ÇÖLLEŞME HAYATIMIZI ALMASIN!

ÇÖLLEŞME HAYATIMIZI ALMASIN!
MERKEZ
17.06.2019

"Türkiye coğrafi konumu nedeniyle kurak bir bölgede yer almaktadır. Bu nedenle ülkemiz doğal olarak çölleşme/arazi tahribatına hassas bir ülkedir."

 

 

17 Haziran 2019

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, dünyadaki çölleşme ve kuraklık riskine dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için 1994 yılında aldığı kararla, 17 Haziran tarihini “Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü” olarak ilan etmiştir. Her yıl dünyanın farklı bir ülkesinin ev sahipliğinde kutlanan Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü bu yıl Ankara’da “Toprağımız İçin El Ele”  temasıyla kutlanacaktır.

Çölleşme; kurak, yarı kurak ve kuru alt nemli alanlarda iklim değişikleri ve insan aktivitelerinin de dâhil olduğu çeşitli etmenler sonucunda oluşan “Arazi Bozulumu” dur.

İklim değişiklikleri ve anızın yakılması, arazileri çoraklaştırma, organik ve inorganik atıklarla toksin elementlerin birikimi, radyoaktif bulaşmalar, aşırı gübre kullanımı, yanlış sürüm ve işleme teknikleri ile toprakların kompaksiyonu, yüzeyde kabuk oluşumu, ormansızlaşma, yanlış mera yönetimi, yanlış ve amaç dışı arazi kullanımı ile insan aktivitelerinin de dâhil olduğu çeşitli faktörler sonucunda çölleşme meydana gelmektedir.

Tarım ve Orman Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nün Çölleşme/Arazi Tahribatı ve Kuraklıkla Mücadele Raporuna göre: Çölleşme/arazi bozulumu ve kuraklık dünya kara alanlarının % 25’i olan 4 milyar ha alanı, 168 ülkeyi ve 1,5 milyar insanı doğrudan etkilemektedir. Bu nüfusun 250 milyon kadarı ciddi risk altında iken yaklaşık 10 milyon kadarı çölleşme/arazi tahribatı ve kuraklık nedeniyle göç etmek durumunda kalmıştır.  Çölleşme/arazi tahribatı ve kuraklık sebebiyle dünyada her yıl 12 milyon ha tarım arazisi bozulmakta 5,6 milyon ha orman arazisi azalmaktadır. Türkiye coğrafi konumu nedeniyle kurak bir bölgede yer almaktadır. Bu nedenle ülkemiz doğal olarak çölleşme/arazi tahribatına hassas bir ülkedir.

Çölleşmenin sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel sonuçları vardır. Çölleşme ile toprak verimsizleşmekte, doğal bitki örtüsü bozulmakta, yeterli ve güvenilir gıda üretilemediği için kıtlık olmaktadır. Kıtlık ise insanların mecburen göç etmesine, anlaşmazlıklara, ekonomik gelir kayıplarına ve savaşlara ortam hazırlamaktadır.

Çölleşme ile mücadele için doğal kaynakların korunması gerekmektedir. Türkiye’de ve dünyada doğal kaynakların kullanımında yapılan yanlışlıklar, doğal kaynakların geri dönüşümü mümkün olamayacak şekilde kaybedilmesine sebep olmaktadır. Mera ve yaylaların kaçak yapılar nedeniyle niteliklerinin değiştirilmesi, Devlet ormanlarının bedeli karşılığında (!) farklı amaçlar için kullanımına izin verilmesi,  akarsu ve derelerimizin boğazının HES’ler ile kesilmesi… geri dönüşümü mümkün olmayacak şekilde kaybedişlere yol açmaktadır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün % 56’sını oluşturan mera ve çayır alanları, bu gün 14.6 milyon hektara inerek  %19’a geriledi. Toplam tarım alanı 2002 yılında 41 milyon hektar iken 2018 yılında 37 milyon hektara düştü. Son onaltı yılda azalan tarım alanı 4 milyon hektar. Var olan tarım alanlarının %59’u ise erozyon tehdidi altında. Belçika’nın yüzölçümünün 3 milyon hektar, Hollanda’nın toplam yüzölçümünün ise 4 milyon hektar olduğunu da hatırlamak gerekiyor.  

Çölleşme veya toprak bozulumu veya arazi bozulumu ile dünya mirası olan topraklarımızı daha fazla kaybetmeden sahip çıkmamız gerekiyor. Çöl denildiği zaman akla kumuyla, sıcaklığıyla doğal çöller gelmeli. Büyük Sahra Çölü, Kalahari Çölü, Gobi Çölü, Atacama Çölü gibi… İnsanların yarattığı çölleşmenin ise gelecek nesillere hiçbir izahı yoktur.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

 

Okunma Sayısı: 1272