İLKHABER GAZETESİ: TARIMDA KURAKLIK TEHDİDİ- 31 TEMMUZ 2021
Dünyada her geçen gün artan nüfus ile birlikte artan gıda ihtiyacı, günümüzde tarımın önemi her geçen gün artarken, son yıllarda dikkat çeken küresel ısınma, su kaynaklarının kıtlığı, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması ile tarım alanlarında ciddi oranda azalma söz konusu..
ADANA (İLKHABER) - Dünyada her geçen gün artan nüfus ile birlikte artan gıda ihtiyacı, günümüzde tarımın önemi her geçen gün artarken, son yıllarda dikkat çeken küresel ısınma, su kaynaklarının kıtlığı, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması ile tarım alanlarında ciddi oranda azalma söz konusu..
Küresel ısınmanın bariz bir şekilde etkili olmasıyla tüm dünya ciddi bir kuraklık ile karşı karşıya kaldı. Son dönemde yaşanan ciddi meteorolojik kuraklık, zamanında yeterli yağışların olmaması, zamansız yağan yağmurlar, fırtınalar, hortumlar vs. vs.. sonuçları doğurmaya başladı. Özellikle tarımda rekolte düşüşleri yaşanırken, bazı türlerin ise yetiştirilememesi sonucu ortaya çıkmakta..
YAĞIŞLARDA AZALMA
Ayrıca geçtiğimiz aylarda Meteoroloji tarafından açıklanan 2021 İlkbahar Mevsimi Yağış Değerlendirmesine göre; 2021 yılı ilkbahar mevsimi yağışı 131.3 mm, normali (1981-2010) 168.0 mm ve geçen yıl ilkbahar mevsimi yağışı 185.7 mm olarak görüldü. Mevsim yağışları normaline göre yüzde 22, geçen yıl yağışlarına göre ise yüzde 29 azalma olduğu gözlendi.
ŞANLIURFA EN AZ YAĞIŞ ALAN İL OLDU
Bölge bazında Marmara ve Karadeniz Bölgesi haricindeki diğer bölgelerde mevsim yağışlarında azalma gözlendiği dikkat çekerken, en fazla azalma yüzde 54 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde gerçekleşti. İller bazında bakıldığında da en fazla yağış 311 mm ile Düzce’de gerçekleşirken aynı zamanda Düzce son 50 yılın en yüksek ilkbahar yağışını aldı. En az yağış ise 59 mm ile Şanlıurfa’da olduğu kayıtlara geçti. Ayrıca Burdur, Şanlıurfa ve Mardin son 50 yılın en düşük 2. ilkbahar yağışını alan iller olarak dikkat çekti.
KURAKLIK REKOLTE AZALMASINA YOL AÇIYOR
Son yıllarda yaşanan kuraklıkla beraber tarım ürünlerinde ciddi rekolte kayıpları olacağının ön görüldüğüne dikkat çeken TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Özellikle son dönemde yaşanan ciddi meteorolojik kuraklık, zamanında yeterli yağışların olmaması nedeniyle tarımsal kuraklık ve zamanla da hidrolojik kuraklık yaşanmasına yol açmaktadır. Yaşanan tarımsal kuraklık kuru tarım yapılan özellikle hububat ve bakliyatta rekolte azalmasına yol açarken, barajlardaki su düzeyinin azlığı nedeniyle çiftçiye yeterli suyun verilmeyecek olması sulu tarım yapılan tüm ürünlerde rekolte azalmasına yol açacaktır” dedi.
Suiçmez, “ZMO olarak ülke düzeyinde kuru ve de sulu tarım alanlarındaki ürünlerde çok daha fazla rekolte kaybı bekliyoruz. Ayrıca özellikle kuru tarım arazilerindeki kayıplarla üretim miktarımızın azalması, arz açığımızı artıracak, gerekli arzı karşılamanın yolu ise daha yüksek fiyatla daha fazla dışalım olacaktır” diye konuştu.
DESTEKLER YETERSİZ
Kuraklığa bağlı olarak azalacak olan rekolte kayıplarıyla birlikte yüksek maliyetlere değinen Suiçmez, “Devam eden bir pandemi söz konusu ve pandemi dışında yaşanan ciddi kuraklığa yönelik ülkemizde özel önlemler alınmaması, girdi maliyetlerinin düşürülmemesi, yetersiz ve zamanında ödenmeyen destekler dahil yerli üretimin ve üreticinin özel önlemlerle somut olarak desteklenmemesi, kuraklık boyutunda azalacak rekolteden kaynaklanan gıda arz açığının açıklanan alım fiyatlarından çok daha yüksek fiyatlarla yurtdışından karşılanması durumu üreticilerimizin üretime devam edebilme koşullarını daha da zorlaştırırken, tüketicilerimizin çok daha pahalı gıda tüketmesine yol açacaktır” ifadelerine yer verdi.
Tarımda yaşanan sorunlara dikkat çeken TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez alınması gerekenler hakkında şöyle konuştu;
“Uygulanan yanlış ve özelleştirmeci tarım politikaları nedeniyle yapısal sorunlar çözülememiştir. Dünya ile birlikte ülkemizi de yoğun olarak etkileyen korona virüs salgın sürecinde ülkemizde radikal önlemler alınmaması nedeni ile sağlıktan eğitime, üretimden ekonomiye birçok alan etkilenmiş, her kamusal alanda olduğu gibi çiftçilere/üreticilere ve kırsal bölgelere yönelik herhangi bir somut tedbirin alınmaması tarım sektöründe de hayati sorunların yaşanmasına neden olmuştur.
