BASIN AÇIKLAMASI: ÖZELLEŞTİRMENİN DE SUYUNU ÇIKARDILAR

BASIN AÇIKLAMASI: ÖZELLEŞTİRMENİN DE SUYUNU ÇIKARDILAR
ANTALYA
08.08.2007
 

BASIN AÇIKLAMASI

  ÖZELLEŞTİRMENİN DE SUYUNU ÇIKARDILAR!

  (SU KAYNAKLARIMIZI SATMAK YERİNE ETKİN BİR SU YÖNETİMİ VE SU BİLİNCİ OLUŞTURULMALIDIR.)

 

1 Ağustos 2007 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler yaptığı açıklama ile Fırat, Dicle ve Kızılırmak‘ın da içinde bulunduğu 12‘den fazla akarsuyun ve göletin 49 yıllığına özel sektöre devredileceğini açıklamıştır.

Küresel ısınmanın yarattığı kuraklık ve su sıkıntısı fırsat bilinerek ortaya konan bu proje AKP‘nin seçim beyannamesinde yer alan ve ülkenin tüm kaynaklarını satmaya yönelik politikalarının bir devamıdır. Sanayi tesisi ve limanlardan sonra satacak bir şey kalmayınca cari açığı kapatmak ve dış borçları ödeyebilmek için satış sırası en büyük ulusal değerimiz olan toprak ve suya gelmiştir.

Su zengini ülkelerde kişi başına 8.000-10.000 m3, su azlığı çeken ülkelerde 2.000 m3, su darlığı çeken ülkelerde ise kişi başına yıllık 1.000 m3 su düşmektedir. Bu yıl yaşanan kuraklık öncesi ülkemizde kişi başına düşen su 1480 m3 olup kuraklıkla birlikte bu miktar 1.000 m3 civarına inmiştir. Özetle Türkiye zannedildiği gibi su zengini değil aksine su fakiri bir ülkedir.

Türkiye 114 milyar m3 yeraltı ve yer üstü su kaynağına sahiptir. Su kaynaklarımızın kullanılabilen kısmı 40 milyar m3 civarında olup %72‘si tarımsal sulama amacı ile kullanılmaktadır. Türkiye‘deki mevcut 24 milyon hektar arazinin 8,5 milyon hektarı sulanabilir nitelikte olmasına karşın ancak 4,5 milyon hektarı sulamaya açılabilmiştir. Sulanabilen arazilerde ise daha çok vahşi sulama dediğimiz salma sulama tekniği kullanılmakta, bu da tarım arazilerinin kısa sürede tuzlanarak çoraklaşmasına ve elden çıkmasına neden olmaktadır. Tarım arazilerimizin büyük çoğunluğu sulamadan yoksun olduğu için tarımdan elde edilen verim ve rekolte yağışa bağlı olarak şekillenmektedir. Bu yılın kurak geçmesine bağlı olarak verimde ciddi anlamda kayıplar yaşanmış, bunun sonucunda üreticinin eline daha az para geçerken tüketici beslenme ihtiyacını daha yüksek fiyatlarla karşılamak durumunda kalmıştır. Bu yıl ülkemizde yetiştirilebilen birçok ürün yurtdışından ithal edilecek ve ülke ekonomisi ciddi anlamda kayba uğrayacaktır. Bu yıl buğday, ayçiçeği, soya, pamuk, arpa ve fiğde yaşanan verim kayıplarının ülke ekonomisine zararı 3 milyar dolar civarındadır.

Akarsularımızın yanı sıra yeraltı su kaynaklarının da bilinçsizce kullanıldığı görülmektedir. Yeraltı su kaynaklarımız tarım amaçlı kullanılması gerekirken başka amaçlar için kullanılmakta, tarım amaçlı kullanılanların % 50‘si ise kaçak kuyulardan oluşmakta dolayısıyla kontrol ve denetim mümkün olmamaktadır.

Suyun plansız ve programsız kullanımı kentlerde de sürdürülmektedir. Su havzaları ve  çevreleri yanlış planlamalarla imara açılmakta, zaten sınırlı olan su kaynakları kentsel ve sanayi atıkları tarafından hızla kirletilmektedir. Türkiye‘deki mevcut 3320 belediyenin sadece 239‘unda arıtma tesisi mevcutken 59 organize sanayi bölgesinin ise ancak %9‘unda deşarj sistemi bulunmaktadır. Kentlerde bozuk ve yetersiz şebeke sistemiyle sulama suyunun %40-60‘ı şebeke kayıpları ile yok olmakta, belediyelerin makyaja yönelik çalışmaları ile içme suyu daha çok, çim sulamasında kullanılmaktadır. Örneğin içme suyu sıkıntısı çekilen Ankara‘ da mevcut suyun Büyükşehir Belediyesi‘nce 1/3‘nün refüj ve çim sulamasında kullanılması düşündürücüdür.

