BALIK ÇİFTLİKLERİ BASIN AÇIKLAMASI

BALIK ÇİFTLİKLERİ BASIN AÇIKLAMASI
İZMİR
15.10.2006
 

Balık çiftlikleri ile ilgili olarak Su Ürünleri Meslek Komitemizin hazırlamış olduğu raporu 12 Ekim 2006 Perşembe günü Oda Şube binamızda düzenlemiş olduğumuz basın toplantısı ile kamuoyuna aktardık. 

BASINA VE KAMUOYUNA

SON GÜNLERDE KAMUOYUNA YANSIYAN VE BİLİMSEL BİR TEMELE DAYANMAYAN BAZI GÖRÜŞLER BALIKÇILIK SEKTÖRÜMÜZE ZARAR VERİYOR

 

Son günlerde yürütülen kampanyalar ile balık çiftlikleri hakkında kulaktan dolma ve bilimsel niteligi olmayan, “Balık Çiftliklerinin Doğaya Zarar Verdiği” konusunda, kesin hükümler taşıyan bazı görüşler balıkçılık sektörü üzerinde ve kamuoyunda derin izler bırakmaktadır. Bunun sonucunda, halkımızın ucuz ve kaliteli protein ihtiyacını sağlayan SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜ, kasıtlı olmadığı söylense de çok ciddi zarar görmektedir.

Balık çiftlikleri, herhangi bir  bilimsel araştırma ve  incelemeye dayandırılmadan  kamuoyunda; başta turizm, tatil yerleşimleri, yat turizmi ve ulaşım sektörleri gibi faaliyetlere engel ve kirliliğe neden olduğu gerekçesiyle, olumsuz bir şekilde değerlendirilmekte ve de yanlış bir şekilde tartışmaya konu olmaktadır. Oysa, balıkçılık ve turizm, birbirlerini tamamlayan iki önemli sektördür ve birbirinin rakibi olmamalıdır.

Bilindiği gibi, su ürünleri yetiştiriciliği bir yerin coğrafî, iklim şartları ve suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerine bağlı olduğundan her yerde yapılamamaktadır. Ayrıca sağlık, ülke ekonomisi, denizlerde seyrüsefer, teknik ve bilimsel bakımlardan herhangi bir sakıncası bulunmayan, etüt, inceleme ve araştırmaları tamamlanmış olan yetiştiriciliğe uygunluğu tespit edilmiş sucul alanlarda su ürünleri yetiştiricilik tesisleri kurulabilmektedir.

Balık üretim tesislerinin kurulma aşamasında bir projenin onaylanabilmesi için 17 farklı kurumdan ayrı ayrı izinlerin alınması zorunluluktur. Akuakültür tesislerine yatırım planlanırken kapasiteye göre 30 – 900 ton/yıl arası için ön ÇED raporu, 900 ton/yıl ve  üzerindeki işletmelerde ise tam ÇED raporları istenmektedir. ÇED raporları, bir işletmenin üretim miktarına bağlı olarak, çevre ile olumlu ya da olumsuz nasıl bir ilişki içerisinde bulunup bulunmayacağını gösteren rapordur. Bu rapor, konu ile ilgili uzmanlar kurulu tarafından onaylanan bir dizi çalışmanın sonucunu kapsamaktadır.

Bir üretim projesinin onay aşamasındaki hassasiyet, geçen süre (1-3 yıl) ve şartların ağırlığı dikkate alındığında, diğer sektörlerle karşılaştırılamayacak kadar zorluklar içermektedir. Öyle ki, bunun sonucunda yeni girişimciler Türkiye’de yatırım yapmak yerine komşu ülkelere doğru yönelmektedirler.

Aynı zamanda Tarım Bakanlığı, su ürünleri yetiştiriciliğinin daha düzenli yapılmasını sağlamak, çevreye etkilerini asgarî seviyeye indirmek, sağlıklı, kaliteli üretimi gerçekleştirmek amacıyla, Kasım 1998 tarihinde, Kalıntı İzleme Genelgesi ve Haziran 2004'te, Su Ürünleri Yetiştiriciliği yönetmeliğini uygulamaya koymuştur. Ayrıca  2000’li yıllardan itibaren de Avrupa Birliğine uyum çerçevesi içinde “Sürdürülebilir Akuakültür” kavramı uygulamaya alınmıştır. Bu kapsamda kapalı ve sığ koylarda su ürünleri yetiştiriciliğine izin verilmemektedir. Sınırlı alanlarda diğer bir deyişle, akıntının ve buna bağlı olarak su değişim oranının yetersiz olduğu durumlarda işletme kapasitesi,  o bölge için belirlenen miktarın üzerine çıkamaz.

