GIDA TARIM: ZMO GENEL BAŞKANI SUİÇMEZ: GIDA STOKLARI GİZLENİYOR- 4 MAYIS 2020
Corona virüsü bir yandan dünya ekonomisini derinden sarsıyor, bir yandan da her ülkenin tarımda büyük ölçüde kendi kendine yetmesini zorunlu kılıyor. Türkiye, tarımda dışa bağımlı yapısıyla bu krizden nasıl çıkacak? Gıda ucuzlayacak mı yoksa daha da mı pahalılaşacak? Hangi ürünlere erişmekte sıkıntı yaşayacağız? Çiftçiye verilen destekler sonunda ucuz ve bol gıda tüketmemizi sağlayacak mı? TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez ile konuştuk.
‘Gıdada kıtlık yaşanacak’
Türkiye ‘corona’dan önce de tarımı krizde olan bir ülkeydi. Geçen yıl soğan ve patates krizi bile çıkmıştı. Virüsle birlikte bu yıl kriz hangi noktaya gelecek?
Durum böyle devam ederse gıdada kıtlık olacak. Virüs insanı, açlıksa insanlığı öldürür. Afrika’da yaşananlar yarın bizim başımıza gelmez diye düşünmeyelim.
Türkiye bugün Rusya’dan Latin Amerika ülkelerine kadar gıdasının neredeyse tamamını ithal eden bir ülke haline geldi. Ancak salgınla durum değişti ve ülkeler ihracatlarını sınırlandırdı. Türkiye ne yiyecek, nasıl beslenecek?
Aslında bir yandan fırsat buldukça alıyoruz. Parasıyla alırız anlayışımız hala devam ediyor. Tıpkı yasak olduğu halde salgının en çok etkilediği ülkelerden biri olan Brezilya’dan getirilen 10 bin canlı hayvan gibi…Oysa yurt dışından canlı hayvan ve kırmızı et almamalıyız.
‘Gıdada pahalılık sürecek’
Peki dünyada gıda fiyatları yalnızca son 10 yıl değil son üç aydır da düşerken, Türkiye’de aynı dönemde yüzde 9 arttı. Gıda zaten çok pahalıydı. Şimdi daha da büyük bir pahalılık mı yaşanacak?
En azından ucuzlamayacak. Covid-19 öncesinde de sonrasında da domates tarlada 1 TL iken marketlerde 10 TL idi. Bu durum devam edecek.
Vatandaş hangi ürünleri bulmakta sıkıntı yaşamayacak? Hangi ürünlerde kendimize yeterliyiz?
Genel anlamda meyve ve sebzelerde kendimize yeterliyiz. Narenciyede de fazlamız var. Ancak stratejik ürünleri yurtdışından alıyoruz. Yağlı tohumlar, mısır, ayçiçeği, soya, pirinç, arpa, mercimek, kuru fasulye…
Peki bu saydıklarınız ne anlatıyor? Bunlar çok temel gıdalar değil mi?
Evet, kendi kendimize yeterli olmadığımızı anlatıyor. Kaldı ki, salgınla birlikte gıda stoklarımızın yeterli olduğu söylendi.
Değil mi?
Diyelim ki yeterli. Peki o zaman neden sadece bir hafta sonra, “Bazı ürünlerde stok yapmak zorundayız. Bir an evvel üretimi artırmalıyız” dendi?
‘Gıda stoklarımız gizleniyor’
Peki depolarımızdaki stok durumu nedir?
Biz de sorduk, açıklamıyorlar. Oysa stoklar, üretim, tüketim miktarları açıklanmalı.
Böyle bir bilgi toplumdan gizlenebilir mi? Diğer ülkelerde stokların bilgisi kamuoyuyla paylaşılmaz mı?
Paylaşılır tabii ki. Bütün ülkeler de paylaşıyor. Türkiye açıklamıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı 21 ilde yedi üründe yüzde 75 hibe desteği verecek. İşe yarar mı bu?
Ayrımcı ve altyapısı olmayan bir proje bu. Neden 21 il? Neden yedi ürün? Neden sadece tohum hibe desteği? Soruyoruz.
‘Cumhurbaşkanının söylediği doğru değil’
Size göre bu soruların cevapları ne?
Cumhurbaşkanı, ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı Planı’nı açıkladı. Bunun içinde tarım sektörü yok. Cumhurbaşkanı yine ülkemizde 2020 yılı desteklerinin yarısının ödendiğini söyledi. Bu doğru değil ki. Bu ödemelere daha başlanmadı bile.
