BAĞIMSIZ TÜRKİYE İÇİN BAĞIMSIZ TARIM MODELİ - BİLİM VE ÜTOPYA - AĞUSTOS/2006
Kazananı ve kaybedeni belirleyen, oyunun kurallarıdır. Kurallar “adil” değilse, genellikle en çok emek verenler kaybederken, kağıtları dağıtanlar kazanır. Bu gerçeklik, kağıtlara sahip çıkmanın ve kuralları belirlemenin önemine işaret etmektedir...
Gökhan GÜNAYDIN
Ziraat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
Tarım sektörü, temel özellikleri bakımından, herhangi bir ülkede egemen olan üretim biçimi ve üretim ilişkilerinin taşıyıcısı konumundadır.
Bu bağlamda Türkiye, çarpık kapitalizm ve yarı feodal ilişkilerin egemenliğini sürdürdüğü bölgelerden oluşmaktadır. Kapitalizmin elini uzatabildiği tarımsal üretim alanlarında, kasabalarda ve köylerde yarı feodalizme özgü görünümler hızla silinmekte; bunun dışında kalabilen alanlarda ise üretim yapıları, yarı feodal ilişkiler ağını taşımaya devam etmektedir.
Tarım Sektöründe Dünden Bugüne
Türkiye, coğrafi-ekolojik-ekonomik ve sosyolojik özellikleri bakımından, tarım sektörüne yönelik avantajlı, daha az avantajlı ve dezavantajlı görünümler sergileyen bir ülkedir.
Bir tarafta ulusal ve uluslararası kapitalist piyasalara eklemlenerek üretim yapan “çağdaş” işletmeler, diğer yanda öz tüketim için tarım yapan hane halkları...
Cumhuriyet’in tarımsal dönüşüm projesi, dört ayaktan oluşmaktaydı: Toprak sahibi olan, modern tarım tekniklerini bilen ve uygulayan, ürettiğinin katma değerine sahip çıkan ve aydınlanma projesinin bir parçası olan köylü... Köylüyü Cumhuriyet rejiminin sahibi haline getirmeye yönelik bu proje, yukarıda belirtilen amaçları gerçekleştirecek araçlar olarak, sırasıyla, toprak reformu uygulaması, kamusal üretim çiftlikleri (devlet ziraat işletmeleri, devlet üretme çiftlikleri, tarım işletmeleri zinciri), kooperatifler ve köy enstitülerini kurgulamıştır. Tarımsal kamu yönetimi bütünü içinde oluşturulan KİT’ler (Toprak Mahsulleri Ofisi, Zirai Donatım Kurumu, Süt Endüstrisi ve Et Balık Kurumu, Şeker Fabrikaları, Çay İşletmeleri, Tütün İşletmeleri, Ziraat Bankası ..) üreticiye girdi sağlayacak, üretilen girdinin pazarlanması ve işlenerek sanayi ürünü niteliğine dönüşmesini organize edeceklerdir.
Gerçekleştirilen tüm çabaların ortaya koyduğu önemli sonuçlar vardır. Bu bağlamda tüm ürünlerde verim ve üretim artışları sağlanmış, artan nüfus doyurulmuş, ekonomiye katkı sağlanmıştır.
Buna karşılık, Cumhuriyet’le birlikte yürütülen karşı devrim sürecine içselleşen sınai ve tarımsal sermaye, yürütülecek emek eksenli örgütlenme yapısının doğuracağı etkilerin farkında olarak, Cumhuriyet tarım projesinin ayaklarını engellemek için gerekli tüm çabayı sarf etmekten geri durmamıştır. Bu bağlamda, kapsamlı bir toprak reformu yasama ve yargı üzerinden sürekli engellenmiş, kısmen yapılan uygulamalar toprak sahipleri lehine olacak şekilde dönüştürülmüş, kamusal araştırma-girdi sağlama-tarım tekniği geliştirme ve yayma odaklı çiftlik yönetimleri amacından uzaklaştırılmış, kooperatifçilik ve köy enstitüleri üzerine sürdürülen karşı propaganda ile işlev kaybı ve yok edilme ile sonuçlandırılmıştır.
2000’li Yıllarda Tarım Sektörü
Bu yapı içinde, son çeyerk yüzyıldır uygulanan neoliberal politikalar ve 2000’li yıllarla birlikte kesintisiz bir sürece giren IMF-Dünya Bankası odaklı tarım politikaları, sektörü ülkeyi doyuramayan bir noktaya sürüklemiştir.
Yapılan açık-gizli özelleştirmelerle (TZDK, TİGEM, EBK, SEK, TZB) kamunun girdi üretme ve sağlama, çıktı piyasalarını düzenleme erki yok edilmiş, tarımsal kamu yönetiminin işlevsizleştirilmesiyle örgütsüz üretici, çokuluslu şirketlerle karşı karşıya bırakılmıştır.
