FİKİR GAZETESİ: TRAKTÖRLERLE YOLLARI KAPATTILAR, “HÜKÜMET İSTİFA” DEDİLER: ÇİFTÇİLER NE İSTİYOR?- 15 AĞUSTOS 2024
Türkiye’de tarımsal üretim alanında faaliyet gösteren, ata toprağına sahip çıkan küçük ve orta ölçekte çiftçilik yapan yurttaşlar 7 bölgeden ses yükselterek eylemlilik sürecine başladı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le özdeşleşen Orta Vadeli Program (OVP) çerçevesinde uygulanan tasarruftan tarım emekçileri çiftçiler de paylarına düşeni aldı.
Fikir Gazetesi tarım alanında yaşanan sıkıntıları bölge bölge, ürün ürün takip ederek çiftçinin sesini kamuoyuna duyurmaya devam ediyor. Türkiye’de 2024 yılında hiçbir ürüne verilen fiyatlandırmadan çiftçinin yüzü gülmedi. Çiftçiler, sabrının taştığı noktada da traktörlerle yollara düşerek eylemlere başladı. “Hükümet istifa, Çiftçiye Uzanan Eller Kırılsın” sloganlarıyla yolları kapadı.
Haber dosyamızda; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Çiftçi Sendikası (Çiftçi-Sen) Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, Tarım Sendikası (Tarım-Sen) Genel Başkanı Umut Kocagöz, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili Ziraat Mühendisi Orhan Sarıbal, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Fatih Özden ve Kiraz ve Manisa Turgutlu’da çiftçilik yapan Mehmet Kani ve Bahar Karamürsel yer aldı. Haberimizde çiftçilerin “Emeğimizin karşılığını alamıyoruz, borç batağındayız, hakkımızı istiyoruz” haykırışlarını duyurabilmek için traktörlerle akın akın yollara düştüğü günümüz dünyasında ve Türkiye’sinde, kapitalizm karşısında tarımda emeğin nasıl yeniden değerli hâle gelebileceğine, tarım politikalarının çiftçiden yana değil sermayeden yana oluşuna, çiftçi örgütlenmesi ve kooperatifleşme konularına dikkat çekmeye çalıştık.
Ülkedeki en büyük çiftçi kuruluşu olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın çiftçilerin eylemlilik sürecinde sessiz kalması da haber aktörlerimiz tarafından eleştirildi, çeşitli iddialarda bulunuldu. Kendisine cevap hakkı doğduğu için TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ı aradığımızı ancak telefon aramamıza yanıt alamadığımızı da buradan belirtmek isteriz.
ZMO: “BÜYÜK ÇİFTÇİ EYLEMİ ŞİMDİ YAPILMAYACAKSA NE ZAMAN YAPILACAK”
Avrupa’da başlayan traktörlü eylemlerin Türkiye’ye de yansıdığını belirten ZMO Başkanı Baki Remzi Suiçmez, çiftçilerin ülkemizde zarar etse de yine toprağını ekmeye devam eden bir iş ahlakına sahip olduğunu ancak gübreye, ilaçlara, yeme, sulama suyuna sürekli zam gelmesi, mazotta ÖTV’nin kaldırılmaması, indirim yapılmamasının çiftçiyi mağdur eden unsurlar olduğuna dikkat çekti.
Suiçmez, “Üretilen bazı ürünlerde kamu alım yapıyor. Bazı ürünlerde ise fiyatlar ihracatçı ile üretici arasında belirleniyor. Kamu tarımı şirketlere mahkum etmiş durumdadır. Böyle bir ortamda alım fiyatlarını da düşük açıklamaktadır. Büyük sorunlar yaşayan çiftçiler var ve bu sorunun ana öznesi olan meslek örgütü bu soruna sahip çıkmıyor. Biz, Türkiye Ziraat Odaları Birliğini de içine alan, 20 örgütün bulunduğu bir platform kurduk. Biz eylem yaparız, eyleme hazırız. Şu anda Türkiye genelinde bir çiftçi mitingi bugün yapılmayacaksa, ne zaman yapılacak diye soruyorum.” diye konuştu.