Su kirliliğinin ölçüsü, bizzat balığın kendisidir, bir suda kirlilik varsa, önce, orada yaşayan balıklar etkilenmekte ve balıklar ölmektedir. Bu sonuç, bu gibi alanlarda balık yetiştiriciliğinin sona erdiğinin ifadesi olacaktır. O halde çevre korunması öncelikle üreticilerin görevi olmalıdır. Deniz kirliliğinde rolü olan sektörler sıralamasında  ise Balık Üretim Çiftlikleri 19. sırada yer almaktadır. Yapılan araştırmalara göre evsel atıkların balık çiftliklerine göre daha fazla kirliliğe neden olduğu tespit edilmiştir.

Su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreye etkisi, yetiştiricilik metodunun çeşidine, üretim kapasitesine ve yetiştiricilik yapılan alanın biyolojik, kimyasal ve fiziksel karakterine bağlı olarak değişmektedir. Beslemenin oranı, kalitesi ve kontrolü yetiştiricilik sisteminin tipini belirlediği gibi yetiştirilen ürünün kalitesi, pazar boyuna ulaşma süresinin de belirleyici faktördür. Balık yemleri doğal hammaddelerden imal edilmekte, balıkların büyüme-gelişmelerini tamamlayabilmeleri ve sağlıklı bir şekilde tüketiciye ulaştırılabilmeleri için de bu hammaddelerin içerisindeki besin maddelerinden yararlanmaları gerekmektedir. Balık yemlerinin içerisinde hiçbir şekilde farklı kimyasal maddeler, hormon gibi büyümeyi aktive edici materyaller kullanılmamaktadır ve kullanılması da ilgili yem kanunu gereğince yasaklanmıştır. Günümüzde gelişen yem teknolojisi çevreye duyarlı balık yemlerini (extruder) geliştirmiş  ve  balık çiftliklerinde bu yemlerin kullanımı yaygınlaşmıştır. Böylece ortamda kalabilecek yem miktarı minimize edilerek doğal çevrenin korunumun da önemli bir adım atılmıştır.

Su Ürünleri Yetiştiricilik faaliyetleri etkin bir şekilde planlandığı ve sorumlu bir şekilde yürütüldüğü takdirde, çevreye zararlı etkileri olması söz konusu olmayacaktır.

Şu andaki görünüme göre, halkımızın protein ve besin ihtiyacı açığının nasıl karşılanacağı sorusunun cevabı ya İTHALAT ya da ÜRETİM’dir. Bilinmelidir ki canlı-cansız et ürünleri arasında Avrupa Birliği standartlarına uygun tek ihracat ürünümüz balıktır ve toplam üretimimizin %35’i Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir.

Türkiye’de  350 adet dolayında ve İzmir ilinde 60 dolaylarında projeli yatırım faaliyette bulunmaktadır. Ülkemiz su ürünleri (Avcılık ve Yetiştiricilik)  toplam üretim miktarı ortalama 650 bin ton/yıl‘dır. Ülkemizde kişi başına düşen balık tüketimi 7-8 Kg/yıl civarındadır. Ancak, kişi başına düşen su ürünleri tüketim ortalaması dünyada 15 Kg/yıl ve AB Ülkelerinde de 30 Kg/yıl olduğu düşünülerse ülkemizde bu kadar uygun alanlar varken tüketim çok düşük oranlarda kalmaktadır. Oysa ki, önemli bir protein kaynağı olan su ürünleri tüketiminin arttırılması ve bu yönde desteklenmesi gereklidir.

Bütün bunlar üç tarafı denizlerle çevrili, su kaynaklarımızın yüzey olarak tarım alanları kadar olan ülkemizde bu potansiyeli yeterince değerlendirmediğimizin açık bir göstergesidir.

Diğer yandan, yanlış anlaşılmalara mahal vermemek üzere özellikle belirtmek gerekirse, Türkiye topraklarının olduğu gibi denizlerinin de kullanım planlarının oluşturulması, haritalarının çizilmesi ve yatırımların bu planlara uygun olarak yapılması yaşamsal bir zorunluluktur. Önce de belirttiğimiz üzere, balık çiftliklerinin, akıntının yönü, şiddeti, suyun derinliği, kıyıdan uzaklık, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri, insan yerleşim bölgelerine olan uzaklık, seyrü-sefer ve benzeri risk faktörlerine bağlı olarak uygun yer ve kapasitede tesis edilmelerine izin verilmeli, önceden izin almış olanların da yine aynı esaslara göre ruhsatları gözden geçirilmelidir.

Ziraat Mühendisleri Odası, insan yaşamına ve onun doğal çevresine gösterdiği duyarlılığı, Bergama’da olduğu gibi, bu sektörde de göstermeye devam edecektir. Diğer yandan, dünya standardlarında ve hatta Avrupa standardlarının dahi üzerinde üretim yapan ve insanımızın önemli bir protein ve besin gereksinimini karşılamaya aday ve ülke ekonomimize ciddi bir katma değer sağlayacak olan Balıkçılık Sektörü’nün de gelişimi yönünde bilimsel ve teknik çalışmaların da her zaman yanında yer alacaktır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Adına

Su Ürünleri Meslek Komitesi

 

Okunma Sayısı: 2146
Fotoğraf Galerisi