EVRENSEL GAZETESİ: HAYVANLARIN GEZDİĞİ MERALARDA ŞİMDİ BETON MİKSERLERİ GEZİYOR- 20 KASIM 2022
Emek Partisi (EMEP) “Kapitalizmin Kıskacında Tarım, Gıda ve Emekçiler” başlıklı sempozyumu Makine Mühendisleri Odası (MMO) Eğitim ve Kültür Merkezi’nde düzenledi. Sempozyuma Türkiye’nin birçok yerinden üretici köylüler, akademisyenler de katılım sağlarken; gençler ve çok sayıda vatandaş da ilgi gösterdi. 2023 yılı bütçe görüşmelerinin başladığını ifade eden EMEP Genel Başkanı Akdeniz, “2022 yılında tarıma ayrılan bütçe 46 milyar Türk Lirası iken; 2023 yılında tarıma ayrılan payın 54 milyar Türk Lirası olduğunu görüyoruz. Yüzde 16’lık bir artış söz konusu. Sadece gübre ve mazotta yaşanan artışa dahi baktığımızda yüzde 16’lık artışın halka reva görüldüğünü söylemek doğru olur” diye konuştu. Afyon’dan sempozyuma katılan üretici Vehbi Ersöz, “Son bir yılda kesilen inek sayısı 1,5 milyon. Eti tüketici normalde daha ucuza tüketiyor çünkü üretici hayvanalarını hep kestiriyor. Bir zamanlar hayvanlarımızın gezdiği meralarda şimdi beton mikserler geziniyor” dedi.
“FİİLİ OHAL REJİMİ VE SAVAŞ KONSEPTİNE KARŞI BİRLİKTE DURMALIYIZ”
4 parça halinde gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz yaptı. Akdeniz, “Değerli üretici köylüler, besiciler, kıymetli odalarımızın ve siyasi partilerin değerli temsilcileri hepiniz hoşgeldiniz. 13 Kasım Pazar günü Taksim’de gerçekleştirilen bombalı saldırıyı lanetliyoruz. Altını bir kez daha çiziyoruz. Sansürle yasakla karartmalarla kanlı cinayetler önlenemez. Sorumluluk iktidarın ve hükümetin üzerindedir” diye konuştu.
Sınır ötesi operasyonlarla Türkiye`nin savaş ortamına sürüklenmesine karşı olduklarını söyleyen Akdeniz, "Fiili OHAL rejimine ve savaş konseptine karşı birlikte durmalıyız" dedi.
Meclis`e 2023 yılı bütçe görüşmelerinin sürdüğüne dikkat çeken Akdeniz, "Atanmış bir bakanın seçilmiş milletvekillerine hakaretleri diz boyu devam etti. Bu tartışmanın içinde halkın bütçesi dışarıda bırakıldı. 2022 yılında tarıma ayrılan bütçe 46 milyar Türk Lirası iken; 2023 yılında tarıma ayrılan payın 54 milyar Türk Lirası olduğunu görüyoruz. Yüzde 16’lık bir artış söz konusu. Sadece gübre ve mazotta yaşanan artışa baktığımız zaman yüzde 16’lık artışın reva görüldüğünü söylemek doğru olur” dedi.
“BİR S-400 FÜZE RAMPASI İLE YOKSUL KÖYLÜYE KAÇ TORBA GÜBRE DAĞITILIR?”
Akdeniz konuşmasında tarımsal üretim ve gıdaya erişimin pandemi ile birlikte son derece sorunlu olduğunu ifade edip, dünyayı ve doğayı kirletenlerin de kapitalist emperyalist tekeller olduğuna dikkat çekti. "Bir savaş gemisi ile kaç ziraat fakültesi kurulur, bir S-400 füze rampası ile yoksul halka kaç torba gübre ve tohum dağıtılır?" diye soran Akdeniz, "Yeni bir yüzyıl tartışmalarında biz işçi ve köylü tartışmalarını ele almalıyız. Bu sempozyum yarınlara da ışık tutacak. İthalata bağlı ülkeler pandemi döneminde parayla bile gıda alamadılar. Tarımsal girdi maliyetleri üç beş kat arttı. Üretimden kopan köylüler ve yoksul halk ortada kalmıştır. AKP halk sağlığına ve halkın sofrasına zararlıdır"diye konuştu.