Ödenen ne peki?
Ödenen 2019 yılı destekleri. Onun da yüzde 56’sı ödendi. Çiftçinin daha 2019’dan 5.6 milyar alacağı var. Ziraat Mühendisleri Odası olarak nisan sonuna kadar bu ödemeler bitirilsin dedik. Ardından Tarım ve Orman Bakanı bizi çağırdı.
Sonra ne oldu?
2006’da bir tarım yasası çıktı. Türkiye’de tarımsal desteklerin GSYH’nın yüzde 1’inden az olamayacağı maddesi vardı. Yasaya uyulmadı. Çiftçinin yasadan gelen 28 milyar TL alacağı var. Biz de dedik ki, “Sayın bakan, tarihe bu yasayı uygulayan bakan olarak geçin. Biz de her türlü desteği verelim size”.
Ne dedi peki bakan?
“Mutlu olurum desteğinize” dedi. Sonra da bütçenin yarısını kullandıklarını söyledi. Oysa rakamlar ortada. Çiftçi yüksek maliyet ve yetersiz destek yüzünden son 20 yılda 3.5 milyon hektar tarım arazisini işlemekten mecburen vazgeçti.
‘Şirketlere açılacak’
Sonuçta çiftçi kazanmıyor ama halk gıdayı pahalıya yiyor. Bu paralar kime gidiyor?
Ana payı birileri alıyor. Bu zincir hipermarketler üzerinden yürüyor.
Güncel bir örnek… Tarım, Hazine,Ticaret bakanlarıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı dörtlü lansman yaptı. Dijital Tarım Projesi. Projenin Migros üzerinden yürüyeceği söylendi.
Ne demek bu?
Çiftçi ile çok uluslu şirketler dijital ortamda bir araya gelecek.
Bu proje örneği ile tam olarak neyi anlatmak istiyorsunuz?
Gıda pazarını özel şirketlere, yerli ve yabancı çok uluslu firmalara nasıl kalıcı şekilde açarız projeleri üretiyorlar. İşte en büyük sorunumuz da bu. Sözleşmeli üreticilik modeli üzerinden çiftçiyi sömürü modeli kurumsal hale getirilmeye çalışılıyor.
‘Çiftçiyi sömürme planı’
Sırada desteklenmek istenen hangi hipermarket zincirleri var?
Biz şirket ismi veremeyiz ama reklamlara bakmak yeterli. CarrefourSA’nın yeni reklamındaki slogan şu: ‘Tarıma destek lazımsa CarrefourSA…’ Üstelik bu projenin altyapısı kurulduktan sonra Tarım Bakanlığı da çekilecek.
Anlamadım, bakanlık neden devreden çıkacak?
Denetim Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne bırakılacak.Yani çiftçi ile büyük şirketlerin arasındaki bu planı TOBB yönetecek.
Amaç ne burada?
Siyasal bakış açısı. Özel sektör kutsaldır mantığı.
‘Saksıya ekerek insanları doyuramazsınız’
Peki siz ne öneriyorsunuz?
Biz, durmadan ulusal ve yerli çıkarlara dayalı kamucu tarım politikaları yaşama geçmeli diyoruz. Zira tüm dünya yeniden korumacılığa dönüyor. Bakın ABD’ye… Çiftçisine 19 milyar dolar ek ödeme yaptı. Bizde ise “Ekilmedik toprak bırakmayalım” diye bir slogan üretildi.
İyi bir yaklaşım değil mi bu?
Ülkemizde üretim yapacak alan neredeyse kalmadı. Üstelik talan devam ediyor. Saksıya ekeceğiniz bitkilerle ülkeyi doyuramazsınız.
İktidarın tarımdan vazgeçmesinin bedelini toplum, gıdayı çok pahalıya yiyerek ödüyor. Dünya özellikle de şu sıra çiftçisini daha da teşvik ediyor. İktidar çiftçisini hiç mi desteklemiyor?
Hayır. Yapılan her şey yetersiz. Tarımsal girdiler en ön önemli faktör. En önemlisi de mazot. Hava yolu taşımacılığı durdu. KDV’si de 18’den yüzde 1’e indirildi. Şu anda tarımda ekim, dikim ve bakım sezonu. Traktörler sahada. Dünyada akaryakıt fiyatları da çok düştü.
Bizde mazot düşmedi mi?
