BLOOMBERG BUSİNESSWEEK: TARIMDA GEÇ GELEN “BAHAR”- 6 EYLÜL 2024

BLOOMBERG BUSİNESSWEEK: TARIMDA GEÇ GELEN “BAHAR”- 6 EYLÜL 2024
MERKEZ
06.09.2024
 
Türkiye’nin tarımda yıllardır devam eden sorunlarının çözümü için önemli adımlar gelmeye başladı. Sözleşmeli tarım, 2 yıl boş kalan arazilerin kiralanması, planlı üretim gibi hamleler, “reform” arayışının başlangıcı olabilir mi?

Gıda enflasyonun katılaştığı, tarladaki ürünün fiyatı ile tezgahtaki fiyat farkının sürekli açıldığı, ne üreticinin ne de tüketicin memnun olduğu tarım sektöründe sorunları çözümü için bir dizi adım atıldı. Son dönemde üst üste tarımla ilgili kararname ve yönetmelikler yayımlandı. Yeni destekler açıklandı, üretimden uzaklaşmış toprağın üretime döndürülmesi için ekilmeyen toprağı devletin kiraya vereceği duyuruldu.

Bitkisel üretim desteklerinin üç yıllık olarak ve üretim döneminden önce açıklanması, üretim planlaması kapsamındaki stratejik ürünlere ilave destek verilmesi, su kısıtı olan havzalarda münavebeye uygun üretime ilave destek sağlanması gibi destekler ile üretimden uzaklaşmış toprakların kiralanması tarımda reform sesleri olarak yorumlansa da akla bazı soruları da getirdi.

‘Çiftçi kazanacağını bilse toprağını niye ekmesin’ diyen çiftçi, ziraatçı, ziraat mühendisi ve tarım ekonomisi akademisyenleri gıda güvenliğinin sağlanması, toprağı ve üretimi küçük üreticiden uzaklaştırıp gıda şirketlerine teslim edilmemesi için adil bir uygulama gerektiğine dikkat çekti.

Üç yıllık bitkisel destek

Bitkisel üretimde uygulanan desteklerle ilgili beş günde iki kararname yayınlandı. İlk olarak 24 Ağustos 2024 günü, 2024 yılı bitkisel üretim desteklerine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı yayınlandı. Bu karar ile 2024 üretim yılı ile ilgili destekler yayınlandı. 29 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de ise 2025-2027 dönemini kapsayan üç yıllık bitkisel üretim destekleri açıklandı. Böylece üretim döneminin başlayacağı 1 Eylül’den önce bitkisel üretim destekleri açıklanmış oldu. İlk defa bitkisel üretim desteklerinin üç yıllık açıklandığı yeni model, tarımda planlı üretimin sağlanmasını ve öngörülebilirliğin artmasını hedefliyor.

Yeni modelde, Tarımsal Üretimin Planlanması Kurulu tarafından arpa, aspir, yağlık ayçiçeği, buğday, kolza (kanola), kuru fasulye, mercimek, dane mısır, nohut, kütlü pamuk, patates, kuru soğan, soya ve yem bitkileri planlama kapsamına alındı. Yeni modelde destek katsayı değeri ve destekleme tutarının hesaplanmasında 2025 üretim yılı için destek katsayı değeri dekara 244 TL olarak belirlendi.