"BİR ÖĞÜN ÜCRETSİZ YEMEK İÇİN MÜCADELE EDİLİYOR AMA DUYAN KİM?"
Sempozyumun yapıldığı bugünün aynı zamanda “Dünya Çocuk Hakları Günü” olduğunu da ifade eden Akdeniz, “Şu an ülkede kadınlar çocuklar günde bir öğün ücretsiz yemek yesinler diye mücadele ediyorlar ama duyan kim?” diyerek bu sempozyumun yarına katkı sağlayacaklarına inandığını ifade etti. AKP iktidarının tekelleri güvence altına alarak satışı garantilemeye çalıştığını üreticileri görmezden geldiğini ifade eden Akdeniz, "Gıda güvenliğini sağlayan tarım politikaları engellenmelidir. Tarım girdilerinde dışa bağımlılık ortadan kaldırılmalıdır. Su kaynaklarının korunmasına yönelik önlemler artırılmalıdır. Ücreti köylülerinin sendikalaşmaları önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Gıdada tekelleşme ortadan kaldırılmalıdır. Mevsimlik çocuk işçiliğinin yasaklanması ve çocukların eğitime kazandırılması gerekir" diye acil taleplerini sıraladı.
Akdeniz, üçüncü seçenek ve halk iktidarı öznesinde mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı.
“BAKANIN DANIŞMANI İNŞAAT MÜHENDİSİYKEN TARIMIN HALİ NE OLUR?”
EMEP Genel Başkanı Akdeniz’in konuşması ardından birçok ilden sempozyuma katılım sağlayan üretici köylüler yaşadıkları sorunları anlattı.
Üreticilerin yok olup gittiğini söyleyen Amasyalı besici Kenan Ağcihan, “Şimdi ülke zor durumda adam gitmiş Endonezya`da tarım yapıyor. Türkiye’de bütün hayvanlar kesiliyor. Şu anda Tarım Bakanlığı’nın et maliyeti 120 TL biz eti 100 TL`ye satamıyoruz. Küçük işletmeler tamamen yok oldu. Bakanın danışmanı inşaat mühendisi. Böyle olursa tarımın hali ne olur? Şu anda bir torba yem 350 TL. Bir hayvan ayda 4 torba yem yiyor. Bu üretici ne yapsın? Bütün her şeyimiz dışarıdan geliyor, topraklarımız bom boş. Ne oldu bu ülkeye? Bölge bölge bu toplantıları yaparsak çok etkili olur. Giderek çoğalmamız lazım. Milletvekillerine yalvarıyoruz gelin sorunlarımızı anlatalım diye. Şu anda dışarıdan hayvan geliyor dışarıdan gelen bir dananın maliyeti 25 bin lira. Burada ise üretici hayvan bakamıyor, satıyor" diye konuştu.
“BİZ KÜÇÜK İŞLETMELERİN BEŞLİ ÇETE KADAR DEĞERİ YOK MU?”
Afyon`dan gelen üretici Vehbi Ersöz ise "1 yıl içinde kesilen inek sayısı 1 buçuk milyon. Biz küçük işletmelerin beşli çete kadar değeri yok mu? Eti tüketici normalden daha ucuza tüketiyor çünkü üreticiler hayvanlarını hep kestiriyor. Bir zamanlar hayvanlarımızız gezdiği meralarda şimdi beton mikserle geziniyor. Kıl keçilerinin ormanda gezmesi büyük cezalarla engellendi. Tarımı hor gören yarını zor görür. Tarımı, köylüleri, üreticileri, çiftçilerin hor görenlerin yarınını zor etmemiz gerekiyor” dedi.
“ÇAY BİZİM HAYATIMIZ ÇÜNKÜ BEN YARATTIĞIMLA VAR OLMAK ZORUNDAYIM"
Ordu`dan çay üreticisi Murat Üzüm, "Biz sabahın 4`ünde başlayıp her türlü zor koşullarda çalışıyoruz ancak uygulanan kota ve kontenjan ile bizim yaşantımız belirleniyor. Taban fiyatı belirlenirken çay üreticilerinin söz sahibi olması gerekir. Devlet için ithalat ve ihracat gibi gelebilir çay ama bizim için hayatımız çünkü ben yarattığım ürünle var olmak zorundayım. Benim ürettiğim ürüne değer verilmeyince biz yok oluyoruz. Hayatımızı direk serbest piyasaya bağlıyorlar. Fındıkta ise durum daha kötü. Devlet 54 TL ile belirlenmişti ben fındığı 43 TL`ye sattım. Bizi kimse dinlemiyor üreticileri yan yana getirdiği için Emek Partisi`ne çok teşekkür ediyorum.”