Hayır, bari mazotta KDV’yi yüzde 1’e indirin ya da 2 TL olsun. Bari sadece şu dönem için bunlar yapılsın. Yani Covid-19’a özel bir önleminiz olsun. Ülkeler çiftçilerini dolayısıyla toplumlarını ciddi anlamda destekliyor, sübvanse ediyor. Bizde de kamucu tarım politikalarının uygulanması şart.
‘Şirketlere plantasyonlar satılacak’
İşsizlik artarken halk yüksek gıda fiyatlarıyla neredeyse açlık yaşıyor. Sizin öneriniz nasıl gerçekleşecek?
Üretici – tüketici ilişkisinin gelişmesi şart. Bunun için de üretici ve tüketici örgütlenmeli. Tunceli örneği… Halk Ekmek, Halk Market, Başkent Market gibi belediyelerin hayata geçirdiği modeller artırılmalı. Böylece üretici kooperatifçilik üzerinden tüketiciyle doğrudan bağ kurmalı. Bu sayede 83 milyon tüketici kendi tercihiyle üretim zincirini yönlendirebilir.
Corona virüsü nedeniyle açıklanan bazı destekler oldu. Çiftçinin sadece kredi borcu altı ay ertelendi, affedilmedi. Kredi borcu ötelemek, tarımı teşvik etmek anlamına gelir mi?
Gelmez. Çiftçi çok borçlu. Ayrıca bu altı ay da koşullu gizli bir öteleme.
Gizli mi?
Evet, bir kere bütün çiftçileri kapsamıyor. Ayrıca altı ayı da kapsamıyor. Bu sadece mayıs ve haziran ödemelerini kapsıyor ve o da hazine garantili krediler için. Bizi yakın gelecekte daha büyük bir tehlike bekliyor: ‘Arazi bankacılığı’. Tarım Bakanlığı açıklayacaktır.
‘Afrika çölü gibi bir Türkiye’
Arazi bankacılığı ne demek?
Bugün üretemeyen çiftçilerin arazilerini toplamak ve bunları büyük şirketlerin eline vermek demek. Bu ucuzlaştırılan tarlaları satın alan çok uluslu şirketlerin de Türkiye’de büyük plantasyonlar kurması demek. Zaten bankalar uzun zamandır çok fazla kredi vermeye çalışıyor.
Bu sistemin dünyadaki örnekleri nasıl?
Afrika toprakları çok verimliydi. Büyük şirketler geldi, plantasyonlarda kendi ürünlerini toprağı sömürerek yani aşırı gübre atarak ve sulayarak aldılar sonra da çekip gittiler. Arkalarında çöl bir arazi ve kendi ülkelerinde aç, susuz kalmış insanlar bıraktılar. Bizim de korkumuz bu işte. Gidişat hiç iyi değil.
Toprağın ekilmesi, ürünün toplanmasında da büyük bir sorun var. Ekim, dikim, her bir ürünün toplama mevsimleri biliniyor. Dünyada salgın başlayalı dört ay olmasına rağmen Türkiye’de önlem alınmadığı ve hazırlık yapılmadığı görülüyor. Nitekim Karadeniz’de çay üreticileri feryat ediyor. Çay toplanmazsa, tarlada heba olacağını söylüyorlar ve işçi istiyorlar. Çayı kim toplayacak?
Çay üretimi aksayabilir. Çaykur’dan derhal bir açıklama yapılmalı. Yurt dışından insanlarımız nasıl getirebilildiyse, Karadeniz dışındaki kentlerden gelecek yurttaşlarımız da sağlık kontrolleri yapılıp bölgeye getirimeli. Yalnızca çay değil, erik, kiraz, çilek için de aynı durum geçerli. Mevsimlik işçilerin de çalışabileceği bir planlama yapmalıyız. Aksi takdirde bu yılın mahsülünü yeterince alamayız.
Alamayınca da gıda daha pahalı olacaktır, değil mi?
Evet, fiyatlar yükselir. Peş peşe yaşanan gıda sorunlarıyla bu işin sonu kıtlık ve açlık olur.
Batı Avrupa ülkeleri tarım sürsün diye yabancı uyruklu mevsimlik işçiler alıyorlar. Bizde de örneğin Karadeniz’de, Gürcistan’dan gelen işçiler çalışıyordu. Bu işçiler hala geliyor mu peki?
Onlar da gelemiyor. Türkiye’de kalanların sayısı da çok az.
‘Makarnada son kullanma tarihlerine dikkat’
Hangi ürünleri, kimler topluyordu?
