FABRİKALAR ÖZELLEŞMESİN, TAM KAPASİTE ÇALIŞSIN - CUMHURİYET TARIM/HAYVANCILIK
Prof. Dr. Gürol ERGİN
CHP Muğla Milletvekili
Şeker; hububat, et ve süt ile birlikte temel gıdalardan biridir. Her ülke, bu temel gıdaları en az kendine yeter miktarda üretmeye özenle çaba harcamaktadır. Ülkemizde çay ve ayçiçeği üretiminde olduğu gibi, şeker pancarı üretimi de ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı döneminde 1925 yılında başlamış, ilk şeker fabrikaları 1926 yılında Alpullu ve Uşak'ta faaliyete geçerek şeker üretimini gerçekleştirmiştir.
Şeker pancarını diğer tarımsal ürünlere üstün kılan çok önemli nedenler vardır. Şeker pancarı tarımı, yoğun emek isteyen yönüyle çiftçiye diğer tüm tarımsal ürünlerden daha fazla istihdam yaratır. Bu bakımdan şeker pancarı kırsal nüfusun kente göçünü önler. Şeker pancarının tüm yan ürünleri; baş ve yaprakları, küspesi, melası en ucuz kaba yem kaynağı olarak değerlendirilir. Şeker pancarı, yetiştirildiği tüm bölgelerde en yüksek katma değer sağlayan ve karşılaştırmalı üstünlüğü tartışılmaz olan bir bitkidir. Çiftçi, bir dekar şeker pancarından elde ettiği geliri ancak 4-5 dekar buğday ekerek elde edebilir. Bu nedenle çiftçi, getirisi çok daha fazla olduğu için, şeker pancarı ekimini, buğday ekimine yeğler. Bu sektör, ülkemizde yılda yaklaşık 3 milyar dolar katma değer yaratmakta, taşımacılık sektörüne yılda 20 milyon ton iş hacmi sağlamakta olup; geçimi doğrudan ya da dolaylı olarak bu sektöre bağlı olan 10 milyon insanımızın iş ve ekmek kapısıdır. Bu özellikleri nedeniyle sektör tüm dünyada desteklenip korunmaktadır.
Türkiye'de 7-8 yıl öncesine kadar yaklaşık 500.000 şeker pancarı çiftçisi, ortalama 10 dekar alanda şeker pancarı yetiştirerek yılda ortalama 35-40 ton ürün almakta iken, günümüzde kota uygulamalarından ötürü, üretici başına düşen ortalama pancar miktarı, dolayısıyla toplam pancar üretimi oldukça azalmıştır.
Ülkemizdeki 31 şeker fabrikasında yaklaşık 30.000 sürekli yada geçici işçi çalışmaktadır. Ülkemizin şeker pancarı tarımı yapılan bölgelerindeki pancar tarımına elverişli tarım arazisi yılda 5 milyon ton şeker üretim potansiyeline sahiptir. Kurulu 31 fabrikanın optimum şeker üretim kapasitesi ise yılda 2.5 milyon ton dolayındadır.
Ülkemizin yıllık şeker tüketimi 2,3 milyon ton, kişi başına yıllık şeker tüketimi 30-31 kg'dır. Şeker tüketimi her yıl yaklaşık olarak % 1,5-2 oranında artmaktadır. Şeker tüketiminin % 85'i şeker pancarından; %15'i mısırdan karşılanmaktadır.Tüketimde, yurda kaçak olarak giren şeker ve tatlandırıcı önemli miktarda yer almakta; son yıllarda pancar şekeri üretimimiz çok azaltıldığı halde, yurda çok miktarda kaçak şeker ve tatlandırıcı girişinin olması, yurtiçinde kaçak şeker ve tatlandırıcı üretim ve satışı, kimyasal tatlandırıcıların resmi dışalımının çok fazla artmış olması, nişasta bazlı şekerlerin kotasının yüksek belirlenmesi gibi nedenlerle şeker stoku oluşmaktadır.
Şeker pancarının sağladığı katma değer, istihdam, yan ürünlerin tümünün hayvancılıkta kullanılması, dekara sağladığı gelir gibi hususlardan ötürü, yalnızca iç tüketime dönük bir üretimde kalınması büyük bir yanlış olup, Türkiye, sürekli dışsatıma dönük şeker üretim politikası izlemelidir.
