirtaş, son beş yılda yaklaşık 100 bin çiftçinin tarımdan kopacağı öngörüsünde bulundu. TMMOB ‘Ziraat Mühendisleri Odası’ İstanbul Şube Başkanı Murat Kapıkıran ise bunun 300 binleri bulabileceğini söyledi.[46]

xx) 2024’de Çukurova’da üretim durma noktasına geldi. Üreticiler kışlık sebze ekimi yapamadı.[47]

xxi) 2017’de 2 milyon 100 bin olan çiftçi sayısı, 2020’de 2 milyona geriledi.[48]

xxii) Türkiye’de ekilen tarım alanlarının sürekli azaldığına dikkat çeken Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Cumhuriyet ilk yıllarında 6.5 milyon hektar olan tarım alanları genişletilerek, 1950’de 25 milyon hektara, 1980’de ise 28 milyon hektara çıkmıştı. 2021’de tarım arazileri 23 milyon hektara geriledi ve tarım alanımız toplamda 5 milyon hektar azaldı,” dedi.[49]

xxiii) 2001’den 2021’e Türkiye’deki toplam tarım alanları yüzde 8 oranında, işlenen tarım alanları da yüzde 12 oranında azaldı. 3 milyon hektar buğday ekim alanı ortadan kalktı, buğday ve samanı ithal edildi.[50]

xxiv) Erzurum, Horasan’da 1000 dekar tarlayı maliyetlerdeki artış nedeniyle boş (zorunlu nadasa) bırakıldı.[51]

xxv) Van’da kuraklık ve artan masraflar nedeniyle besiciler çareyi hayvanlarını satmakta buldu.[52]

xxvi) 2022’de ‘Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi’ne (TARSİM) iletilen hasar ihbar dosyası sayısı yüzde 16 artarak 636 bini geçti. Toplam hasar ödemesi tutarı da yüzde 51 artışla 3.7 milyar liraya ulaştı.[53]

xxvii) Gübre, mazot, zirai ilaç, işçilik maliyetlerindeki aşırı artışlar ve kredi borçları nedeniyle çaresiz kalan çiftçi, toprağını satışa çıkardı. 2021’in Ekim ayı itibarıyla Antalya ve Muğla’da tarım arazisi vasıflı taşınmazlarda (tarla) toplam 30 bin 291 satış işlemi yapıldı. Bu satışlarda toplam 189 bin 735 dekar alan el değiştirdi. Zeytinlik vasıflı arazilerde ise toplam 3 bin 5 satış işlemi yapıldı. Bu satışlar sonunda toplam 17 bin 702 dekar zeytinlik satıldı. Bu kapsamda sadece Muğla Milas’ta ise 8 bin 689 dekar zeytinliğin satışı yapıldı. Ayrıca Antalya ve Muğla’da bahçe vasfındaki alanlarda toplam 1335 satış işlemi gerçekleşti. 3 bin 387 dekarlık alan el değiştirdi.[54]

Bunlar böyleyken; ekmek ve gıdanın, tıpkı hava gibi, su gibi hayatın vazgeçilmezleri olduğunu bir an dahi unutmayın!

Ancak tarımsal faaliyetler için girdi maliyetlerindeki artışların üretici tarafından karşılanabilmesi için, öncelikle yetiştirdiği ürünün para etmesi gerekiyor. Oysa son dönemlerde, üretici, ürünü para etmediği için, emeğinin, alın terinin karşılığını alamıyor. Bırakın para kazanmayı, tarımsal girdi maliyetlerindeki artışları bile karşılayamaz hâle geliyor. Bu durum, çiftçinin zorunlu olarak topraktan ve üretimden koptuğunu, artık üretemez hâle geldiğini gösteriyor.

Alın terini, emeğini değerlendiremeyen üreticinin tarımdan kaçışı artarak sürüyor. Ürünü para etmediği ve yeterli desteği alamadığı için yoksullaşan çiftçiler, küçük üreticiler, giderek tarımdan kopuyorlar. Bir anlamda mülksüzleşiyorlar. Dolayısıyla tarlalar ekilip biçilmiyor. Tarımsal alanlar giderek kayboluyor.

Nihayetinde Türkiye, İsviçre’den saman ithal etmek zorumda kalıyor!

Şaka değil; 1980’lerin başında 50 milyon dolar tarım ürünü ithal eden Türkiye, bugün 20 milyar dolar tarım ürünü ithal ediyor. Dünyanın neredeyse 100 ülkesinden tarımsal ürün ithal ediyoruz. 

30 yılda tarım ürünleri ihracatı 2 katına çıkarken ithalat 90 kat artmış. Bu oran Türkiye’de uygulanan “köyleri boşalt, şehirleri doldur” politikası ile bire bir örtüşüyor. Siyasetçiler, tarımsal desteği minimuma indirip, Batı’nın baskısı ile köyleri ekonomik olarak yaşanılır bir çevre olmaktan çıkarıp, nüfusu şehirlere yığdıkça bunun doğal sonucu olarak “tarım ürünü üreten değil, tüketen” kesim olduk.

Türkiye’nin 24.5 milyon hektar büyüklüğünde tarım alanı var ve bu alan her geçen gün azalıyor. Bu alan, AB üyesi Lüksemburg’un yüzölçümünün 95 katı büyüklüğünde, İngiltere’nin ise yüzölçümüne eşit. Danimarka’nın 5.6 katı, Hollanda’nın ve İsviçre’nin 5.9, Moldova’nın 7.2, Belçika’nın ise 8 katı büyüklüğünde. 

Sonuçta da İsviçre’nin 5.9 katı tarım alanına sahip Türkiye, İsviçre’den saman alıyor![55]

Bu durumun yol açtığı sonuçlara gelince!

SONUÇ I: EKONOMİK FELAKET

TÜİK yoksulluk ve yaşam koşulları istatistiklerine göre 2024’de yoksulluk oranı 2023’e kıyasla 0.1 puan artarak yüzde 13.6’ya ulaşırken;[56] gelirde eşitsizlik ve uçurum kapanmıyor. Toplam gelirden en zengin yüzde 10’un aldığı pay, en yoksul yüzde 10’un 13 katına ulaştı.

TÜİK’in 2023 gelir dağılımı istatistiklerine göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay yüzde 48.1 oldu. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik grup ise toplam gelirden yalnızca yüzde 6.3 pay alabildi.[57]

Böylelikle de 2023’te en tepedeki yüzde 5’lik azınlık zengin, gelir pastasından payını artırarak yüzde 23.33’e çıkardı. En yoksul yüzde 5’lik grubun payı ise yüzde 1’i bile bulmadı. En tepedeki yüzde 10’luk grup, pastadan yüzde 33.3 pay aldı. Yani pastanın üçte 1’i yüzde 10’un oldu.

