HALKIMIZI SU HAKKINA SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ!

İSTANBUL
13.08.2008

Güney Afrika'da 2002 yılında gerçekleştirilen Dünya Çevre Konferansı'nda dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan ile yine dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, 15'er dakika arayla çıktıkları CNN televizyonunda şunları söylüyorlardı; “21. yüzyılda uluslararası ilişkileri ne silah, ne de teknoloji belirleyecek. 21. yüzyılın uluslararası ilişkilerini ve savaş nedenlerini belirleyecek unsurlar su, tarım ve enerjidir.”

 

BASINA VE KAMUOYUNA

HALKIMIZI SU HAKKINA SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ!

13 Ağustos 2008

Güney Afrika‘da 2002 yılında gerçekleştirilen Dünya Çevre Konferansı‘nda dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan ile yine dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, 15‘er dakika arayla çıktıkları CNN televizyonunda şunları söylüyorlardı; "21. yüzyılda uluslararası ilişkileri ne silah, ne de teknoloji belirleyecek. 21. yüzyılın uluslararası ilişkilerini ve savaş nedenlerini belirleyecek unsurlar su, tarım ve enerjidir."

Su insanın temel ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte aynı zamanda sürdürülebilir tarım, enerji üretimi, endüstri, ulaşım ve turizmin yanı sıra gelişmenin de kaynağıdır. Su, tarım ve endüstri için bir üretim girdisidir. Su aynı zamanda bir enerji kaynağıdır. Bu nedenle su, gelişmeyi belirleyen stratejik bir özellik taşımaktadır.

Böylesine önemli ve herkesin hak sahibi olduğu bir doğal varlık olan suyun, alınıp satılan ekonomik bir mal haline gelmesinde dünyada birçok kurum aktif rol oynamış, çokuluslu su şirketlerinin önlerini açmışlardır.

Birleşmiş Milletler‘in (BM) 1977‘de düzenlediği (Mar del Plata) su konferansında, içme suyuna erişimin bir insan hakkı olduğu sonucunda birleşilmiştir. Bu bağlamda, gelişmekte olan ülkelerde sağlıklı suya erişimin sağlanması ve su kaynaklarının korunması çerçevesinde Türkiye‘nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan pek çok ülkede 1980-1990 yılları arasında sektöre ilişkin yatırımlara öncelik verilmiştir.

Gösterilen bu yoğun çabaların ardından, BM‘in 1992‘de düzenlediği (Dublin) Su ve Çevre Konferansı‘nda, bir önceki kararın tam tersi olarak, "suyun ekonomik bir mal" olduğu kararı benimsenmiştir. Bu karar ile su, piyasa koşullarına açılacak ve kamu hizmeti anlayışı dışına çıkarılabilecekti. Yine aynı yıl BM‘in düzenlediği (Rio de Janerio) Çevre ve Kalkınma Konferansı‘nda da suyun "ekonomik bir mal" olarak çevreye duyarlı bir yaklaşımla nasıl yönetileceğine ilişkin yasal, kurumsal ve toplumsal anlamda düzenleyici bir çerçeve çizilmiştir.

Bu alanın diğer bir aktörü ise Dünya Bankası‘dır (DB). Su ve kanalizasyon sektöründe izlenen özelleştirme politikalarının tutundurulmasında DB‘nın gelişmekte olan ülkelere kentsel altyapılarını iyileştirmek amacıyla sağladığı krediler aracı olmuştur. 1990 öncesinde DB, su hizmetlerinin ticarileştirilmesi için gerekli yapısal düzenlemeleri kredi anlaşmalarının ön koşulu olarak ülkelere şart koşmuştur.

