ÇARE TOHUMCULUĞU GELİŞTİRMEKTE
Ziraat Mühendisleri Odası Şanlıurfa Şube Başkanı Ali Rıza Öztürkmen, çözüm için tohumculuk sektörünü mutlaka geliştirmek gerektiğini söyledi.
Ziraat Mühendisleri Odası Şanlıurfa Şube Başkanı Ali Rıza Öztürkmen, çözüm için tohumculuk sektörünü mutlaka geliştirmek gerektiğini söyledi.
Öztürkmen, verimli tarım alanlarına sahip iller sıralamasında ilk sırada yer alan Şanlıurfa`da, aşırı kimsayal gübre kullanımı sonucu topraktaki faydalı bakterilerin yavaş yavaş yok olduğuna dikkat çekiyor. "Tohuma sahip olan, dünyayı kontrol eder" saptamasının boşuna olmadığını ifade eden Öztürkmen, "Tohum ağları kurmalı ve kaybolacak olan bitki çeşitlerini yetiştirerek koruma altına almalıyız" dedi.
Tohumculuk alanında faaliyet gösteren firmaların Harran Üniversitesi Şair Nabi Yerleşkesi`nde faaliyetlerine başlayan Teknokent`e yönlendirilmesi gerektiğini aktaran Öztürkmen, sektörün içinde bulunduğu durumu şöyle anlattı:
"Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü Tohumculuk Daire Başkanlığı verilerine göre, Türkiye‘nin toplam tohum pazarının büyüklüğünün 600-650 milyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.
Büyük şirketlerin ithal ettiği tohumlarla birçok hastalık ve sorun geldiğini biliyoruz. Örneğin Niğde‘de, ithal patates tohumlukları ile patates kanseri yaşandı. Birçok köyde 30 yıl boyunca patates ekimi yasaklandı. Ziraat Fakültelerinden araştırmacılar ithal tohumluklarla birçok problemin Türkiye‘ye getirildiğini açıkladılar.
Tohumculuk alanında çok kar var mı? Türkiye bu konuda dışa bağımlı mı? Türkiye tohumda yaklaşık 30 milyon dolarlık ihracat, 70 milyon dolarlık ithalat yapmakta. Şu anda dışa bağımlı sayılırız. Dünya tohum devleri şu anda domates gibi bitkilerin tohumunda tam hakimiyet elde ettiler. Örnek olarak domates tohumunun gramı altından daha pahalı.
Buğday gibi şu anda devletin tam olarak çekilmediği alanlarda da aynı hegomonyayı kurarlarsa yandık o zaman değil mi? Buğday gibi kendine döllenen bitkilerde bu o kadar kolay değil, ama amaçları her alanda hegomonya sağlamak. Ancak olay biraz daha çok boyutlu.
TOHUM VE TARIM KİMYASALLARINDA ARTAN TEKELLEŞME
Tohum ve ilaçta tekelleşme ne düzeylere vardı. Sayısal olarak durumu inceleyelim. Bugün dünyanın önde gelen on firması dünya ticari tohum satışlarının yarısından çoğunu gerçekleştirmektedir. Aynı şekilde önde gelen on firma (çoğu aynı olmak üzere) tarım kimyasalları satışının %84‘ünü gerçekleştirmektedir. Tohumun kontrolü ve araştırmanın az sayıda elde toplanması ile dünya gıda arzı giderek tehditlerle karşılaşmaktadır. Bu eğilimin bir sonucu olarak, binlerce çeşit yok olmuş, tarımsal üretim giderek suya, makinelere, tarım kimyasallarına bağımlı hale gelmiş, çiftçiler dünyada yok olmaya başlamış, açlık büyümeye devam etmiş, yediğimiz besinler lezzetini ve çeşitliliğini kaybetmeye başlamıştır. Bitki ıslahı giderek özel firmalar tarafından finanse edilmekte ve giderek az sayıda firmanın çıkar ve amaçlarına hizmet etmektedir.