Elbette bu veriler tarımın da hâl-i pür melalini yeterince net sergilerken; Jean-Jacques Rousseau’nun, “Hiçbir vatandaş bir başkasını satın alacak kadar zengin olmamalı ve hiç kimse kendini satmaya zorlanacak kadar yoksul olmamalıdır”…[58]

Noam Chomsky’nin, “Ekmek, aç insanları itaatkâr kılmak amacıyla kullanıldı”…[59]

Fyodor Dostoyevski’nin, “Neden genç bir kız basma entari bulamazken - ipeklere bürünsün? Neden biri üç gün aç yatarken öbürü tıka basa yesin?”…[60]

Gassan Fayiz Kenefânî’nin, “Ekmeğini çalıp ondan sana bir parça veriyorlar, sonra cömertliklerine teşekkür etmeni istiyorlar. Ne kadar da küstahlar”…

Bertolt Brecht’in, “Ülkenin kaymağını yiyerek yaşıyorlar.” “Çalarak karnını doyuranlar, açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyorlar”…

Pyotr Kropotkin’in, “Bazılarının bolluk içinde yüzmesi, başkalarının yoksulluğu üzerinde temellenecektir”…

Rıfat Ilgaz’ın “Açların boyun büktüğü memlekette, kişi özgürlükten laf etmemeli”…

Thomas Pikkety’in, “Eşitsizlik her zaman son derece ideolojik ve politiktir”…[61]

Aristo’nun, “Eşitsizliğin en kötü biçimi eşit olmayan şeyleri eşitlemeye çalışmaktır,” sözlerini hatırlatmakta yarar var; hem de Türkiye ekonomisi stagflasyon (resesyon+ enflasyon) içinde çırpınıyorken;[62] çözüm üretmedeki çaresizlik her gün biraz daha barizleşiyorken…

Sözünü ettiğim derinleşen kriz tarım alanlarına yansıdı. Çiftçi borçları nedeniyle 42.3 milyar metrekare tarım alanına ipotek konuldu. Türkiye’de ipotekli durumda olan tarım alanlarının büyüklüğü İsviçre, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerin toprak büyüklüğünü dahi geride bırakırken;[63] Çiftçi borçları, 2019 Tarımsal Gayri Safi Yurtiçi Hasıla değerinin yüzde 50’sine yaklaştı.[64] Üreticilerin bankalara olan borcu 146.6 milyar liraya yükseldi.[65]

Çiftçilerin toplam borcu 205 milyar TL’yi aşıp;[66] çiftçilerin Ziraat Bankası[67] ve Tarım Kredi Kooperatifleri’nden aldığı borç 2021’de 18 yılda çekilen kredinin beşte birini bulurken;[68] çiftçiyi desteklemek için kurulan Ziraat Bankası’nın verilerine göre,[69] tarım destekleri toplam kredilerin sadece yüzde 13.7’sini oluştururken;[70] ‘Türkiye Ziraatçılar Derneği’ Başkanı Hüseyin Demirtaş, “Çiftçinin kamu bankalarına 137 milyar TL borcu var. Buna ek olarak bayi ve diğer bankalara olan borçlar da hesaplanınca gerçek borcu 200 milyar TL’nin üzerinde,” diyor ve TMMOB ‘Ziraat Mühendisleri Odası’ (ZMO) Başkanı Baki Suiçmez de, 2006’da yürürlüğe giren düzenlemeyi hatırlatarak ekliyor:

“Hükümet kendi dönemindeki yasaya uymuyor. Tarım Kanunu’na göre çiftçiye verilecek destek milli gelirin yüzde 1’inden az olamaz. Kanuna uyulsa destek 45.8 milyar TL olmalıydı. Ancak en fazla 28 milyar TL verildi.”[71]

“AKP’nin kendi çıkardığı Tarım Kanunu’na göre, çiftçiye verilmesi gereken destek 2019 ve 2020’de en az 43 milyar TL olmalıyken, 2019’da 16.1 milyar TL, 2020’de 22 milyar TL ödendi.”[72]

Bir kez daha birkaç veriyi de, ardı ardına sıralayalım…

i) Çiftçi 180 milyar TL borçlu. 2002’de kişi başına 1000 TL olan borç, 2020’de 61.000 TL oldu.[73]

ii) Çiftçilerin 2024 üretimi için bankalara borcu yüzde 77 artarken 2023 üretiminden kalan destekler sadece yüzde 30.8 artırıldı. Destek kısıtlı kalırken tarım ürünleri ithalatına ise 11.3 milyar dolar harcandı.[74]

iii) Tarım sektörünün bankacılık sektörüne borçlarında 2024’ün ilk beş aylık dönemindeki artış 99 milyar lira olarak gerçekleşti. Sektörün, zamanında geri ödeyemediği için bankaların icra takibine aldıkları borç miktarı ise Mayıs ayında 75 milyon lira daha artarak 2.5 milyar liraya yükseldi.[75]

iv) Bir ayda bini aşkın tarım alanı için icradan satılık ilanı yayımlandı.[76]

v) 2.1 milyon kayıtlı çiftçinin rehine verilen (ipotekli) arazi sayısının 1 milyon 366 bin olduğu açıklandı.[77]

vi) 2022’den 2024’e yaklaşık 2.6 milyon hektar ekilebilir tarım arazisi, tarım dışı amaçlarla kaybedildi.[78]

vii) Urfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt’te 24 bin 513 kişi elektrik faturasını ödeyemiyor. Bölgede çiftçinin 12.2 milyar TL elektrik faturası borcu bulunuyor. 16 milyon dekar ekili tarımsal alana ev sahipliği yapan bölgede 123 bin kayıtlı çiftçi üretim yapıyor.[79]

viii) Erdoğan “Ekilmedik tek karış yer kalmamalı” demişti, çiftçinin ekecek yeri yok! Çiftçi artan maliyetlerin altında eziliyor. Üretim yapamadığı gibi kredi borçlarını da ödeyemiyor. Hâl böyle olunca da birçok çiftçinin tarlası haczedildi. Binlerce sulu ve kuru tarıma uygun arazi icradan satılığa çıkarıldı.[80]

ix) Borç kıskacındaki çiftçi, üretim araçlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya…[81]

x) Toplam 1 milyon 533 bin tarım arazisi sahibinin arazileri bankalara ipotekli. Urfa’da 127 milyar metrekare, Konya’da ise 4 milyar metrekare büyüklüğündeki tarım arazisinin bankaya rehin bırakıldığı belirlendi. En fazla ipotek konulan tarım arazisi sahibi Konya’da.[82]

xi) Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı Murat Kurum’un açıklamasına göre, 1 milyondan fazla tarım arazisi ödenemeyen borçlar nedeniyle bankalar tarafından rehin alındı.[83]

xii) Çiftçilerin bankalara olan borçları bir yılda yüzde 64.7, 20 yılda ise 122 kat arttı. Çiftçinin üretebilmek için borçlandığını kaydeden ZMO Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Borcunu ödeyemeyen çiftçilerin toprakları el değiştiriyor,” dedi.[84]

xiii) Ülke genelinde icradan satılanlar arasında sadece tarım arazileri, konutlar, işyerleri ve fabrikalar değil büyükbaş hayvanlar ve çiftlikler de bulunuyor.[85] Türkiye’de icra dairelerindeki dosya sayısı 25 milyona ulaştı.[86]

SONUÇ II: BEŞERİ YIKIM

Bunlar böyle olunca da; hayatın her alanında olduğu gibi tarımda da beşeri yıkım kaçınılmaz oluyor; “Sefaletini azaltmadan zenginliğini artıran bir toplumsal sistemin özünde çürümüş bir şeyler olmalı,” ifadesindeki üzere, Karl Marx’ın…

Kolay mı?

