"GAP'TAN KOP'A SU GETİRİLMELİ" RASYONEL HABER
ZMO Konya Şube Başkanımız Celil ÇALIŞ, "11 milyar m3'lük bir açığımız var. Aynı kapsamda değerlendirecek olursak GAP bölgesindeki ekilip dikilen arazi 3 milyon hektardır. Ancak oranın su kaynakları potansiyeli 55 milyar m3'tür. Nihai çözüm için buradan su getirmeliyiz" dedi.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Celil ÇALIŞ ile Konya tarımı, KOP ve çiftçinin sorunlarını konuştuk.
Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde tarımdaki ilk uygulamaların hep Konyada denendiğini anlatan Celil ÇALIŞ, havzanın tekrar bu kimliğini kazanmasını istediklerini söyledi. Konyanın tarımda her zaman pilot il olması gerektiğini anlatan ÇALIŞ, salma sulamada konusunda da uyarılarda bulundu.
"Gerekirse Konya Ovasında salma sulama tamamen yasaklanmalıdır" diyen ÇALIŞ, tohumda dışa bağımlılığın da sona erdiğini ifade etti.
Konya Ovasındaki suyun 3te 1inin heba edildiğini belirten Celil ÇALIŞ, "Salma sulama sistemi denilen sistem kaldırılmalı, değil tamamen yasaklanmalıdır. Çünkü bizim her damlayı hesap etmemiz gerekmektedir."dedi.
-Mavi Tünel beklentileri karşılayacak mı?
11 milyar m3lük bir açığımız var. Aynı kapsamda değerlendirecek olursak GAP bölgesindeki ekilip dikilen arazi 3 milyon hektardır. Ancak oranın su kaynakları potansiyeli 55 milyar m3tür. Nihai çözüm için buradan su getirmeliyiz.
Mavi Tünel adı kadar büyük bir proje değil. Konya için çok önemli, farklı çevrelerde de kurtuluş olarak değerlendiriliyor ancak bu proje Konya için bir can simidi değil yalnızca can suyudur. Mavi Tünelle birlikte 414 milyon m3 su gelecek bunun 150 milyon m3 ü Konya-Karaman bölgesinin içme suyunda kullanılacak. Geri kalanını, Konya da ki mevcut bitki patenine ekip dikilen bölgelere göre 75 bin hektarlık bir araziyisular. Ama Mavi Tünelolayının tek başına değerlendirilmemesi gerekir. KOPun 16 farklı çalışmalarından bir tanesidir. Mavi Tüneli KOPun geneli olarak düşünmek ve Konyanın umudunu buna bağlamak yanlıştır. Ancak KOPu genel manasında Konya, Karaman, Aksaray, Niğde bölgeleri için yatırım hamlesi ve Mavi Tüneli de bunun bir parçası olarak değerlendirirsek bu proje ihtiyaç duyulan ama tek başına yeterli olmayan bir projedir. Mevcut sulama sistemlerinin ve çiftçi alışkanlıklarının rehabilite edilmesiyle KOPtan gelecek olan suyun 2.5 katı tasarruf yapılabilir. Toplumun bilinçlendirilmesi gerekir. Konyada yıllık 4 milyar 3m su tüketiliyor. Yer altı ve yer üstü su tüketimi 4 milyar m3, bunun 3/1i bilinçsiz sulama ile heba ediliyor. Salma sulama sistemi ilkel, çağdışı hatta Konyada bazı bölgelerin tabir ettiği gibi vahşice değildir. Her sulama sisteminin kendine göre güzellikleri ve eksikleri vardır. Ama bizim bölgemizde sulama sistemini bitki çeşidine göre değerlendirecek olursak salma sulama sistemi denilen sistem kaldırılmalı değil tamamen yasaklanmalıdır. Çünkü bizim he damlayı hesap etmemiz gerekmektedir. Zaten mevsim değişikliklerinden dolayı Konya bölgesinde hububat yirmi gün geridedir. 2014 yılında ki hububat tabiri caizse prematüre doğmuştur. Artık bu zararı en az kayıpla atlatmaya çalışacağız.
