DÜNYA SU FORUMU İSTANBUL’DA! - WWW.UZUMSEN.ORG
Yaklaşık bir ay sonra Dünya Su Forumu (DSF) ülkemizde, İstanbul’da yapılacak. Bir kısmımız bu forumun ne olduğunu ya hiç bilmiyor ya da dünyada yaşanan su sorunu nedeniyle iyi bir şeylerin tartışılacağı uluslararası bir etkinlik olacağını zannediyor. Forumun ne anlama geldiğini iyi bilen bir kesim de var elbette, onlara da her zaman olduğu gibi felaket tellalı deniyor. İlk iki kategoride yer alanlar için DSF’nun ne anlama geldiğini biraz açalım.
İlk iş olarak kapitalizminin sıkıntıya girdiği ve darboğazını aşmak üzere doğal varlıkları üretimi ve kazancı uğruna yok etmeyi planladığı 1970'lere bir dönelim.
Hepimizin yakından tanıdığı Birleşmiş Milletler (BM), 1972 ve 1977 yıllarında düzenlediği konferanslarda suyun temel bir insan hakkı olduğunu vurguluyordu. Bu nedenle de 1980'li yıllarda gelişmekte olan ülkelere su ve kanalizasyon altyapılarına yatırım yapmalarını sürekli tavsiye etti.
Yatırımların tamamlanmaya başladığı 1990'lı yıllarda aynı BM birden ağız değiştirdi. 1992 yılında düzenlediği Su ve Çevre Konferansı ile Çevre ve Kalkınma Konferanslarında suyun artık ekonomik olarak alınıp satılabilecek ticari bir mal olduğunu ve su hizmetlerinin iyi bir yönetişim ile yönetilmesi gerektiğini dillendirmeye başladı. Konferanslarda su sorunu küresel ölçekte yalnızca bir işletme sorununa indirgenmişti. Su artık piyasa koşullarına açılabilecek ve kamu hizmeti anlayışı dışına çıkarılabilecekti.
Ülkelere altyapı hizmetleri için kredi sağlayan Dünya Bankası (DB) sürekli olarak içme suyu hizmeti veren kamu kurumlarını hedef aldı. Yerel yönetimlerin bu hizmetleri etkin ve verimli bir şekilde sağlayamadığını, ancak özel sektör tarafından bu hizmetlerin etkin ve verimli bir şekilde sunulabileceğini vurguladı. Bu nedenle de 1990 öncesinde sağladığı kredilerin ön koşulu olarak su hizmetlerinin ticarileştirilmesini ve özelleştirilmesini ön koşul olarak şart koştu. DB bu çalışmalarında IMF ile paralel çalıştı.
Su hizmetlerinin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi alanında diğer önemli bir kurum ise Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)'dür. Bu çerçevede DTÖ'nü kuran anlaşmalardan biri olan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması'nın (GATS) maddelerinden biri de su hizmetlerinin ve kaynaklarının özelleştirilmesidir. Bu konuyu özellikle Avrupa Birliği zorlamaktadır. Nedeni de dünya devi üç su şirketinden Suez ve Veolia Fransızlara, RWE ise Almanlara aittir. AB'nin lokomotif iki ülkesi kendi şirketlerinin önünü açmak istemektedir.
Görüldüğü üzere bazı kurumlar üzerinden son derece dağınık bir şekilde yürütülen su politikalarını tek bir elden yönetmek isteyen sermaye 1996 yılında Fransa'nın Marsilya kenti merkezi olmak üzere Dünya Su Konseyi (DSK)'ni kurdu. Konseyin içinde devletler, BM, DB, çokuluslu su ve enerji şirketleri yer almaktadır.
DSK kuruluşundan bir yıl sonrasından itibaren her 3 yılda bir DSF düzenlemeye başladı. İlk forum 1997'de FAS'ta, ikincisi 2000'de Hollanda'da, üçüncüsü 2003'te Japonya'da, dördüncüsü 2006'da Meksika'da düzenlendi. Bu forumlarda dünya su ihtiyacı ortaya kondu, konseye bu vizyonu geliştirme görevi verildi, su kaynaklarını paylaşmak, suyu fiyatlandırmak, suyu iyi bir yönetişim ile yönetmek gibi konular masaya yatırıldı. Forumlarda yönetişim yaklaşımı ile suyun ekonomik bir mala dönüştürülmesi kararların özünü oluşturdu.
Meksika'da düzenlenen DSF diğerlerinden farklı olarak bir takım gösterilere sahne oldu. Her üç yılda bir yapılan DSF'nun dünya halklarının başına neler açacağını gören örgütler yaklaşık 100 bin kişi ile Meksika'daki forumu protesto ettiler.
Dünya halklarının sadece %9 gibi küçük bir bölümü şirketlerden su kullanmasına karşın piyasa 1 trilyon dolara yaklaşmış durumdadır. Son derece karlı olan bu alanda su hizmetleri devlet tarafından sağlanan ülkeler şirketlerin dolayısıyla DSK'nin iştahını kabartıyor.
DSF'nun beşincisi 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında ülkemizde düzenlenecek! Bu süreci ise su hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve su kaynaklarımızın özelleştirilmesi izleyecek! "İyi de ne olacak bize ne" mi diyorsunuz hala? Onun da cevabını verelim.
Hiç düşündünüz mü, hayatımızda en değer verdiğimiz kişilere ikramda bulunurken en yaygın kullandığımız tabirleri … "bir çay içelim" ya da "ikram edecek bir çorbamız da mı yok".
İşte o gün gelip sermaye amacına ulaştığında çayın da çorbanın da sudan yapıldığının farkına varacak, bu tabirleri kullanırken bir kez daha düşüneceğiz!
Ahmet ATALIK - TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı