BİRGÜN GAZETESİ: DÖNÜŞÜM MÜMKÜN, TALEP ORTAK: TERMİK SANTRALLARI KAPATIN- 18 EYLÜL 2022
1984'ten bu yana termik santralların tehdidi altında olan Maraş'ın Elbistan ilçesinde uzmanlar ve yaşam savunucuları bir araya geldi. Kömürlü santrallarla yaşayan, farklı bölgelerden konuşan insanların sorunları ve talebi ortak: Artık zehir solumak istemiyoruz. Termik santralları kapatın.
Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu’nun Greenpeace’in desteğiyle düzenlediği panelde termik santralların ve kömür kullanımının bölgede yarattığı tahribat konuşuldu. Elbistan A ve B termik santrallarının en çok kirlettiği bölge olan Maraş’ın Elbistan ilçesinde yapılan panelde, bölgedeki kanser vakalarının arttığına ve kömürlü santralların derhâl kapatılması gerektiği belirtildi.
Panele Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu’ndan Mehmet Dalkanat, Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan Prof. Dr. Ali Karababa, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Bengisu Özenç, Zonguldak Çevre Derneği’nden Ahmet Öztürk ve İkizköy Çevre Komitesi’nden Nejla Işık katıldı.
TARIM AMBARI
Panelde ilk sözü ev sahibi Mehmet Dalkanat aldı. Bölgenin tarım açısında çok zengin olduğunu ancak verimliliğin her geçen gün düştüğünü hatırlatan Dalkanat, “Elbistan Ovası, 2 milyon 800 bin dönümlük bir araziye sahip. Bu arazi aynı zamanda tarım, ziraat ve tahıl üretimine müsait. Üzerlerinde yaşayanları binlerce yıl doyurmuş ve belki de binlerce yıl doyuracak bir ova. Son süreçte ülkelerin gıda tedarik sorununu gördük. Gıda krizi tüm dünyada hissedilirken Elbistan’da tarım arazilerinin daha fazla yok edilmesine izin veremeyiz. Biz bu arazinin tarım olarak kullanmasını istiyoruz. Kömürü yiyemeyiz ama o ovadan çıkan ürünleri yiyebiliriz” dedi.
Kanser vakalarının arttığını ancak verilerin şeffaf şekilde paylaşılmadığını belirten Dalkanat, “Elbistan’da kanser olmayan ev yok ama istatistiksel verileri bizimle paylaşmıyorlar. Birçok arkadaşım 70’ni göremedi” diye konuştu.
İŞ GÜVENLİĞİ YOK
Santralın çok eski olduğunu ve iş güvenliğinin alınmadığını ifade eden Dalkanat, “Ambulanslar her gün santrala gidip geliyor. Bu demir yığının her gün bir yerleri patlıyor, çatlıyor. Uzun yıllardır canımızdan alarak çalışıyor. Derhal kapatılması gerekiyor aksi taktirde daha çok öleceğiz. Göçmen kuşlar Elbistan ovasını terk etti. Hayvanlar bile bunu biliyor ama biz bir türlü harekete geçemiyoruz. Bu ölümlerin durdurulması gerektiğini idrak etmekte zorlanıyoruz” dedi.
4’ÜNCÜ BÜYÜK OVA
Ardından sözü alan Baki Suiçmez de bölgedeki tarımsal zenginliğe dikkat çekti. Suiçmez, “Elbistan Türkiye’nin 4. büyük ovası. Termik santralların tarım, mera, ormanlık alanlara ve yeraltı sularına zararlarını yaşayarak görüyoruz” ifadelerini kullandı.
