"DENİZLİ KURAKLIK RAPORU" VE ODAMIZIN GÖRÜŞLERİ MİLLETVEKİLLERİNE İLETİLDİ

DENİZLİ
27.08.2007
 

Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak oluşan kuraklığın ve aşırı sıcakların Denizli Tarımına olan olumsuz etkilerini içeren "Kuraklığın ve Sıcaklığın Denizli Tarımına Etkileri" raporu ile Devletin kuraklık zararlarını ödeme şekline ilişkin Şubemizin öneri ve görüşlerini içeren metin, bazı milletvekillerimizin isteği üzerine Şubemizce hazırlanarak tüm milletvekillerimize iletildi.

Söz konusu rapor ve ilgili metin, yapılan basın açıklaması ile Denizli kamuoyuna da iletildi.

Raporun içeriği ve ilgili metin aşağıdadır.

KURAKLIĞIN DENİZLİ TARIMINA ETKİLERİ

 

       İlimiz küresel iklim değişikliklerine bağlı olarak oluşan kuraklıktan son yıllarda gittikçe artan sıcaklıklardan olumsuz etkilenen illerin başında gelmektedir. Yine Ege bölgesi içinde de en çok etkilenen illerin birincisi durumundadır.

       Devlet Meteoroloji verilerine göre İlimiz 2006 yıl sonu ve 2007‘nin ilk yarısına göre geçen yılların ortalama yağış miktarlarından % 49 daha az yağış aldığı belirtilmiştir.

       Yine internet ortamında ilimizde kuraklığa bağlı olarak hububatta oluşan rekolte kaybının geçen yılların ortalamasından %40.7 daha az olacağı belirtilmektedir. Bu orandaki verim kaybı da rakamsal olarak yaklaşık 110 bin ton hububata eşdeğerdir.Bunu hasat sonu alınan ürün miktarı da doğrulamaktadır.

       Hububattaki ürün  kaybında sulama yapılmayan arazilerde olmaması ve aşırı sıcaklıklardan döllenme olmaması,yine sulama yapılan alanlarda  zamanında ve yeterince sulama yapılaması etkili olmuştur (Su yetersizliğinden en çok bir kez sulama yapılabilmiştir).

       Yine özellikle sebzelerde(domates,biber,fasulye,patlıcan vb) çiçeklenme ve döllenme zamanında aşırı sıcaklar açan çiçeklerin kurumasına ve buna bağlı olarak en az %10‘larda başlayan ve %60‘lara varan ürün kaybına neden olmuştur (Üreticilerin hasat sonrası verileri de bunu doğrulamaktadır). Bugün kentin tüm pazarlarında satılan sebze fiyatları geçen yıllara göre en az 2.5-3 kat daha fazla fiyatla satılmaktadır.Bu durum özellikle ürünün azaldığı,sonbahar aylarında bazı spekülatörlerin etkisiyle de çok daha fazla olacağı tahmin edilmektedir.

       Yine tüm ülkemizde olduğu gibi ekmek fiyatlarında da artışın kaçınılmaz olduğu görülmektedir. Daha şimdiden başta tane mısır ve silajlık mısır olmak üzere yem bitkileri fiyatlarında hızlı bir artış görülmektedir (Rekolte düşüklüğüne bağlı olarak). Önümüzdeki süreçlerde bazı spekülatif hareketlerde bu ürünlerde fiyat artışları da kaçınılmaz görünmektedir. Bu durum kaçınılmaz olarak et ve süt fiyatlarına yansıyacaktır. Hayvansal ürünlerin fiyatlarında artış kesin görünmektedir.

       Hem tane mısır hem de silajlık mısırda ilimizde kuraklığa bağlı hem de zamanında ve yeterince sulama yapılamamasından dolayı %40-50 arasında verim kaybı olacağı tahmin edilmektedir.

       Yine başta kekik (kekikde %50 civarına), kimyon, anason, nohut, haşhaş gibi ürünlerde kuraklığa ve aşırı sıcaklıklara bağlı olarak bu ürünlerde %15-30‘lar arasında ürün kaybı olacağı tahmin edilmektedir.