“FESTİVALİNİ YAPTIĞIMIZ ÜZÜMÜ MALİYETİ OLAN 3 TL’YE SATTIK”
Ankara Polatlı`dan pancar, soğan üreticisi Lokman Işık, “Üretemez hale geldik. Soğan üretiyordum şimdi 1 kilo soğan alır duruma geldik. Pancar kotam çoktu şimdi şeker satın alıyorum. Mazot pahalı gübre pahalı her şey pahalı bu işin içinden nasıl çıkarız bilemiyorum.”
Mersin`den Esenli köyü muhtarı Feyyaz Görgülü, üzüm üreticisi olduklarını söyleyerek "Biz festivalini yaptığımız üzümü maliyeti olan 3 TL`ye sattık. Tarımın Allaha şükür hiç sahibi yok. Biz üzümden zarar ettik ya şu Ankara`nın sokaklarında o insanlar üzüm alıp yiyemedi"
“Dünya ve Türkiye’de Tarım” başlıklı ilk oturumun moderatörlüğü Abdullah Aysu yaptı. Divan’da “Tarımın Dünü, Bugünü ve Geleceği” başlıklı konuşmasıyla Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Tarımda Kapitalist Kuşatma” başlıklı konuşmasıyla Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Prof. Dr. Metin Özuğurlu, “Tarımda Tohumun Metalaşması ve Sözleşmeli Üretim” başlıklı konumasıyla Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Dr. Fatih Özden yer aldı.
Moderatör Abdullah Aysu kısa bir konuşma yaparak, çiftçilerin ne Osmanlı döneminde ne de Cumhuriyet döneminde söz sahibi olamadıklarını ifade edip, Cumhuriyet döneminde dışa bağımlı olmayan ama içeride çiftçilerin bağımlı kılındıkları, sistemin burjuvayı besleyen tarım temelli bir ekonomi politikasının kurulduğunu ifade etti.
Fotoğraf: Evrensel
“TARIMIN TASFİYESİ DENİLENİN UYGARLIĞIN TASFİYESİ OLDUĞUNU UNUTMAMAK GEREK”
Prof. Dr. Metin Özuğurlu, “Bugün kapitalizmin tarımsal alanları kuşatmasının sonucunu görüyoruz Şehir nüfusu yerini kır nüfusuna bıraktı. Bu tarihsel bir ilerleyişin sonucudur. Bu 10 bin yılık uygarlığın tasfiyesidir. Tarımın yerini kıra, kır yerini kente bıraktığı günümüzde özellikle 2007-2008 yılında gıdada yaşanan kriz tarım topraklarının ele geçirdi. Nüfuz etme biçindeki kapitalist kuşatma daha da derinleşti. Küresel toprak gaspı adı verilen sürecin yaşandığı görünüyor. İttifaklar sorununda karakterler değişti. Uygarlık tasfiyesi ciddi. Kır romantizmine düşmeden yaşanan tasfiyeyi nesnel gelişme şeklinde görüp, sesiz bir onaycı konumuna düşmeden, insanlığın ortak haznesinde ne var diye onlara sahip çıkıp, bu çabayı faaliyetin(siyaset, akademi her nere ise faaliyet alanımız) öznesi haline getirmek gerekiyor. Öbür türlü sadece değişim değerine sahip olanına bir alan açıldığı bir dünyada yaşıyor oluruz. Tarımın tasfiyesi denilen sürecin uygarlığın tasfiyesi olduğunu unutmamak gerekir.”