Su hizmetlerinin ticarileştirilmesi konusunu GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması-Dünya Ticaret Örgütünü kuran anlaşmalardan biridir) kapsamında direten bir yapı da Avrupa Birliği‘dir (AB). AB‘nin bu tutumundaki amaç küresel ölçekte faaliyet gösteren kendine ait çokuluslu su şirketleri olan Suez, Veolia ve RWE‘nin önünü açmak içindir. Bu şirketlerden ilk ikisi Fransızların, sonuncusu ise Almanlarındır.

Tüm bu altyapı oluşturulduktan sonra küresel su politikalarının tek bir elden şekillendirilmesi amacıyla 1996 yılında Dünya Su Konseyi (DSK) kurulmuştur. Merkezi Marsilya‘da olan bu Konsey 1997 yılından bu yana her 3 yılda bir Dünya Su Forumu (DSF) düzenlemektedir.

İlki 1997 yılında Marakeş‘te düzenlenen DSF‘nda "dünya su vizyonu" ihtiyacı ortaya konulmuş ve sonuç bildirgesi ile de Konsey‘e bu vizyonu geliştirme görevi verilmiştir. Lahey‘de 2000 yılında yapılan 2. Forum‘un sonuç bildirgesinde su kaynaklarını paylaşmak, suyu fiyatlandırmak, suyu iyi yönetişim ile yönetmek gibi ideolojik-siyasal nitelikli konular su güvenliğinin sağlanmasında baş edilmesi gereken sorun alanları olarak ortaya konulmuştur. 2003 yılında Kyoto ve 2006 yılında ise Mexico‘da yapılan 3. ve 4. Forum‘larda yönetişim yaklaşımı ve suyun ekonomik bir mala dönüştürülmesi kararların özünü oluşturmuştur. Mexico Forumu, Latin Amerika ve Meksika‘daki su özelleştirmelerinin yarattığı toplumsal muhalefetin etkisi altına girmiş ve yaklaşık 100 bin kişi Forum‘u protesto etmiştir.

DSF‘nun 5. si 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul‘da yapılacaktır. Bununla ilgili olarak da 24 Ocak 2008 tarihinde TBMM‘de 5732 sayılı 5. DSF Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşma ile 5. DSF Anlaşma Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Yasa kabul edilmiştir. Bu yasanın genel gerekçesinde DSK; "Kar maksadı gütmeyen, hükümetler ve siyaset dışı ayrımcılık gözetmeyen, bir sivil toplum kuruluşu" olarak, DSF ise "Ülkelerin sahip oldukları bilgi ve deneyimlerin paylaşılmasının bir aracı" olarak tanımlanmıştır.

DSK Başkanı Loic Fauchon ise İstanbul‘da 2009 yılında yapılacak DSF‘nun asıl amacının su kaynaklarının özelleştirilmesi amacını taşıdığını açıkça ifade etmektedir. Fauchon, "insanların su faturalarına cep telefonları faturası kadar ya da otomobillerinde harcadıkları benzinin %5‘i kadar ödeme yapmayı göze aldıkları taktirde hiçbir sıkıntı kalmayacağını" belirtmektedir.

Bu noktada şunu belirtmekte fayda var; insanlar cep telefonu ya da otomobil kullanmadan da yaşamlarını sürdürebilirler, ama su içmeden ya da içtikleri suyun miktarını azaltarak yaşamlarını sürdüremezler!

Bu gerçekler doğrultusunda, halkımızı ve mücadele örgütlerini, 2009 Mart‘ında İstanbul‘da düzenlenecek olan DSF‘unu yakından takip etmek, su konusunda halkımızın aleyhine gelişecek durumlara karşı sağlam bir duruş sergilemek ve mücadele etmek üzere meslek odaları, sendikalar, konfederasyonlar, platformlar ve derneklerin bir araya gelerek kurdukları Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu‘na (Tlf: 0212-2276910 / 127 web: http://www.suplatformu.net/, mail: ikkistanbul@ikkistanbul.org) katılmaya davet ediyoruz.

Ahmet ATALIK

Başkan

Okunma Sayısı: 2032