DOĞRUDAN GELİR DESTEĞİ GİTTİ YERİNE ÜRÜN DESTEĞİ GELDİ Mİ? - DÜNYA

MERKEZ
07.02.2008
 

OLAYLARIN İÇİNDEN / Tevfik Güngör

2008 yılının başından itibaren Doğrudan Gelir Desteği‘nden (DGD) "Ürün Desteği‘ne (ÜD) geçileceği konusundaki açıklamalar üzerine bu sütunda iki sistemin zarar ve yararlarını belirtmeye çalışmıştım.

Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Dr. Gökhan Günaydın, yazım üzerine konuyu bir uzman gözü ile değerlendirerek bir açıklama gönderdi. Dr. Gökhan Günaydın, DGD‘den ÜD‘ye geçilmesinin AB ile ilişkiler açısından ciddi sorunlar yaratacağına işaret ediyor. Dr. Gökhan Günaydın diyor ki,

1- Doğrudan Gelir Desteği, 1999 yılında IMF ile imzalanan Stand-by Anlaşması ve 2001 yılında Dünya Bankası ile imzalanan "Tarım Reformu Uygulama Projesi"nin (TRUP) hükümleri gereğince, 57‘nci Hükümet tarafından uygulanmaya başlatılmıştır.

2- Sözü edilen yıllarda Avrupa Birliği‘nin uyguladığı DGD verime, ürüne ve üretim yapılan bölgeye göre farklı şekillerde uygulanmaktaydı.

Böylelikle AB DGD uygulaması bir taraftan üretim planlamasının bir aracı iken, diğer taraftan verimliliği desteklemekte ve bölgesel farklılıklara da duyarlı bir politika aracı niteliği taşımakta idi. Kısacası, AB DGD sistemi üretimle bağlantılıydı.

3- Buna karşılık Türkiye‘de uygulanan DGD sistemi, yalnızca ekim yapılmak koşulu ile dekar başına ödeme yapılması esasına dayanıyordu.

4- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, teknik eleman eksikliği nedeniyle, DGD beyanlarını etkin bir şeklide kontrol edemedi.

Bu nedenle, özellikle sulama yatırımı yapılmayan alanlarda hiç ekim yapılmadan DGD ödemesi alınmaya başlandı.

Ayrıca toprağı işleyen değil, arazi sahibi DGD‘den yararlandı.

5- 2001 yılında tarım bütçesinin yüzde 49‘u (501 milyon YTL), 2002 yılında yüzde 79‘u (1,469 milyar YTL), 2003 yılında yüzde 83‘ü (2,320 milyar YTL) DGD için kullanılmıştır.

2004 yılında yüzde 69‘u (2,125 milyar YTL), 2005 yılında yüzde 45‘i (1,673 milyar YTL), 2006 yılında yüzde 56‘sı (2,653 milyar YTL), 2007 yılında yüzde 29‘u (2,618 milyar YTL) ve 2008 yılında yüzde 32‘si (1,710 milyar YTL) DGD ödemelerine ayrılmıştır.

6- 2004-2007 döneminde fark ödemesi destekleme (prim) ödemeleri ise, yağ bitkileri (kütlü pamuk, zeytinyağı, ayçiçeği, soya fasulyesi, kanola, dane mısır), hububat ve çayın toplamı olarak, 2004 yılında tarım bütçesinin yüzde 11‘i (334 milyon YTL), 2005 yılında yüzde 24‘ü (897 milyon YTL), 2006 yılında yüzde 27‘si (1,292 milyar YTL), 2007 yılında yüzde 32‘si (1.794 milyar YTL) ve 2008 yılında yüzde 33‘ü (1,758 milyar YTL) olarak gerçekleşmiştir.

7- Prim desteği ödemeleri, Türkiye‘nin arz açığı bulunan yağ bitkilerinde ekim alanı ve üretimi artırmak üzere etkinlik göstermekte, tahıl ürünleri ve çayı desteklemekte, başka bir deyişle, sınırlı da olsa üretim planlamasının bir aracı olarak çalışmaktadır.

8- Avrupa Birliği, Türkiye‘nin tarım bütçesi içinde üretimle bağlantısız DGD ödemelerinin payının azalması ve buna karşılık prim desteği ödemelerinin artış göstermesini şiddetle eleştirmektedir. Çünkü AB, 2003 yılında Ortak Tarım Politikası‘nda yaptığı bir değişiklikle DGD ödemelerini Tek Ödeme Planı (Single Payment Scheme) denilen üretimle bağlantısız bir temele oturtmuştur.
9- Bu bağlamda, Avrupa Komisyonu‘nun 6 Kasım 2007 tarihli "Türkiye İlerleme Raporu"nda bu durum aşağıdaki şekilde eleştirilmektedir;

"Türkiye politikasını ve mevzuatını uyumlaştırma konusunda çok sınırlı bir ilerleme kaydetmiştir. Önemli bir alanı kapsayan destek araçları üretimle bağlantılı olarak uygulanmaya devam etmektedir. Bu uygulama, tarımsal destek araçlarının üretimle bağlantısız bir şekilde hemen tüm sektörleri içerecek şekilde genişletildiği reformdan geçmiş OTP‘nin mevcut çizgisinden esaslı bir değişiklik göstermektedir".

AB, Ortaklık Anlaşması‘nın Ek Protokolü uyarınca, prim desteği uygulamalarının sürmesini, Tarım ve Kırsal Kalkınma dosyasının açılması önünde bir engel olarak kabul etmektedir.

Tarım ve Kırsal Kalkınma dosyasında bulunan 6 açılış kriterinden birisi olan bu konuda, AB‘nin ifadeleri aynen şöyledir; "Üretimle ilişkili doğrudan destek ödemeleri ve fiyat destek tedbirlerinin öneminin artması yönündeki eğilimi, üretimle ilişkisi olmayan doğrudan destekler lehine tersine çevirecek bir stratejinin hazırlanarak Avrupa Komisyonu‘na sunulması gerekmektedir".

10- Hükümet, AB‘nin açılış kriteri saydığı ve şiddetle eleştirdiği bir konudaki mevcut uygulamayı daha da ileri götürmeyi göze alabilecek midir? Asıl tartışılması gereken konu budur.

11- Bütün bu değerlendirmelerden sonra, doğru bir destekleme modelinin öncelikleri ve hedefleri ne olmalıdır sorusunun açıklanması gerekmektedir. Tarımsal destekleri pazar fiyatı destekleri (üreticinin ürününe ödenen taban fiyat ve fiyat primi uygulamaları, iç pazarı korumak amacıyla uygulanan sınır önlemleri, dışsatım teşvikleri ve dışalım kısıtları) temeline oturtacak her türlü yaklaşım doğru bir yaklaşım olacaktır. Bunun yanında dolaylı gelir destekleri olarak tanımlanan ve genel olarak üretim masraflarını azaltıcı etkiye sahip önlemler de (üretim girdilerine sübvansiyon uygulamaları, finansman kolaylıkları ve ürün sigortalamasına verilen devlet destekleri) sektörü güçlendirici etkiye sahip olacaktır. Tarıma sağlanan genel hizmetler ise, (Tarımsal altyapı hizmetleri, eğitim-araştırma ve yayım hizmetleri, tarım sektörüne tanınan vergi kolaylıkları, taşımacılıkta tanınan ayrıcalıklar) uzun dönemde tarım sektörü üzerinde maliyetleri azaltıcı etki yaratacaktır.

Okunma Sayısı: 6232