Bu konuda tek engel, her yıl ortalama 3 milyon ton şeker dışsatımı yapan AB ülkelerinin karşı koymalarıdır. Çünkü biz dışarıya şeker sattığımız zaman, onların geleneksel pazarlarına girmekte ve dış satımlarını engellemekteyiz.
Mısıra dayalı nişasta kökenli şeker kotasının, hükümet tarafından, yasadan kaynaklanan yetki haksız şekilde kullanılarak, her yıl % 15' e çıkarılması ile, şeker fabrikalarının zaten % 75 olan kapasite kullanım oranı daha da azalmaktadır.
Bu durumun sonucu olarak; *tarımda istihdam azalacaktır, şekerpancarı üreten çiftçinin ve şeker fabrikasında mevsimlik olarak çalışan işçinin geliri azalacaktır, yaratılan katma değer azalacaktır, şekerpancarı yan ürünleri azalacak, büyük ölçüde kaba yem sıkıntısı çekilen ülkemizde hayvanlarımız ucuz kaba yem kaynağından mahrum kalacak, sığır besiciliğinde et üretimi azalarak maliyeti yükselecektir. Melas üretimi azalacağından etil alkol dışalımı artacak; maya fabrikalarının maya dışalım zorunluluğu, melas sağlamada dışa bağımlılık yaratacak ve sürekli artan kuru maya dışsatımımızın hızı kesilecektir. Taşımacılık sektörü büyük darbe yiyecektir. Su motoru ve sulama malzemesi satan sanayi sıkıntıya girecektir. Kırsal alandan, kentlere göç hızlanacaktır.
Bütün bu durumları göremeyen ya da görmezden gelen Hükümet, 9. Kalkınma Planı'nda tüm şeker fabrikalarını özelleştireceğini söylüyor. Özelleştirmenin ne denli olumsuz sonuçlar verdiğini uygulamalar ortaya koymuşken bu ideolojide ısrar, ancak halka sırtını dönenlerin işidir. Çünkü, özellikle TEKEL'de, SEK'te, Yem Sanayiinde yaşanan özelleştirmenin kime ne getirdiği, kimden neleri götürdüğü görülmedi mi? Özelleştirilen süt fabrikalarının yerinde yeller esmiyor mu? Üreticinin sütünün fiyatı düşerken, tüketicinin aldığı sütün fiyatı yükselmedi mi? 290 milyon dolara özelleştirilen TEKEL'in içki bölümü, 2 yıl geçmeden -hem de yabancılara- 900 milyon dolara satılmadı mı? TEKEL'e şaraplık üzüm veren üreticinin ürettiği üzümün fiyatı gerilemedi mi? Et ve süt fiyatları maliyeti bile karşılayamazken, yem fiyatları sürekli yükselmedi mi? Üretilen yemlerde kalite düşmedi mi?
Ülkemizde iklim nedeniyle şeker içeriği yüksek pancarların yetiştirildiği Orta Anadolu'daki yüksek pancar işleme kapasiteli şeker fabrikalarında üretilen şekerin maliyeti, şeker içeriği düşük Marmara Bölgesi şeker fabrikaları ile Doğu Anadolu'daki küçük ve orta ölçekli fabrikalara göre % 40 daha düşüktür. Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki yıllarda, özelleştirme ile ortaya çıkacak durum gerekçe gösterilerek ve maliyet bahane edilerek Doğu Anadolu ve Marmara'daki fabrikaların faaliyetlerine son verilecek; diğer 15 şeker fabrikasının iç tüketimi karşılayan şekeri üretmeye yettiği öne sürülecektir. Bu nedenle Doğu Anadolu ve Marmara'daki 16 fabrikanın bulunduğu yörelerde pancar tarımının geleceği tehlikededir. Oysa ki, sosyal amaçlar dikkate alınarak kurulan tüm Doğu Anadolu şeker fabrikalarında şekerpancarı tarımı mutlaka sürdürülmelidir. Doğu Anadolu'da şekerpancarı tarımında genellikle aile içi iş gücü kullanılmakta, böylece aile içi iş gücü tarlaya ve köye bağlanarak göç önlenmekte, şekerpancarı yan ürünleri ise hayvan beslemede değerlendirilmektedir.