“DEMOKRATİK KOOPERATİFÇİLİK GELİŞTİRİLMELİDİR”
ZMO Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Tarımın önemini pandemide net bir şekilde yaşadık. Farklı illerden gelen üreticiler o kadar güzel anlattıklar ki aynı şeyi değil, önerileri söylemek isterim. Bugünün koşullarını göz önüne alarak KİT’leri yeniden ele almak gerekir. Kooperatifçilik de halen yanlış uygulamalar söz konusu olsa da önem vermek gerekir. Demokratik kooperatifçilik geliştirilmelidir. Tarım kredi yeniden çiftçi örgütü haline getirilmelidir. Ziraat Bankasının yeniden çiftçi bankası haline getirilmesi gündeme gelmelidir. Desteklerin azaltılmasına yönelik bir sulama projesi yapmak, dikili arazileri arazi planlama içerisinde korumak, tarımsal üretim planlaması yapmak gerekir.”
“TOHUM, 80 SONRASI KAPİTALİZMİN TARIMA NÜFUZ ETTİĞİ META ARACIDIR”
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Dr. Fatih Özden, “Sizi Türkiye’nin dışına çıkarıp Fildişi Sahili’ne götürmek istiyorum. Fildişi Sahili dünyanın önemli kakao üreticisi. İzlediğiniz bu sinevizyonda küçük bir çiftçinin kakao üretmesine rağmen hiç çikolata ile tanışmadığını görüyoruz. Bu videoyu ilk izlediğimde kavramsal olarak “yabancılaşma” aklıma geldi. Ollman yabancılaşmayı bu anlamda iyi tarif ediyor. Yabancılaşma kuramsal olarak Marksist literatürde de kendine yer buluyor. Kapitaliz tarıma 80 öncesinde eklemlenmiş, 80 sonrasında ise nüfuz ettiğini görüyoruz. İşte bu nüfuz etme tohumla oluyor. Tohum, metalaşma sürecinde nüfuz etmenin meta aracı” dedi. 1930’larda ABD’den hibrit mısırla birlikte hibrit tohumların dünyaya dağıtıldığını anlatan Dr. Özden, tohum şirketlerinin dağılımını ve özel sektörün tohumculuğu nasıl desteklediğini anlattı. 2006 yılında Tohumculuk Kanunu çıkartıldığı bilgisini veren Dr. Özden, bu kanun ardında ıslah faaliyetlerinin çok uluslu bir hal almasını ve yerel tohumların yasalandığını ifade etti.
Fotoğraf: Evrensel
“BİZ ÜRETENLER BEŞLİ ÇETEDEN BÜYÜĞÜZ”
Sempozyumun ikinci yarısı Evrensel Gazetesi İktisatçı yazar Bülent Falakaoğlu moderatörlüğünde başladı. “Gıda Egemenliği, Gıda Güvenliği ve Çözüme İlişki Tespitler” oturumunun konuşulduğu oturumda “Küresel Isınma, Pandemi ve Savaşın Gölgesinde Gıda Krizi” konuşmasıyla ZMO İstanbul Şube Başkanı Murat Kapıkıran, “Çökertilen Tarım, Üretimden Kopan Köylüler: Çözüm Nerede?” Konuşmasıyla Tüm Üretici Köylüler Sendikaları (Tüm Köy Sen) Genel Başkanı Sadık Turan, “Gıda Güvenliği ve Halk Sağlığı” konuşmasıyla Gıda Mühendisleri Odası Yöneti Kurulu üyesi Funda Uyar Özpınar konuştu.
TÜM KÖY SEN Genel Başkanı Sadık Turan, “Amasya Sarıköy’ünde arpa, buğday, haşhaş üretiyorum. Pandemide de gördük ki gıda olmadan yaşayamayız. Yaşı 50’nin üzerinde olan arkadaşlarım ‘Biz kendi kendine yeten ülkelerden birisiydik’ sözünü hatırlayacaktık. Peki ne oldu da durum tersine döndü veya döndürüldü?”, diye konuştu. Tarımda yaşana soruların 24 Ocak Kararları ile başladığını anlatan Turan ayrıca DSP, MHP ve ANAP döneminde 15 günde çıkartılan Derviş yasalarına da konuşmasında yer vererek, “Bunlardan birincisi tekel, diğeri şeker yasadıdır. Dünden bugüne bunların tamamlayıcısı bugün AKP iktidarıdır” dedi. Geride bıraktığımız yılda yaşanan ayçiçek yağı krizine değinen Turan, “Savaş halindeki Rusya’dan medet umduk. Oysa kuru değneği toprağa diksek yeşerecektir” dedi. “Biz üreticiler toprağımızı ekemez haldeyiz” diyen Turan, “Erdoğan uluslarası toplantılarda diyor ki, ’Dünya beşten büyüktür’. Biz de diyoruz ki, biz yani üretenler beşli çeteden büyüğüz” diye konuştu.
