ÇAĞDAŞ SAMSUN: SAMSUN ZMO ODASINDAN KITLIK KAPIDA ÇİFTÇİ AÇLIK SINIRINDA KONULU PANEL! - 17 MAYIS 2024

SAMSUN
20.05.2024
 

Samsun Atakum belediyesinin katkılarıyla Ziraat Mühendisleri Odasının Atakum belediyesi Hasan Ali Yücel Kültür ve Eğitim merkezinde “Kıtlık Kapıda, Çiftçi Açlık Sınırında” konulu panel düzenlediler.

Samsun CHP Milletvekili Murat Çan, Atakum Belediye başkanı Serhat Türkel, CHP Samsun il başkanı Mehmet Özdağ, CHP Parti meclisi üyesi Nazan Yurttan Güneysu, OMÜ Ziraat Fakültesi dekanı Prof.Dr. Muharrem Özcan’ın da katıldığı panelin moderatörlüğünü Samsun ZMO başkanı Hava Yurduseven Bayzat yaptı. Panelde Atakum belediye başkanı Serhat Türkel, OMÜ Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Muharrem Özcan, CHP Samsun Milletvekili Murat Çan, Çiftçi Abdullah Aysu, Kadın girişimci Seyyare Sungur ve OMÜ Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Zeki  Acar, konuştular.

 “Kıtlık kapıda, çiftçi açlık sınırında” konula panel başlamadan önce CHP Samsun milletvekili Murat Çan, konuşmasında şunları ifade etti. 

“14 Mayıs 1984 dünya çiftçiler günü ilk defa kutlanıyor. Türkiye’de de tam 40 yıldır, dünya çiftçiler günü kutlanıyor. 40 yıl önce dünyaya tahıl üreten bir ülkeden bugün, “Kıtlık Kapıda, Çiftçi Açlık Sınırında” sloganıyla bir panele gelmiş bulunuyoruz. Bunun ciddiyetini önemini aslında bize anlatan öğreten olaylar yaşayarak bu günlere geldik. 2020’den 2022’ye kadar, bence aralıklı olarak halen devam eden, pandemi ve özellikle dünyanın tahıl ambarı sayılabilecek Ukrayna ve yine bir o kadar tahıl üretiminde güçlü olan, Rusya’nın savaşı bize Ziraatın ve üretimin önemini kavratmaya çalıştı. Bir gün çıktı cumhurbaşkanımız dedi ki, kaldırımlara bile ekim yapın, dikim yapın. Şöyle bir durum var, u hükümetin en çok eleştirildiği konu tarım alanlarının her geçen gün üretimden dışlanması, uzaklaştırılması. Geçen gün genel başkanımız bir toplantıda dedi ki, Trakya’nın iki katı büyüklüğünde tarım alanı kaybetmişiz 22 yıl. Samsun bundan farklı mı? Samsun Türkiye ortalamasının daha üzerinde tarım alanı kaybetmiştir. Ama bir şey var, Samsun’da traktör satışları Türkiye ortalamasının 2 kat üzerinde. Yani traktörü bir tarım makinesini biz binek araç kullanıyoruz. Bunun bir tek açıklaması budur. Kıtlık kapıda biz 10 yıldır, biz derken hükümet 10 yıldır, dönüm başına verilen destekleme parası yerinde sayıyor. Hala bir dönüm karşılığında o verimli arazileri, 170 lira para veriyor yanlış bilmiyorsam. Peki kapıda açlık, ama biz, yerli üretime hiç destek veriyor muyuz? Hiçbir destek yok. Geçen gün çeltik ekim şenliğindeydik. Tarlanın içine kadar da girdik. Şov yaptık aslında. Ama pirincin, çeltiğin maliyeti geçtiğimiz yıl, 18 lira hadi iyimser söyleyeyim çeltiğe verilen para, 21 lira, 22 lira. Ama üretici devletin vereceği 3-4 ay vadeli gördüğü için gitti esnafa verdi. Esnafa 15-16-17 liraya verdi ihtiyacı olan. Kıtlık kapıda ziraat mühendisleri, ziraat fakültelerine öğrenci girişi ne durumda hocam. Öğrenci almayan, alamayan başvuru yapmayan, tercih yapmayan öğrenciler ziraat fakültelerine öğrenci girişi yapılmayan yıllar var. Kıtlık kapıda her şeyi görüyoruz, ama yata verilen KDV, ÖTV indirimi akaryakıtta çiftçiden esirgeniyor. Nasıl düzelecek? Türkiye coğrafyası bu zamana kadar, kalkınmasının temelini tarıma oturtmuş. Daha sonra teknolojik görüşmelerle endüstriyel tarım ihtiyacı gelişmiş. Bir süre onunla da gidilmiş. Bugün gelinen noktada bir şey eksik kaldığında, bir üretimde, bir branşta eksik kalındığında ithalatın kapısı açılıyor. İthalatta vergi indirimi yapılıyor. Peki Atakum’da hemen bulvarların üzerinde hala insanlar geçimlerini hayvancılıkla ve çiftçilikle sağlıyor. Küçücük bir parça yerimiz vardı, bir arkadaşıma dedim ki, bizim o yeri de eker misin? Ekemem hocam bizim eve uzak dedi. Hiçbir şey istemiyorum. Sadece ona katkısı olsun 3-4 dönüm bir yer.  En onu gidiş geliş traktörün yakıtını karşılayamam, oradan gelecek gelirin. Şimdi böyle bir durumdayız, kıtlığın kapıda olduğunu görüyoruz. Ekmek almakta zorlanıyor vatandaşımız. Ama tarıma yönelik bir tane olumlu politika yok. Peki TMMOB bileşenleri odalar ya da ziraat odları tepki vermezse başka ses çıkaran var mı?   Geçen gün 14 Mayıs münasebeti ile mecliste onlarca konuşma yapıldı. Yerinden birer dakika bende yaptım. Çıktı iktidar milletvekili dedi ki, şu desteği verdik, bun u verdik, dün daha, peşine de ben konuştum. 19 Mayıs ile ilgili. Bu arada, 19 Mayıs Atatrük’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınızı kutluyorum. Ulu Önde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını şehitlerimizi minnetle rahmetle anıyorum. Çıkarken şöyle bir sataşma yaptı önümden geçerken, sen hayalleri anlattın, biz şimdi tarihi gerçekleri anlatacağız. Gerçekten toplum bu hayallerle uyutulmaya çalışılıyor, ama gördük 31 Mart’ta uyanan bir yapı var. Ziraat odalarının, ziraat mühendislerinin rehberliğinde önderliğinde toplumun bu uyanışına, hep birlikte katkı sunmalıyız. Bize düşen görev budur. Biz bu sesi daha gür biçimde çıkarmalıyız. Bu panelin toplantının Samsun için, bizler için hayırlı olmasını diliyorum” dedi.