‘Gallup’un ‘Global Emotions’ raporuna göre Türkiye, sinirlilik sıralamasında 2023’de üçüncü sırada yer alır, 2024’de dünyanın en sinirli ikinci ülkesi olurken;[87] 65 bin kişi intihara sürüklendiği[88] bir tablodan söz ediyoruz![89]

Sözünü ettiğimiz hâlin tarım sektöründeki kimi verilerine gelince: Örneğin UNICEF Türkiye’nin hazırladığı raporda, yoksul yaşamlar süren mevsimlik işçilerin umudunun “çocuk” olduğu vurgulanıyor…

Tarım sektörünün, çocuk işçiliğinin en yaygın ve sayısal olarak en yüksek olduğu sektörlerin başında geldiği, özellikle mevsimlik tarım işçileri arasında çocuk işçilerin oranının da yüksek olduğu açıktır.

TÜİK’in yayımladığı ‘2012 Çocuk İşgücü Anketi’ne göre, 6-17 yaş arasındaki 893 bin çocuğun çalıştığı ve bu çalışan çocukların yüzde 44.7’sinin (399 bin) tarım sektöründe istihdam edildiği[90] koşullarda, “Çocuklar maalesef doğal işçi” vurgusuyla ekliyor Erkan Erdem: 2016’da tarım işkolu iş cinayetinde yaşamını yitiren emekçi sayısı 389; 2017’de 385; 2018’de 457; 2019’de 442; 2020’de ise 442 idi.[91]

İşgücü istatistiklerine göre, 2020’de istihdam edilen yaşlı nüfusun yüzde 64.2’si tarım, yüzde 27.7’si hizmet, yüzde 6.1’i sanayi ve yüzde 2’si ise inşaat sektöründe çalışıyorken; 65 yaş üstü grupta iş ilişkili 86 ölüm vakasının yüzde 77.9’u 65-74 yaş aralığında. Ölenlerin yüzde 88.4’ü erkek. Olayların yüzde 43’ü kırsal bölgede meydana gelmiş...[92]

Ayrıca ‘Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) küresel olarak tarımda, gıda güvenliğinde ve beslenmede önemli rol oynayıp, günde en az 16 saat çalıştıkları hâlde büyük bir çoğunluğu bir sonraki öğünde ne yiyeceğini bilemeyen kadınlar, coğrafyamızda tarımda çalışanların en az yüzde 42’sini oluşturuyorlar. Ancak sosyal güvenlik sistemi içinde değiller. Ayrıca kırsal kesimdeki kadınlar dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Dünyadaki tarımsal işgücünün de yaklaşık yüzde 41’ini...[93]

Coğrafyamızda tarlada, bahçede çalışan emekçi kadınların yüzde 76’sı ücretsiz aile işçisi, bu kapsamda yüzde 93’ü ise kayıtdışı.[94]

Kadın çiftçilerin büyük bir çoğunluğu sigortasını ödeyemiyorken; TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar, kadınların işgücünün önemli bir kısmını oluşturmalarına rağmen sosyal güvenceden yoksun oldukları vurgusuyla ekliyor: “Ziraat Odasına kayıtlı 933 bin 723 kadın çiftçinin yüzde 11.6’sı zorunlu tarım Bağ-Kur sigortasını ödeyerek Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlı. Yani kadın çiftçilerin yüzde 88.4’ü tarım Bağ-Kur sigortasını ödeyecek güçte değil.”[95]

Umberto Eco’nun, “Bizi tedirgin eden de bu. Sorumlulukta payımız olduğunu keşfetmek, ama bunu kendimize itiraf edememek,”[96] vurgusu eşliğinde tarımdaki beşeri krizi Karl Marx’ın “Kapitalizm insan ile insan arasında kupkuru çıkar dışında, duygusuz ‘nakit ödeme’ dışında hiçbir bağ bırakmamıştır. Dindar esrikliğin kutsal ürpertilerini de, şövalyece ulvî heyecanları da bencil hesapçılığın buz gibi suyunda boğmuştur. Kişisel saygınlığı değişim değerine indirgemiş, özgürlüklerin tümünün yerine tek bir özgürlüğü, vicdansız ticaret özgürlüğünü koymuştur,” ifadesiyle toparlayabiliriz.

Çünkü bir “kâr makinesi” olarak kapitalizmin doymak bilmez, kaynak, toprak su tüketme eğilimi, yerküredeki toprakların, kaynakların sınırlarına getirdi. Tüm insanlığın, canlıların geleceği her gün biraz daha tehlikeye giriyor. ‘ Potsdam İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü’nün ‘Uçurumdan Geri Adım: Gezegensel Sınırlar İçinde Kalmak İçin Arazi Yönetimini Dönüştürmek’ başlıklı raporu, küresel bir toprak bozulması kriziyle karşı karşıya olduğumuzu vurgulayıp, “Ormansızlaşma, kentleşme, sürdürülemez tarım biçimleri, daha önce görülmemiş bir ölçekte küresel çapta arazi bozulmasına neden oluyor, yalnızca farklı ‘yeryüzü sistemi’ bileşenlerini değil, aynı zamanda insanlığın yaşamını da tehdit ediyor,”[97] diye uyarıyor![98]

Gerçekten de kapitalizmle şekillenen endüstri ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte doğa giderek daha çok tüketim veya üretim nesnesi hâline geldi. Doğayı araçsal değere sahip bir kaynak olarak gören endüstri, doğal kaynakları da bir sömürü alanına indirgedi. Bunun sonucunda ekolojiyle ilgili kritik sınırlar uzun bir süredir aşılmış durumda. Ozon tabakasının incelmesi, hava ve su kirliliğinin artışı, asit bulutları ve yağmurları, toksik atıklar, ekolojik türler, biyo ve gen çeşitliliğinde azalma, toprağın canlılığını kaybetmesi, çölleşme, toprağın ölümü ve gıda krizi bu sorunlardan bazıları.

Tüm bu sorunlar devam ederken, sermayenin çöküşe neden olan yıkıcılığın karşısında “kullan-at”[99] kapitalizmin yol açtığı “Uygarlık Krizi”nin altı özenle çizilmelidir.