Bu ortamda girdi fiyatları sürekli artarken “dünya fiyatları” meşruiyet temeliyle çıktı fiyatları reel olarak gerilemiş, iç ticaret hadleri tarım aleyhine gelişmiştir. Bu bağlamda, 1999 – 2003 yılları arasında tarımsal GSMH 27 milyar $’dan 22 milyar $’a düşmüş, üretici yılda 4 milyar $ kaybetmiş, kullanılabilen tarımsal girdi % 25-30 oranında azalmış ve üretici 450 bin hektar alanı işlemekten vazgeçmiştir.
IMF ile 1999 yılı sonunda imzalanan Stand by Anlaşması ve 2001 yılında Dünya Bankası ile imzalanan “Tarım Reformu Uygulama Projesi” kapsamında sürdürülen sözde tarım reformunun ortaya çıkardığı yıkıcı sonuçların ürettiği siyasal zeminde iktidar bulan yeni yapı, IMF – Dünya Bankası odaklı politikaları “aynı kararlılıkla” sürdürmüştür.
Tarımın gelir getirici özelliğinin giderek yok olduğu süreçte, küçük üreticinin yaşama tutunma gücü giderek kırılmaktadır. Bu bağlamda tarımsal istihdam hızla daralmaktadır. 2000 yılında tarımın istihdamdaki payı % 36 iken, 2005 yılında bu oran % 29.5’a gerilemiştir. Özellikle 2004’ten 2005’e, 1 milyon 281 bin kişinin sektörden kopuşu, vahşi kapitalist koşulların emek sömürücü yapısını çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır.
İç ticaret hadlerinin önemli oranda tarım aleyhine döndüğü ve işsizlik oranının % 10’un üzerinde olduğu bir ortamda, tarımdan kopan nüfusun önemli bir bölümünün işsiz kaldığı değerlendirilebilir.
Tarımda Dışsal Belirleyiciler
Tarım sektörü önümüzdeki dönemde, dış koşullar açısından çok daha “zorlayıcı” bir döneme girecektir. İç politika alanının belirleyici özelliğini tümüyle yitirdiği günümüzde, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Avrupa Birliği (AB), yeni dönemin “politika yapıcıları” olarak sektörü istemlerine uyarlı bir “dönüşüm sürecine” sokmaya hazırlanmaktadırlar.
Bağımsız Tarım Modeli (BTM)
Türkiye’nin, içsel ve dışsal “dinamiklerin” bu denli keskinleştiği bir süreçte, bağımsız tarım politikası kurgulaması ve ivedilikle uygulamaya geçmesi gerekmektedir.
Bu zorunluluk, aksi seçeneğin, yani izlenegelen ve 2000’li yıllarda vites büyüten teslimiyetçi tarım politikalarının, DTÖ ve AB üzerinden gelen dalga karşısında sektörü tasfiyeye götürmekte olduğu gerçeğinden doğmaktadır.
Bu koşullarda Türkiye, içeride ve dışarıda, sektörel gerçek ve gereksinimlere uygun bir tarım politikası seçmek ve uygulamak durumundadır.
Tarım politikalarını dıştan belirleyen IMF ve Dünya Bankası odaklı “sözde tarım reformu” çalışmalarının tarım sektöründe çöküşe yol açan “katkılarına” ivadilikle son vererek, politika yapım merkezini yeniden Türkiye’ye aktarmak gerekmektedir.
İçe yönelik politikanın temel ilkeleri bağlamında ise, Türkiye, doğru tarım politikalarını uygun tarımsal kamu yönetimi ve yeterli kaynak eşlemesi ile yürütmek durumundadır.
Bu çerçeve merkezi planlamacı, kamunun “piyasada” etkin rol aldığı, yatırımcı, dışabağımlılığı kıran, özelleştirmeyi reddeden, teknoloji kullanan, rekabetçi, doğal kaynakları koruyucu ve geliştirici, gıda güvenliğini temel hedef edinen bir politika seti kurgulamasına atıf yapmaktadır.
Önerilen bağımsız tarım politikasının ilkeleri ve gerekçeleri aşağıda belirtilmektedir;
Doğayla dost BTM
BTM doğayla dost olmalıdır. Türkiye’de uygulanan kapitalist tarım sistemi (KTS) doğayı sömürme, toprağı yok etme, biyoçeşitliliğimizi tahrip etme sonucunu doğurmaktadır. KTS, sayısı onun altında olan “kültür bitkisi” üretimine dayanır. Bu ise, doğadaki çeşitliliği sınırlayıcı, toprak sömürüsüne dayalı bir ürün tekelleşmesi yaratmaktadır.