2006 yılında Türkiye tam olarak uygulandığında çiftçilerin tarımsal uygulamalarını yok edecek yeni bir tohumculuk kanunu TBMM‘den geçirilmiştir. Bu yasa ile çiftçiler tohumlarını kayıt altına alınmaksızın, kendi kullanımları için koruyabilecek ve diğer çiftçilerle değiştirebileceklerdir. Ancak bunların herhangi bir şekilde satışı cezalarla karşılaşacaktır. Bu gelişmeler biyoçeşitliliği yok etmekte, tarım kimyasallarının kullanımı arttırarak endüstriyel tarım sistemini güçlendirmekte, ürünlerin besleyici ve koruyucu özelliklerini yitirmesine yol açmaktadır.
On bin yıl önce bereketli hilal denilen ve Türkiye‘nin de güneyini kapsayan bölgede muhtemelen bir kadın barınağına dönerken sendeledi ve elindeki tohumlardan bir kısmı yere döküldü. Daha sonra buğdayın atası olan bu bitkiler çimlendi ve tarım denilen ve iyisiyle kötüsüyle uygarlık denilen süreci başlatan büyük buluş başlamış oldu. Modern buğdayların atası olan ülkemizde kaplıca olarak bilinen (T. monococcum) Einkorn hala dağlık bölgelerde yetiştirilmektedir. On bin yıl önceki genetik materyalden bugünkü çeşitlere geçişte o günlerden bugüne gelmiş geçmiş çiftçilerin yaptığı seçilimin önemi inkâr edilemez.
Bu uzun konuya sadece buğdaydan ve sadece bir özellik için bir örnek verelim. Tarım devrimi başında aslında yabancı ot olan buğdayın ataları olgunlaşınca başaktan çatlayarak tohumlarını yere saçıyordu. Bu şüphesiz hasatı olanaksızlaştırıyordu. Çiftçiler bu başaklar arasında çatlayıp tohumlarını saçmayanları seçmek suretiyle on bin yıl süren bir ıslah sürecini başlatmış oldular. Bütün bu buğday, arpa, çeltik ve diğer bitkiler binlerce yıllık bu tarım devrimi içinde tohumun içine yataklanmış olan büyük ve zengin çiftçi bilgisini temsil etmektedir. Modern bitki ıslahçıları bunu bazen unuturlar ve kendilerini yeniliklerin ve fikri mülkiyetin tek kaynağı olarak görürler.
1960 sonrası yeşil devrimle başlayan süreçte çiftçiler tohumlar üzerindeki güçlerini kaybetmeye başladılar. Daha sonra büyük ulusötesi firmalar tohumlar üzerindeki hegemonyalarını arttırdılar. Modernleşme olarak algılanan bu sürecin ekolojik, ekonomik ve sosyal maliyetinin hayli ağır olduğu anlaşılmaya başlamıştır. Bu makalede tohumda ulusötesi firmaların oluşturduğu tekelleşme ve sonuçları üzerinde durulacaktır.
Türkiye‘de de 31.10.2006‘da TBMM‘den geçerek kanunlaşan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu yerel çeşitler veya köy popülasyonları şeklinde tanımlanan genetik materyalin ticaretini yasaklamaktadır.
Kanunun 5. Maddesi "Bakanlık tarafından, bitkisel ve tarımsal özellikleri belirlenerek sadece kayıt altına alınan çeşitlere ait tohumlukların üretimine izin verilir." 7. Maddesi ise "Yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verilir" demektedir. Kanunda "tescil" şöyle tanımlanmaktadır:
"Tescil: Yurt içinde veya yurt dışında ıslah edilen veya bulunan ve geliştirilen bitki çeşitlerinin farklı, yeknesak ve durulmuş olduğunun ve/veya biyolojik ve teknolojik özellikleri ile hastalık ve zararlılara dayanıklılığının ve tarımsal değerlerinin tespit edilerek kütüğe kaydedilmesidir".
Durulmuşluk ise çeşidin, tekrarlanan üretimlerden sonra veya belirli çoğaltım dönemleri sonunda ilgili özellikleri değişmeksizin aynı kalmasıdır.