Planlı üretim kapsamında ürünlerin destek katsayısı değişiyor. Söz konusu destek katsayılarında sertifikalı tohum kullanımı, yeraltı su kısıtı, iyi tarım ve organik tarım uygulamaları, ürünlerin lisanslı depolarda muhafazası gibi faktörler de baz alındığı için destekleme miktarları üreticiler arasında söz konusu etkenlere göre farklılık gösterecek. Söz konusu destekler ayni değil nakdi olarak ödenecek. Mazot ve gübre desteği teknik olarak sürecek Yeni modelde mazot ve gübre desteği adı geçmese de teknik olarak devam ediyor. Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Mazot ve gübre desteği kalkmamıştır. Yeni dönemde bunun tanımlaması, temel girdi maliyetleri (mazot ve gübre) esas alınarak belirlenen Temel destek’ olarak revize edildi. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olan üreticilerimizin, temel destek ile mazot maliyetinin yüzde 50’si ve gübre maliyetinin yüzde 25’i karşılanacaktır” ifadelerine yer verildi. Ayrıca üretim planlaması kapsamında yer alan ürünlerin havzasında yetiştirilmesi durumunda temel desteğe ilave olarak üreticilerin kullandığı mazotun yüzde 50’sini, gübrenin de yüzde 25’ini planlı üretim desteği olarak alacağı kaydedilen açıklamada, “Böylelikle mazot maliyetinin yüzde 100’ü, gübre maliyetinin ise yüzde 50’si desteklenmiş olacaktır” denildi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Su kısıtının olduğu 11 il 52 ilçede ise planlama kapsamında az su tüketen mercimek, nohut, baklagil, yem bitkileri, buğday, arpa ve yağlık ayçiçeği üreten çiftçilerimize ise gübre maliyetinin kalan yüzde 50’lik kısmı da ‘yer altı su kısıtı desteği’ olarak verilecektir. Böylece bu bölgelerde üretim planlamasına uygun ekim yapanların mazot ve gübre giderlerinin yüzde 100’ü desteklenecektir” ifadelerine yer verildi. Yeni destekleme modelinde ilave olarak üreticiler aleyhine gelişen bir durum olması halinde ihtiyaç olan üründe üretim dönemi sonunda Tarım Kanunu kapsamında belirtilen hususlar dikkate alınarak fark ödemesi desteği verilebileceği kaydedildi. Yeni model hakkında açıklama yapan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Bu kararla birlikte, hayvancılık ve su ürünlerinde olduğu gibi, bitkisel üretimde de artık üretim planlamasının en önemli ayağını uygulamaya almış oluyoruz” dedi. İki yıl ekilmeyen araziyi devlet kiraya verecek Önemli uygulamaların diğerini ise Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, işlenmeyen tarım arazileri için aldığı yeni karar oluşturdu. Buna göre, özel mülkiyette olan ve iki yıl üst üste işlenmeyen tarım arazilerinin kiralanmasına ilişkin hazırladığı yönetmelik yürürlüğe girdi. Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikte “Hazine’nin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tarım arazileri hariç olmak üzere, mülkiyeti gerçek veya tüzel kişilere ait olup üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazileri, arazinin vasfının değiştirilmemesi ve kiralayan tarafından tarımsal üretimde kullanılması şartıyla bu yönetmelik hükümleri çerçevesinde Bakanlıkça sezonluk olarak kiraya verilir” denildi. Bakanlıkça kiraya verilecek tarım arazilerinin rayiç kira bedelini tespit etmek ve kiralama işlemlerini gerçekleştirmek amacıyla bir komisyon kurulacak. Kiraya verilecek arazilerin tespiti amacıyla il ve/veya ilçe müdürlüğü bünyesinde Arazi Tespit Komisyonu oluşturulacak. Komisyon, başkan dahil toplam beş asil iki yedek üyeden oluşacak. Arazi Tespit Komisyonu; kadastro parsel verileri, uydu görüntüleri, coğrafi bilgi sistemleri, diğer kamu kurumlarından elde edilecek veriler üzerinden yapılacak çalışmalar ve yerinde gerçekleştirilecek arazi kontrolleri ile işlenmeyen tarım arazilerini tespit edecek. Tespit çalışmalarına altlık teşkil edebilecek veriler Bakanlıkça sağlanacak. Kesinleşen işlenmeyen tarım arazileri listesinde yer alan tarım arazileri için rayiç kira bedelleri tespit edilecek. Kiralama işlemleri kiralama sezonu dikkate alınarak gerçekleştirilecek.



“Stratejik ürünlere ilave destek verilmesi olumlu

Konuya ilişkin sorularımızı yanıtlayan Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı Hüseyin Demirtaş, bitkisel üretim desteklerinin üç yıllık olarak ve üretim döneminden önce açıklanması, üretim planlaması kapsamındaki stratejik ürünlere ilave destek verilmesi, su kısıtı olan havzalarda münavebeye uygun üretime ilave destek sağlanması, kamu kuruluşları tarafından ıslah edilen milli tohumla üretim yapan üreticilere ilave destek verilmesi, destek tutarlarının girdi maliyetlerindeki değişikliklere göre her yıl güncellenmesinin genel anlamda olumlu değişiklikler olsa da tabloyu düzeltmeye yetmeyeceğini dile getirdi.