“PANDEMİ SONRASINDA FİYATI ANORMAL ARTAN GIDA ARTIK ALTIN DEĞERİNDEDİR”
Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Funda Uyar Özpınar, “Aslında biz üretiyoruz dünya ülkeleri olarak ancak hala nüfusun %10 açlıkla mücadele ediyor. Yani burada başından beri ifade edilen şey doğru; çocuklarımız okula aç gidiyor ve derslerini verimli dinleyemiyorlar” diye konuştu. Özpınar, “Geçen yıl pandemi ile birlikte gıda fiyatları anormal arttı. Gıda artık altın değerinde” dedi. “Türkiye bu sebeple hem dünya fiyatlarının artışından hem de kötü yönetilmek sebebiyle gıda fiyatından etkileniyor” diyen Özpınar, sadece ekmeğin Türkiyenin beslenmesinde yüzde 50’lik gibi büyük bir oranı kapladığını anlattı. Halk sağlığının 1960’lı yıllarda tıp fakülteleri kapsamında verilen uzmanlık eğitimiyle gündemimize girdiğini ifade eden Özpınar, “Aslında bizim güvenli gıdaya erişmemiz anayasa ile güvence altına alınmıştır” diye konuştu. Ekonomik kriz dönemlerinde taklit ve tağşişin söz konusu olduğunu ifade eden Özpınar, yoksul ve dar gelirli ailelerin güvenli gıdaya erişimin artık diğer dönemlerden daha zor olduğunu sadece 2021 yılından bugüne gıda için 2,5 katı harcama yapılması gerektiğine dikkat çekti. Konuşmasında önerilere de yer veren Özpınar şunları ifade etti: “Enflasyon düşürülmeli, bilim liseleri kurulmalı, asgari ücretle geçimini sağlayan milyonlar ve emekçilerin insana yaraşır gelire ulaşması sağlanmalı, İkim değişikliği ve kuraklıkla mücadeleye öncelik verilmeli” diye konuştu.
“TARIMSAL ÜRETİM KOOPERATİFLERİNİN KURULMASI GEREKİYOR”
ZMO İstanbul Şube Başkanı Murat Kapıkıran, “Sabah ki oturumunda devamı niteliğinde Türkiye’de köylü, çiftçi, işçi denilen ittifakların tam zamanının geldiğini düşünüyorum. 29 Buhranından sonra yaşana sürece 1. Gıda Krizi, 45’ten sonra yaşanan sürece II. Gıda Krizi, 1973’te yaşanan Petrol Krizi’nden sonra yaşanan sürece ise 3. Gıda Krizi denilmektedir. Bunların her biri emek doğa ilişkisi içerisinde çoğu kamu kaynakları olan alanlar sermayeye tasfiye edildi. Kamunun sorumluluğunda olan sağlık, eğitim ve sağlık gibi hizmetlerin hepsinin bugün ticarileştiğini görüyoruz” dedi. Türkiye’de tarım nüfusunun %7 civarında olduğunu ifade eden Kapıkıran, bunun arka planında vatandaşları ucuz işgücü olarak gördüğünü anlattı. Kapıkıran ayrıca, “Tarım arazilerinin yeni tapu sahipleri ne kadar el değiştirdi? diyerek meclise soru önergesi verin diye sorduk. Ancak bir cevap alamadık” diye konuştu. “Köylülerin işçileşmesiyle birlikte ne yapabiliriz?” diye soran Kapıkıran, gıda ve beslenme için özellikle kooperatif üretime gitmek gerektiğini ifade etti. Bütün dünyada üretilen gıda üretiminin neredeyse yarısının kooperatifler üzerinden yapıldığını ifade eden Kapıkıran, “Türkiye’de hâlâ kooperatifçiliğe komünizmin artığı denilerek bir uzak duruş söz konusu. Bir an önce tarımsal üretim kooperatiflerinin kurulması gerekiyor. Artık kamulaştırmayı dayatmalıyız” dedi. Sempozyuma İstanbul’dan katıldığını ifade eden Kapıkıran, otoyollardan geçerek İstanbul’da tüketicilere ulaşan meyve ve sebze için vatandaşlar olarak kilo başına beşli çeteye 12 kuruş para ödediklerini anlattı.