Haberimizde geçmişte ‘Ankara’da gerçekleştirilen Büyük Çiftçi Mitingi’nde TZOB’un çiftçilere kapısını açmadığı, ZMO’nun kendilerine sahip çıktığı’ iddiasında bulunulması ile ilgili sorumuzu yanıtlayan Suiçmez, Tarım Kredi ve Ziraat Bankası’na borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin ipotek uygulamasına maruz kalması sonrası örgütlenme sürecine girdiklerini belirtti.
Suiçmez şöyle devam etti: “Çiftçiler, o süreçte Tarım Bakanlığının önüne geldiler. Orada benden başka kimse yoktu. Pandemi süreciydi, TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar çiftçileri toplantıya almamış. 40-45 kişi bir anda ZMO’ya geldi. Ulusal basını çağırdık. Çiftçilerin yaşadığı durumu kamuoyuna yansıttık. Sonra çiftçiler içe döndü. O çiftçilerin bir grubu AKP’ye daha sonra Vatan Partisi’ne yanaştı. Bir kısmı sol partilere yöneldi. Bu durum iktidar cephesinde ‘bunlar kendi sorunlarında anlaşamamış, birbirleri içinde de ayrışıyorlar’ gibi bir yoruma neden oldu. Kısaca bugün gelinen süreçte, kamu politikalarının kötü üretimi, yönetimi en büyük etken olsa da, o gün iktidara yanaşan o çiftçi grubunun bir kısmının da sorumluluğu var.”
ÇİFTÇİ-SEN: ÇİFTÇİLERİN YANINDAYIZ, EYLEMLERİNİ DESTEKLİYORUZ!
Domates üreticilerinin başlattığı traktörlü eylemlerle çiftçiler şehirlerarası karayollarında uzun konvoylar oluşturarak taleplerini haykırmaya devam ediyor. Bursa Kemalpaşa, Balıkesir Bandırma Aksakal, İzmir Kınık Poyracık, Burdur Karamanlı, Tefenni, Çavdır, Yeşilova, Bursa Karacabey-Mustafa Kemalpaşa, Gaziantep Nizip Barak Ovası…
Çiftçiler, üretim maliyetlerinin sürekli artmasına rağmen ürüne verilen fiyatların aynı oranda yükselmemesinden şikâyetçi… Ama yaşanan duruma daha geniş bir çerçeveden bakmak gerekir diyor Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem. Erdem, “2024 yılının özel bir durumu var. Çünkü hiçbir üründe çiftçiler kazanmamış hâldeler, hangi ürünün fiyatı açıklanırsa açıklansın çiftçiler ayaklanıyorlar. 24 yıldır ilk defa çiftçilerin bu kadar tepkili olduğu bir yıl geçiriyoruz. Bunun nedenine sadece medyada yansıtıldığı gibi yüksek maliyet ve düşük fiyat uygulamaları olarak bakmamak gerekir. Böyle bakarsak aslında işin özünü görememiş oluruz. Bu bir gıda sistemi sorunu ve liberal politikaların sonucudur. Çiftçilerin bu hâle düşecekleri çok açıktı. Şu anda eylemler fiyatlar üzerinden yapılıyor. Çiftçilerin neden bu noktaya geldiklerini anlamaları ve esas hedefe doğru yönelmeleri için de bir süreç gerekiyor.” diye konuştu.