Desteklerin olumlu buldukları yönlerini, “Üretim planlaması kapsamında yer alan ürünlerin havzasında yetiştirilmesi durumunda temel desteğe ilave olarak üreticilerin kullandığı mazotun yüzde 50’sini, gübrenin de yüzde 25’ini planlı üretim desteği olarak verilmesi, su kısıtının olduğu 11 il 52 ilçede ise planlama kapsamında az su tüketen mercimek, nohut, baklagil, yem bitkileri, buğday, arpa ve yağlık ayçiçeği üreten çiftçilerimize ise gübre maliyetinin kalan yüzde 50’lik kısmının da ‘yer altı su kısıtı desteği’ olarak verilmesi, böylece bu bölgelerde üretim planlamasına uygun ekim yapanların mazot ve gübre desteğinin yüzde 100’ünün desteklenmesi olumludur.

Bu desteklerin ayni olarak değil nakdi olarak ödenmesi de çiftçilerimizin talepleri arasında yer alan bir husustur” şeklinde özetleyen Demirtaş, dikkat çekmek istedikleri konuları da şöyle sıraladı:

“Tarım sektöründe, kısmi önlemlerle düzeltilemeyecek vahim bir tablo karşısında bulunmakta. Bu tablo karşısında yapılacak şey, kısmi önlemlerle açıklara yama vurmaya çalışmak yerine tarım kesimini bir bütün olarak “rehabilite” etmeye yönelik bir “master plan” hazırlamak ve bunu kararlı bir biçimde uygulamaktır. Bu plan hazırlanmadan önce çiftçiye Tarım Kanunu’na göre hakkı olan GSMH’nın asgari yüzde 1’i oranında destek verilmeli, tarımsal girdiler sübvanse edilmeli, tarımsal borçlar yapılandırılmalı, böylece çiftçinin üretimi sürdürebilmesi sağlanmalıdır.”

İklim değişikliği nedeniyle Akdeniz havasında en çok zarar gören ülkelerden birinin Türkiye olacağına dikkat çeken Demirtaş, bugün Karadeniz’de yetişen bir ürünün yıllar sonra başka bir bölgede, Güney’de yetişen bitkinin Ege’de yetişmeye başlayacağını belirtti.

Ekilmeyen toprakların kiraya verilmesi konusunda gıda güvenliği açısından bir metrekare toprağın bile ekinsiz kalmaması gerektiğini belirten Demirtaş, “tarımsal girdiler makul seviyelerde olsa, çiftçi kazansa neden ekmesin. Çiftçi yaşı sürekli artıyor, gençlerin köylerde kalmasını sağlayacak adımlar atılmalı. Yapılması gerekenler yapılsa zaten çiftçi kendi toprağını ekecektir” diyor.

Ekim ve kira işine neden sonuç açısından bakmak gerek

Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Gülçubuk, “Üst üste ekilmeyen tarım arazilerinin bakanlıkça kiraya verilmesi birkaç noktan ele alınmalı... Öncelikle bir karış tarım arazisi bile boş bırakılmamalı. 10-15 yıldır 3,5 milyon hektar tarım arazisi atıl duruyor. Tarım ve Orman Bakanlığı atıl duran arazi miktarını 2 milyon hektar olarak açıklıyor. Üstelik bunun dörtte biri yani 500 bin hektarı sulu tarım arazisi… Tarım ve gıda fiyatlarının bu kadar yoğun yaşandığı bir ortamda bu kadar tarım arazisinin boş kalması doğru değil. Fakat işlenmeyen tarım arazisi denildiğinde sınırları açık. İşlenmeye tarım arazisi neden işlenmiyor; su mu gitmiyor, ekildiğinde maliyeti mi karşılamıyor. Boş arazi neden boş bırakılmış iyi tahlil edilmesi gerekir. Hangi arazilerin kiraya verileceği açık değil. Bu konu uygulamada sosyalojik ve hukuksal sorunlar çıkabilir” diyor.

