GAZETEDUVAR: GERİ GÖNDERİLEN TARIM ÜRÜNLERİ VE SOFRALARDA TÜKETİLEN ZEHİRLER- 10 ARALIK 2024
AB'de yasaklı olan pestisitlerin hâlâ tarımsal üretimde kullanılması insan ve çevre sağlığı için büyük bir tehlike. Agroekoloji analizi ve sürdürülebilir tarımsal üretim bir zorunluluk haline geldi.
Son dönemde ülkemizden, farklı AB (Avrupa Birliği) ülkelerine ihraç edilen ve limitin üzerinde pestisit (tarım zehiri) kalıntısı barındıran yaş meyve sebzelerle, aflatoksin (küf hastalığı) görülen kuru gıdaların Türkiye'ye geri gönderilme haberleri, yazılı ve görsel basında öne çıkmış durumda.
Avrupa Komisyonu tarafından geliştirilmiş olan ve AB'ye üye ülkeler için gıda tabanı olarak hizmet veren Gıda ve Yem İçin Hızlı Alarm Sistemi (RASFF)'nin Türkiye’den gelen ürünlerle ilgili olarak basında da yer alan zehirli madde bildirimlerinden bazıları;
* Bulgaristan, sınırda yaptığı kontrolde Türkiye'den gelen limonlarda, Avrupa'da yasaklanmış ve riskli olan phosmet adlı pestisit tespit ettiğini duyurdu. (02/12/2024)
* Fransa, sınır kontrolünde Türkiye'den gelen kuru incirlerde, tehlikeli oranda aflatoksin tespit edildiğini bildirdi. (03/12/2024)
* Romanya, Türkiye'den gelen domateslerde, izin verilen limitin 34 katı oranında indoxacarb adlı pestisit kalıntısının tespit edildiğini açıkladı. (03/12/2024)
* İspanya'ya gönderilen kuru incirlerde, kanser oluşumuna ve böbreklerde fonksiyonel bozukluklulara neden olan okratoksin A miktarının izin verilen limitin 48,75 katı olduğu bildirimi yapıldı. (04/12/2024)
RASFF'nin peşpeşe yaptığı bildirimler üzerine, CHP Niğde Milletvekili Ömer Lütfi Gürer, İYİ Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun ve Gelecek Partisi Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün; tarım ürünlerinde aşırı miktarda kullanılan pestisit konusunu TBMM gündemine taşıyarak konuya ilişkin soruları, Tarım ve Orman Bakanlığı'na yönelttiler.
Öte yandan TMMOB Ziraat Mühendisler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez; "sorunun üretimden başladığını, AB tarafından yasaklanan bitki koruma ürünlerinin Türkiye'de depolardaki stoklar bitene kadar kullanıldığını ve Tarım ve Orman Bakanlığı'nın yaptığı denetim sonuçlarını açıklamadığını“ dile getirdi.
Daha sonra Ege Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık, yurtdışı ihracından geri gelen ürünlerle ilgili olarak Bakanlığın nasıl bir prosedür uyguladığını açıkladılar. Basında günlerdir süren bu tartışmaların ardından Tarım ve Orman Bakanlığı, bazı rakamlar vererek ihracat aşamasında geri dönen ürünlerin imha edildiğini ve denetimlerin yapıldığını içeren yeni açıklamalarda bulundu.
Konunun uzmanları, yüksek oranda pestisit çıkan yaş meyve ve sebzelerin dayanıklı olmadıkları için ya imha edildiğinin ya da biyoyakıt olarak kullanıldığının altını çizerken, ticari değeri yüksek olan Antep fıstığı, fındık, kuru incir, kuru üzüm, kuru kayısı ve baharatların ise imha edilmediğini bunlardan aflatoksinli olanların ayıklandığını, geri kalanların ise Türkiye'de satışa sunulduğunu, ya da bazılarının ezme yapılıp karıştırılarak farklı ülkelere ihraç edildiğini ifade ediyorlar. Ayrıca yurtdışına son dört yılda gönderilen 17 bin 686 ton kuru kayısıdan 41,5 tonunun limit üstü kükürt dioksit barındırdığı için geri gönderildiği de Bakanlığın resmi açıklamaları arasındadır.
Vatandaşların çoğunluğu ise geri gönderilen bu ürünlerin, gerçek anlamda imha edilmediğine ve ülke içinde tekrar pazara sürüldüğüne inanıyorlar. Bakanlık, kamuoyundaki bu güvensizliği ortadan kaldırmak için neden şimdiye dek gümrüklerde iade edilen ürünlerin imha görüntülerini tarih, saat ve mekan vererek yayınlama ihtiyacını duymamıştır?