SORUMLU İKTİDARDIR

Coğrafyamızda çiftçi olmak zordur ve üstüne üstlük çiftçiler, çok ve sert azar işitenler sınıfına girer; “- Gözünüzü toprak doyursun”; “- Ananı da al git” örnekleri ve de Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’nin, Osmaniye’de sulama konusundaki sorunlarını anlatan vatandaşa yanıt verirken, “Sen daha adını söyleyemiyorsun” demesi gibi![100]

Bunlar “tesadüf” falan değil elbette! AKP Konya Milletvekili Orhan Erdem, “Tarım Bakanlığımız duysun diye söylüyorum, çiftçimiz 5 yıldır geri gidiyor,”[101] diyerek tarımın, çiftçinin durumunu itiraf ederken; iktidar politikaları, “tarımcı nüfusu” dikkate almıyor!

Yine Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, 2002’de 13 milyon 800 bin hektar olan hububat ekim alanının 10 milyon hektara, 9 milyon 300 bin hektar olan buğday ekim alanının ise 7 milyon 300 bin hektara gerilediğine ve kuru bakliyat üretim alanının yüzde 35 daraldığına dikkat çekerek, “AKP döneminde çiftçi büyük sıkıntı yaşıyor, bu dönemde gördüğü zulmü hiçbir dönemde görmediğini söylüyor,”[102] derken; temel tarımsal ihtiyaçların dahi ithalata bağlandığı coğrafyamızda çiftçiler kan ağlıyor…

Gıda güvenliğinin önemi hızla artarken, iktidarın tarım politikaları halkı tehlikeye atıyor. Tüm dünyada gıda üretiminin önemi artıp; tarım sektörüne daha büyük destekler yapılırken coğrafyamızda tam tersi gelişmeler yaşanıyor. Tarım ihmal ediliyor, yazgısı ve sorunları ile baş başa bırakılan üreticinin mağduriyeti artıyor. Çiftçi tarlasını ve üretimi terk ediyor.

Hâl buyken; Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede, “Türkiye gayri safi milli hasılası 8 bin 500 dolar olan fakir bir ülke. ‘Tarım, tarım’ diye bağırıyoruz da bize getirdiği para 50 milyar dolar,” diyebilmekteydi![103]

Kolay mı?

AKP iktidarı, 17 yılda tarım ve hayvancılığı bitirip ülkeyi samana muhtaç hâle getirirken sadece 2019 yılında 9 milyon 827 bin ton buğday ithal edildi[104] ve iktidarın tarım politikaları, çiftçinin mağduriyetini katladı. Alım fiyatları maliyetleri dahi karşılamıyor. Çiftçinin girdi maliyetleri bir yılda neredeyse iki katına çıktı.[105]

Bunların böyle olması “Tarım Ülkesi” diye anılan coğrafyamızda gıda enflasyonu kronikleştirirken; tarım sektöründeki soru(n)lar “es” geçildi. Nihayetinde girdilere (tohum, mazot, ilaç, gübre, elektrik, su) sürekli zam yapıldı ve kazanan hep kapitalist şirketler oldu.

Ayrıca iktidarın çiftçiyi topraktan koparan tarım politikası, bütçeye de yansıdı. Borçları 746.5 milyar TL’ye fırlayan çiftçiler için yalnızca 135 milyar TL destek ödemesi öngörülürken oran da yüzde 0.8’e geriledi.[106] Tarımsal destekler, yetersiz kaldı.[107]

Örneğin Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Tarımsal destek ödemelerinin 2024 miktarları maliyetleri karşılamaya yetmedi. Yani iktidar, destek miktarıyla üreticiye adeta “Ekme” dedi.

Üstüne üstlük bir de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmeliğe göre iki yıl işlenmeyen tarım arazileri tarımsal amaçlı kullanılmak üzere kiraya verilecek. Çıkarılan yönetmelik, ‘küçük çiftçiliğin sonu’ olarak yorumlandı. Yüksek maliyetler nedeniyle borçlanarak üretim yapmaya devam eden, hasat zamanında ise maliyetlerin altında fiyatlarla zararına ürün satmaya zorlanan çiftçiler, bu yönetmelik ile arazilerine el koyulması tehdidi ile karşı karşıya kaldı.

Söz konusu dayatmayla küçük üreticilerin tasfiyesi ve tarımda şirketleşme devletin resmi politikası olarak deklare edildi. Bir de iktidarın üreticileri değil ithalatı korumasıyla, buğdaydan mercimeğe çok sayıda tarım ürününün ithalinde gümrük vergisi sıfırlandı.

Denilebilir ki tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten ülke konumundaki Türkiye, iktidarın neo-liberal politik tercihleriyle dışa bağımlı ülke konuma düştü.

Kontrolsüz ithalat nedeniyle zarar eden yerli üreticilerin büyük bir bölümü üretimden çekildi. Ekilebilir arazi büyüklüğü 2001’de 26.3 milyon hektardı, 2023’te 23.9 milyon hektara indi. 2.4 milyon hektar alan tarım dışına çıkartılırken;[108] üretimde kalmayan çalışanlar ise yüksek girdi maliyetleri altında ezildi. Borçlanarak üretim yapmaya çalışan çiftçilerin kredi borcu bir yılda yüzde 75 artarak 637.4 milyar TL’ye kadar yükseldi.[109]

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tarım bitti tezlerinin içi boş” dese de AKP döneminde tarım, geçim sağlayacak bir ekonomik faaliyet olmaktan çıktı. Yaş ortalaması arttı, tarım dışında gelir getirici faaliyette bulunmayan çiftçi oranı yüzde 24’e düştü. Hanesine emekli aylığı giren çiftçi oranı ise yüzde 34’ten (2024’de) yüzde 45’e yükseldi.[110]

Özetle tarımda 1980’de başlayan neo-liberal dönüşüm iktidarla tamamlandı. AKP tarımsal KİT’leri tasfiye edip, küçük üreticiyi ve aile çiftçiliğini tasfiye ederken; 2000’lerin başından itibaren uygulamaya konulan neo-liberal politikaları sadakat ile uyguladı. Yıllar itibarıyla tarımın yıkımına yol açan gelişmelerden bazıları da şöyleydi:

TARIMDA YIKIMIN KRONOLOJİSİ[111]

2003

TEKEL’in özelleştirilmesinin önü açıldı. Önce alkol ardından da sigara bölümünün özelleştirilmesiyle 2010 yılında tamamen tasfiye edildi.

2004

Üretici Birlikleri Yasası ile Birlik üyelerinin kolektif üretim yapması engellendi. TARSİM A.Ş. kuruldu.

2005

Gübre üretimi yapan kamu işletmelerinin özelleştirilmesi tamamlandı. Gübre fiyatları tamamıyla özel sektörün eline geçti.

2006

Kamu tohum üretimi alanının dışına çıkarıldı.

2012

16 bin köyün tüzel kişiliği bir gecede ortadan kaldırıldı.

2017

ÇAYKUR Varlık Fonu’na devredildi, bu tarihten sonra sürekli artan bir şekilde zarar etmeye başladı.

2018

Kamuya ait 10 şeker fabrikası özelleştirildi.

2019

Depo baskınları ve tanzim satışları. Gıda tedarik süreci iflas etti.

2020

Covid-19 salgını gıda zincirini kırdı. Çiftçilerin pazar erişimi sağlanamadı, tüketiciler pahalı gıda tüketmeye mecbur bırakıldı.