Farklılık: Bir çeşidin, müracaatının yapıldığı tarihte herkesçe bilinen çeşitlerden, tescile esas özelliklerden, en az bir tanesi bakımından farklılık göstermesini tanımlamaktadır.
Yerel çeşitler veya köy popülâsyonları ise mutlaka farklı, durulmuş veya yeknesak olmak zorunda değildir. Genetik açıdan varyasyon bulunmaktadır ve bu aslında iyidir. Bu özellikleri biyoçeşitlilik açısından zenginliklerini ortaya koymaktadır. Tohum Kanunu bu genetik kaynaklardan elde edilen tohumlukların çiftçiler arasında değişimine açık olmakla birlikte ticaretine yasak getirmektedir. Benzer özellikler diğer ülke yasalarında da bulunmaktadır. Bu yasalarla ulusötesi tohum firmaları hegemonyalarını pekiştirecek yeni bir güç kazanmış olmaktadırlar.
Bugün yararlandığımız birçok bitki on bin yıl önce başlayan tarım devriminde çiftçilerin yapmış olduğu sürekli ıslah çabaları ile ortaya çıkmıştır. Bu bitkilerin bazıları zehirli de olan otlar idi. Çiftçi ile ıslahçı terimleri bu dönemlerde eş anlamlı idi. Ancak yüzyıl önce bazı bilim adamları çiftçilerin bu konuda hiçbir şey bilmediğine karar verdiler ve ıslah işinden çiftçileri çıkardılar. 1930‘lu yıllardan itibaren şirketler bu ıslah işinde bilim adamlarını kullanarak kârlarını arttırmaya yönelik çabalar içine girdiler.
Şu anda tohum işinde bir avuç ulusötesi firma bir hegemonya yaratmışlardır. Türkiye‘deki tohum firmalarını da yutarak bu firmalar etkilerini ülkemizde de yoğunlaştırmaktadırlar. Dünyada bu tekelleşmenin etkileri çok kötü olmuştur. Binlerce çeşit yok olmuş, tarım üretimi tarımsal ilaç ve kimyasal gübrelere, sulamaya, makinelere bağımlı hale gelmiştir.
Ürünlerin besleyici değerleri ve lezzetleri gerilemiş ve zararlı kimyasallarla yüklü hale gelmiştir. Bütün bunlara rağmen dünyada halen aç olan 800 milyon insan sayısı azalmamaktadır. Gelişmiş ülkelerde kötü beslenme yaygınlaşmış ve hastalıklar yoğunlaşmıştır.
Bilimsel denilen bitki ıslahı ulusötesi şirketlerin güdümünde biyoçeşitliliği yok etmeye devam etmektedir. Ulusötesi firmalar güçlerini pekiştirmek için ülkelere tohum kanunları dayatmaktadırlar. Bu kanunlarda çiftçilerin biyoçeşitliliğe sahip tohumlarını satmaları yasaklanmaktadır.
Ulus ötesi tohum firmalarının tekelleri kırılmalıdır. Tohum kanunu değiştirilerek çiftçi tohumlarının yayılması önündeki engeller kaldırılmalıdır. Çiftçiler ve bilim adamlarının en başından itibaren birlikte çalışmasının yollarını açan katılımcı ıslah yaklaşımı ile çiftçilerin ıslah konusundaki hakları tanınmalıdır.
Bunlar yapılamadığı takdirde Türkiye de 56 yıllık bir süre içinde ABD gibi biyoçeşitliliğinin çoğunu kaybedecektir. Bu olasılığa karşı çiftçiler ve kentliler tohum ağları kurmalı ve kaybolacak olan bitki çeşitlerini yetiştirerek koruma altına almalıdır. Kamuya ait gen bankalarının bu işlevi yeterince yapamadığı gibi özlenenin tohumların bankalarda ölmeye bırakılması olmayıp, tarlalarda bahçelerde yetiştirilmesi ve tüketilmesi olduğu unutulmamalıdır.