Arazilerin neden boş bırakıldığının iyi tahlil edilmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Hüseyin Gülçubuk, “Hisse sorunu olan arazi olabilir, parçalı arazi olabilir, o zaman bu araziyi nasıl ve kime kiraya vereceksiniz... Konunu ikinci boyutu çiftçi sayısı azalıyor. Yaş ortalaması büyüyor. Gençleri kazandırmak gerekiyor. Yönetmelikte en yakın köylere, STK’lara kiraya verilebilir deniyor. Ziraat odaları da STK, Şoförler odası da STK, kooperatifler, tarım mı, turizm mi yapı kooperatifi mi tanımlama yok. Mülkiyetin kutsal olduğu bir ülkede bu durum sıkıntı yaratabilir. Maliyeti yüksek olduğu için kendisi ekemeyen bir çiftçinin gözüne baka baka bir başkası burayı ekip işleyecek. Tüm dünyada aile çiftçiliği geliştirilmek isteniyor, bizde de böyle olmalı” diye ekliyor.

“Geç kalınmış bir devrim”

Türkiye bir yönetmelik cenneti ya da mezarlığına haline geldiğinin altını çizen Prof. Dr. Hüseyin Gülçubuk, “Arsaların birleştirilmesi planlaması da yapıldı zamanında. Bugün çıkan kararname ve yönetmelik biri 2005 yılında çıkan bir kanuna dayanıyor, diğeri de 2006 yılında çıkan bir kanuna. Yani 20 yıl 18 yıl sonra bu kanunlara dayanarak çıkıyor, 20 yıl gecikmiş bir düzenlemeye devrim diyoruz. Evet bir devrim ancak çok geç kalmış bir devrim” diyor ve devam ediyor: “Üretim planlanırken enflasyon planlı mı, döviz planlı mı, girdi maliyeti planla mı bunlara bakmak gerekiyor. Planlamanın entegre olması lazım. Yalnız üretimi değil, pazarlamayı da makro ekonomiyi de girdi maliyetini de planlanmak gerekiyor. Çiftçiye taban fiyat veriyoruz ama piyasa ile uyumlu mu bakmıyoruz.”

“Desteklerin üç yıl olması değerli”

Diğer yandan bitkisel üretim desteklerinin üç yıl olmasının çok önemli bir adım olduğunun da altını çizen Prof. Dr. Hüseyin Gülçubuk, “Çiftçi önün görecek, ürünlerde destek miktarları belirlenmiş, dekara 244 TL olacak. Enflasyonun kaç olacağını tahmin etmek başka gerçekleşmesi başka olacak, mazot, döviz ne kadar olacak biliyor muyuz? Eğer piyasada girdi maliyetleri artıyorsa destelerin de artması lazım. Şimdi bu yeni modelde başarılı olmak istiyorsak eskilerin neden başarısız olduğuna bakmak ve ders çıkarmak gerekiyor. O zaman üreticiyi ikna edebiliriz” diyor.

Tarımın ilk kez bu ikinci çeyrekte genel büyümenin üstünde büyüdüğüne dikkat çeken Gülçubuk, “Ama bu reel mi nominal mi bakmak gerekiyor. Ülkede 15 milyon nüfus tarım üretimi yapıyor ama milli gelirden aldıkları pay 25’te bir. Tarımın büyümesi yüzde 3,7, büyümeden aldığı pay yüzde 3,9...

Nüfusun altıda biri geçimini tarımdan sağlıyor ama milli gelirden aldığı pay 3 bin dolar. Çiftçi nüfusun ortalama yaşı 57. 2,2 milyon çiftçi, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne üye ama SGK’sı olan çiftçi sayısı 400 bin civarı. Yani 5-6 çiftçiden yalnız birinin sosyal güvencesi var. Durum böyle olunca üretim planlaması yapılamıyor, yoksulluk dizayn edilmiş oluyor. Tarımda teknolojide iyileşme var, topraksız tarım, susuz tarım diyoruz ama boşan bir kırsal var, çiftçini aldığı pay yüzde 4’ün al tına düşmüş, çiftçiye refah gitmiyor, gıda fiyatları düşmüyor. Avrupa’da en büyük tarım ekonomisine sahip dünyada ilk 10’dayız ama gıda enflasyonunda dünyada ilk 4, Avrupa’da birinci sıradayız. Bu da kendi içinde paradoks, yaman bir çelişki” diyor.