2021

Gıda krizi katmerlendi. Ucuz ekmek, et kuyrukları oluşmaya başladı

2022

Gıda krizine çözüm olarak Tarım Kredi Kooperatif marketleri devreye alındı. Piyasadaki gıda fiyatları düşmedi, TKK marketleri indirimin ilk gününde 7 kat ciroya ulaştı.

2023

Meclis’e sunulan Orman Kanunu düzenlemesiyle üreticilerin üretim öncesi Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan izin alması hükme bağlandı. Sözleşmeli üretimin zorunlu olması sağlandı.

AKP’li yıllarla birlikte tarımsal üretimi ve üreticiyi adeta dışlayan bir politika izledi. Gübre fiyatlarının yüzde 500-700 arttı. Tarım ilaçlarındaki artış yüzde 150-200… Tohumluk, fide, fidan fiyatlarındaki artış yüzde 70-100… Tarımsal sulamadaki elektrik fiyat artışı yüzde 92 idi![112]

Böylelikle çiftçilik ve hayvancılık tükenirken; ‘Dünya Bankası’na göre çiftçi başına düşen milli gelir 2021’de 3 bin doların altına indi, 2.975 dolar oldu.[113]

Sonuçta 2021’de gıda krizi katmerlenmesiyle ucuz ekmek ve et kuyrukları oluşmaya başladı ki, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar da, “Tarım gıda güvencesi demek. Çiftçiyi merkeze alan devlet politikalarına ihtiyaç var,”[114] vurgusuyla bu duruma dikkat çekiyordu.[115]

Kesinlikle haklıydı. Çünkü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ekonomide yaşanan kötü gidişatın ardından dövizdeki yükselişi önlemek için şapkadan çıkarılan Kur Korumalı Mevduat hesaplarına bir ayda 23.4 milyar TL aktarılırken tarımsal destek ödemelerine 7 ayda sadece 23.6 milyar lira harcanmıştı.[116]

Ve bir şey daha: İktidara yakın gazeteci Hande Fırat, küçükbaş hayvancılık işine girdi! Fırat’a Tarım Bakanlığı’ndan 3.5 milyon TL’lik hibe verileceği ortaya çıktı![117]

Bakar mısınız tarım politikasına!

8 Ocak 2025 19:48:54, Muğla.

N O T L A R

[*] Kaldıraç Dergisi, No: 283, Şubat 2025…

[1] Dante Alighieri.

[2] Bkz: i) Temel Demirer, “Tarım(ın) Hâl(ler)i”, Kaldıraç Dergisi, No:223, Şubat 2020; ii) Temel Demirer, “Kapitalizm ve Tarım(ımız)”, Kaldıraç Dergisi, No:194, Eylül 2017…

[3] “Tarım Sektörü Küçülüyor”, Cumhuriyet, 9 Haziran 2024, s.9.

[4] “Verimlilik Değil Zehir Saçıyor”, Birgün, 12 Aralık 2019, s.13.

[5] Özlem Ermiş Beyhan, “Türkiye Gıdada Artık Kendi Kendine Yetmiyor”, Sözcü, 17 Şubat 2022, s.9.

[6] İrfan Hüseyin Yıldız, “Tarım Sektörü Alarm Veriyor”, Cumhuriyet, 20 Şubat 2022, s.9.

[7] Sayime Başçı, “Çiftçinin Üretecek Gücü Kalmadı, Sözcü, 2 Aralık 2021, s.8.

[8] Veli Toprak, “Pakdemirli’ye Göre Zarar Eden Çiftçi Yok”, Sözcü, 5 Kasım 2021, s.8.

[9] Erdoğan Süzer, “Motivasyonla Çiftçi Gübre Alabiliyor mü”, Sözcü, 11 Kasım 2021, s.8.

[10] Abdullah Aysu, “Çiftçilik Enayi İşi mi?”, Yeni Yaşam, 1 Eylül 2021, s.13.

[11] Abdullah Aysu, “Sahi Biz Nereye Gidiyoruz?”, Yeni Yaşam, 23 Ağustos 2023, s.4.

[12] “Tarımsal Kriz Büyüyor”, Yeni Yaşam, 11 Eylül 2024, s.3.

[13] Ziraat Mühendisi Akın Özdemir 10 Ocak 1968 yılında AÜ Ziraat Fakültesinde yapılan mezuniyet töreninde Talebe Cemiyeti Başkanı olarak söz hakkı engellenmeye çalışılınca direnir ve sadece bir cümle söyleyeceğini belirterek kürsüye çıkar: “İnsanı aç, toprağı aç, hayvanı aç olan bir ülkede kutlama yapılmaz, olsa olsa hesaplaşılır,” der. 12 Mart darbesi sonrası tutuklanır, hüküm alır. Aftan yararlanır. 1975’de Adana’da Kooperatifler Bölge Müdürlüğü Adana Ziraat Mühendisleri Odası kuruluşunda etkin rol alır. 1976’da şube başkanı olur. 18 Aralık 1978’de öldürülür. Katiller yakalanamaz. Adana’ya atanan ve bu tür olayların üzerine giden Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul da öldürülür. (Adnan Gümüş, “Ziraat Mühendisliği Etiği: ‘İyi’ Tarım ile Endüstriyel Tarım Çelişik mi?”, Evrensel, 20 Aralık 2019, s.2.)

[14] Ali Can Polat, “Çiftçi Var Olma Savaşında”, Cumhuriyet, 14 Mayıs 2024, s.12.

[15] Abdullah Aysu, “Kriz Teğet Geçmez, Deler de Geçer”, Yeni Yaşam, 2 Aralık 2021, s.12.

[16] “Çiftçiler Değil, Aracı Kazanıyor”, Birgün, 27 Haziran 2021, s.13.

[17] Yılmaz Özdil, “Bizi Toprak Kurtaracak”, Sözcü, 16 Şubat 2022, s.20.

[18] Ozan Gündoğu, “Buğday Fiyatlarını Chicago Belirliyor”, Birgün, 14 Haziran 2024, s.4.

[19] Özge Güneş, “Çelişkinin Acı Yüzü: Gıda üretenler Gıdaya Erişemiyor”, Birgün, 8 Ekim 2024, s.6.

[20] XXI. yüzyıl açlık, temiz suya erişim zorluğu ve göç yüzyılı olacaktır. Tarımsal üretim ve su kaynaklarının korunması yaşamsal öneme sahiptir. Tarım topraklarının, yeraltı ve akarsuların korunması, beslenme ve suya erişimi sağlamanın yanı sıra göçü de önleyecekti. (Osman İnci, “Tarım Arazisi Kutsaldır”, Cumhuriyet, 5 Aralık 2021, s.2.)

[21] Sarya Toprak, “Özge Güneş-İlkay Öz: Başka Bir Kırsal Mümkün”, Birgün Kitap, No:273/ 274, 25 Ekim 2024, s.10.