“KOMİTE TOPLANDI AMA ÇİFTÇİ KADERİNE TERK EDİLDİ”
Çiftçi eylemleri sürecinde 12 Ağustos’ta Gıda ve Tanımsal Ürün İzleme ve Değerlendirme Komitesi toplantısından sonuç çıkmadığını belirten Erdem şunları söyledi: “Komitede Hazine ve Maliye Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı, Ticaret Bakanı, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı, Merkez Bankası ve başka kurumlar var ama bir çözüm yok. Komite sonrasında arz ve talep dengesinin sağlanması gibi bir ifade kullanılıyor. Ama arz ve talep dengesi hasat döneminden sonra sağlanamaz ki. Bunun anlamı şudur: ‘Ben bir şey yapmayacağım. Çiftçiyi piyasaya bırakmış haldeyim. Çiftçilerin zararını da karşılayamayacağım. Çünkü dezenflasyon süreci uyguluyorum. Bu zararları da ben üstlenmiyorum. Küçük çiftçiler ve köylüler zarar etsinler.’ Çiftçilerin durumu gerçekten çok berbat durumdadır. Çiftçi kaderine terk edildi. Avrupa’dan yükselen küçük çiftçilerin eylemleri Türkiye’ye de sıçrama etkisi yaratmıştır. Bugüne kadar eylem yapmaktan çekinen, korkan, yapmayan çiftçiler şu anda traktörleriyle sokaklardalar. Çiftçi-Sen olarak eylemleri destekliyoruz. Doğal tepkiler sonucu meydana gelen bu eylemlerdeki tepkisellik, girdi fiyatları ve ürün fiyatları üzerinden hafif bir oynamayla azalabilir, sönümlenebilir. Sönümlenecek de zaten. Ama çiftçi artık hakkını aramak için eylem yapmanın önemli olduğunu ve bunu her zaman yapabileceğini hissetmiştir. Bu açıdan bu eylemlilik hali çok önemli bir adımdır. Onun için yapılan bu eylemler değerlidir.”
“TZOB’A ALANDA TEPKİ VAR ÇİFTÇİNİN YANINA GİDEMİYOR”
TZOB’un çiftçilerin eylemleri karşısındaki tutumunu değerlendiren Çiftçi-Sen Genel Başkanı Erdem şöyle devam etti: “TZOB’a karşı da çiftçiler tepkili ve bu nedenle TZOB çiftçilerin yanlarında olmak istese dahi eylem alanlarına gidemiyor. Zaten TZOB, hiçbir zaman bu tür eylemlilik durumlarında çiftçilerin yanında olmamıştır. Ülkedeki tüm çiftçiler TZOB’a üye olmak zorunda ve çiftçinin yanında olabilecek, çiftçiyi örgütleyebilecek bir potansiyele sahipler. Ama Türkiye’deki bütün çiftçilerin üye olduğu bir kurum bu konuda sessiz kalıyor. Bu işin acı tarafı tabii ki.”
TARIM-SEN: “BAŞKA BÖLGELERDEN DE EYLEM HAZIRLIĞI DUYUMLARI ALIYORUZ”
Çiftçiler yollarda, haklarını alana kadar yollarda olacak gibi görünüyor. Son durak da Ankara olacak gibi görünüyor. Tarım-Sen Genel Başkanı Umut Kocagöz ile çiftçileri bu noktaya getiren süreci konuştuk. Kocagöz, Türkiye’de son 25 yılda üretilen tarım politikaları neticesinde bu eylemlilik sürecinin yaşandığına işaret etti.
Kocagöz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Orta Vadeli Programı uyarınca krizin faturasının ilk elden çiftçilere kesildiğini vurgulayarak şunları kaydetti: “Bu sene pek çok ürün üretim maliyetlerinin altında alım yapıldı. Çiftçi, domatesi 2,5-3 liraya üretiyor. Kınık’ta, Balıkesir Bandırma’da, Bursa Mustafakemalpaşa ve Karacabey bölgelerinde üretim maliyetinin altına 1,5-2 lira arasında satmak durumunda kaldı. Son dönemde de domates üreten ağırlığı domates olmakla beraber karpuz, biber, soğan gibi ürünleri de üreten üreticilerin de ayağa kalktığı bir tabloyla karşı karşıyayız. Antep’te de fıstık üreticileri geçtiğimiz haftalarda yine bir eylem gerçekleştirdi. Ekonomik krizin faturası çiftçilere kesildi. Çiftçiler de bu faturayı ödememek için haklarına sahip çıkarak pek çok ilde eylemler gerçekleştirmeye başladılar. Muhtemelen de bunun devamı gelecek. Farklı yerlerden hazırlıkların olduğunun haberi bize de geliyor. Marmara ve İç Anadolu bölgesinde birtakım hazırlıklar olduğu bilgimiz var.”