ŞİRKET KAZANIYOR, HALK KAYBEDİYOR
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Karababa da kömürlü termik santralların insan ve toplum sağlığına zararlarına dikkat çekti. Türkiye’de elektrik santralların kurulu gücünün talebin yarısı olduğunu ve termik santralların rant aracı olduğunu belirten Prof. Dr. Karababa, “Kirletici enerji santrallarının toplumsal bir maliyeti var. Bu maliyeti de sağlığın özelleştirilmesiyle birlikte yurttaşlar cebinden ödüyor. Şirket her türlü kazanırken yurttaş kaybediyor. Şehir içlerinden geçen yüksek gerilim hatları lösemi ve sinir sistemi kanseri yaptığı ispatlanmıştır. Kamu ne yazık ki buna göz yumuyor. 1000 megavat kurulu gücünde kaliteli kömür yaktığını varsaydığımız bir termik santralda yılda 75 bin ton kükürtdioksit, 22 bin 500 ton da karbonmonoksit, 6 milyon 500 bin ton karbondioksit açığa çıkıyor” dedi.
HASTALIKLAR ARTTI
Kanser yapıcı maddeler kül barajından yer altı suyuna ve havaya, oradan da besin zincirine dahil olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Karababa, “Santral günde 70 bin metreküp su tüketiyor. Santral bacasından çıkan duman dört bir tarafa dağılarak besin zincirine katılıyor. İzotop maddeleri de hava ve suyla karışıyor. Kanser olmamıza neden oluyor. Türkiye’nin neredeyse tamamına yakını kirli hava soluyor. Her yıl yaptığımız araştırmada görüyoruz ki DSÖ’nün hava kirliliği sınır limitin altında kalan sadece 1 il oluyor. Onun dışındaki tüm iller zehir soluyor” diye konuştu.
Santralların neden olduğu hastalıkları sıralayan Karababa şu ifadeleri kullandı: “Hava kirliliği, otizm, çocukların psikososyal gelişmenin bozulması, nörodejeneratif hastalık, yaşlılarda defresif bulgularda artış, inme, diyabet,solunum sistemi hastalıkları, kalp damar hastalıkları…. Bölgedeki kanser bulguları devlet tarafından gizleniyor, bilgiler paylaşılmıyor.”
DÖNÜŞÜM ŞART
Bengisu Özenç ise enerji krizine ve adil dönüşüme dikkat çekti. Pandemi döneminde yüzde 6’lık bir emisyon düşüşü yaşandığına ancak yapısal bir dönüşüm yaşanmadığını hatırlatan Özenç, “Emisyonda yaşanan düşüş, pandemiyle birlikte eski seviyesine döndü ve ne yazık ki yapısal bir değişiklik getirmedi. 1.5 derece hedefine ulaşmak için her yıl bir Covid etkisi yaşamamız gerekiyor. Her yıl yüzde 6-7’lik bir emisyon düşüşü gerekiyor. Bu kadar ciddi bir dönüşümü yaşamamız gerekiyorken fosil yakıtlı santrallara desteğin devam ettiğini hatta arttığını gördük” dedi.
KRİZ DERİNLEŞİYOR
Enerji krizinin aslında bir fosil yakıt krizi olduğunu belirten Özenç, “Emisyonda net 0 hedeflerini uyguladığımız iyimser bir tabloda sıcaklık artışını 1 buçuk dereceyle sınırlayabiliriz. Emisyonu azaltılacak adamların ertelendiği taktirde maliyet de artıyor. İklim değişikliği kaynaklı felaketler de artıyor. Dünyanın dört bir tarafında hava olayları, kuraklık ve yangınlar artıyor” ifadelerini kullandı.