[22] Şehriban Kıraç, “Türkiye’de Tarım Toprağının Yüzde 88’i Sağlıksız”, Cumhuriyet, 5 Eylül 2021, s.9.

[23] “Ülke Çölleşiyor”, Birgün, 18 Haziran 2021, s.2.

[24] Halit Payza, “Tarıma Victor Hugo Dokunuşu”, Cumhuriyet, 6 Ekim 2021, s.2.

[25] Veli Toprak, “Zarar Eden Çiftçi Topraktan Kaçıyor”, Sözcü, 26 Ekim 2021, s.9

[26] “Çiftçi Sayısı Son Yılların En Düşük Seviyesine Geriledi”, Sözcü, 22 Nisan 2022, s.8.

[27] Hüseyin Sözeri, “Tarım ve Gıda Güvenliği”, Cumhuriyet, 3 Mayıs 2022, s.2.

[28] “Geçen Yıl 3 Bin Liraydı, Şimdi 13 Bin”, Sözcü, 5 Mayıs 2022, s.7.

[29] Sertaç Eş, “Çiftçiyi Tarlaya Gömdüler”, Cumhuriyet, 18 Haziran 2022, s.6.

[30] Deniz Ayhan, “Tarım İthalatında Cumhuriyet Rekoru”, Sözcü, 13 Şubat 2021, s.8.

[31] Mustafa Çakır, “Buğdayda Rekolte Sorunu Yaşanırken”, Cumhuriyet, 7 Ağustos 2022, s.9.

[32] Mustafa Çakır, “Artan Maliyetler Altında Ezilen Çiftçi Borç Batağında”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2022, s.4.

[33] Hüseyin Şimşek, “Traktörü Değil Tarımı Bitirdiler”, Birgün, 19 Ocak 2020, s.11.

[34] Ezgi Can Ceylan, “Tarlaya Hücum Tarımı Tüketir”, Birgün, 7 Eylül 2022, s.4.

[35] Şehriban Kıraç, “Gıdada Tufan Bekleniyor”, Cumhuriyet, 28 Şubat 2024, s.8.

[36] Berkay Sağol, “Yüksek Gıda Fiyatları Kaçınılmaz”, Birgün, 22 Mayıs 2024, s.4.

[37] “Destek Devede Kulak Kaldı”, Birgün, 9 Mart 2022, s.10.

[38] Havva Gümüşkaya, “Tarla Boş, Zam Yolda”, Birgün, 26 Ekim 2024, s.4.

[39] Latif Sansür, “Gübrede Fiyat Artışı Altın ve Doları Geçti”, Sözcü, 22 Kasım 2021, s.7.

[40] “Tarımsal Girdi Enflasyonu Rekor Tazeledi!”, Cumhuriyet, 23 Temmuz 2022, s.11.

[41] “Tarımsal Girdi Fiyatları Genelde Yüzde 134, Gübrede Yüzde 235 Arttı”, Cumhuriyet, 22 Eylül 2022, s.9.

[42] .“Çiftçiyi ‘Cereyan’ Çarpıyor”, Birgün, 19 Ocak 2020, s.11.

[43] “TZOB: Gübre Fiyatlarındaki Sert Artışlar Enflasyon Olarak Geri Dönecek”, Cumhuriyet, 2 Ekim 2021, s.9.

[44] Necdet Oral, “Gıda İçin Mücadeleye”, Birgün, 22 Mart 2021, s.14.

[45] “Çiftçiler Yalnız, Tarlalar Boş Kaldı”, Birgün, 16 Nisan 2022, s.15

[46][46] Gamze Bal, “Çiftçi Sayısındaki Yıllık Düşüş 300 Bini Bulabilir”, Sözcü, 14 Eylül 2021, s.9.

[47] Melisa Ay, “Tarımın Kalbinde Bahçeler Boş Kaldı”, Birgün, 30 Eylül 2024, s.4.

[48] Gamze Bal, “Tarımdan Kopuş Hızlandı”, Cumhuriyet, 1 Ağustos 2020, s.9.

[49] “Çiftçiler Borç ve İcra Sarmalında”, Birgün, 28 Mart 2021, s.11.

[50] L. Doğan Tılıç, “Başka Bir Tarım…”, Birgün, 10 Haziran 2021, s.3.

[51] Veysel Ulusoy, “Tarımda da Doğruları Söylemek Gerekiyor”, Cumhuriyet, 24 Ekim 2021, s.9.

[52] “Van’da Besiciler Hayvanlarını Satıyor”, Yeni Yaşam, 15 Eylül 2021, s.13.

[53] Serhat Aligil, “Üreticiyi İklim Değişikliği de Vurdu”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2023, s.11.

[54] Mustafa Çakır, “Çaresiz Kalan Çiftçi, Ne Varsa Satıyor”, Cumhuriyet, 5 Aralık 2021, s.9.

[55] Muharrem Bayraktar, “Tarım Yoksa Ülke Yoktur”, Cumhuriyet, 7 Mart 2020, s.2.

[56] “Türkiye’de ‘Sürekli Yoksulların’ Sayısı Arttı”, 30 Aralık 2024… https://nupel.tv/turkiyede-surekli-yoksullarin-sayisi-artti/

[57] Melisa Ay, “Gelirde Eşitsizlik ve Uçurum Kapanmıyor”, 28 Aralık 2024… https://www.birgun.net/haber/gelirde-esitsizlik-ve-ucurum-kapanmiyor-586971

[58] Jean-Jacques Rousseau, Toplum Sözleşmesi, çev: Vedat Günyol, Adam Yay., 1974.

[59] Noam Chomsky, Demokrasi Gerçek ve Hayal, çev: Cevdet Cerit, Pınar Yay., 1995.

[60] Fyodor Dostoyevski, İnsancıklar, çev: Sabri Gürses, Can Yay., 2013.

[61] Thomas Pikkety, Kapital ve İdeoloji, çev: Hande Koçak, İş Bankası Yay., 2023.

[62] DİSK-AR’ın hazırladığı ‘Asgari Ücret Araştırması Raporu’na göre, asgari ücretlinin 2024’deki alım gücü kaybı 54 bin 712 lira oldu. Yapılan hesaplamaya göre son beş yılda yoksulluk sınırı yüzde 975 yükselirken, asgari ücret sadece yüzde 741 arttı. Tarım sektöründe üretici maliyetleri kasımdaki yüzde 8.88 artışla üç yılın en yüksek seviyesini gördü. Maliyetler geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 46.91 yükseldi.