“KRİZİN BEDELİNİ ÇİFTÇİLER DEĞİL, HOLDİNGLER ÖDEMELİ”
Çukurova’da çiftçilere “Su yok, ekmeyin” denmesi üzerine değerlendirmede bulunan Kocagöz, “Türkiye’de tarımın önemli sorunları var. En büyük sorunlarından biri de plansızlık. Bu plansızlık sadece piyasadaki ürün arzına dair değil aynı zamanda ekolojik duruma dair de bir plansızlık söz konusudur. Değişen iklim koşulları, su koşulları göz ardı edilerek tamamen piyasa ihtiyaçlarına göre belirlenen bir üretim yapılıyor. Su sorununun artarak yoğunlaştığı bölgelerde plansızlığın faturası yine çiftçiye kesiliyor. Çukurova da bunlardan bir tanesidir. ‘Su olmadığı için ekseniz de ürünleri sulayamayacak, o yüzden büyütemeyeceksiniz. Ve buradan mahsul alamayacaksınız’ demek isteniyor. Bu da ülkemizin tarım potansiyelinin nasıl tahrip olduğunun göstergesidir. Bu aynı zamanda iklim değişikliği ve iklim krizini de göz ardı eden bir plansızlığın sonucudur. Tarım-Sen olarak bu eylemlilik sürecini destekliyoruz. Daha fazla traktör, daha fazla eylem, daha fazla kazanım olması noktasında çiftçilerin yanındayız. Sendika olarak 6 Ağustos’ta bir açıklama yapmıştık. ‘Krizin bedelini çiftçiler değil, holdingler ödemeli’ demiştik. Devlet bir an önce her ürün için adil bir taban fiyat belirlemelidir. Ve çiftçinin zarar etmesini bir an önce önlemelidir” diye konuştu.
Bursa Karacabey ve Mustafa Kemalpaşa’daki eylemlerde Vali, Tarım Bakanlığı’ndan bir yetkilinin bizzat eylem alanına gelerek çiftçilerle görüşmesi durumunu değerlendiren Kocagöz son olarak şunları ekledi: “Çiftçilere söz vermek zorunda kaldılar. Bu doğru bir yaklaşımdır. Devletin bu tarz önlemleri bir an önce alması, çiftçiyi daha fazla mağdur etmeden, geriye dönük olarak çiftçilerin ürünlerine o aradaki farkı da ödeyecek şekilde bir müdahalede bulunması bugün için elzem görünüyor.”
CHP MİLLETVEKİLİ SARIBAL: SORUN İKTİDARDIR!
CHP Bursa Milletvekili, Ziraat Mühendisi Orhan Sarıbal, Bursa’da gerçekleştirilen çiftçi eylemlerinde bulunan bir siyasetçi olarak dosyamızda yer verdiğimiz isimler arasında yer aldı.
Çiftçinin traktörlerle sokağa çıkarak eylem yapmasına yönelik değerlendirmede bulunan Sarıbal şunları söyledi: “Bu yıl biberin, domatesin, karpuzun ve diğer ürünlerin bu kadar kötü gitmesinin ve maliyetlerin çok yüksek olması çiftçiyi kendi iradesiyle bir eylem sürecine zorlamıştır kaldı ki bu süreç şu anda daha bir başlangıçtır. Asıl felaket çiftçinin kullandığı mazotun, ilacın, gübrenin, tohumun ve diğer girdiler olan su, elektrik, mekanizasyon işçilik gibi bütün bunların bedelini ödemeye geldiği zaman, bu eylül-ekim,kasım ayları olacak. Ziraat Bankası borçları ve diğer borçların şekilleneceği Aralık ayı olacaktır. Daha büyük yıkım, büyük kriz baş gösterecektir. Bu aşamada çiftçinin sokağa çıkma çabası çok kıymetlidir. Bu eylemler hızla ülkenin geneline yayıldı yayılmaya devam ediyor.”
Çiftçinin bu noktaya gelinmesinde pek çok faktörün etkili olduğunu belirten Sarıbal, “Ürünlerin para etmemesinin yanında çiftçinin yeterli kredi alamaması, kredi faizlerinin çok yüksek olması, tüccarın, sanayicinin ucuz faizli krediye ulaşamaması, parasını faize yatırmayı tercih edip tarım ürünlerine yatırmaması gibi sayılacak pek çok faktör var. Sadece çiftçi değil tarım ve gıda da müthiş bir kriz söz konusudur. Çiftçinin bugün traktörleriyle sokağa çıkmasının temel gerekçesi iki üründen büyük zarar etmesi ve zaten borçlu olan çiftçinin daha da büyük bir acı krizin içerisine gireceğini görüyor olmasıdır. Başka çareleri kalmayıp, bıçağın kemiğe dayandığı ve kemiği kesmeye başladığı bir süreç yaşanıyor. Çiftçiler kendi rıza ve istekleriyle sahadalar, alandalar, dertlerini anlatmaya çalışıyorlar.” dedi.