       İlimiz tarımında geniş yer tutan üzüm yetiştiriciliği aşırı sıcaklıklara bağlı olarak danelerde buruşma, küçülme, kuruma oluşmakta, bu durum kalite düşüklüğü ile beraber en az %30-45‘lerden fazla ürün kaybına neden olacağı tahmin edilmektedir. Oluşan kalite düşüklüğüne bağlı olarak üreticilerin ürünleri şarap işletmeleri tarafından %25 daha düşük fiyatlarla alınmaktadır.

       Çivril Ziraat Odası yetkililerinden edinilen bilgiye göre yöredeki meyvelerde kuraklığa ve aşırı sıcaklığa bağlı verim kayıplarının %25-33 oranında olduğu belirtilmiştir.

       Geniş bağcılığın olduğu Çal, Çivril, Bekilli ve Baklan da Çal Ziraat Odasının bildirdiğine göre hem kalite düşüklüğünün yanında kuraklığa bağlı zararın %50-80 civarında olduğu belirtilmektedir.

       Tüm bunların yanında alkollü içeceklerde uygulanan yüksek ÖTV ve KDV ile zorunlu olması istenen bandrol olayı ilimizdeki şarap işletmelerini çok zor durumda bırakmış, bazı işletmeler kapanmış ve önümüzdeki süreçlerde de bu durumun ilimiz bağcılığını ve işletmesini çökertmesi kaçınılmaz görünmektedir.

       Üreticiler yaklaşık 1.5 YTL‘ye mal ettikleri en ucuz şarabın şişesini en az 5.5 YTL‘ye  satmak zorunda kalmaktadırlar ki bu durum yeterli talep olmamasına bağlı olarak işletmelerin elini kolunu bağlamaktadır.

       İlimizde bugün için pamuk ekim alanları önceki yıllara göre %60 civarında azalmıştır. Bunda devletin izleyegeldiği tarım politikalarının büyük etkisi  olmuştur. Pamuk fiyatları 3-4 yıldır aynı kalırken kullanılan girdi fiyatları önceki yıllara göre %30-50 civarında artmıştır.

       Pamuk üreticilerinden ve Ziraat Odaları yetkililerinden edindiğimiz bilgiye göre zamanında ve yeterince su verilmemesine bağlı olarak pamuktaki rekolte düşüklüğünün en az %20‘ler civarında olacağı belirtilmektedir.

       İlimizde kuraklığa bağlı zararı tespit için Tarım İl Müdürlüğü başkanlığınca oluşturulan komisyon bugüne kadar konu ile ilgili bir çalışma başlatmamıştır. Oysa komisyonun yerinde ve zamanında bilimsel olarak yapacağı çalışma ile belirtilen ve %25 ve üzeri zarar tespit edilen buğday, arpa, fiğ ve korungadaki ürün kayıpları ile birlikte diğer ürünlerdeki kayıplarda kesin rakamlara yakın bulunabilecektir.

       Hükümetin seçim öncesi değişik kaygılara bağlı olarak ayrıntıları kesin olarak açıklanmayan, kuraklığa bağlı olarak oluşan %25 ve üzeri zarar için ve de sadece dört üründeki (buğday, arpa, fiğ ve korunga) kuraklık desteği ülkemiz gerçeği ve bölgeden bölgeye değişen kuraklık zararları göz önüne alındığında, yine her bölgede ürün çeşitliliğinin farklılığı da dikkate alındığında yetersiz, adaletsizdir. Ayrıca bölgeler arasında üreticiler içinde adaletsizdir. Şöyle ki Orta, güney ve doğu Anadolu için bu ürün ekimleri ağırlıkta ve bu bölgelerde bizim ilimizde olduğu gibi ürün çeşitliliği fazla değildir. Kuraklık zamanlarında telafi edici ödemelerin sadece bu dört ürün için yapılması bu bölgemizdeki üreticilerin sorununu çözmeyecektir.

       Yapılan kuraklık zararları oysa  ilimizde ve bölgemizde bu dört ürünün yanında daha ağır yer tutan üzüm, pamuk, mısır, nohut vb. oluşan zararları kapsamamakta ve büyük adaletsizliğe neden olmaktadır.

       İlimizde 2. ürün ekimine izin (yeterli su olmamasından) verilmemesi üreticilerin kayıplarını görünenden çok olduğu gerçeğini de kesinlikle göz ardı edilmemelidir.