Ekonomik çöküntünün etkisi emekçilerin dünyasıyla sınırlı değil. Verilen onca yatırım ve vergi desteğine rağmen sermaye kesiminden gelen sinyaller de çöküntünün derinliğini gösteriyor. Otomotiv Sanayii Derneği verisine göre, Ocak-Kasım 2024 kesitinde üretim sayıları otomobillerde yüzde 6, ticari araçlarda yüzde 12 geriledi. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasındaki en büyük 100 şirketin 30 Eylül itibarıyla açıklanan bilanço verisine göre 19 sektörden dokuzunda kâr artışı gözlenirken, dokuzu kâr kaybı yaşadı ve bir sektör zarar etti. Borsa İstanbul sanayi endeksinde yer alan 233 şirketin net kârı, 2024’ün ilk dokuz ayında 2023’ün aynı dönemine göre yüzde 69.9 oranında geriledi. (Yücel Demirer, “Gündem Dayatmasına Karşı Siyaset”, 22 Aralık 2024… https://www.evrensel.net/yazi/96111/gundem-dayatmasina-karsi-siyaset)

[63] Mustafa Bildircin, “İsviçre’den Büyük Toprak İcralık”, Birgün, 3 Ağustos 2024, s.5.

[64] “Çiftçiye Borç Oyunu”, Cumhuriyet, 7 Ocak 2021, s.11.

[65] Zekeriya Albayrak, “Çiftçinin Banka Borcu 146 Milyar Lirayı Aştı”, Sözcü, 9 Haziran 2021, s.8.

[66] Şehriban Kıraç, “Suiçmez: Çiftçilerin Toplam Borcu 205 Milyar TL’yi Aştı”, Cumhuriyet, 23 Haziran 2021, s.10.

[67] Ziraat Bankası’nın, Demirören’den alamadığı iddia edilen 750 milyon dolar ile 55 bini aşkın çiftçiye destek olunabilirdi. Demirören’den kredi borcunu tahsil edemeyen banka, çiftçinin tarlasını, traktörünü haczediyor. (Havva Gümüşkaya, “Zenginlere Destek Üreticiye Köstek”, Birgün, 8 Haziran 2021, s.11.)

[68] Mustafa Çakır, “Çiftçi Batakta”, Cumhuriyet, 13 Nisan 2022, s.11.

[69] Ziraat Bankası’nın 2018’de verdiği krediler, tüm sektördeki artış oranının çok üstüne çıktı. Tarımsal üretim alanında büyük güçlüklerin yaşandığı 2018’de bankanın toplam kredi tutarı yüzde 24.4 artmasına karşın ihtisas alanı olan tarım sektörüne verdiği kredilerdeki artış yüzde 17.4 oldu. (Nurcan Gökdemir, “Kredi Çiftçiye Değil Sermayeye Gitti”, Birgün, 10 Ocak 2020, s.8.)

[70] Havva Gümüşkaya, “Çiftçi Dostluğu Logoda Kaldı”, Birgün, 9 Haziran 2021, s.13.

[71] Ali Can Polat, “Çiftçinin Destek İsyanı”, Cumhuriyet, 20 Mayıs 2021, s.11.

[72] Gamze Bal, “Artan Fiyatlar İthalatla Terbiye Edildi”, Cumhuriyet, 4 Ocak 2021, s.13.

[73] Leyla Kılıç, “Çiftçi 180 Milyar TL Borçlu”, Cumhuriyet, 30 Kasım 2020, s.11.

[74] Havva Gümüşkaya, “Çiftçiler Zor Günlerin Başında”, Birgün, 22 Ağustos 2024, s.4.

[75] “Çiftçinin Bankalara Borcu 5 Ayda 99 Milyar TL Arttı”, Birgün, 22 Temmuz 2024, s.4.

[76] Sefa Uyar, “Tarımsal Üretime Haciz”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 2020, s.11.

[77] “2.1 Milyon Çiftçinin 1 Milyon 366 Bin Arazisi Rehin Verdi”, Cumhuriyet, 8 Ağustos 2022, s.11.

[78] Fatih Özden, “Çiftçinin Toprağının Kiralanması Büyük Resmin Bir Parçası Olarak Görülmeli”, Birgün, 24 Ağustos 2024, s.4.

[79] Şehriban Kıraç, “24 Bin 513 Çiftçi Borçlu”, Cumhuriyet, 11 Mart 2023, s.9.

[80] Sefa Uyar, “Çiftçinin Tarlası Hacizde”, Cumhuriyet, 10 Nisan 2022, s.6.

[81] Mehmet Şakir Örs, “Toprak Doyurmuyor”, Cumhuriyet, 5 Ekim 2021, s.8.

[82] Mustafa Bildircin, “İpoteksiz Toprak Yok”, Birgün, 9 Ağustos 2022, s.4.

[83] Asena Tunca, “Tarım Arazileri Bankalara Rehin”, Birgün, 8 Ağustos 2022, s.4.

[84] Havva Gümüşkaya, “Borçlu Üreticiler Toprak Kaybetti”, Birgün, 8 Mayıs 2024, s.4.

[85] Manisa’nın Turgutlu Derbent Mahallesi’nde yaşayan Türkiye’deki binlerce ipotekli çiftçiden biri olan üzüm üreticisi Şekip Uysal, “Gübre, ilaç, mazot fiyatları aldı başını gitti. Üzüm para etmiyor” ifadelerini kullandı. (Mustafa Çakır, “Tarlasını İpotek Ettiren Çiftçi: Traktörümü Bile Sattım”, Cumhuriyet, 4 Şubat 2022, s.8.)

[86] Mehmet İnmez, “İcra Dairelerindeki Dosya Sayısı 25 Milyona Ulaştı”, Cumhuriyet, 17 Eylül 2022, s.10.

[87] “Türkiye Dünyanın En Sinirli İkinci Ülkesi Oldu”, 23 Kasım 2024… https://www.tele1.com.tr/turkiye-dunyanin-en-sinirli-ikinci-ulkesi-oldu

[88] “65 Bin Kişi İntihara Sürüklendi”, Yeni Yaşam, 26 Ocak 2024, s.3.

[89] Naomi Klein’in, “Hafızası olmayan insanlar hamur gibidir”; Erich Fromm’un, “Modern insanın mutluluğu, vitrinlere bakarak kendinden geçmek ve parasının yettiği her şeyi peşin ödeyerek ya da taksitle satın almaktır”; Richard Sennett’in, “Modern, kentli bireyciliğin gelişimi içinde, birey şehirde suskunlaşmıştır. Sokak, kafe, mağaza, trenler, otobüsler ve metro konuşmaktan çok bakışılan yerler hâline gelmişlerdir,” ifadelerindeki üzere…

[90] Bülent Ecevit, “Tarım Sektöründe En Büyük Emek Gücü Çocuk İşçiler Oldu”, Cumhuriyet, 7 Mayıs 2020, s.6.

[91] “Tarım İşçilerinin Bitmeyen Çilesi”, Birgün, 21 Mart 2021, s.10.

[92] Semra Kardeşoğlu, “Dedeler ve Torunlar Çalışırken Ölüyor”, Birgün, 3 Ağustos 2024, s.9.

[93] Olcay Büyüktaş, “Tarımda Çalışan Kadınlar Sadaka Değil Güvence İstiyorlar”, Cumhuriyet, 22 Ekim 2021, s.6.

[94] .“Kadın Çiftçi Ücretsiz ve Güvencesiz”, Cumhuriyet, 15 Ekim 2023, s.11.