KOPta Konya, Karaman, Aksaray, Niğde bölgesi ekilip dikilen 3 milyon hektar arazi var. Bu 3 milyon hektar arazi için günümüz şartlarında ekilip dikilen ürünlere göre yıllık 15 milyon m3 su ihtiyacı var. Bizim yer altı ve yer üstü kaynaklarımız ise 4 milyar m3 tür. 11 milyar m3lük bir açığımız var. Aynı kapsamda değerlendirecek olursak GAP bölgesinde ki ekilip dikilen arazi 3 milyon hektardır. Ancak oranın su kaynakları potansiyeli 55 milyar m3 tür. GAP ile KOP un farkı büyüktür. Konyanın tarım alanlarının nihai çözümle sulanabilmesi için GAPtan su getirilmedir. Bu hayal değildir. Nasıl ki Kanal İstanbul yapılıyorsa nasıl Konya-Ankara, Konya-Eskişehir hızlı trenleri yapılıyorsa, bu proje de hedef olarak düşünülürse hayal olmaktan çıkar. Çünkü bu proje olmadan Konyadaki sulanabilir arazilerin sulanması imkânı yoktur. Karahallıdan, Hirfanlı ya gelecek sular belli bir bölgeyi rahatlatabilir.
Biz Türk toplumu kültür olarak tarıma yatkınız. Bizim özümüzde çiftçilik ve hayvancılık var. Çünkü biz tarımsal bir coğrafya içerisindeyiz. Dünya üzerinde 3500 tane farklı bitki var ve bunlardan 2900 tanesi ülkemizde yetişebilmekte. Biz tarım camiası olarak şunu söyleriz; Devletimiz tarıma hak ettiği değeri vermiyor. Tarım ülkesi olduğumuzu kabul etmemiz lazım. Ekonomik kalkınma hamlemizi tarımdan başlatmalıyız. Tarımın anayasal güvenceler altına alınması gerekir. Çiftçilerin özendirilmesi, tarımdan koparılmaması gerekiyor. Bizim tarım mesleğimizin en zor yanı, bu meslekten çıkışın çok kolay ama geri dönüşün imkansız olmasıdır. Çiftçilik meslek haline getirilmeli. Türkiye tarım ülkesidir ve kalkınmasının tek yolu tarım ile mümkündür. Konya Önder Çiftçi Derneği Başkanı Erol SÖZEN gibi çiftçilerin, çiftçiliğin özendirilmesi konusunda model olarak alınması lazım.
Konya sanayisi gelişmekte,5.organize sanayisi kuruluyor. Konya sanayisinin yüzde 70i tarım sanayisidir. Bu da demek oluyor ki Konya tarımda söz merkezdir. Biz Konya ziraat odaları olarak devlete şu çağrıyı yapıyoruz; Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında tarıma yönelik uygulamalar Konyada denenirdi. Konya ülke coğrafyasının neredeyse bütün özelliklerini taşıyor ve biz istiyoruz ki Konya tarımda pilot il olsun. Buradan elde edilen veriler eksikleri giderilip Türkiyeye uygulanmalı. Arazi toplulaştırma uygulaması da Konyada yapılmalı. Tarım Bakanlığı hala 3800 sayılı kanuna göre arazi toplulaştırması yapıyor. Oysa 5400 sayılı kanun ülke topraklarına hizmet açısından daha kapsamlı bir kanun. Bu kanun eksiksiz uygulanmalı ve bu kanuna muhalefet eden herkesin canı yanmalı. Biz tarım toplumuyuz tarımsal alanlarda daha çok gelişebilir ve çok daha ileriye gidebiliriz. Türkiyede kanun çıkarma konusunda sıkıntı yok uygulamada sorun var. Bu 5400 sayılı kanun çıkınca ben aynen şunu söyledim; eski Tarım Bakanı şimdi Konya Milletvekili Sayın Sami GÜÇLÜ nün, büyük günahı yoksa bu kanundan dolayı cennete gider demiştim. Toprakların korunması anlamında gerçekten çok güzel bir kanun.
