GERÇEK ÜRETİCİ YAŞ ÇAY ÜRETİMİNİ TERK ETMEK ÜZERE - CUMHURİYET TARIM/HAYVANCILIK

MERKEZ
08.08.2006
 

Prof. Dr. Gürol ERGİN
CHP Muğla Milletvekili, ZMO Önceki Dönem Başkanı

Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye'de çay tarımı yoktu. Halkın içtiği çay Hindistan'dan gelmekteydi. Türkiye'de çay tarımı ile ilgili ilk ciddi girişim 1917 yılından sonra gelişmiş; Batum ve çevresinde incelemeler yapan heyette yer alan Ali Rıza Erten 1924 yılında İktisat Vekaleti'ne sunduğu raporda iklim ve toprak yapısı benzer olduğu için Doğu Karadeniz kıyılarında da çay bitkisinin yetiştirilebileceğini açıklamıştır. Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşanan ekonomik ve sosyal buhranlarla birlikte özellikle 1917 Rus ihtilalinin de etkisiyle yaşanan aşırı göçe çare olarak Zihni Derin'in sorumluluğunda Rize ve Borçka'da çay fidanı yetiştirilmeye başlanmıştır. Ancak halk uzun süre konuya güvensizlik göstermiş ve 1937 yılına kadar çay yetiştiriciliğinde gelişme olmamıştır. 1937 yılında Çay Kanunu çıkarılmış, Zihni Derin yeniden görevlendirilmiş, çalışmalar daha programlı ve bilinçli yapılarak 1938 yılında ilk yaş çay ürünü elde edilmiştir. 1940 yılında Ziraat Bankası'ndan çay üreticisine 5 yıl süre ile faizsiz kredi verilmiştir. 1947 yılında 60 ton/gün kapasiteli ilk çay fabrikası açılmıştır. 1984 tarihinde ise çay tarımı, üretimi, işletmesi ve satışı serbest bırakılmıştır. Günümüzde Çaykur'a ait 46 adet yaş çay işleme fabrikası, 3 adet paketleme fabrikası, özel sektöre ait 200 dolayında yaş çay işleme fabrikası bulunmaktadır.

Türkiye ile birlikte, başta Hindistan, Çin, Sri Lanka, Endonezya, Kenya ve Japonya olmak üzere 30'a yakın ülkede ekonomik düzeyde çay üretimi gerçekleştirilmektedir.

Türkiye, üretici ülkeler arasında çay tarım alanlarının genişliği bakımından 6. sırada, kuru çay üretimi yönünden 5. sırada; yıllık kişi başına tüketim bakımından ise 4. sırada (yıllık kişi başına çay tüketimi 2,36 kg) yer almaktadır. Ülkemizde çay hasat zamanı Nisan ayının son haftası ile Mayıs ayının ilk haftalarında başlamakta, yaklaşık 6 ay sürmektedir. Bu süre içerisinde 4 sürgün devresi bulunmaktadır. Hindistan ve Sri Lanka gibi ülkelerde ise iklimden ötürü bütün yıl boyunca çay üretimi yapılmakta, bu nedenle de o ülkelerde çay, ülkemize göre daha düşük maliyetle elde edilmektedir. Türkiye'de 1 kg çayın maliyeti yaklaşık 2,5-3 dolar iken, anılan ülkelerde 1 dolar düzeyindedir. Türkiye'de 767 bin dönüm arazide çay üretimi yapılmakta; Rize'de 500 bin; Trabzon'da ise 158 bin dönüm arazide çay üretilmektedir. 2005 yılı için dönüme verim 1.544 kg; üretici başına ortalama üretim 5.844 kg'dır.