“Çiftçinin kâr ederek üretime devam etme koşulları sağlanmalı”

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı (ZMO) Baki Remzi Suiçmez
ise; “TÜİK’e göre Ağustos 2024’de Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık yüzde 51,97, gıda enflasyonu yüzde 44,87 olarak açıkladı. İTO’ya göre yüzde 61,57 oldu. Üretim potansiyelimize karşın AB ve OECD ülkelerinde gıda enflasyonunda 1. sırada olmamız bizlere yakışmıyor. Gıda enflasyonunun Türkiye’de yüksek olmasının artan maliyetler, yetersiz ve geç ödenen destekler, üretim alanında baskılanan ürün fiyatları, üreticinin alandan çekilmesi, tedarik zinciri ve tekelleşme sorunu, süregelen ithalat, ihracat kısıtlamaları nedeniyle daralan dış pazarlar, üretimi kolaylaştırma yerine raf fiyatlarını denetleme çabası gibi birçok nedeni var. Üretim sorunu çözülmeden tüketim sorunu çözülemez gerçeğinden hareketle öncelikle bitkisel ve hayvansal üretimdeki mevcut sorunlarımızı somut önlemlerle gecikmeden çözmek zorundayız”diyor.

Ülkemizde toplam tarımsal destek bütçesinin yetersiz olduğuna vurgu yapan Baki Remzi Suiçmez, “2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu ile tarıma verilecek desteklerin milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı hükmü getirilmesine karşın verilen destekler kanunun uygulandığı ilk yıl yüzde 0,6, 2023 yılında ise yüzde 0,24 oranında kaldı. Gıdadan tasarruf edilemez gerçeğiyle bütçeden tarıma ayrılan toplam kaynak artırılmalı, 2025 yılı bütçesi ve sonraki yıllar için yasa gereği en az yüzde 1’i düzeyinde uygulanmalıdır” diyor ve devam ediyor: “Ülkemizde girdi destekleri yetersiz. Üretici lehine ÖTV ve KDV indirimleri yapılmamaktadır. Tarımsal girdi fiyat endeksi Haziran 2024’de yüzde 47,56, enerji ve yağlar yüzde 63 artarken, 2024 yılı bitkisel üretim destek kararı ile incelediğinde 2025 yılında bir yıl sonra ödenecek mazot desteği hububatta yüzde 24 artış ile 185 TL olarak belirlendi.”

2025-2026-2027 yıllarını kapsayan bitkisel üretim destek kararı incelediğinde; mazot ve gübre desteğinin 3 yıllık yeni modelde temel destek adıyla ödeneceği, 2026 yılında ödenecek 2025 yılı için belirlenen 244 TL/dekar destek katsayının o dönemdeki girdi fiyatlarının altında kalacağı öngörülebilir. Ürünlere verilen fark ödemesi/prim destekleri de geç ödenmesi, uzun yıllarca sabit tutulması ya da yapılan artışların yetersizliği nedeniyle işlevsel değildir.

Baki Remzi Suiçmez, “Kamu alımları yanında çay, fındık, mısır, pamuk, ayçiçeği, çiğ süt, domates, limon, patates dahil tüm ürünlerde alım fiyatlarının maliyetin oldukça altında açıklanması ve yeterli alım yapılmaması çiftçinin ürününü düşük fiyatla, hatta maliyetinin altında özel sektöre satmak zorunda bırakmaktadır. Üreticinin üretime devam edebilmesi için ürün maliyetine çiftçi karı ve refah payı eklenerek alım fiyatları açıklanması ve yeterli alım yaparak kamunun süreci düzenlemesi ve denetlemesi gerekir” diyor.