Kıtlık Kapıda, Çiftçi Açlık Sınırında panelini düzenleyen ev sahibi Samsun Ziraat Mühendisleri Odası başkanı ve panelin moderatörü Hava Yurduseven Bayzat, şunları söyledi. 1984 yılında Hindistan’da yapılan Genel Kurulda "14 Mayıs" Dünya Çiftçiler Günü olarak ilan edilmesine karar verilmiştir. O günden beri de dünya çiftçiler günü olarak kutlanmaktadır. Gıdaya erişimde olmazsa olmazımız çiftçilerimizin önemi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk`ün ‘Milli ekonominin temeli tarımdır`, "Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür" ve "Saban, kılıçtan üstündür" sözleriyle özetlenebilir. Toprağa terini akıtan, ürettikleri ile toplumsal yaşantımızda en önemli yeri alan çiftçilerimiz, insan yaşamının devamlılığını sağlayan tarımsal üretimin merkezinde yer almaktadır. Ülkemizde; Cumhuriyetle birlikte bir sektör olabilen akılcı ve doğru politikalarla ülkeyi besleyen tarım, son yıllarda maalesef yeterli desteği görememektedir. Tarımsal üretimde, büyük şirketlerin etkisinin artması ile küçük çiftçi korumasız hale gelmiş ve kooperatifçiliğin işlevsel olarak zayıflamasıyla kırsaldaki üretici aile çiftçiliğinden hızla uzaklaşmış, üretici hakkını alamadığı için üretimden vazgeçmiş, başta verimli topraklar olmak üzere doğal kaynaklar hızla talan edilmiş, çiftçinin üretimi ve geleceği borçlanmalar yüzünden ipotek altına alınmıştır. Halk sağlıklı ve ucuz gıdaya erişemez olmuştur. Ülkemizdeki Tarım alanlarının; %70'i Küçük çiftçinin, %30'u ise orta ve büyük şirketlerin elindedir.  Bu nedenle üretimde büyük payı olan küçük çiftçi ciddi bir şekilde Devlet tarafından mutlaka desteklenmelidir. Köyünü terk ederek Büyük Şehirlerin varoşlarına yerleşen genç nüfusun desteklenerek köyüne dönmesi sağlanmalı ve çiftçilik özendirilmelidir. Sürdürülebilir aile çiftçiliği ve bunun temel direği olan kadın çiftçiler özendirilmeli ve teşvik edilmelidir.”

Panelistlerden kadın girişimci fındık üreticisi Seyyare Sungur’da konuşmasında şunları söyledi.