Pestisitli ürünlerin yurtdışından geri dönüşünün fazlaca büyütülmemesi algısını öne çıkaran Tarım ve Orman Bakanlığı, pestisit kalıntısının tespiti için, hasat öncesi üretim alanlarında, hasat sonrasında hal giriş noktalarında, paketleme tesislerinde, toptan ve perakende satış noktalarında denetimin yapıldığını açıklarken, ihraç edilecek ürünlerin de ihracat öncesinde pestisit kontrolünden geçtiğini vurguladı. Peki, farklı noktalarda yapılan bu kadar 'denetime' rağmen AB'nin Hızlı Gıda ve Yem İçin Uyarı Sistemi (RAFFS) bildirimlerinde ülkemiz neden ilk sırada yer alıyor?
Geçen yıl ihracatı yapılan 4,6 milyon ton taze meyve ve sebzeden 6 tonunun geri döndüğünü açıklayan Bakanlık, kaliteli olarak ifade edilen fakat limit üstü pestisit içeren bu tarım ürünlerinin RASFF hızlı test sisteminin kontrolünden geçeceğini bildiği halde bunların üretimine ve ihracına nasıl izin verebilmiştir? Bununla ilgili tarım il müdürlükleri niçin ciddi anlamda gerekli kontrol ve önlemlere başvurmamıştır? Bu işte sorumluluğu olanlar hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır? Bu geri göndermelerde ticari itibar ve ekonomik değer kaybının büyük olduğunu kimse inkar edemez.
Yurtdışına gönderilen tarım ürünlerinin pestisit ve aflatoksin limit oranlarının tartışılmasının yanında, 2023 TÜİK verilerine göre yurt içinde tüketilen 54 milyon tona yakın meyve sebzenin barındırdığı zehir limit oranlarının da gözden kaçırılmaması gerekir. 2021 - 2023 döneminde, hasat öncesi üretim alanları, hasat sonrası gıda işletmeleri ve ihracat öncesi olmak üzere tüm gıda zincirinde 250 bin numune alınarak analiz edildiğini, 2008-2024 döneminde ise çiftçi, pazar ve satış yeri kategorileri başta olmak üzere, toplamda 73 bin 221 bin denetim gerçekleştirildiğini açıklayan Tarım ve Orman Bakanlığı, bu analiz sonuçlarını hangi platformlarda ve hangi tarihlerde kamuoyu ile paylaşmıştır?
2024 Ekim ayı başından bu yana taklit - tağşiş yaparak hileli gıda ürün üretip satan 802 firma ve işletmeyi kamuoyuna ifşa ederek dikkatleri çeken Tarım ve Orman Bakanlığı, ürünlerinde limit üstü tarım zehiri çıkan tarım firmaların adlarını açıklayıp, bunlara yönelik yaptırımlara neden başvurmuyor? Bakanlık, "Mevzuata uygun olmayan düzeyde pestisit kalıntısı tespiti ya da tavsiye dışı kullanım belirlenmesi halinde üretici ve gıda işletmecilerine idari yaptırım uygulanıyor" şeklindeki son açıklamasının pratikteki uygulamalarını açıklamalıdır.
PESTİSİT KULLANIMI VE ÇEVREYE OLUMSUZ ETKİLERİ
20. yüzyılın başından itibaren dünya nüfusu artmaya başlayınca, tarım ürünleri ihtiyacı da artmıştır. İnsanlar, gelişen sanayi ve teknoloji ile belirli bir alandan daha fazla ürün elde etmek için yoğun tarım uygulamalarını gündeme getirmişlerdir. Buna bağlı olarak bitkilerin ve bitkisel ürünlerin zararlı böceklerden, yaygın olan hastalık etmenlerinden ve yabancı otlardan korunması, kaliteli ve verimli ürün elde edilmesi için pestisitlerin (tarım zehirleri) kullanılması öne çıkmıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan besin kıtlığı bu kimyasalların zararlı etkileri dikkate alınmadan kontrolsüz bir şekilde kullanılmasının yolunu açtı. DDT'nin ve türevlerinin kullanımı ile süreç içinde insanlarda ciddi sağlık sorunları görülmeye başladı.
İlk kez 1948'de insan vücudunda organik klorlu pestisit kalıntılarının bulunması, pestisitlerin toksikolojik açıdan zararlı olduğu, bazı hastalıklara (kanser, hormon bozukluğu, kısırlık, sinir sistemi tahribatı) yol açtığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Pestisitler hedef organizma, kimyasal yapı ve fiziksel hallerine göre de sınıflandırılabilirler.
Pestisit kalıntılarının daha çok gıdalarda görülmesi üzerine 1960 yılında FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından 'pestisit kalıntıları kodex komitesi' kurulmuştur. Bu komitenin çalışmaları sonucunda konuyla ilgili bilimsel çalışmalar yapılmış ve bilimsel araştırma verileriyle, gıdalarda bulunmasına izin verilen maksimum kalıntı değerleri tespit edilmiştir.