Son uygulamalar mevcut sorunları çözmek yerine artırma potansiyeli taşıyor

Baki Remzi Suiçmez sözlerine şöyle devam ediyor: “Tarımın yapısal ve altyapısal sorunları çözüm beklerken, son dönemde bazı yeni uygulamalar yaşama geçirilmeye çalışılmaktadır. Tarımsal üretimin Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından planlanması, Bakanlıkça belirlenen bitkisel üretim, hayvancılık ve su ürünleri ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan üretim izni alma zorunluluğu, Bakanlık tarafından belirlenen ürünlerde sözleşmeli üretiminin zorunlu hale getirilmesi, istenilen ürünü ekmeyen çiftçilere yönelik kademeli cezai yaptırımlar uygulanması, sözleşmeli üretimde anlaşmazlıklarda dava öncesi zorunlu arabuluculuk sistemine geçilmesi, ekilmeyen arazilerin Bakanlıkça kiraya verilmesi gibi düzenlemelerin yaşama geçirilmesi mevcut sorunları çözmek yerine artırabilecek içeriktedir. Uzun vadeli yönlendirici desteklerle yaşama geçirilemeyen tarımsal üretim planlaması yerine gündeme getirilen zorlayıcı üretim planlaması; güncel olmayan veri, yetersiz personel, eksik karar alma mekanizmaları, kapsamdaki ürün sayısı, destek ve alım politikalarıyla uyumsuzluk dahil içeriğinde ciddi sorunlar barındırıyor. Üreticinin sürekli tek taraflı zarar ettiği sözleşmeli üreticilik modelinin zorunlu kılınması önemli bir sorun alanı.
Üretici zarar etmediği sürece arazisini işlerken, yüksek üretim maliyetleri ve düşük satış fiyatları nedeniyle işlemediği arazisinin, bir yandan atıl arazileri tarıma kazandırmak için yüzde 75 hibe destekli TAKE Projesi yürütülürken, diğer yandan kamu eliyle zorunlu olarak başkasına kiralanacak olması ciddi bir çelişki ve yeni sorunlara gebe. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak çıkarılan bu Yönetmelikleri yargıya taşıdık ve yargı süreci devam ediyor.

Özetle; üretimdeki ve tüketimdeki sorunlar sürdükçe, şekilsel destekler verilse de, zorunlu planlama ya da arazi kiralama düzenlemeleri yürürlüğe girse de, 2025 yılı ve sonrası tarımda ve gıdada çok daha zor geçecek.


Ülkemizde üreticinin kar ederek üretimde sürekliliğini ve tüketicinin ucuz, yeterli, sağlıklı gıdaya sürekli ulaşabilmesini sağlamak için; üretim politikası, girdi politikası, destek politikası, ürün alım politikası, pazarlama politikası, tedarik zinciri politikası, dış ticaret politikası, istihdam politikası, tüketicinin alım gücü politikası dahil olmak üzere tarım ve gıda zincirinin tüm halkalarını içeren bütüncül bir kamucu politikanın oluşturulması ve hızla yaşama geçirilmesi gerekir.”

“Çiftçilerin şirketlere bağımlılığı ortadan kaldırılmalı”

ÇiftçiSen Başkanı Ali Bülent Erdem ise konuya ilişkin görüşlerini şöyle paylaşıyor: ““İktidar ve Bakanlık tarım topraklarının boş kalmasını istemiyorsa, küçük çiftçi ve köylülerin topraklarında kalmasını sağlayacak Tarım Reformu yapmalı. Girdilerin sağlanmasında, pazara erişimde, çiftçilerin şirketlere bağımlılığı ortadan kaldırılmalı. Çiftçileri endüstriyel girdilerden kurtaracak olan agroekolojik üretim teşvik edilmeli. B.M. Genel Kurulunda kabul edilen “Köylü Hakları Deklarasyonu” na uygun İç Hukuk Düzenlemesi yapılmalı. Üretici ile tüketiciyi aracısız buluşturacak olanaklar yaratılmalı. Kooperatif yasasının antidemokratik yanları ortadan kaldırılmalı. Taban fiyat uygulamasına yeniden dönülmeli. “Sözleşmeli Çiftçilik” te şirketlerin örgütsüz çiftçilerle tek, tek ve istedikleri gibi sözleşme yapmaları engellenmeli, çiftçilerin aşağıdan yukarıya örgütledikleri söz, yetki karar sahibi olabildikleri örgütlerle sözleşme masasına oturmaları zorunlu kılınmalı.”









Haber: Olcay Büyüktaş

Dergiye ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ. 

Okunma Sayısı: 266