TARIM VE GIDADA EMEĞİN SORUNLARI
Sempozyumun 3. oturumu “Tarım ve Gıdada Emeğin Sorunları” başlığı altında yürütüldü. 3. oturumun moderatörlüğünü KESK MYK üyesi Gönül Kural Şimşek yürüttü.
Oturumda “Tarım ve Gıda Üretiminde Emeğin Durumu” başlıklı konuşmasıyla DİSK/Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan, “Mevsimlik Tarım İşçiliği Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlıklı konuşmasıyla Tarım Orkam Sen Genel Başkanı Ahmet Keleş, “Göç ve Mevsimlik Tarım İşçiliği” başlıklı konuşmasıyla EMEP Göç ve Mülteciler Bürosu’ndan Aysel Ebru Ökten yer aldı.
“BUGÜN SENDİKALI OLMAK ATEŞTEN GÖMLEK GİYMEK DEMEK”
Seyit Aslan, “Gıda işkolunda çalışan binlerce işçi diğer iş kollarında çalışan işçi kardeşleri gibi ağır çalışma koşullarında çalışıyorlar” dedi. Çiftçilerin işçileşme sürecine dair sempozyumun başından itibaren bir tartışmanın yürütüldüğünü ifade eden Aslan, kendi hesabına çalışan sayısının Türkiye’de yaklaşık 2 milyon olduğunu söyledi. Türkiyede çalışan kayıtlı 193 bin tarım işçisinin olduğu söyleyen Aslan, kayıt dışı çalışan sayısının bir o kadar olduğunu ve Bakanlığın bu verisinin gerçeği yansıtmadığını anlattı.
Tarım sektöründe çalışanlar arasında sendikalaşma oranının yüzde 5’e hatta daha altında bir rakama tekabül ettiğini ifade eden Aslan, “Gıda üretiminde çalışan işçi sayısı 688 bin işçi kayıtlı, bunların yaklaşık 85 bini sendikaya üye ancak bunlarında büyük bir kısmının toplu iş sözleşmesi yok” dedi.
Sempozyumda yer yer konuşmalar sırasında 5’li çeteye atıf yapıldığını hatırlatan Seyit Aslan, “Ülker, Sabancı ve Koç gibi sermayedarları unutmayalım. Bunlar binlerce işçi üzerinden en fazla artı değeri elde eden sermayedarlardır” dedi.
Konuşmasına çözüm önerileri ile devam eden Aslan; “Çalışma süresi haftada beş gün 35 saat ile sınırlandırılmalı. Haftada iki gün izin artık işçi sınıfının olmalı. Kayıtdışı çalışma yasaklanmalı, Sendika seçme hakkı işçilere bırakılmalı ve ücretlerin yoksulluk sınırına yakın bir sınıra getirilmesi sağlanmalı” dedi.
Bugün sendikal hak ve özgürlükler konusunda ciddi sorunlar yaşandığına değinen Aslan, "Bugün sendikalı olmak ateşten gömlek giymek gibi bir şey” dedi.
“ZORUNLU GÖÇTEN BUGÜNE YAŞANAN KRİZLER MEVSİMLİK İŞÇİLİĞİ DOĞURUYOR”
Tarım Orkam Sen Genel Ahmet Keleş, “Türkiye’de gezici mevsimlik tarım işçilerinin çoğu Kürt. Ancak Afgan ve diğer ülke vatandaşlarına da benzer ırkçı tutumların yansıtıldığını biliyoruz” diyerek 1990`daki zorunlu göç ile 1994-2001 krizinin yanı sıra Dünya Bankası ile yapılan tarım politikaları reform paketinin sonucu olan uygulamaların tarımda üreticilerin işçileşmesinde rol oynadığını ifade etti.
Keleş bir örnekle süreci anlattı. “Adıyaman’a tütün kotası getirildi. Adıyaman’da kotanın uygulanması sonucu sınırlı tarlalar ekildi ve çok sayıda insan işsiz kaldı. Tarlayı ekemeyenlerin işçileşti” dedi.