[95] “Kadının Tarlada da Güvencesi Yok!”, Karar, 16 Ekim 2022, s.5.

[96] Umberto Eco, Beş Ahlâk Yazısı, çev: Kemal Atakay, Can Yay., 1998.

[97] Ergin Yıldızoğlu, “Böyle Devam Etmez!”, 5 Aralık 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/boyle-devam-etmez-2276028

[98] Birkaç örneği aktarırsak:

i) Türkiye her ne kadar 2016’da Paris İklim Anlaşması’nı imzalamış ve anlaşmaya göre ormanlık alanları koruyup genişleteceğini belirtmiş olsa bile 21 yıllık AKP iktidarında durum daha farklı oldu. 1956’dan 2002’ye kadar 250 bin hektar ormanlık alana maden ve turizm gibi işletmeler için izin çıkarılmıştı. AKP iktidarında bu izin sayısı 540 bin hektar oldu. Yol ve köprü yapımlarında sadece Kuzey Ormanlarında 3.7 milyon ağaç kesildi. (Şeyda Öztürk, “Rant ve Talan Kardeşliği”, Cumhuriyet, 6 Haziran 2023, s.12.)

ii) İktidara yakınlığıyla bilinen şirkete, denize kıyısı olan ormanlık alana otel yapma izni verildi. Kuzu Grup’un yönetim kurulu başkanı Özen Kuzu, Muğla Milas’taki ormanlık ve tarım arazilerinden oluşan alanda 180 oda ve 65 villadan oluşan otel inşa edecek. (Şeyda Öztürk, “Kuzu Kuzu Kıyım”, Cumhuriyet, 26 Eylül 2023, s.3.)

iii) Zeytinlikleri ve temiz havasıyla bilinen Akbük, mermer ocağına kurban ediliyor. (Şeyda Öztürk, “Doğa Talanı Tam Gaz”, Cumhuriyet, 29 Nisan 2024, s.3.)

iv) İstanbul’un su ve oksijen kaynağı Kuzey Ormanları’ndan geçen otoyol için kesilen 13 milyon ağacın ardından yeni bir çevre katliamı yolda. İktidar, Gebze-Çatalca arasına 120 kilometrelik demiryolu yapımı planlıyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçecek olan hat için milyonlarca ağaç kesilecek. (Şeyda Öztürk, “Çevre Talanı Tam Gaz”, Cumhuriyet, 14 Ocak 2024, s.3.)

v) İktidar, Muğla’nın Dalaman ilçesinde yaklaşık 50 futbol sahası büyüklüğünde millet bahçesi yapmak için harekete geçti. Projenin ise doğal sit alanı ile önemli doğa ve sulak alanı sınırı içerisinde kaldığı ortaya çıktı. (Aycan Karadağ, “Talanın Büyüklüğü 50 Futbol Sahası”, Birgün, 2 Şubat 2023, s.4.)

vi) Sayıştay raporlarına göre Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün (MAPEG) verdiği ruhsatlarla ilgili ciddi sorunlar var. Bu kurumun verdiği bazı ruhsatlar sonucunda maden şirketlerinin doğaya verdiği zararlar Sayıştay’ın bile gündemine girmiş durumda. Resmi rakama göre 2021 yılında 475 işletmenin 551 ruhsatı iptal edilmiş. 2022 yılında ise 268 işletmenin 364 maden ruhsatı iptal edilmiş. (Murat Ağırel, “Akbelen, İliç, Kaz Dağları Böyle Yok Edildi”, Cumhuriyet, 30 Eylül 2023, s.6.)

[99] Eduardo Galeano, Kullan-At, çev: Süleyman Doğru, Sel Yay., 2024.

[100] Abdullah Aysu, “Anlamak, Anlaşılmak!”, Yeni Yaşam, 23 Kasım 2022, s.4.

[101] Erdoğan Süzer, “Çiftçi 5 Yıldır Geri Gidiyor”, Sözcü, 26 Aralık 2019, s.8

[102] “Çiftçi Çiftçi Olalı Böyle Zulüm Görmedi”, Birgün, 1 Şubat 2020, s.11.

[103] Mustafa Çakır, “Hedefleri Tarım Arazileri”, Cumhuriyet, 18 Haziran 2022, s.4.

[104] Adnan Bilen, “Çiftçiler Kan Ağlıyor”, Yeni Yaşam, 7 Şubat 2020, s.12.

[105] Melisa Ay, “Çiftçiyi Tüccarlara Mecbur Bıraktılar”, Birgün, 4 Ağustos 2024, s.4.

[106] Mustafa Bildircin, “Borç Desteği Beşe Katladı”, Birgün, 26 Ekim 2024, s.4.

[107] 2023’te faize giden paranın yüzde 4.8 kadarı üreticiye gitti. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Dr. Fatih Özden, “Kanun ‘Bütçeden tarıma GSYİH’nin yüzde 1’ini ayıracaksın’ diyor. AKP kendi çıkardığı kanuna uymuyor,” dedi. (Havva Gümüşkaya, “İktidar, Çıkardığı Kanuna Uymuyor”, Birgün, 18 Ocak 2024, s.4.)

[108] Bahadır Aydın, “Adım Adım Çökertme”, Birgün, 18 Ekim 2024, s.5.

[109] “Üretici Can Çekişiyor”, Birgün, 14 Nisan 2024, s.5.

[110] “Çiftçinin Toprağı Karın Doyurmuyor”, Birgün, 19 Mayıs 2024, s.2.

[111] Havva Gümüşkaya, “AKP Tarımı Böyle Bitirdi”, Birgün, 5 Nisan 2023, s.4.

[112] Aytunç Erkin, “Tarımda Buhranın Rakamlarla Anlatımı”, Sözcü, 15 Nisan 2022, s.12.

[113] Amerikalı çiftçi Türkiyeli çiftçiye göre 22.7 kat, Alman çiftçi 14.6 kat, Fransız çiftçi 8 kat, İspanyol çiftçi 6.6 kat, İtalyan çiftçi 5.8 kat fazla kazanmaktadır. (“AKP Döneminde Çiftçilik ve Hayvancılık Tükendi”, Yeni Yaşam, 26 Mayıs 2023, s.3.)

[114] “Çiftçiden ‘Gıda’ Uyarısı”, Cumhuriyet, 14 Mayıs 2023, s.9.

[115] Devletin destek paketi tarıma değil inşaata açıldı. ZMO Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Bu, beton ekonomisinin tercih edildiğini kanıtlıyor,” dedi. (Özlem Ermiş Beyhan, “Betonu Değil Tarımı Destekleyin”, Sözcü, 12 Mayıs 2022, s.17.)

[116] Hüseyin Şimşek, “Tarımsal Desteğin 2.5 Katı KKM’ye”, Birgün, 16 Ağustos 2022, s.5.

[117] Seval Aydoğan, “Hande Fırat’a 3.5 Milyon TL Hibe”, Cumhuriyet, 30 Nisan 2023, s.3.


Köşe Yazısı: Temel DEMİRER

Temel Demirer

Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.

Okunma Sayısı: 80