GDO'LARDAN KORUNABİLMENİN TEK YOLU ONLARI SINIRLARIMIZDAN İÇERİ SOKMAMAK - TURKINTERNET
Ahmet Atalık: GDO‘lardan Korunabilmenin Tek Yolu Onları Sınırlarımızdan İçeri Sokmamak
http://www.turk.internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=27917
Zaman zaman genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili haberlere rastlıyor, karamsarlığa kapılıyoruz. Ama, ertesi sabah her şeyi unutup yaşamımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. İşte bu açıdan aşağıda röportajını paylaşacağım, Ziraat Mühendisleri Odası(ZMO) İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık‘ın verdiği bilgiler büyük önem taşıyor. İnternetten, forward ile gelen bilgilere değil uzmanının görüşlerine yer vermek istiyoruz.
Bilim geçmişe göre oldukça ileri bir düzeyde olduğunu belirten Ahmet Atalık, GDO‘lara uzanan süreci şu şekilde tanımlıyor:
Öyle ki artık hücrelerimizin içinde bulunan ve kalıtımsal özellikleri taşıyan, yaşamsal şifrelerimizin bulunduğu genlerimize kadar laboratuar ortamında müdahale edilebiliyor. İşte bu şekilde genetik yapısına müdahale edilmiş canlılara GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) diyoruz.
Günümüzde daha çok bitkilere bir bakterinin geni aktarılmak suretiyle bu bitkiler salgıladıkları zehirle haşerelere karşı dirençli oluyorlar ve yine aktarılan bakteri geni vasıtasıyla ürettirilen bir protein vasıtasıyla tarım ilaçlarından etkilenmiyorlar.
Ancak bu noktada bir sorun var. Bu zehre ve proteine karşı direnç sağlayan haşere ve yabancı otlarla mücadele edebilmek amacıyla GDO‘lu tohumla tarımsal üretim yapılan ülkelerde tarım ilacı kullanımı artmış durumda.
Olay bununla da sınırlı kalmıyor. Direnç kazanmış istenmeyen bu canlıları yok etmek uğruna birçok ülkede yasaklanmış ve kullanımdan kaldırılmış doğa ve insan sağlığı açısından son derece zehirli tarım ilaçları tekrar kullanıma çıkarılmış durumda.
GDO‘lu tohumları üreten birkaç firma aynı zamanda dünyanın en önde gelen tarım ilacı üreticileri. Bu tohumlarla tarım yapan ülkeler ve çiftçileri hem tohumda hem de bu tohumlarla kullanılan tarım ilacında birkaç firmaya bağımlı kalıyorlar.
Zira GDO‘lu tohum üretme teknolojisi devletlerin değil, biyoteknoloji şirketlerinin elinde. Gen kaçışı dolayısıyla GDO‘lu bitkiler doğada yabani akrabalarının da genetik yapısını değiştirebiliyorlar. Bu da biyo-çeşitliliğin sona ermesi demek ki ülkemiz biyo-çeşitlilik açısından çok zengin bir ülke. Dünya nüfusu ve açlık gittikçe artıyor.
GDO‘lar bu açlığı bitirme açısından ortaya atıldı. Oysa ABD üniversitelerinin yaptığı denemelerde GDO‘lu tohumlardan daha az verim alındığı ve açlığa çare olamayacakları görülüyor.
Şunu da hatırlatmakta yarar var, açlığın nedeni tarımsal üretim yetersizliği değil, dünya tarım ürünleri ticaretine çokuluslu şirketlerin hakim olmasıdır. Yine yapılan araştırmalar GDO‘lu gıdalarla beslenen farelerde kan şekeri yüksekliği, sinir ve bağışıklık sistemi tahribatı, organ hasarları ve sonraki nesillerde üreme yeteneklerinin son bulması gibi önemli sorunlar yaşadıklarını ortaya koyuyor.
turk.internet.com: Vatandaşlar, GDO‘lu ürünleri nasıl tanıyabilir? Bunlardan nasıl uzak durabilirler?
Ahmet Atalık: Dünyada en çok yetiştirilen ve küresel ölçekte ticarete konu olan tarımsal ürünler soya, mısır, kanola (kolza) ve pamuktur. Gıda anlamında baktığımızda bizler bu ürünlerden en fazla soya ve mısırı tüketiyoruz. Gerek ham gerekse işlenmiş ürünler içinde yer alan GDO‘lu materyalleri tadarak, bakarak, koklayarak, elleyerek anlamak mümkün değildir.
GDO‘lar her gıda laboratuarında dahi saptanamazlar. Ancak ileri analiz yöntemleri ile saptanabiliyorlar. Bazen vatandaş bizlere soya ve mısır yemesek GDO‘lardan korunabilir miyiz diye sorar. Korunamazlar. Mısır ve soya binin üzerinde gıda maddesinin içerisinde kullanılırlar. Dolayısıyla birinden kaçsanız öbüründe GDO‘ya yakalanabilirsiniz. GDO‘lardan korunabilmenin tek yolu onları sınırlarımızdan içeri sokmamaktır.
turk.internet.com: Türkiye‘de vatandaşlar GDO‘lu ürünler konusunda yeterince bilinçli mi?
