BİRGÜN: GIDAYA ERİŞİM İNSAN HAKKIDIR 15.10.2022
TMMOB Gıda, Kimya ve Mühendis Odaları "Dünya Gıda Günü" için yaptıkları açıklamada gıdaya erişimin bir insan hakkı olduğunu belirterek, "Ülkemizde yüksek gıda enflasyonu ile yaşamak kader değildir" dedi.
Kayhan AYHAN
Yapılan araştırmalara göre, dünya üzerinde 800 milyonun üzerinde iansan, yani her dokuz kişiden biri yatağa aç giriyor. Ülkemizde ise halkın yüzde 22’sinin dengeli ve yeterli beslenemediğini belirten uzmanlar "Halkımızın yüzde 8,5’i açlık sınırında yaşamaktadır. Açlık sorunu; adil olmayan gelir ve gıda dağılımından kaynaklanmaktadır" dedi.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü`nün (FAO) kuruluş günü olan 16 Ekim, "Dünya Gıda Günü" olarak kutlanıyor. Yapılan etkinliklerde açlık ile mücadele, yetersiz beslenme, adil paylaşım, gıda üretimi ve gıda güvenliğine ilişkin konular gündeme getirilerek doğru gıda ve tarım politikalarına dikkat çekilmek isteniyor. Bu kapsamda bu yılın teması ise "Kimseyi Geride Bırakma" olarak belirlendi. Bu kapsamda TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Üzümcü, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Engin Çörüşlü ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez ortak bir açıklama yaparak, Türkiye`deki gıda krizini değerlendirdi. Birçok insanın geride bırakıldığının belirtildiği açıklamada, "Geride bırakılan insanlar yoksulluk içinde, açlık ile mücadele etmektedirler. Yıllardır sömürülen ve geride bırakılan bu insanlar, günümüzde `gelişmiş batı`nın kapısına dayanıp büyük mülteci sorunu olarak karşılarına dikilmiştir" denildi.
AVRUPA’DA BİRİNCİYİZ
Dünya üzerinde üretilen tarım ve gıda ürünlerinin dünya nüfusunu beslemeye yetecek miktarda olduğunu belirten odalar, "Ancak, dünyada 800 milyonun üzerinde insan, yani her dokuz kişiden biri yatağa aç girmektedir. Ülkemizde ise insanlarımızın yüzde 22`si dengeli ve yeterli beslenememekte" ifadelerini kullandı. Gıdaya erişimin önündeki en önemli engelin yaşanan ekonomik zorluklar olduğunun vurgulandığı açıklamada, "Son yıllarda uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle ülkemizde enflasyon kontrolden çıkmış ve gıda enflasyonunda Avrupa`da birinci, dünyada ise dördüncü sıraya yükselmiş durumdayız. Gider kalemlerinde gıdaya ayrılan payın yüzde 30-70 gibi önemli bir yer tuttuğu en dezavantajlı kesim olan dar gelirli vatandaşlarımız ise temel gıdalara bile erişemez duruma gelmiştir. Ülkemizdeki yüksek enflasyon ve gıda enflasyonundaki sürekli artış, tarımsal girdi fiyat endeksi ve tarım ürünleri üretici fiyat endeksi ile birlikte değerlendirdiğimizde, önümüzdeki ay ve yıllarda bizleri çok daha zor günler beklemektedir" denildi.
Tarımsal girdilerde ve temel ürünlerde maliyetlerdeki yüksek artışa karşın somut önlemler alınmadığının kaydedildiği açıklamada, özetle şu ifadelere yer verildi:
"Zamanında ödenmeyen destekler nedeniyle çiftçilerimiz üretimden çekilmektedir. Uygulanan yanlış politikalar nedeniyle üretimde devamlılık ve kendimize yeterlilik sorunu büyümekte, üreticilerimiz kaybederken tüketicilerimiz de yeterli, ucuz, sağlıklı gıdaya erişememektedir. Halkımız, görece ucuz olduğu için merdiven altı üretim denilen, nerede ve ne koşulda üretildiği belli olmayan, büyük oranda taklit ve ve hatta sağlık riski taşıyan gıdalara yönelmektedir. Geleceğimiz olan çocuklarımızın sağlıklı ve dengeli beslenememesi gelecekte fiziksel ve mental olarak geri kalmış bir neslin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Çocuklarımızı güvenli ve kaliteli gıdaya ulaştırmak en önce devletin sorumluluğundadır."
YANLIŞ POLİTİKALAR
"Türkiye`de gıda fiyatlarındaki önlenemez artışın başlıca nedeni, genel ekonomi ve de tarım politikalarında yıllardır ısrarla sürdürülen yanlı ve yanlış politikalardır" denilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
"Ülkemiz; tarımsal üretimde yaşanan yapısal sorunlara kalıcı çözümler üretmeden, kolaycı yaklaşımlarla yaşanan sorunları dışalım yöntemiyle çözmeye kalkmaktadır. Bu durum kendi çiftçimizi cezalandırırken yabancı ülke şirketlerini ve çiftçilerini ödüllendirmektedir. Ülkemizde yüksek gıda enflasyonu ile yaşamak kader değildir. Bu olumsuz gidişe dur demek zorundayız. Ülke düzeyinde tarımsal üretim seferberliği ilan ederek çiftçilerimizin bitkisel ve hayvansal tarım ürünlerini sürekli üretebileceği olanaklarını güçlendirmeliyiz. Girdi maliyetlerini azaltarak, küçük üreticiye uygun koşullarda tarımsal kredi kullanma ortamı yaratarak ve tarımsal destekleri artırarak yerli ve yeterli üretime geçmeliyiz. Kuraklığın etkilerini azaltmak için sulu tarım yatırımlarını hızlandırmalıyız. Gıda tedarik zincirini demokratik üretici ve tüketici kooperatifleri yoluyla kısaltarak tüketicilerimizin bu gıdalara uygun fiyatlar ile sürdürülebilir bir şekilde ulaşmasını sağlamak zorundayız. Yaşadığımız gıda krizinden kurtulabilmek; rant ve beton ekonomisi yerine üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine kamusal ve toplumsal çıkarları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen `Kamucu Tarım ve Gıda Politikaları`nı savunmakla ve yaşama geçirmekle mümkündür."