“EYLEMLER AYLAR SÜREBİLİR”
“Bu eylemlilik süreci kanaatimce aylarca sürecek” diyerek açıklamalarına devam eden Orhan Sarıbal, “Çiftçi hasat sonrası gerçek borçlarla yüzleşecek. Eylül, ekim, kasım ayları sadece bir eylemlilik sürecine gebe değildir. Çiftçinin büyük iflası, mülk transferi ve aile içi krizlerin de yaşanabileceği zamanlar yaşanabilir. Münferit de olsa intiharlar, şiddet olaylarının da yaşanma ihtimalini göz önünde bulundurmak gerekebilir. Bu eylemlilik sürecinin daha da şiddetlenerek devam edeceğini ama buna karşı iktidarın nasıl tedbirler, alıp bu eylemleri nasıl durduracağını da hep birlikte göreceğiz çünkü sorunları çözmek yerine yalan vaatlerle günü kurtarmaya çalışıyorlar.” diye konuştu.
Bursa’da düzenlenen domates eyleminde Vali’nin gelip çiftçiye söz vermesi konusunda değerlendirmede bulunan Sarıbal, “O gün verdiği söz zaten sorunu çözmüyordu. Çözmeyeceği de görüldü. Her geçen gün daha da büyüyen bir öfke var. Çünkü her gün daha da büyüyen bir krizle baş başa çiftçimiz. Ve tepkilerini bir şekilde göstermeye çalışıyorlar. İktidar çiftçinin sesini duymuyor mu? Duyuyor da kulaklarını tıkıyor, gözlerini kapatıyor, ağzına fermuar çekiyor çünkü ortada bir iktidar yok Çiftçiyi toprağa gömdükleri tabutu çivileyip, kaynak yapmaya çalışıyorlar. Yani sorun iktidar ve uyguladığı politikalardır. Mehmet Şimşek’in enflasyonu düşürme politikasıdır. Tayyip Erdoğan buna göz yumma politikasıdır. Faizleri yüksek tutarak tarım kesiminin alıcısı olan sanayici ve üreticiye kredi kaynaklarını kısma politikasıdır. Sorun iktidardır, sorun hükümettir, sorun Mehmet Şimşek’tir ama ana sorun Tayyip Erdoğan’dır.”
Ana muhalefetin bu sorunla mücadelede ne gibi bir tavır aldığına yönelik sorumuza Sarıbal şöyle yanıt verdi: “Biz tematik mitinglerle ve basın açıklamalarıyla ve her gün çiftçinin yanında olarak bu sorunun temelli iktidardan kaynaklandığını ve bununla ilgili iktidarın şu şu önlemleri alması gerektiğini açık bir şekilde sorunun çözümünü de ortaya koyarak anlatmaya çalışıyoruz.”
AKADEMİSYEN ÖZDEN: KAPİTALİZM TARIMI DA CAN EVİNDEN VURUYOR!
Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Fatih Özden, Türkiye’de son günlerde, son haftalarda cereyan eden çiftçi eylemlerine geniş bir perspektiften bakılması gerektiğini ifade ederek, yaşanan durumun küresel boyutuna dikkat çekti.