“Kıymetli panelde olup biraz da umut olmak amaçlı, belki burada bu işe girmek isteyenler olur. Çünkü siz aslında bu işin başlangıcısınız, ben sonuç kısmıyım. Belki girmek isteyenler olur diye belki bir umut, yolculuğumuz hiçbir zaman kolay değil, hiçbirimizin ama imkansızda değil. Bunu anlatmak için buradayım. Yaklaşık 10 yıl önce kurduk biz markayı (Trabzon Arsin’de Fındık Ocağı işletmesini) fındık ocağını. Fındık ocağını biliyorsunuz fındık buraların en kıymetli ürünlerinden bir tanesi, fındık ocağı demek, aslında birkaç dalın bir araya gelmesiyle oluşan, topluluğa diyoruz. Bizde kendi ailemizin 3 kuşaktır fındık tarımıyla ilgilenen, ticaretiyle ilgilenen bir ailenin 4 kız kardeşiyiz. Kız kardeşler hepimiz ayrı mesleklerden mezunuz ama bizi ortak payda da birleştiren şey, fındık oluyor. Fındık tarımı o her dönem, hasat dönemlerinde yaşanan telaşlar, köylerdeki o imece usulleri onların getirdiği bir kültürel değer, katma değer bunların hepsini yaşayarak en içten o duygularla birlikte büyüdük. Şimdi kardeşlerin bir arada bir marka oluşturmasının en büyük temelleri de taşları da orada oturdu. Dedeciğim çok kıymetli kendisi hem tarıma hem ürettiği ürüne hem de o ürettiği ürünün kültürünün kattığı değere çok önem verirdi. Biz her hasat dönemi, bir senfoni gibi, bir balo gibi, bahçeye inerdik. Yeni kıyafetler, o yazmalar, o maniler, o türküler bunlar bize aşılandığı zaman aslında ben şu an diyorum ki bana nasıl, bu işi yaptığımı soruyorlar, aslında bana bu aşılanmış, yani biz bunu yaşamışız. Şimdi anlatacağım size o dönemde yaşadığım, o balo gibi şeyi, bugün ticarete döktüm. O hasat dönemiyle ilgili o aşamayı birçok dışarıdan gelen, insanlarla birlikte, ticarete dönüştürdüm. Ben mimarım aslında, 2007 yılında mezun oldum KTÜ’den, yurt dışına gitme hayaliyle babamın bir kırma tesisi vardı, çiftçiden alıyorduk mahsulü, keza bizimde vardı fındığımız. Bunu kırıp büyük şirketlere satıyorduk. Hiç işlemeden sadece kabuğundan ayırıyorduk. Böyle bir sistem vardı. Bizim müstahsil diyoruz biz, bizim müstahsillerimiz, hep dededen babaya, tekabül eden o topraklar, bildiğimiz işte ne yetiştirdiğini bildiğimiz insanlar, ailelerdi. Aslında kocaman bir ailelerdi. Siz nasıl birbirinizi tanıyorsanız, bizde orada birbirimizi yetiştirdiler, çiftçiler tanıyor. O dönemde fındığı aslında ne kadar çok bu kadının elinden geçtiğini gördüm. Yani bir fındığı kadının eli değmeden, soframızda olmayacağına kanaat getirdim. Şöyle dedim hatta, bu kadınlar Karadeniz bölgesinde grev yapsalar, deseler ki biz fındık bahçesine de inmiyoruz, farikaya da gitmiyoruz, hiçbir şekilde de üretim kısmında olmayacağız, çok samimi söylüyorum marketten bırakın daldan fındık toplayamayız. Hiçbir şekilde önümüze gelmez. Bu kadar etkin bir güce sahip olduğu halde neden yönetim sisteminde olmadığını o dönemde sorgulamaya başlamıştım. Çünkü bir ürünün yönetiminde, eğer o ürünün tüm aşamalarında işleyen biri yoksa, o ürünle ilgili karar verme konusunda, eksiklikler olabiliyordu ki, keza böyleydi, bu döneme kadar böyleydi. Biz aslında şöyle o dönemde öğrendiğim, o dönemde fındık ile ilgili aslında fındığın hayatımızda ne kadar kıymetli olduğunu ve bildiğimiz en iyi işin bu olduğunu, gözlemleyerek, kız kardeşlerimle birlikte bir marka kurmaya karar verdik. Bunu yapıyorken de çok samimi söylüyorum, bulunduğum konumda yani mevcut konumumda fabrikanın yöneticilik yapıyordum. İyi bir konforum vardı iyi bir maaşım, arabam, sizin aslında konforlu bulacağınız her türlü imkana sahiptim. Baktığımızda yapmış olduğum şey tamamen konfor alanının dışına çıkıp, girişimci olmaya karar veriyorsunuz. Aslında çokta normal gözüyle bakılmıyor toplumda buna. Hatta çok kişi bana deli der. Deli bu kız derler. Bu cümleyi ben çok duyarım. Hep bunu söylüyorum gençlere, eğer size birisi ya deli bu kız veya delisin derse, bilin ki doğru yoldasınız, çünkü bazen deli olmak gerekiyor. Farklı bir şeyler yapabilmek için kendinizi bulunduğunuz o düzenden sıyırabilmek için, çokta akıllı olmaya gerek yok.”      

Mehmet Rebii Özdemir

Okunma Sayısı: 108