Ülkemizde arazi toplulaştırması tamamen uygulanmalı. Arazi toplulaştırılmasını daha iyi gerçekleştirilmesi için Konya pilot bölge seçilmeli. Bölgede mevkisel arazi toplulaştırılmasından ziyade gruplar halinde toplulaştırmalar yapılmalı. Mesela bir toplulaştırma projesi bir ilçe projesi olmalı.
Konyamızın su sorunundan sonra en büyük sorunu arazi parçalılığıdır. Arazi toplulaştırmalarında bloklar halinde araziler olmalı ve blokların arasına ağaçlar dikilmelidir. Cumhuriyetin 100. Yılına 9 yıl kaldı. 9 yılda verim alabileceğimiz, 1 milyon hektar tarım arazisine 100 milyon adet badem ağacı dikmek istiyoruz. Biz bu konuda KOP idaresine ve Tarım Bakanlığına ve Konya Valiliğine başvurular yaptık ve projelerimizi sunduk.
-MEDAŞa borcunu ödeyemeyen çiftçilere tarım desteğinin verilmemesini siznasıldeğerlendiriyorsunuz?
Birçok Avrupa ülkesine göre elektrik, tohum, mazot gibi girdilerden az desteklenen ülkelerden biriyiz. Avrupanın hiçbir bölgesinde tarımda kullanılan mazotla araçlarda kullanılan mazot aynı fiyattan satılmaz. MEDAŞ bilindiği gibi özel bir sektör. Devletin görevi çiftçinin ihtiyaçlarını karşılayıp destek vermektir. Devletin görevi herhangi bir şirketin alacaklılarından alacağını tahsil etmek için şirketin taşeronluğunu yapmak değildir. Tarım Bakanlığı burada yüzde yüz hata yapmıştır. Şirket sattığı malın karşılığını almak için devleti aracı yapmamalıdır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yaptığı bu hatadan tez vakitte dönmelidir. Devletin çiftçiyi daha çok desteklemesi gerekirken bu tür işlerle vatandaşın hevesini kırmaktadır. Borçların affedilmesine karşıyım ancak makul şekillerde ödeme planları çıkartılıp çiftçilerin mağdur edilmemesi gerekmektedir. Çiftçinin hevesini kıran bu tür uygulamalar verimin düşmesine sebep oluyor. Çiftçi borcunu ödesin, çiftçilerin boru affedilmesin ancak bu tehditle alacaklardan kesmeyle olmasın.
-Yağışlar yeterli mi?
Belli bir miktar yağış var belli bir miktar ısı ve belli bir miktar soğuk var. Ekilen hububat için yıllık 500 mm yağış olursa sel olur, ekinler zarar görür. Yağışların sıcaklıkların bölgesel ve dönemsel olması çiftçinin menfaatinedir. Bu seneki en önemli eksiklik yağmur azlığından ziyade kar yağışının olmamasıdır. Hububat alanlarına ciddi zararlar vermiştir. Konyada 1.7 milyon arazi iklime uygun tarım yapmak zorundadır. Yani 500-600 hektarlık bir alanda sulu tarım yapılmak da 1.7 milyon hektarlık bir alanda ise doğaya iklime bağlı tarım yapılmaktadır. Konya yağış fakiri bir bölge olduğu için zorunlu olarak 6000 hektarlık bir arazi nadasa bırakılmaktadır. Yağışların az olması nedeniyle bir sonraki seneye kadar yağışın biriktirilmesi için nadasa bırakılır. Bu sene kar yağışı olmadı kar yağışı olmayınca da serin iklim tahılları diye adlandırdığımız hububat türü faaliyetlerini tamamlayamadı. Konyada ki hububat alanında bitki olması gerekenden 15 gün geridedir. Sulu tarım yapılan ürünlerde de verim kaybının olacağını düşünüyoruz. Çünkü iklimsel eksiklikler onları da etkileyecek. Son yağışlar çiftçimizi biraz olsun ümitlendirmiştir bu yağışlar 10-15 gün daha devam ederse haziran ayında ki hasat dönemini en az kayıpla geçirmeyi umut ediyoruz.