Özden, “Sorun sadece Türkiye’nin meselesi değildir. Bundan birkaç ay önce de Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çiftçi eylemleri vardı. Almanya, Fransa, İtalya, Romanya’da… Öncesinde Hindistan’da da ciddi eylemler oldu. Bu da bizim tabloyu küresel bir kriz olarak adlandırabilmemizi sağlıyor. Kapitalizm tarım ve gıdayı da can evinden vurmaya başladı. 1980 sonrası ithal ikamecilikten ihracat odaklı bir ekonomiye geçişle birlikte temel aksın değiştiğini görüyoruz. Küresel çapta tarımda ihracat odaklı ekonomiye geçişin ise 90’ların ikinci yarısından ama özellikle 2000’lerde hızlandığı görüyoruz. Dolayısıyla mevcut üretimde, pazarlamada, desteklemelerde ve diğer politikalarda ihracatın merkezde olduğu bir organizasyondan bahsediyoruz aslında. Bu, yıllar içinde bir izlek bağımlılığı da yaratıyor ve alışık olmadığı şoklar karşısında sistemi kırılgan hale getiriyor. 2008’de başlayan ve hala devam eden sermaye birikim krizi, pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı ile tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlar tam da böyle şok etkisi yaratan gelişmeler oldu ve tüm bunlar uzun süredir yaşanan ekolojik krizin üstüne geldi. Bunların zorunlu olarak 80 sonrası ezberleri bozduğunu görüyoruz. Ancak eski ezberlerin yerine neyin konulacağı konusunda bir kafa karışıklığı ve panik hali var. Ülkeler tırnak içerisinde söylüyorum, bir takım günlük korumacı politikalara yönelmeye başladılar. İhracat kısıtlamaları da bunlardan birisi.” dedi.
Özellikle domates üreticilerinin yapmış oldukları eylemlerde, sebeplerden birisi olarak da salça ihracatının kısıtlanmasının öne sürüldüğünü belirten Özden, “Oysa Mayıs 2024’te o ihracat kısıtı zaten kaldırılmıştı. Dolayısıyla farklı ürün yelpazesine sahip üreticiler tarafından Türkiye geneline yayılmaya başlayan eylemleri yüzeysel değerlendirmeler dışında sistemik bir bakış açısından yorumlamak daha doğru olur. Şirketlerin hegemonyasındaki üçüncü gıda rejiminde tarım ürünlerinin fiyatları maliyetlerinden bağımsız olarak dünya fiyatlarıyla ifade edilir hale geldi. Dolayısıyla artık maliyeti dikkate alan bir fiyatlama değil, dünya fiyatlarını dikkate alan bir fiyatlama söz konusu oldu. Türkiye’de Toprak Mahsulleri Ofisi’nin taban fiyat belirlerken veya uluslararası ticaret yapan firmaların, fabrikaların fiyatlama yaparken çiftçinin maliyetlerinden çok dünya fiyatlarını dikkate aldığını görüyoruz” şeklinde konuştu.
“Bu zamana kadar borçlanarak veya üretim alanlarını daraltarak üretime devam edebilen çiftçiler devam ettiler. Ancak bugünkü ekonomik koşullar altında toplumun birçok kesimi gibi çiftçilerde de bıçağın kemiğe dayandığını görüyoruz” diyerek açıklamalarına devam eden Akademisyen Özden, bunun sebebi olarak çok fazla parametre ve gerekçe söylenebileceğini ancak günün sonunda buna kapitalizm demenin mümkün olacağını kaydetti.
“ÇİFTÇİLERİ KENDİ TOPRAKLARINDA İŞÇİ HALİNE GETİRDİLER”
Kapitalizmin tarıma müdahalesinin tek bir yolla olmadığına işaret eden Fatih Özden, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Sermaye kimi zaman girdi ve ürün piyasaları üzerinden tarıma eklemlenerek müdahalede bulunuyor ve çiftçileri kendisine bağımlı kılıyor. Kimi zaman ise tarıma nüfuz ederek onu istediği gibi yönlendiriyor. Son domates eylemlerinde tam da sermayenin tarıma nüfuz ettiği alanların başında olan sözleşmeli domates üreticiliği üzerinden biz bunu konuşur duruma geldik. Firmalar sözleşmeli üretim kanalıyla artık çiftçileri kendi topraklarında işçi haline getirmeye başladılar. Çiftçi ne girdi tercihi ne girdi kullanımı aşamasında ne de ürününü pazarlarken söz sahibi olabiliyor. Sözleşmeler ise kâğıt üzerinde kalıyor. Firmalarla çiftçiler arasında çok büyük bir güç asimetrisi var ve bu asimetriden firmalar yararlanarak fiyatı düşürme yoluna gidiyorlar. Bu sene artık domateste ve diğer ürünlerde bıçak kemiğe dayandı diyebiliriz. Bunda Türkiye’deki ekonomik kriz koşulları, Orta Vadeli Programın da etkisi var.”