       Bu arada unutulmamalıdır ki, marketlerde ve semt pazarlarında ürünlerin satış fiyatlarının yüksekliği üreticinin kuraklıktan dolayı fiyatları artırdığı ve daha da fazla kazandığı anlamına gelmemelidir. Ürünün üreticisinin elinden çıkış fiyatı ile tüketiciye ulaştığı andaki en az 3-4 kat fiyat farklılığı üretici dışındaki kesimlere gitmektedir. Hep kazanan bu kesimlerdir. Kaybedenler üretici ve tüketicilerdir.

       İlk kararnamede çiftçinin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizleri ile birlikte erteleneceğinin duyuruldu,yeni kararnamede ise ertelenen tarımsal kredi borçlarına erteleme döneminde banka ve TTK tarafından %7 faiz uygulanacak denmiştir.

       Kuraklık zararları da tıpkı don zararların da olduğu gibi Tarım Sigortaları kapsamına dahil edilmeli, gübre, ilaç ve sertifikalı tohumda KDV  düzeyleri makul düzeye düşürülmelidir. Hatta bu üretimin sürekliliğinin sağlanması açısından bir zorunluluktur.

       Kuraklığın devam edeceği kabul edilirse ki öyle gözüküyor, bu durumda tarımımızı bu olguya göre yeniden kurgulamak kaçınılmaz zorunluluktur.

 

 

 

 İbrahim GÜR                                                                              

Ziraat Mühendisleri Odası                                                         

Denizli Şube Başkanı

 

KURAKLIK EKONOMİSİ SADECE ÇİFTÇİNİN SIRTINDAN OLMAMALIDIR

 

 

 

Bilindiği gibi yerküremiz, karşılaştırabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal bir değişimin yanı sıra doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklim değişikliği ile karşı karşıyadır.

İnsanoğlu bir yandan ısınma, ulaşım, aydınlanma ve sanayi üretiminin enerji gereksinimlerinin karşılanabilmesi amacıyla milyarlarca yılda yer altında hapsedilmiş katı, sıvı veya gaz formundaki fosil yakıt kaynaklarını kullanarak diğer yandan da doğal kaynaklarımız üzerinden rant elde etme arzusuyla çevrenin tahribatı ve ormansızlaştırma sonucu söz konusu iklim değişikliğinde önemli bir etkendir. Artan dünya nüfusunun beslenme, giyinme, barınma ve sosyal gereksinimlerinin karşılanabilmesi için orman alanları yok edilerek tarıma açılmakta, kimi zaman da ulaşım, sanayi ve kentsel yerleşim amaçlı olmak üzere bu alanların doğal dokusu tamamen yok edilebilmektedir. Bütün bunların bir sonucu olarak atmosferimizin, okyanuslarımızın ve kara kütlelerimizin yüzeyindeki sıcaklıklar da yükselmektedir. Sonuç olarak, küresel kuraklık, çölleşme, kitlesel göçler, canlı türlerin önemli bir kısmının yok olması, dünyanın yiyecek stoklarının erimesi ve benzeri daha birçok afet ile karşılaşılması kaçınılmazdır.

Bilindiği gibi, ülkemiz (bu yıl itibariyle) 1650 m3 kişi başına yıllık su potansiyeli ile su fakiri olma yolunda bir ülkedir ve var olan su kaynaklarımız da her geçen gün daha da kirletilerek potansiyel kullanım dışına çıkarılmaktadır. Diğer yandan da "yağışların kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi ve hidrolojik dengede bozulmalara sebep olan doğal olay" olarak tanımlanan "kuraklığın" ülkemizde son 20 yıl içinde artan sıklıkta görüldüğü bilinmektedir.

Kuraklık bir doğal afettir. Kuraklığın başlangıç ve bitişinin belirsiz oluşu, kümülatif olarak artması, aynı anda birden fazla kaynağa etkisi ve ekonomik boyutunun yüksek olması onu diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellikleridir. Meteorolojik karakterli doğal afetler içinde de tahmini en zor olandır. Kuraklık, bir yandan insan ve faaliyetlerinin su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle toplum üzerinde önemli etkiler göstermekte, diğer yandan da ciddi çevresel, ekonomik ve sosyal sorunlara da neden olmaktadır.

Toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su bulunmaması olarak tanımlanan tarımsal kuraklık ise nem kaybı ve su kaynaklarında kıtlık oluştuğu zaman meydana gelir ve ürün miktarında önemli ölçüde azalmalara, bitki gelişimlerinde değişime ve hayvanlar için ölümlere varabilen tehlikelere neden olur. Kuraklık, her ne kadar ekonominin birçok sektörünü etkilese de tarım sektörü bu doğal afetten en çok etkilenen sektör konumundadır. Kuraklığın en belirgin etkileri arasında; tarımsal üretimde verimliliğin ve çeşitliliğin azalması, zararlı ve hastalıkların yaygın etkilerinin görülmesi, ürün kalitesinde düşüklük, otlakların verimliliğinin azalması, balık üretiminde kayıplar, ulusal büyümede ve ekonomik gelişmede gecikme, yiyecek üretiminde düşüş, yiyecek stoklarında azalma, suyun taşınmasında pahalılık, çiftçi gelirlerinde kayıplar, tarıma dayalı sanayi sektöründe kayıplar, toprak, su ve rüzgar erozyonunda artış, suyun kalitesine olumsuz etkiler, bitki ve hayvanların doğal yaşam alanlarına olumsuz etkiler, yiyecek kıtlığı, derinleşen yoksulluk, göçler, sosyal huzursuzluklar, kırsalda yaşam seviyesinde düşüşler ve diğerleri belirtilebilir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (DMİGM)‘nün Türkiye geneli için 2007 Kuraklık Değerlendirme raporuna göre; ülkemiz bulunduğu coğrafi konum itibariyle yarı-kurak bir iklim kuşağında bulunduğundan ve topografyası gereği düzensiz yağış rejimine sahip olması nedeniyle sürekli kuraklık riski altında yaşayan bir ülkedir. İçinde bulunduğumuz yıl içerisinde yağışlarda normale göre Ege Bölgesi‘nde %43, Marmara Bölgesi‘nde %34, İç Anadolu Bölgesi‘nde %22 ve Akdeniz Bölgesi‘nde %13 azalma olmuş ve Ağustos ayında da sıcak ve kurak dönem etkisini sürdürecektir. İzmir, Denizli,Akhisar, Manisa, Muğla, Aydın, Kütahya ve Ege Bölgesi‘nde yer alan daha bir çok yöremiz bu yıl itibariyle kuraklık sınıflandırmasında en şiddetlisi olan "Çok Şiddetli Kurak" sınıfına girmişlerdir.

Yaşamakta olduğumuz böylesi şiddetli bir "doğal afet" koşulunda, üreticilerimiz ülkemizin bir çok bölgesinde bir çok tür ve çeşitteki bitkilerin en çok gereksinim duydukları dönemlerde (örneğin buğdayda; çimlenme, kardeşlenme, sapa kalkma, başaklanma, olgunlaşma) yeter miktarda suyu bulamadıkları için verim kaybı ve kalite düşüklüğü sorunları ile karşı karşıya kalmışlardır. Diğer yandan çok yüksek değerlerde seyreden "sıcaklık" sonucu özellikle meyve ve sebzelerde solunum ve fotosentez dengeleri bozulmuş, meyve dökülmeleri, meyve yanıkları ile karşılaşılmış, bitki büyümeleri yavaşlamış ve solmalar görülmüştür.

Tüm bunların sonucunda zaten yüksek girdi maliyetleri ve düşük ürün fiyatları karşısında zor durumda olan çiftçimizin zararı katlanmış bulunmaktadır. Buğday, ayçiçeği, baklagiller, fındık, incir, mısır, pamuk, sebze ve meyveler, zeytin ve daha birçok üründe %50‘lere varan oranlarda verim ve kalite düşüşüne bağlı değer kayıpları bildirilmektedir. Bölgemizde (Kuzey ve Güney Ege) ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde zeytin üretiminde kuraklığa bağlı %50‘lere varan kayıpların olduğu sulama olanağı bulunamayan genç ağaçların kurudukları görülmektedir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği‘nin yapmış olduğu gözlem sonuçlarına göre de ülkemiz genelinde 5 milyar YTL tarımsal üretim kaybının olduğu bildirilmiştir.