AKP bugün , en karlı 3 fabrikayı satıyor: Ilgın, Bor ve Ereğli. Türkiye'deki tüm şeker fabrikaları özelleştirme sonucu satılmaya çalışıldığı zaman, Doğu Anadolu ve Marmara Bölgesi'ndeki şeker fabrikalarının alıcısı çıkmaz , yalnızca, şekeri, düşük maliyetle elde eden İç Anadolu Bölgesi'ndeki şeker fabrikaları satılır ve şeker üretim maliyeti yüksek şeker fabrikaları devlet elinde kalır.
Bu durumda olacaklar şunlardır:
***Şeker satış fiyatı, satılamayarak, devletin elinde kalacak şeker fabrikalarında oluşan yüksek şeker üretim maliyeti dikkate alınarak belirlenirse; Orta Anadolu'daki fabrikaları elinde bulunduran özel sektör, şekeri % 40-60 kar marjı ile pazarlayarak haksız bir şekilde yüksek kazanç elde edecektir.
***Şeker satış fiyatı, satılan şeker fabrikalarında oluşan düşük maliyet dikkate alınarak belirlendiği takdirde, devlete ait fabrikaların faaliyet zararı her yıl yüz milyonlarca doları bulacaktır. Böylece devlet, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sonucu elde etmeyi planladığı geliri 10 yılda kaybetmiş olacaktır.
***Kesinlikle bilinmelidir ki, özelleştirme sonucunda, pancar eken çiftçilerin ve şeker fabrikalarında çalışan işçilerin sayısında yarı yarıya azalma olacak; halkımız şekeri bugünkü fiyatın iki katına satın almak zorunda kalacaktır.
***Halkımızın 80 yıldan beri ödediği vergilerle kurulan şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin faturası yine halkımıza çıkarılacaktır.
Ortalama 60 dekar tarım arazisi olan, aile içi işgücünü kullanarak 10 dekarda pancar, 50 dekarda hububat tarımı yapan ve 2-3 adet büyükbaş hayvan varlığı ile yaşamını köyünde sürdürmeye çalışan pancar çiftçisi, yaşayacağı ekonomik krizden ötürü, bundan sonra daha ağır geçim sıkıntısı ile karşı karşıya kalacaktır. Köylünün yerinde istihdamı ve yaşamını köyünde sürdürmesi, izlenecek en akıllı yol iken, tarımda yüksek istihdam sağlayan, aile içi işgücünden yararlanılan ve onu paraya çeviren şekerpancarı üretimini azaltıcı yönde kararlar ülkemizin aleyhine sonuçlar yaratacaktır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi asla ve hiçbir biçimde kabul edilebilir bir uygulama olmayıp, yabancı uluslararası ya da ulusüstü sermayenin değirmenine su taşıyacak bir uygulama olacaktır. Ülkemizde yıllık şeker tüketimi artışının % 2 kadar olduğunu da hesaba katarsak, bugün var olan 31 şeker fabrikasının tam kapasite ile çalıştığında üretebildiği yıllık 2 milyon 500 bin ton şeker asla fazla değildir. Ülkemizde 3-4 yılda bir görülen kuraklıktan ötürü bu miktara her yıl ulaşılamayacağı da açıktır. Kaldı ki, yılda en fazla 400 bin ton kadar olabilecek şeker fazlası da, yılda 3 milyon ton şeker dışalımı yapan ve diğer şeker dışsatımcısı ülkelere göre nakliye avantajımız bulunan sınır ülkelere satılmalıdır. Dışsatım fiyatının maliyetten düşük olmasından kaynaklanan farkın ortaya çıkaracağı zarar, yurtiçi tüketimde yapılacak fiyat ayarlaması ile giderilebilir.
Doğu Anadolu'da şekerpancarı tarımı genellikle aile içi iş gücü kullanılarak yapılmakta, aile içi iş gücünü tarlaya ve köyüne bağlayarak terörü ve göçü önlemektedir. Bu bakımdan sosyal amaçlı kurulan tüm Doğu Anadolu şeker fabrikalarımızda şekerpancarı tarımı mutlaka sürdürülmelidir. Yoksulluğu önlemek için gerekli önlemlere gereksinim duyulan ülkemizde, yoksulluğu artırıcı tarım politikaları uygulamak son derece tehlikelidir.
Yapılması gereken şeker fabrikalarını özelleştirmek değil, daha verimli ve tam kapasite ile çalışmalarını sağlamaktır.