Bu veriler Türkiye‘de bir su yönetimi ve bilinci olmadığının açık göstergeleridir. Zaten yetersiz olan su kaynaklarımız devlet eli ile tek merkezden programlanıp yönetilmediği ve bilinçsizce tüketildiği için gelinen bu noktada çözüm akarsuların ve göletlerin yabancılara da açık olmak üzere özelleştirilmesi değil ulusal bir su yönetimi oluşturmaktan ve halkı bilinçlendirmekten geçmektedir. Özellikle Fırat ve Dicle‘nin "AB Katılım Ortaklığı" yükümlülükleri arasında bize dayatılan "Sınır Ötesi Akarsuların Tabi Olacakları Rejim"e bağlanması ve hayata geçirilmeye çalışılan özelleştirmeler en önemli su kaynağımız olan Fırat ve Dicle‘nin "vesayet" yönetimine devrini getirecektir. Bu da ulusal egemenliğimiz açısından çok önemli sakıncalar doğuracaktır.

Günümüzde dünyanın en büyük sorunlarından biri küresel ısınmaya bağlı yaşanacak iklim değişikliği olup iklim kuşaklarının 150-500 km daha kuzeye kayacağı bilim adamlarınca her ortamda ifade edilmektedir. BM tarafından hazırlanan İklim Raporunda da ifadesini bulan bu değişikliğe göre Türkiye giderek daha az yağış alan ve daha kurak bir iklime sahip olacaktır. Bu durumdan da başta tarım sektörümüz olmak üzere büyük kentlerde yaşayan insanlarımız ciddi anlamda etkileneceklerdir.

40 yıl sonra dünyadaki petrol kaynaklarının tükenmesine bağlı olarak en önemli zenginlik kaynağı olacak olan ve "mavi altın" diye tanımlanan su kaynaklarımıza her zamankinden daha çok sahip çıkmamız ve verimli kullanmamız gerekmektedir. Tarımsal alandaki sulama sıkıntısı yalnızca o bölgeye suyun götürülmesi ile çözülemez. Su sorununun çözümü için sulanacak havzadaki arazilerin tesviye, drenaj ve toplulaştırma çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Geçmişte Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bu düzenlemeler bu kurumun kapatılması ile sona ermiştir. Havza bazında bu çalışmaları yapacak resmi bir kurum yoktur. Bu alt yapı ile yapılacak özelleştirmelerde özel sektör sadece karlı olacağı ve kolay ulaşabildiği alanlara su götürecektir. Alt yapısı uygun olmayan alanlar ise kaderleriyle baş başa bırakılacak ve Türk tarımı ciddi bir çıkmaza sürüklenecektir. Sulama suyunun bölgeye ulaştırılmasının yanı sıra damla sulama ve yağmurlama sistemlerine geçilmesi verimlilik ve su tasarrufu açısından şarttır. Bunun içinde kamunun yatırımlarına ve denetimine ihtiyaç vardır. Özel sektörden böyle bir hizmetin beklenmesi gerçeklerle örtüşmemektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılarak yerel yönetimlere devredilen toprak ve su kaynaklarımız şimdi de özelleştirilerek kısa dönemde kara dayalı ve bütçe açıklarını kapamaya yönelik olarak elden çıkarılmaktadır. Toprak ve su kaynaklarımızın Devletin aczini ve yetersizliğini ortaya koyacak bir biçimde özelleştirilmesi Türk tarımının ve ülke insanımızın yararına değildir. 3 milyar dolar için tarımımızı ve su kaynaklarımızı vesayet altına almak kimsenin hakkı olmamalıdır.

ZMO Antalya Şubesi olarak Enerji Bakanlığı‘nı ve Hükümeti bu konuda duyarlı olmaya ve mevcut politikalarını yeniden gözden geçirmeye davet ediyoruz.

Saygılarımla.

 

Vahap TUNCER

Başkan

(Yönetim Kurulu Adına)      

Okunma Sayısı: 1468
Fotoğraf Galerisi