-Çiftçilerimiz zirai ilaç kullanımı konusunda bilinçli mi?
Maalesef değil. Zirai ilaçların en önemli konusu etki süresi ve dozajıdır. Çiftçilere ilaçlama konusunda eğitim verilmelidir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitki Koruma Ürünlerinin Toptancılık ve Bayilik yapma yetkisini Ziraat Mühendislerinin dışında Kimya Mühendislerine de verdiler. Bu iş Ziraat Mühendislerinin işidir. Bitki koruma konusunda bu işin Ziraat Mühendislerinin işi olduğunu ısrarla söyledik. Bitki hastalıkları, bitki zararları ve bitkinin gelişmesine engel olan yabancı otların yok edilmesi işinde mutlaka ve mutlaka Ziraat Mühendisleri tek yetkili olmalı. Ziraat Mühendislerinin verdiği bilgiler dikkate alınırsa iyi tarım yapılması konusunda büyük adımlar atılış olur.
-Tohum tedariği konusunda dışa bağımlılık var mı?
Belli gruplar haricinde dışa bağımlılık bitti. Bunu bitiren belli merkezler vardır, tohumculuğun gelişmesine en önemli hizmeti yapan ve dışa bağımlılığı en aza indiren birkaç tane kuruluşun başında Bahri Dağdaş Uluslararası Araştırma Enstitüsü gelmektedir. Ancak ne yazık ki şu anda can çekişmekte ve her taraftan saldırılara maruz kalmaktadır. Bahri Dağdaş konusu üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir konudur. Bu Enstitü, 1914 yılında 11 bin dekarlık bir arazi üzerine kurulmuştur. Orada çalışan insanlar ve bağlı olduğu müdürlük kuruluşun yüzüncü yılını kutlama hazırlıklarını saldırılardan dolayı yapamıyorlar. O bölge çevresiitibari ile tamamen tarıma dayalı bir bölgedir. O bölge tarımla güzel oranın şehirleşmesini istemiyoruz. Tarımsal anlamda gelişip ilerlemesini daha uygun buluyoruz. Köşesinden 1000 dekar alan değil, 1 metre verirsek orada 11 bin dekardan 1 metre kalmaz. Biz burada karşı duruşumuzu sergilerken hastanesi istemiyoruz anlamında bir şey ifade etmiyoruz biz hastanenin orada yapılmasını istemiyoruz. Şehir hastanesi Gödene -Meram-TOKİ, Selçuklu-TOKİ, bu bölgelerin nesinde yapılacaksa biz buranın hem teknik boyutunda hem de amelelik boyutunda bize ne düşerse biz varız yapmaya hazırız. Biz bunu Büyükşehir Belediye Başkanlığına, Ak parti ilçe Başkanlığına da söyledik. Bahri Dağdaş ın zemini otuz yıl öncesine kadar bataklıktı. Diyorlar ki; zemin bizi ilgilendirmez biz bu teknolojide istediğimiz zemini yaparız. Yaparsınız da, bir hastane yapılırken yirmi hastane maliyeti neden harcansın ki? Orası Konyanın en çukur bölgesi bu sene kış sert geçmediği için kirlilik olmadı ama kışın şiddetli geçtiği dönemlerde kirli hava olduğu gibi oradadır. Karşısında da Türkiyenin en büyük et merkezi olan KONET var ve orada belli zamanlarda kemikler yakılır kokudan durulmaz ayrıca orada bir de hayvan pazarı var. Karatay bölgesine hastane ihtiyaçtır Karatay a hitap edecek birhastane yapılsın şehir hastanesi de zemini sağlam havadar bir alana yapılsın ve bu hastanede yatacak olan hastalar sesten tozdan uzak steril bir ortamda tedavi edilsin.