“ORTA VADELİ PROGRAM ÇİFTÇİNİN ÜRÜN FİYATINI DA BASKILADI”
Çiftçi eylemlerine ilişkin değerlendirmede bulunan Tarım Ekonomisi Öğretim Üyesi Özden şunları söyledi: “Toplumsal olaylar hep bir birikimin neticesinde gündeme gelir. Çiftçilerin eylemlilik süreci de bir birikimin neticesinde olmuştur. Kısa vadede gerekli önlemler alınmazsa bunların daha da yaygınlık kazanacağını düşünüyorum. Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi toplandı. Yaptıkları basın açıklamasında bu yaşanan olayları söndürecek, tansiyonu indirecek, çözüm olacak hiçbir şey yoktu. Orta Vadeli Programda nasıl başta asgari ücretliler ve emekçilerin ücretlerinin baskılanması söz konusuysa aynı şey tarım ayağında da çiftçilerin ürün fiyatlarının baskılanması neticesinde gerçekleşti. Ancak sorunu yanlış yerde arayınca, istenen çözüm de bulunamıyor. Zira açıklanan son enflasyon verileri tam da tarımsal üretimin yoğun olduğu ve fiyatların mevsimsel olarak düşmesini beklediğimiz bir dönemde enflasyonun aylık olarak hala bir artış gösterdiğini ortaya koydu. Yani tüm bunları bir araya getirince de ülkenin ve dünyanın aslında çok ciddi bir tarım-gıda kriziyle karşı karşıya olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.”
TZOB’A ELEŞTİRİ!
“Çiftçilerin eylemlere başlaması bıçağın artık kemiğe dayanması neticesinde ortaya çıkan bir durumdur” diyerek değerlendirmesine devam eden Özden son olarak şöyle konuştu: “Çiftçilerin başka çareleri kalmadı. Kazanımla dönülen bir eylem şu ana kadar bildiğim kadarıyla yok. Sözler veriliyor. O sözler neticesinde çiftçilerin isteğinin yerine geldiğine dair bir bilgi henüz alamadık. Çiftçiler bu tepkiyi örgütlü şekilde gösterebilseler, bunun peşini de arayacaklardır. O mekanizmalar da o örgütlülük içerisinde kendine yer bulacaktır. Çiftçilerin mümkün olduğunca piyasadan bağımsızlaşarak, kendi alternatif girdi temini veya ürün satışı, ürün pazarlamasına yönelik ekonomik örgütlenmelerini oluşturmaları gerekiyor. Bu yolla dikey entegrasyon dediğimiz finansman da dahil olmak üzere girdiden başlayıp, üretim ve pazarlama aşamasına geçebilmiş bir kooperatifleşme çok önemlidir. Çiftçilerin örgütlenerek bu dikey entegrasyona da önem vermesi gerekiyor. Ekonomik örgütlülük kadar siyasi, politik örgütlülükte önemlidir. Bunun başında da halihazırda ilk akla gelen örgütün, Türkiye’de en fazla çiftçi üyeye sahip olan, örgüt olarak bildiğimiz, Türkiye Ziraat Odaları Birliği olması beklenir aslında. Yerel düzeyde gerçekleşen eylemlerde ziraat odalarının şubelerinin, temsilciliklerinin bu eylemliklerin içerisinde olduğunu görüyoruz. Zaten bundan kaçmaları çok mümkün değil ancak genel merkez düzeyinde daha henüz bir açıklama veya destek duyamadık. Çiftçilerin hem ziraat odaları hem de sendikalaşma da dahil farklı örgütlenme modelleriyle politik çıkarlarının da takipçileri olmalarını önemli buluyorum.”
ÇİFTÇİ KARAMÜRSEL: BIÇAK KEMİĞE DAYANDI!
Manisa Turgutlu’dan Çiftçi Bahar Karamürsel, domates, buğday, kavun yetiştiriciliği yaptığını maliyetlerin çok yüksek olduğunu bu sene çiftçinin yaşadığı mağduriyetin çok fazla olduğunu söyledi.