Rize'de çay üretilen alanlar, bu ilin toplam tarım arazisinin yüzde 92'si kadardır. Bu nedenle çay Rizelinin can simidi, yaşam damarlarıdır. Doğu Karadeniz Bölgesinde Gürcistan sınırından başlayan çay üretimi batıda Fatsa'ya kadar uzanmaktadır. Sahilden yer yer içerilere giren Araklı-Karadere sınırına kadar uzanan ortalama 7-8 km derinliğindeki bölge, çay yetiştiriciliği için en elverişli bölgedir. Ciddi sağlık riskleri taşıyan, halk arasında kaçak çay olarak bilinen, yasa dışı yollarla ülkeye sokulan yılda 60 milyon YTL'lik, yaklaşık 50 bin ton kaçak çay, halkın sağlığını tehdit etmesi yanında meydana getirdiği gelir kaybı ile ekonomiyi de tehdit etmektedir. Sektör temsilcileri, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Harran Üniversitesi'nce yapılan araştırmalar ile insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri saptanan kaçak çaya karşı daha caydırıcı yaptırım uygulanmasını istemektedirler. Hiçbir yapay renklendirici, koruyucu ve kokulandırıcı içermeyen Türk çayı, doğal bir ürün olması nedeniyle organik ve sağlıklı olma özelliği taşıyor. Dünya literatüründe "tıbbi bitki" olarak kabul edilen çay, lezzetinin yanı sıra zengin vitamin ve mineraller içeriyor. Sütsüz ve şekersiz alındığı sürece hiçbir kalorisi bulunmuyor ve vücudun su dengesini korumaya yardımcı oluyor.

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde 202.000 üreticiyi (aileleri ile birlikte yaklaşık bir milyon kişiyi) ilgilendiren çay tarımı, çay işletmelerinin küçük olması (ortalama 3785 m2), yaş çay fiyatının son yıllarda düşük tutulması gibi nedenlerle ekonomik faaliyet olmaktan çıkmak üzeredir. Çay tarımında, "yarıcı" denen, yaş çay alanlarını sezonluk kiralayanların faaliyetleri giderek artmaktadır. Gerçek üretici yaş çay üretimini terk etmeye başlamıştır. Bölgeye çay tarımı yanında acil yeni ekonomik açılımlarla farklı alanlarda iş olanakları sağlanmalıdır.

n Sektörde devletin payı uygulanan politikalar vasıtasıyla bilinçli olarak giderek azaltılmaktadır. Özel sektöre yönlendirilen, tamamen fabrika sahiplerinin insafına terk edilen üretici, yaş çay paralarını alamamakta veya çok geç almaktadır. Bu süre bir, iki yıla kadar uzayabilmektedir. Devletin bu konuda hiçbir yaptırımı yoktur.

n Henüz kurumsallaşmamış özel sektörün bir kısmı, kalitesiz yaş çay almakta, düşük ücretle 12 saat işçi çalıştırmaktadır. Giderek azalmakla birlikte kaçak olarak Gürcistan uyruklu kişileri çalıştırdıkları da bilinen bir gerçektir.

n Özel sektör ihtiyacı olduğu zaman yaş çayı 1 ay vade ile almakta, yaş çayın yoğun olduğu dönemlerde ise vadeyi yıllara uzatmaktadır. Üreticinin çaresizliğini kullanan bir kısım özel firmalar ise yaş çaya karşılık kuru çay vermekte, böylece üreticiyi ürününün pazarlanmasında da kullanmış olmaktadır.

n Diyarbakır ve Erzurum Bölgelerinde, başka bir deyişle Güney Doğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri'nde çay satışlarının çok düşük olması bu bölgelere sınır yoluyla yoğun kaçak çay girişi olduğunu açıkça göstermektedir. Kaçak çay nedeniyle Türk çayı içme alışkanlığı yitirilmiştir. Bu durum, kuru çay stoklarının artmasına, arz ve talep dengesinin üretici aleyhine bozulmasına neden olmaktadır. Sorunun çözümüne yönelik hiçbir ciddi çaba görülmemektedir.

n Çaykur'da çalışanların gelirleri reel olarak azalmakta olup, son üç yılda çalışanların maaşında hemen hiç artış olmamıştır.

n Budama projesinde 12 yıldır işçi kadrosunda tutulan 250 ziraat mühendisi, çay sektörünün gelişmesine katkı sağlayacak sorumluluklar yüklenememiştir.

n Çay alanlarının büyük bir kısmı (yaklaşık yüzde 30'u) ekonomik ömrünü tamamlamıştır. Bu alanların üstün verimli ve kaliteli klonlarla yenilenmesi gerekmektedir. Bu konuda Çaykur, "söz" üretmekten öteye gidememiştir.