Unutulmamalıdır ki "Kuraklık" çiftçinin önleyemeyeceği bir doğal afettir ve sonuçları ve maliyeti tek başına çiftçinin sırtına yüklenmemelidir. Ülkemizin başına gelen böylesi bir afetin zararlarını karşılamak devletin en temel görevlerinden birisi olmalıdır. Oysa ki, Kuraklık Tarım Sigortaları Kanunu kapsamının dışında tutulmaktadır. Diğer yandan hükümetimiz, 2007/12339 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile bu yılki Kuraklık nedeni ile zarar gören çiftçilere hibe olarak vermeyi taahhüt ettiği destekleme kapsamında;

*        Sadece 40 ili kapsam içerisine almış,

*        Zarar % 25‘i aşarsa destek vermeyi öngörmüş ve bunun altındaki zararlar ile ilgilenmemiş,

*        Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı olma koşulu getirerek kayıtlı olmayanları yok saymış,

*        Sadece buğday (15 YTL/da), arpa ve korunga (12 YTL/da) ve fiğ (20 YTL/da) ürünlerini kapsam içerisine almış,

*        Söz konusu hibenin "sertifikalı tohumluk ihtiyacının karşılanması amacıyla" verileceğini bildirerek çiftçiden çok tohumculuk sektörünün zararlarına karşı duyarlılık göstermiş,

*        Desteğin çiftçilerin "kaybettikleri ürün miktarına karşılık gelen alan" üzerinden verilmesini vurgulayarak esasen zararın sadece (yaklaşık) % 7 .% 18‘lik bir kısmını karşılayacağını karara almış bulunmaktadır. (bu konu üzerinde iki ekstrem örnek aşağıda verilmektedir;

o    500 kg/da ortalama buğday verimi alan 100 dekar alan sahibi bir üretici %25 kayba uğrar ise sahibinin alacağı toplam destek miktarı : 100 dekar * %25 kayıp * 15 YTL/da = 375 YTL oysa ki bu çiftçinin toplam zararı: 500 kg/da * % 25 kayıp * 100 dekar * 40 YKr/kg = 5000 YTL Desteğin toplam zararı karşılama oranı : 375 / 5000 = %7.5

o    200 kg/da ortalama buğday verimi alan 100 dekar alan sahibi bir üretici %25 kayba uğrar ise sahibinin alacağı toplam destek miktarı : 100 dekar * %25 kayıp * 15 YTL/da = 375 YTL oysa ki bu çiftçinin toplam zararı: 200 kg/da * % 25 kayıp * 100 dekar * 40 YKr/kg = 2000 YTL Desteğin toplam zararı karşılama oranı : 375 / 5000 = %18.75

*        Ayrıca, kuraklıktan zarar gören üreticilerin kredi borçlarının 1 yıl süre ile ertelenmesi uygulamasında faiz tahakkuk ettirilmesi bir destek değil sadece zararın geciktirilmesidir.

*        Kuraklık Desteklemesinin iyi duyurulamamış olması sonucunda da zarar gören üreticilerimizin de önemli bir kısmının bundan yararlanamadığı bilinmektedir.

Bu bağlamda, öncelikle ve ivedi olarak;

*        Kuraklık ve sıcaklık zararları da  Tarım Sigortaları kapsamına alınmalıdır,

*        Kuraklık desteği sadece buğday, arpa, fiğ ve korunga için değil, bu afetten etkilenen istisnasız tüm ürünleri kapsamalıdır,

*        Kuraklık afetinin zararları, küresel ısınmaya sadece %5‘lik etkisi olan tarım sektörü ve  çiftçilerimiz değil tüm yurttaşlarımız tarafından üstlenilmelidir,

*        Kuraklık bahane ederek tüketici fiyatlarında spekülatif artışlara neden olan aracıların önüne derhal geçilmelidir,

*        Kuraklık desteği olarak verilen yardımlar, göstermelik ve bir lütuf olarak değil fakat üreticinin zararını karşılamaya yönelik olmalıdır.

KURAKLIK DOĞAL AFETTİR VE MALİYETİ ÇİFTÇİNİN SIRTINA YÜKLENMEMELİDİR.

İbrahim GÜR                                                                         

Ziraat Mühendisleri Odası                                                    

Denizli Şube Başkanı

Okunma Sayısı: 1741