Ahmet Atalık: Yakın zamana kadar çok az bir vatandaş kitlemiz GDO‘lar ve zararlarından haberdardı. Ancak 2009 yılının Ekim ayında ülkemizde ilk GDO mevzuatı olan bir yönetmelik yayımlanınca basın yayın organlarında GDO‘lar geniş bir çerçevede tartışıldı. Şimdi halkımız en azından GDO‘nun adını ve zararlı bir şey olduğunu biliyor.
turk.internet.com: Vatandaşların daha bilinçli olabilmeleri için ne gibi çalışmalar yürütülüyor? Siz, bu çerçevede neler yapıyorsunuz?
Ahmet Atalık: Küresel ölçekte GDO‘ların ticareti ve bu amaçla ekimi 1996 yılından itibaren yayılmaya başladı. Ülkemizde ilk kez Ziraat Mühendisleri Odası 1998 yılında ülkemize GDO‘ların girdiğini beyan etti.
Tarım Bakanlığı ise her zamanki umursamazlığı ile söylemlerin siyasi ve ideolojik olduğu açıklamalarında bulundu. Gerçekleri inkar etti, ta ki 2003 yılında Arjantin‘den kalkan soya yüklü gemi Brezilya açıklarında Greenpeace aktivistlerince durduruluncaya kadar. Ürün analiz ettirildi ve GDO‘lu çıktı.
Bu işgal yaşanmasa bu gemi Mersin limanımıza gelecekti. Bu olaydan sonra Bakanlık ülkemize GDO girişini inkar edemedi. Halkımızı GDO‘lar konusunda bilinçlendirmek amacıyla 2004 yılında GDO‘ya Hayır Platformu kuruldu. GDO konusunda uluslararası mücadele yürüten kurumlarla ilişkiler kuruldu. Platformdaki kurumlar ve arkadaşlarımız vasıtasıyla gerek yazılı materyaller gerekse konferans panel gibi etkinlikler vasıtasıyla ülkemizdeki insanlara ulaşılmaya çalışıldı. O tarihlerde 16 ilde canavar domates kampanyası yürütülerek GDO‘ları istemediğimize dair 100 bin imza toplanarak TBMM‘ye iletildi. Günümüzde de platformumuz canavar mısır balonu ile ülkemizin birçok yerinde bilinçlendirme çalışmalarını yürütmektedir.
turk.internet.com: Bu çerçevede, interneti, sosyal ağları ne şekilde değerlendiriyorsunuz?
Ahmet Atalık: Geniş halk kitlelerine ulaşma konusunda basın yayın (internet dahil) organlarıyla ilişkiler büyük önem taşıyor. GDO konusunda bu organların da doğru bilgilendirilip o yöndeki yayınlarını artırmalarını sağlamak gerekiyor. Bunu sağlamak amacıyla yaptığımız çalışmaları onlara da gönderiyoruz. Diğer taraftan diğer örgütlerle de işbirliği doğru bilginin hızlı yayılması konusunda da diğer önemli bir kol. Bu konuda da yaygın işbirliklerimiz oluyor.
Ayrıca GDO‘ya Hayır Platformu‘nun http://www.gdohp.blogspot.com/ ve http://www.birtohumbinyasam.blogspot.com/ adreslerindeki web sitelerinden yapılanlar ve bilgiler halkımıza aktarılmaktadır.
Son olarak GDO konusunda şu önemli bilgiyi paylaşmak isterim. Biyoteknoloji şirketleri laboratuar ortamında teknoloji yardımıyla gen aktarımı yaptıkları tohumları teknoloji ürünü sayarak patentlerini alıyorlar. Bilim insanlarınca bu tohumların insanlık hayrına değil bunları üreten şirketlerin hayrına olduklarını belirtir sonuçlar birbiri ardına çıkmaya başlayınca, bu şirketler tohumlarını sattıkları çiftçi ve bilim insanlarıyla yaptıkları lisans anlaşmalarını derhal değiştirip "tohumumu bağımsız çalışmalarında kullanamazsın, ancak benimle birlikte çalışabilirsin, sonuçları yine de beğenmezsem hiçbir yayınında açıklayamazsın" şartlarını eklediler.
Madem GDO‘ların hiçbir tehlikesi yok ve çok yararlı süper ürünler, şirketler neden bağımsız çalışmalar yapanları lisans anlaşmaları ile engelleniyor? Halkımızın bu önemli noktayı gözden kaçırmaması gerekiyor. Para kazanma hırsı uğruna tüm bir doğa ve insanlık kobay olarak kullanılıyor. Buna kimsenin hakkı yok.