Muğla’daki deneyimlerini aktaran İkizköy mücadelesinden Nejla Işık ise “Hem geçmişimiz hem geleceğimiz yok ediliyor” dedi. 3 tane termik santralın Muğla’yı günden güne zehirleyerek yok ettiğini belirten Işık, “15 kilometre boyunca uzanan maden çölü oluştu. Ormanların, zeytinliklerin bulunduğu köyler kömürle kuşatılmış durumda. İnsanların çocuğu gibi büyüttüğü her şey çalınmış durumda. Özellikle akciğer kanseri olmak üzere tüm İkizköy hastalıkla boğuşuyor. Hukuk işlemese de 2019 yılından bu yana mücadele ediyoruz. 20 bin zeytin ağacımızı kaybettik. Geçmişimizi, anılarımızı kaybettik. Bölge halkının psikolojisi bozulmuş durumda. Köyünün bu halini görenin psikolojisi bozuluyor. Termik santrala ve madenlere artık toprak vermeyeceğiz. Biz burada verimli topraklarımızı kullanıp tarım yapmaya devam edeceğiz. Zeytinciliği sürdüreceğiz, zeytin ağaçlarımızı vermeyeceğiz” dedi.
ÖLECEĞİZ AMA BÖYLE DEĞİL
Yaklaşık 1 yıldır Akbelen Ormanları’nda nöbet tuttuklarını hatırlatan Işık şu ifadeleri kullandı: "İkizköyün toprakları zeytin ağaçlarıyla ve Akbelen Ormanı ile çevrili. Köyümüzü korumak için çıktığımız mücadelede canımız pahasına ormanımızı koruyoruz. Sonuna kadar savaşacağız, Akbelen’i şirketlere peşkeş çektirmeyeceğiz. Termik santralların kapatılarak çalışanların istihdam dışına itilmeden bir dönüşüm şart. Kimse mağdur edilmeden kapatılsın ve zehirlenerek ölmeyelim. Bir gün öleceğiz ama böyle ölmek istemiyoruz. Yemek ne kadar çok olursa olsun biz zeytin yemeden doymaz, bir tabak kömür yerine, bir tabak zeytini savunmaya devam edeceğiz.”
FARKLI YER AYNI KİRLETİCİ
Son olarak sözü alan Ahmet Öztürk Zonguldak’taki deneyimlerini aktardı: “Zonguldak ile Elbistan arasında 900 kilometre var. Doğa da birbirinden çok farklı. Burada ne kadar tarım arazisi varsa Zonguldak o kadar fakir. Burası ne kadar çıplaksa Zonguldak o kadar yeşil. Ancak sorunlar aynı olduğu için söylediklerimiz de aynı. Aynı kirletici tarafından şehirler yok ediliyor.”
Santralların farklı doğaları aynı şekilde kirlettiğini belirten Öztürk şöyle konuştu: “Termik santralların çektiği sular nedeniyle deşarj noktasında deniz 4 derece ısınmış durumda. Santrallar doğamızı kirletiyor, suyumuzu ısıtıyor. Zonguldak’ta hava kirliliği sınırların çok üstünde. Kansere ilişkin elimizde bir veri yok ama çevremizdekilerden görüyoruz. Kanser vakaları her geçen gün artıyor ve sevdiklerimizi kaybediyoruz. Bülent Ecevit Üniversitesi planlamasının dışında onkoloji servisi kuruyor. Onkoloji hastanesi yapmak zorunda kaldılar. Oradaki en kalabalık servisi de çocuk onkolojisi servisi oluşturuyor. Burada (Elbistan) yaşadığınız sorunların bire bir aynısı yaşıyoruz. Pandemi sürecinde büyükşehirlere koyulan yasaklara Zonguldak’ın da neden eklendiğini hepimiz iyi biliyoruz, yaşıyoruz.”
Uzmanlar alanlarında kömürün ekonomik ve çevresel zararlarını anlatırken Muğla, Zonguldak gibi termik santralların bulunduğu yerlerden katılan direnişçiler deneyimlerini aktardı.
1984’ten yana bölge kömürün etkisi altında. Mevcut 2 santral var. Mevcut var olanların kapasitesinin artırılması ve en az 2 yeni santral daha yapılmak isteniyor.
Greenpeace’in yaptığı araştırmaya göre 1984’ten bu yana 17 bin erken ölüm yaşandı. DSÖ’nün önerdiği sınıra göre 7 kat daha kirli.
Haber: Gökay BAŞCAN
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.