Yabancı işçi olarak Karadeniz bölgesinde Gürcüler var. Bitkisel üretimde Suriyeliler, hayvancılıkta da Afganlar var. Yabancılar dışında da kendi insanımız, mevsimlik, geçici tarım işçileri var.
Marketlerde makarna ve un çok hızlı tükeniyor. Vatandaş zaman zaman bulamamaktan da şikayetçi. Oysa fabrikalar çalışıyor. Bu ürünler nerede?
Aslında makarna ve unda şu sıra sorun yaşamıyoruz çünkü geçmiş yılların ürünlerini kullanıyoruz.
Hangi tarihli ürünleri tüketiyoruz şu an?
2017, 2018, 2019 yılında üretilmiş ya da işlenmiş ürünleri tüketiyoruz. Bu yüzden son kullanma tarihlerine dikkat etmek lazım. Şimdilik raflarda sıkıntımız olmasa da bu ürünler de tükenmeye başladı, başlayacak. Bu yılın ürünleri işlenip, makarna haline getirilmezse stoklar azalacak.
‘Açacakları hazine arazileri tarıma uygun değil’
Kısa bir süre önce “Çiftçiye müjde: Hazine arazileri tarıma açılıyor” dendi. Peki ek Hazine arazileri kooperatiflere, üreticiye verilse gıda sıkıntısı çözülmez mi?
Ek Hazine arazilerinin tarıma açılmasını doğru bulmuyoruz. Şu an ülke genelinde 23 milyon metrekare yani iki bin 300 hektar ek hazine arazisi tarıma açıldı. Bu sayı size büyük gelmesin.
Neden?
Çiftçinin tarımdan uzaklaşarak, boş bıraktığı arazi miktarı 3.5 milyon hektar da o yüzden. Ayrıca açılan hazine arazileri tarıma uygun değil. Eğimli, sığ topraklı. Diyelim buradan 80 bin ton ürün bekliyorsunuz. Peki bu ürünlerin alım garantisi var mı? Hayır, verilmemiş. Peki bu araziler kime verilecek? “Şehirlerimizde tarıma istekli insanlar var” dendi. Oysa biz tarıma ithal üretici istemiyoruz.
Yani hazine arazileri ‘tarıma ilgi duyan insanlara’ mı veriliyor?
Bakanın bu şekilde kamuoyuna açıklamaları var. Hazine arazileri zaten tarım dışından belli kişi ve şirketlere verilmekteydi. Kaldı ki, çiftçi zaten yüksek maliyetler nedeniyle kendi tarlasını ekmezken hazine arazisini mi ekecek?
Özetle 21 ilde yedi tohum desteği ve 2 bin 300 hektar hazine arazisini ekmekle ülke tarımı kurtarılamaz.
Konuşmamızın başında dışa bağımlı olduğumuz ürünlerden söz ettiniz…
Öyle çok örnek var ki… Mesela fındık… Fındıkta dünya lideriyiz ama fındık ticaretimizi uluslararası tekeller yönetiyor. Niye? Alandan kamuyu çektiğimiz için. Oysa ürettiğimiz ürünleri yönetebilmek çok önemli. Ayçiçeği yağı çok önemli. Dış alım mantığıyla gümrük vergilerini yüzde 0’a indirdik. Kosova’dan da ayçiçeği yağı almaya karar verdik. Oysa Kosova’da ayçiçeği üretilmiyor. Bunun arkasından ne çıkacak belir
Türkiye’de tarım nasıl bitirildi?
Her şey 1980’li yıllarda başladı. ABD Başkanı Ronald Reagan ve Britanya Başbakanı Margaret Thatcher dönemleriyle başlayan neoliberal politikalarla tarımda özelleştirme uygulandı.Kooperatifçilik de ya özelleştirildi ya da işlevsizleştirildi ve devre dışı bırakıldı.
Sonra çiftileri üretimden koparmak istediler.
Çiftçi nasıl üretimden koparılabilir ki?
Doğrudan gelir desteği diye bir sistem getirildi. Böylece çiftçiler üretmese de, ceplerine para kondu. Yani üretim alanından çekildiler. Ayrıca eğer bir ürün yurt dışında daha ucuzsa, yurt dışından alma ve kendi üreticimizi desteklememe tercih edildi. Özellikle Dünya Bankası, AB, IMF, Dünya Ticaret Örgütü tarımı serbestleştirmek için birçok proje geliştirdi. Ülkemiz de bunları maalesef koşulsuz uyguladı.
Haber: MİNEZ BAYÜLGEN
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen tıklayınız.