Pestisitler tarımsal alana uygulandıklarında hava, su ve toprağa ve oradan da bu ortamlarda yaşayan canlılara geçebilmektedir. Toprağa geçen pestisitler, toprak verimliliğinde rol oynayan ayrıştırıcı mikroorganizmaları da yok etmekte ve toprağı da kirletmektedirler. Yağan yağmur suları da toprakta bulunan pestisitleri toprağın derinliklerine indirip yer altı sularına karışmalarına yol açmaktadır. Tarım ürününe püskürtülen pestisitlerin partikülleri, havaya karıştıktan sonra rüzgarla çevredeki hedef olmayan organizma ve bitkilere ulaşıp bunlarda da kalıntıya ve toksisiteye sebep olmaktadır. Pestisitlerin, bitkileri zararlı böceklerden koruyan predatör böcekleri de (uğur böceği, yaban arısı vb.) etkileyip öldürebildiği de bir gerçektir. Pestisit Atlası'na göre dünyada her yıl 385 milyon kişi pestisitten zehirlenmektedir. Çiftçiler, tarım işçileri çocuklar ve hamile kadınlar, pestisit zehirlenmesine daha çok maruz kalmaktadırlar. Bu zehirlenmelerin bazıları da ölümle sonuçlanabilmektedir. 30 Ekim 2019 yılında, Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde 4 yaşındaki Saliha Çakır’ın yediği nardaki pestisit kalıntısından dolayı zehirlenip yaşamını yitirmesi üzücü bir örnektir. Pestisitlerin "daha çok ürün alayım" anlayışıyla doz artırılarak kontrolsüz kullanılması zamanla organizmalarda, pestisitlere karşı dayanıklılığı ve adaptasyonu artırmaktadır. Uzmanlar bu durumun nedenini iklim değişikliğine bağlamaktadır. Pestisitin etkinliğini yitirmesi ürün verimliliğini de düşürmektedir. Türkiye' de 1970'li yıllarda yaygınlaşan pestisitin çiftçiler ve üreticiler tarafından kullanım talimatına aykırı bir şekilde uygulanması ve pestisit atımından itibaren ürünün hasat edilme sürelerine uyulmaması da zehir kalıntılı ürünlerin pazarlara ve sofralara taşınmasında rol oynadı.
Dar gelirli tüketici pazarda, manavda ve markette hayat pahalılığı nedeniyle mecburen pestisit kalıntısı taşıyan ürünlere yönelmek zorunda kalıyor. Tabii bunları alabilecek parası olduğunda. Tüketici vatandaş, satışa sunulan tarım ürünlerinin denetimine ilişkin resmi analiz belgelerinin neden ilgili işyerinde bulunmadığını da merak ediyor. Son yapılan bilimsel çalışmalar, limit üstü pestisitlerin ürünün sadece kabuğunda kalmadığını büyük bir miktarının da iç kısımlara kadar ulaştığını ortaya koymuştur. Ülkemizde pestisit kullanım oranı, Ege ve Akdeniz bölgelerinde ortalamanın üzerindedir. AB'de yasaklı olan pestisitlerden bazılarının, birileri tarafından burada hâlâ tarım ürününün üretimi esnasında kullanılması insan ve çevre sağlığı için büyük bir tehlikedir. Ayrıca küf mantarlarının oluşturduğu toksik bir madde olan aflatoksinler de gıda güvenliği açısından büyük bir risk oluşturmaktadır. Bu toksik, madde ürünün tarladaki gelişimi, hasat edilmesi veya son ürün haline getirilmesi esnasında ortaya çıkabilmektedir.
Türkiye'de kademeli olarak tarımsal ürünlerdeki pestisitlerin yasaklanması ve doğa dostu tarım yöntemlerinin yaygınlaştırılması ile "zehirsiz sofralar" oluşturulabilir. Günümüzde tarımsal üretim yaparken oluşabilecek zararları engellemek için pestisit kullanmak yerine canlıların kendi döngüsüyle sistemler geliştirmek, ekonomik olarak daha kârlı bir yoldur. Tarım ve Orman Bakanlığı, halkın ve çevrenin sağlığına zarar veren pestisit, aflatoksin zehirlerinin gıda ürünlerindeki denetimini düzenli bir şekilde gerçekleştirmeli ve ihraç edilen tarım ürünlerinin yurtdışından dönüşlerinin de önüne geçmelidir. Agroekoloji analizi ve sürdürülebilir tarımsal üretim dikkate alınarak mücadele edilmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Haber: Hasan AYDIN
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.
Haber: Hasan AYDIN
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.
Okunma Sayısı: 630