n Çay tarımının temel girdisi olan çay özel gübresinin (25-5-10) ton fiyatı 500 YTL'ye kadar yükselmiştir. Bu durum üreticileri daha ucuz olan amonyum sülfat veya kalsiyum amonyum nitrat gübresine yönlendirmektedir. Oysa amonyum nitrat gübresi toprak asitleşmesine, geri dönülmez toprak kayıplarına neden olabilmektedir. Devlet bu konuda da kayıtsız kalmaktadır.

n Çernobil faciasından sonra çeşitli yerlere Çaykur tarafından gömülen kuru çaylarda, özellikle Selimiye'de gömülen çaylarda radyasyon sızıntısı olduğu söylenmektedir. Genel Müdürlük bu konuda halkı bilgilendirmemektedir.

n Çaykur, çay fabrikalarının çay tozundan dolayı çevreye verdikleri zararları gidermeye yönelik hiçbir çalışma yapmamaktadır.

n Bazı firmalar ithal edecekleri çayları, yerli çaylarla karıştıracağını beyan ederek dahilde işleme izin belgesi almaktadır. Bu şekilde hassas ürünler kapsamına alınan çayın asgari yüzde 50 oranında karışımı yapılarak tekrar ihracı hedeflenmiştir. Yerli-ithal çayın karışımı yapıldığında karışım oranlarının saptanması mümkün değildir. Bu şekilde yabancı menşeli çaylar, yüzde 50 yerine yüzde 10-15 oranında bir karışım oluşturularak ihraç ediliyor. Böylece, yüzde 50 karışım gibi gösterilip aslında karıştırılmayan yabancı menşeli çaylar yurt içinde satılıyor.

n Özel sektör ihracat yapma yeteneğini henüz geliştirememiştir. Oysa kimyasal ilaç kullanmadan üretim yapan Türkiye bu avantajını değerlendirmelidir. Özellikle Türk Cumhuriyetlerinde pazar araştırmalarına önem verilmeli, büyük bir tüketici kitlesi olan Rusya Federasyonu da Pazar olarak değerlendirilmelidir.

n Dünya kuru çay ticaretinin büyük kısmını başta İngiliz şirketler olmak üzere çok uluslu şirketler tekellerine almıştır. Bugün yüzde 145 gümrük vergisiyle korunan Türk çay sektörü bu koruyucu duvarın kalkması durumunda yurt içi pazarını da kaybedecektir. Yabancı şirketlerin Türk pazarına hakim olmasıyla damak tadı da değiştirileceği için yerli çay tüketimi daha da azalacak, sanayiciler fabrikalarını kapatmak, çiftçiler çaylarını tarladan sökmek zorunda kalacaklardır. Türkiye bu durumu tütün örneğinde canlı olarak yaşamaktadır.

2006 yılı çay fiyatı 57 YKrş, prim de 8 YKrş olarak açıklandı. Rize Ziraat Odasının maliyet hesabına göre, 1 kg yaş çayın maliyeti 77 YKrş'dur. Başbakan, 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce Rize'de yapmış olduğu konuşmalarda, çayın Rizelinin ekmeği olduğunu ve bu ekmeğe sahip çıkacaklarını söylüyordu. Sayın Erdoğan, o gün için, yani 4 yıl öncesi için, çayın 700-750 bin TL olması gerektiğini ifade ediyordu. Sayın Başbakan'ın çay fiyatını bizzat açıklamamış olması, herhalde geçmiş sözlerinin kendisine hatırlatılacağını düşünmüş olmasındandır.

2006 yılında sezon başlamadan önce hava koşullarından ötürü çayda yüzde 15-25 oranında yanma olmuştur. Üreticilerin bu zararının hükümetçe karşılanması gerekirken, hükümetten bu konuda hiç ses çıkmamaktadır. Çaykur'un dekar başına 10-15 kg olan kontenjan uygulaması ise üreticiyi bu yıl da özel sektöre mahkum etmiştir.

Halbuki, özel sektör, yurda kaçak sokulan 50 bin ton kuru çaydan ötürü, geçen yılki kadar da çay alabilecek durumda değildir. Kaçak çay sorunu mutlaka çözümlenmelidir. Çünkü, kaçak çay girişi önlenmeden çay üreticisinin sorunları çözümlenemez.

Okunma Sayısı: 3884