EŞGÜDÜM KURULU BASIN AÇIKLAMASI
Eşgüdüm Kurulu tarafından Anayasa değişikliği ile ilgili basın açıklaması yapıldı.
BASIN AÇIKLAMASI
Anayasa, bir devletin temel yapısını, kuruluşunu, iktidarın devrini, yurttaşların devlete, devletin yurttaşlara karşı hak ve ödevlerini düzenleyen temel bir belgedir. Zamanla toplumun gereksinimlerine göre, usulüne uygun değiştirilmesi elbetteki gerekebilir. Anayasaların nasıl yapıldıkları kadar, nasıl değiştirilecekleri de önemlidir. Anayasa tüm toplumun bir uzlaşma belgesidir. Bu nedenle toplumun tüm dinamiklerinin anayasa hazırlanmasına, değiştirilmesine katılması bir hukuk devletinde zorunluluktur.
Montesquieu‘nun dediği gibi yargı gücü yasama ve yürütmeden ayrılmamışsa "hürriyet" yoktur. Eğer yargı yasama ile birleşmiş ise vatandaşın hayatı ve özgürlüğü keyfiliğe bırakılmıştır. Yasama ve yürütmenin yargı ile birleşmesi hakimi "hüküm" veren değil "tahakküm" eden yapar. Bu nedenle bağımsız yargı hukuk devletinin zorunluluğudur. II. Dünya Savaşının dünyamıza neler kaybettirdiği açıktır. Bu savaşın sonunda Almanya da 1949 da, İtalya da 1948 de Anayasa Mahkemelerinin kurulması ve tüm yasaları denetlemesi bir tesadüf değil, bir zorunluluk olmuştur. Bağımsız yargı sadece vatandaşları değil yasama ve yürütmeyi de birbirine karşı korur.
Anayasamız da halk kendisine ait olan egemenlik hakkını yasama, yürütme ve yargı eliyle kullanır. Bu güçlerin birbirine karşı daha fazla yetkisi olamaz. Anayasa değişikliği yapılırken kuvvetler ayrılığı ilkesine dokunulmamalıdır. 12 Eylül Anayasası kuvvetler ayrılığı ilkesini yürütme lehine düzenlemiştir. Yeni düzenlemenin yargı bağımsızlığını daha da güçlendirmesi gerekirken yürütme ve yasamanın yetkilerinin artırılması, eleştirilen 12 Eylül Anayasasının daha da geriye götürülmesi anlamına gelir.
Anayasa değişikliği taslağının hazırlanmasında ve sunulmasında izlenen yol ise en hafif deyimi ile toplumu tamamen kutuplaşmaya sürükleyen bir yoldur. Toplumsal uzlaşı sağlanmadığı gibi bunun ilk adımı olan kurumsal ve siyasi diyalog dahi kurulmadan, yasama organının görev döneminin son aşamasına geldiği bir dönemde anayasa değişikliğinin gündeme getirilmesinin amacının anayasada sağlıklı değişiklik yapmak olmadığı, siyasal iktidarın çözemediği ekonomik sorunları gündemden düşürmek, yoluna çıkacak muhtemel yargı ve kamuoyu denetiminin önünü kapatmak olduğu kuşkusu haklı olarak toplumun her kesiminde doğmuştur. Bu yetmezmiş gibi değişikliklerin tümünün referanduma sunulması isteği topluma bir dayatma, zıtlaştırmadır. Geçmiş deneyimler göstermiştir ki toplumsal uzlaşma, katılımcılık ve çoğulculuktan uzak yapılan anayasa değişiklikleri, toplumların sorununu çözmemişler, tam tersine yapılan değişikler sorunlara neden olmuşlardır. Unutulmamalıdır ki bugün herkesin eleştirdiği mevcut anayasa %92 oyla onaylanmış bir anayasadır. Görülmüştür ki Milli irade sorunu olmayan mevcut anayasanın yapılışında izlenen yol yanlıştır. Aynı yöntemle yapılacak anayasa değişiklikleri de sorun çözmeyecek, sorun yaratacaktır.
Kendi dışındakilere haklarını tanımayan, hukuk devleti ve demokrasinin önünde en büyük engel olan seçim barajını kaldırmayan, hiçbir demokratik ülkede bulunmayan milletvekili dokunulmazlıklarını kürsü dokunulmazlığına dönüştürmeyen anayasa değişikliklerinin, iktidarın kalıcı kılınmasına hizmet edeceği açıktır.
Kamuoyuna açıklanan ve görüşülmesine başlanan anayasa değişiklikleri, özellikle yargıya ilişkin değişikliklerde, adaletin işleyişinde var olan temel sorunlar görmezden gelinerek, sadece Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa mahkemesi gibi yargının üst kurumlarında yapısal değişikliğe gitmenin bir yargı reformu değil, yargıyı denetim altına almaya yönelik bir aldatmaca olduğu açıkça görülmektedir. Siyasi iktidarın özellikle son yıllarda yüksek yargı organlarına karşı yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan bir tavır içinde olduğu, yargıyı hedef gösterdiği, yıprattığı, zaman zaman bu tavırların adeta bir saldırıya dönüştüğü gibi, adalet bakanlığının HSYK‘ nin çalışmalarını engellediği kamuoyunda endişe ile izlenmektedir. Bu ortam ve koşullar altında siyasi iktidarca dayatılan anayasa değişikliğinin amacının özü itibariyle sık sık kendisine ayak bağı olarak gördüğü yüksek yargı organlarını tasfiye etmek, iktidara tabi bir yargı yaratmak olduğu endişesi giderek ağırlık kazanmaktadır.
Siyasi iktidarın yargıya ilişkin değişiklikleri uluslar arası ölçülere bağlamasının da geçeklerle ilgisi yoktur. Gerek AB istişare ziyaret raporları, gerek ilerleme raporları ve gerekse Avrupa Yargıçlar konseyi raporunda en çok eleştirilenler yargı bağımsızlığını önündeki engellerden olan Adalet Bakanı ve Bakanlık müsteşarının HSYK‘ na katılmasıdır.
Katılımcı ve çoğulcu bir süreç içinde gelişmeyen, temel bir uzlaşmaya dayanmayan bu nedenle de milli iradeyi yansıtmayan anayasa değişiklerinin, hazırlama ve kabul sürecinin 12 Eylül anayasasından hiçbir farkı yoktur. Adalete kolay ve çabuk ulaşılmasını sağlayan bağımsız bir yargı hepimizin istemi ve beklentisidir. Bağımlı yargı hüküm kurmaz, tahakküm kurar.
Anayasa değişikliklerinin gerçekleşmesi durumunda kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ilkelerinin, buna bağlı olarak hukuk devletinin sadece adı kalacaktır. Yasama ve yürütmeye bağlı bir yargı ile hukuk devleti olamaz. Herkesin bir gün hukuka ve hukuk devletine, bağımsız yargıya ihtiyacı olacağını hatırlatır, katılımcı ve çoğulcu, temel bir uzlaşmaya dayanan, öznesinde insanın olduğu, insanımızın insan gibi yaşamasını garanti altına alan, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ve hukuk devleti ilkelerine uygun bir anayasa hepimizin özlemi ve dileğidir Saygılarımızla 21.04.2010.
Antalya Meslek Odaları Eşgüdüm Kurulu
Antalya Barosu, Makine Müh. Odası,
Gıda Müh. Odası Antalya İl Tem. Elektrik Müh. Odası,
Kimya Müh. Odası Antalya İl Tem. Mimarlar Odası,
Veteriner Hekimleri Odası, Şehir Plancıları Odası
Ziraat Müh. Odası, Jeofizik Müh. Odası,
İnşaat Mühendisleri Odası, Peyzaj Mimarları Odası
Antalya SMMM Odası, Maden Müh. Odası,
Diş Hekimleri Odası, Orman Müh. Odası
Harita Müh. Odası, Eczacılar Odası,
Jeoloji Müh. Odası, Tabipler Odası,