Görüştükleri gezici mevsimlik tarım işçilerinin üreticiyi düşündüklerini gözlemlediklerini ifade eden Ahmet Keleş, işçinin "Üretici kazanamıyor ki bana versin" dediğini gördüklerini söyledi. Gezici mevsimlik tarım işçilerinin sigortasız çalıştırıldığını, bu kapsamda 2010 yılında 5510 sayılı genelge ile işçilerin sigorta hakkının güven altına alınma sürecinin olduğunu ifade eden Keleş, gezici mevsimlik tarım işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının bir an önce iyileştirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
“YERLİ VE GÖÇMEN İŞÇİLER BİRLİKTE HAREKET EDEBİLMELİDİR”
EMEP Göç ve Mülteciler Bürosu’ndan Aysel Ebru Ökten, mevsimlik tarım işçiliğinin tüm dünyada yaygın göründüğünü ifade edip “İtalya’da Romanya ve Arnavutluk’tan gelen göçmen işçileri görürken; Türkiye’de ise bu sorunun katmerleşmesinin nedeni olarak neoliberal politikaları görebiliriz” dedi.
Suriye’nin Türkiye’de göçe kaynaklık eden ülkelerin başında yer aldığını söyleyen Ökten, Suriye’nin ardından Azeriler ve Gürcü işçiler yer aldığını ifade etti. “Bu işçilerden Suriyeliler tarımsal üretimin bütün üretim sürecinde kendilerini var ediyorlar” diyen Ökten, Azeri işçilerin Kars-Ardahan bölgesinde ot toplayıcılığı yaptığını anlattı. Gürcü işçilerin ise fındık ve çay işçiliği yaptığını anlatan Ökten, “Suriyeli işçiler çalışma izni olmaksızın çalışma izinine tabii gibi bir uygulamayla çalışıyorlar. Kimlikleri var; eğitim ve sağlıktan faydalanabiliyorlar” diye konuştu.
Göçmen işçilerin maruz kaldığı en başat sorunun ayrımcılık ve kötü muamele olduğunu ifade eden Ökten, “Göçmen işçilerin handikapı sınır dışı edilme korkusu” dedi.
Tarım işçilerinin sorunlarının çok katmanlı olduğunu bir kez daha dile getiren Ökten, “Keşke burada göçmen tarım işçilerini de görüyor olsaydık. Ancak sınır dışı edilme korkusuyla bu çok mümkün değil. Çözüm olarak Seyit Aslan’ın da ifade ettiği yerden şunu söyleyebilirim; Çukurova’da bunu gördük, yerli ve göçmen işçiler birlikte hareket ettiler” dedi.
“KADINLARDA KAYIT DIŞILIK ORANI ERKEKLERİN 3,1 KATI”
3. oturumun moderatörlüğünü de yürüten KESK MYK üyesi Gönül Kural Şimşek de “Tarımda Kadın ve Çocuk İşçiliği”ne dair konuştu. Şimşek, “Bu sektörde kadın ve çocuklar daha ucuz işgücü oldukları için işverenler tarafından daha çok tercih ediliyor. ILO’nun yaptığı çalışmaya göre; üretim, ev işleri ve eğitim düzeyinin düşüklüğü ile birçok sorun tespit edilmiş gezici mevsimlik tarım işçisi kadınlara göre. Kadınlarda kayıt dışılık oranı erkeklerin 3,1 katı” diye konuştu.
Şimşek, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve yaşam alanlarında ölü ve düşük doğum oranlarının çok yüksek olduğunu, doğum kontrol hizmetlerine ulaşmanın zor, şiddet, taciz ve cinsel istismarın sık karşılaşıldığının göründüğünü ifade etti.
Tedbir ve yasal düzenlemelerin uygulamaya geçmesinin elzem olduğunu ifade eden Şimşek, özellikle tarım işçisi çocukların gittikleri alanlarda eğitim hizmetinden mahrum kaldığını ve bu çocuklarında ileride işçi olmak zorunda kaldıklarını ifade etti.
Şimşek’in konuşması ardından tüm gün süren sempozyumda yürütülen tartışmalardan çıkan sonuç bildirgesi katılımcılara aktarıldı.
Haber: Kübra KIRIMLI
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.