Doğayla dost BTM, dışa bağımlılı girdi kullanımına dayalı kapitalist tarım sisteminin (KTS) temel ilişkilenme biçimini reddetmek üzerinden yürümek zorundadır. KTS derinleştikçe, Türkiye, tarımsal girdi üretim ve dağıtım rolünü tümüyle yitirmektedir. Tohumluk konusu, bu alana en iyi örnektir. Dünyanın gen merkezlerinden birisi konumundaki Türkiye, tarımsal ar-ge çalışmalarının işlev kaybı sonrasında, sebze tohumunda neredeyse tümüyle dışa bağımlı hale gelmiştir. Sertifikalı hububat tohumluğunun ancak % 25’i üretilebilmektedir. Genetiği değiştirilmiş tohumların Türkiye’de kullanımına yönelik yoğun lobi çalışmaları, tohum alanında dış ülkelere olan bağımlılığı şirket bağımlılığına tahvil etmek üzere çaba sarfetmektedir.
Bunun dışında, mevcut KTS’ni reddeden, ülkede üretilen düşük girdi kullanımına dayalı, doğayla dost, varsıl genetik materyali geliştiren, verimlilik temeline oturmuş BTM’nin bitkisel ve hayvansal üretim modeli uygulanmalıdır.
Planlamacı – yatırımcı BTM
BTM’nin planlamacı ve yatırımcı olması bir zorunluluktur. Bu bağlamda, öncelikle arazi kullanım planları yapılarak sektörler arası kullanım dengesi ortaya konulmalıdır. Tarım sektörü arazi kullanımı için toprak etüd ve haritalama işlemleri sonuçlandırılmalı, arazi yetenek sınıflamasına uygun bir uygulama tabanı yaratılmalıdır.
Teknoloji ve bilgi kullanan, yarışmacı BTM
BTM, teknoloji ve bilgi kullanan bir zeminde geliştirilmek zorundadır.
Türkiye’de tarımın başat sorunlarından birisi, yüksek girdi maliyetlerinden doğan yerel fiyat düzeyinin yüksekliğidir. Girdi maliyetlerinde kontrolü en zor olan unsur ise tarımsal enerji fiyatlarının yüksekliğidir. Mazot ve elektrik enerjisi, bu alanda başı çekmektedir.
Örgütlenme - pazarlama sorunlarını aşan BTM
Türkiye’deki verili küçük işletme yapısının, kısa süre içinde yapısal bir değişikliğe uğrayamayacağı gerçeği dikkate alınarak; küçük üreticinin güç birliği yapacağı örgütlenme modelleri kurulmalıdır.
Türkiye gerçeklerine uyumlu bir BTM
BTM, ulaşılmak istenen sosyo-ekonomik yapı için gerekli dönüşüm sürecinin evrelerini algılamak ve uygulanabilir dönüşüm senaryoları üretmek durumundadır. Bu çerçeve, özellikle kırsal nüfus ve işletme ölçeği “sorununa”, emekten yana bir çözümleme yetkinliği ile yaklaşılmalıdır.
Bu bağlamda, tarım işletmelerinde “toprak temerküzü” yoluyla büyüyecek ölçeğin yeni sahiplerinin, yabancı sermaye veya taşoranlaşmış “yerli” sermaye olacağını öngörmek zor değildir. Bu süreç, toprağını yitiren köylünün “yeni” üretim ilişkileri içinde köleleşeceği bir dönemi haber vermektedir.
Türkiye’deki mevcut arkaik yapıları çözen, üreticiyi bilgi ve teknoloji kullanarak üretim yapan, alın terine sahip çıkan, ağa – şeyh ilişkilerini reddeden bir yurttaş niteliğine dönüştürmek, BTM’nin temel hedefleri arasındadır.
Toplumsal taban yaratan BTM
Şüphesiz BTM’nin etken bir şekilde yaşama geçirilebilmesi, toplumsal taban yaratabilmesi ile olanaklıdır.
Kurulu düzenin toprak ağası/kapitalist toprak sahibi/aracı/tefeci kimliğindeki haksız kazanç sahiplerini sistemden kovmaya odaklı BTM, kuşkusuz karşısında “bilinçli bir muhalefet” bulacaktır.
Bunun karşısında, BTM’nin kendilerine yeni bir yaşam olanağı sunduğu toplumsal taban olarak, tarım üreticileri ve işçileri, tarm sanayii çalışanları, tüketiciler ve aydınlar konumlanmalıdır.
Tüm bunların yanında, doğayla, emekle ve ülkeyle dost, politika seçme erkini yeniden ülke içine taşıyan, “Bağımsız Türkiye İçin Bağımsız Tarım Modeli”, taşıdığı içeriğe yüklenen anlamlar bağlamında, bu ülkenin gerçek demokratlarını ve aydınlarını da toplumsal tabanına taşıyabilecektir.
Kazananı ve kaybedeni belirleyen, oyunun kurallarıdır. Kurallar “adil” değilse, genellikle en çok emek verenler kaybederken, kağıtları dağıtanlar kazanır. Bu gerçeklik, kağıtlara sahip çıkmanın ve kuralları belirlemenin önemine işaret etmektedir...