Karamürsel, “Mazot, zirai ilaç, gübre fiyatları çok yüksek, maliyetler belimizi büktü. Çiftçi olarak kredi çekemiyoruz, kredi faizleri çok yüksek. Ektiğimizin, diktiğimizin karşılığını alamıyoruz. İyi bir fiyat belirlemiyorlar. İktidar çiftçiye karşı çok duyarsız. Kadın üreticilere destek yok denecek kadar az. Tüm dünyada çiftçi eylemleri yapıldı, Türkiye’de korku kültürü çok fazla. İnsanlar korkuyor, eyleme geçemiyor. Yeni yeni eylemler başladı çünkü artık son demdeyiz. Bıçak kemiğe dayandı. Benim buğdaylarım fabrikada 9-10 lira bandında olması gerekirken 7,5 liraya satılacak. Fabrika sahipleri ister saat ister satma diyor. Masrafını kurtarmıyor. Domateste de çok kötü duruma düştük. Tüccar ister satın ister satmayın diyor. Kavunda da zararına bir satış yaptık. Komple zarardayız.” diyerek yaşadıkları sıkıntıları anlattı.
ÇİFTÇİ KANİ: TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ NEREDE?
İzmir Kiraz’dan Çiftçi Mehmet Kani yaşadıkları sorunları anlatarak taleplerini dile getirdi: “Yüksek enerji maliyeti, artan mazot fiyatları ürünün çiftçinin elinde kalmasına sebep oldu. Çiftçi bir darboğazın içine girdi. Türkiye’nin her tarafında çay, domates, karpuz, patates üreticileri isyanda. Ürünler tarlada kaldı. Bu yıl bir tane mutlu olan üretici yok. Daha önceki yıllara göre bir tane ürün tarlada kalsa çiftçi öbür üründen bir nebze olsun geçimini sağlayabiliyordu. Ama şimdi geçimini sağlayacak bir ürünü de kalmadı. Maalesef karar vericiler de kulaklarını tıkadılar, sadece seyrediyorlar.”
Ziraat odalarına “Çiftçi dışarı çıkmasın, yanlarında olmayın” baskısı yapıldığını ifade eden Kani şunları söyledi: “Türkiye’nin karnını doyurmaya çalışan, üretimle kendi geçimini sağlamaya çalışan insanlarız. Ama bize düşman olarak bakıyorlar. Yollara çıkıyorsak hakkımızı aramak için çıkıyoruz. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar’a sizin aracılığınızla sesleniyorum. Sahaya neden inmiyor? Ankara’ya eylemlere gittik, bize kendi odamızın kapısını açmadı. Eylemlerde Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Sayın Baki Remzi Suiçmez bize sahip çıktı. TZOB hükümetten talimat alarak ‘bize dağılın gidin’ dedi. Şu anda birliğin WhatsApp grubunda, Şemsi Bayraktar da var ama bizleri engelledi. Çiftçileri engelliyor, eleştirenleri engelliyor. Klimalı makam odasından dışarı çıksın. Bizim aidatımızla klimalı makam odasının içinde oturup durmasın. Ya görevi bıraksın ya da dışarı çıksın. Sesimizi duysun!”
Son olarak çiftçinin kredi batağında olduğunu söyleyen Kani, “Tarım Kredi Kooperatifleri doldu, Ziraat Bankası doldu. Bu eylemlerin ses getirmesi lazım. Yetkililerin birinin sesimizi duyması lazım. Kulaklarını tıkamaktan vazgeçip çiftçiye kulak vermeleri lazım. İhracat kapalı, ithalat açık. Türkiye, kendi kendine yetebilen bir ülke iken şu andaki düştüğümüz durum içler acısı. Çiftçiler daha fazla yola çıkmasın diye yolları kapatıyorlar. Çiftçiyle güvenlik güçlerini karşı karşıya getiriyorlar. Ama bir tane önlem almıyorlar. Tarlalarımızın elden gitmemesi için ürünlerimize, nimetimize fiyat garantisi istiyoruz. Güzel bir tarım planlaması istiyoruz. Atadan kalmış tarlalarımız elimizde kalsın istiyoruz. Herkes kendi işini yapsın. Devletten isteğimiz budur.” şeklinde konuştu.
Haber: Güliz Yıldız ZEREN
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.
Haber: Güliz Yıldız ZEREN
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.
Okunma Sayısı: 102
Fotoğraf Galerisi