Bu hayati sorunlar ile birlikte enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda olumsuz etkileyen ekonomik kriz giderek daha da derinleşmeye devam etmektedir.
ÜRETİCİLER ÜRETİMDEN ÇEKİLİYOR
Tarımsal ürünlerde net dışa bağımlı hale gelen ülkemizde, tarım sektörünün ekonomideki ağırlığı her geçen yıl azalmaktadır. Tarımın milli gelire ve istihdama katkısı azalırken, çiftçinin yıllardır devletten alacağı büyümekte, desteklenmeyen çiftçi faizli kredilere başvurmakta, borç batağında tarlasını satmaktadır. Tarımsal örgüt enflasyonunda aslında örgütsüz olan çiftçilerimiz üretimden çekilirken, son yirmi yılda 3,5 milyon hektar işlenebilir tarım arazisini ekmekten vazgeçmiştir.
Örneğin TÜİK verilerine göre kendimize yeterlilik oranımız genel tahılda yüzde 87.8, buğdayda yüzde 94.8, soyada yüzde 4, ayçiçeğinde yüzde 60.1, kırmızı mercimekte yüzde 71.7, mısırda yüzde 75.5, kuru baklagilde yüzde 94.7’dir.
Ayrıca TÜİK verilerine göre tahıl ekimi 2000 yılında 14 milyon hektar alanda gerçekleştirilirken 2020 yılında ise 11,1 milyon hektara kadar gerilemiştir. Buğday ekim alanımız 9,4 milyon hektardan 6,9 milyon hektara düşmüştür.
20 YILDA 4 MİLYON HEKTARDAN FAZLA ARAZİ EKİLMİYOR
Tarım dışı amaçlı arazi kayıpları dışında çiftçilerimiz son 20 yılda 4 milyon hektardan fazla tarım arazisini ekmekten vazgeçmiştir. Ayrıca Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçi sayısı 2.8 milyondan 1.8 milyona düşmüştür. Tarım sektörü, stratejik bir sektördür.
Ülkemizin en büyük gücü her türlü olumsuzluğa karşın hâlâ tarımsal üretim potansiyelimizdir. Tarım arazilerini korumayan, girdi maliyetlerini düşürmeyen, gerekli ve yeterli ürün desteklerini içermeyen ve sadece dışalıma dayalı politika ve uygulamalarla, tarım ve gıda sektöründe ülke ve halkımız yararına belirlenen ve istenilen hedeflere ulaşılması mümkün değildir.
YERLİ VE İSTİHDAMA DAYALI SEFERBERLİK BAŞLATILMALI
Çiftçilerimizin, üreticilerimizin, tüketicilerimizin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için, bilimle tarımsal üretimi buluşturabilmek için, ülke olarak kendimize yetebilmemiz için, gıda güvenliği ve gıda güvencesi için, gecikmeden, derhal, yerli üretime ve istihdama dayalı bir seferberlik başlatma zamanıdır.
ARAZİ PLANLAMASI ÖNEMLİ
Covid-19 salgınından ders çıkararak, ülkemizde bir an önce “kamucu tarım politikası” değişikliğine gidilmeli, söylemler dışında somut olarak, tarım arazilerimizi koruyacak şekilde ülke düzeyinde arazi kullanım planlaması yapılmalı; korunan tarım arazilerimizde üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği ve üretim sürekliliğini sağlayan tarımsal üretim planlamasına geçilmeli; tarımsal ürün dışalımının kısıtlanmalı, girdi maliyetleri düşürülerek ürün desteklerinin artırılmasına yönelik çalışmalara başlanmalıdır..
İklim krizi ve kuraklık, dünyada artan fiyatlar ve korumacı dış politikalardan kaynaklı küresel riskler, ülkemizdeki yanlış tarım politikaları ülkemiz insanlarını gıda alanında ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜRETİCİLERİ ETKİLEDİ
Bugün iklim değişikliği kapsamında yaşanmaya başlanan sert rüzgarlar, hortumlar, kuraklık, seller ve sıcaklık dalgaları üretimimizi, üreticimizi ve tüm halkımızı olumsuz etkilemektedir. Rant uğruna ortaya çıkan çarpık kentleşme, yeterince inceleme ve değerlendirme yapılmadan inşa edilen enerji yapıları ve madencilik faaliyetleri, doğal varlıklar üzerinde yıkım derecesinde tahribata yol açmakta ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini tetiklemektedir. Doğal varlıklarımız gelecek nesillerimize miras olarak bırakacağımız yaşam kaynaklarıdır. Yapılacak yatırımlarda mutlaka meslek odalarının ve yöre halklarının görüşü alınmalıdır.
ÜRETİMDEN KOPAN BİR DAHA GERİ DÖNMEZ
Ayrıca temel tarımsal ürünlerde kendine yeterlilik sorunu yaşayan ve dışa bağımlı hale gelen ülkemizde, tarım sektörünün genel ekonomideki ağırlığı her geçen yıl azalmaktadır. Tarımın milli gelire ve istihdama katkısı azalırken, çiftçinin yıllardır devletten alacağı büyümekte, yeterince desteklenmeyen çiftçi faizli kredilere başvurmakta, borç batağında arazilerini, üretim araçlarını satmaktadır. Üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zor, hatta olanaksızdır.
Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte, en büyük pay aracılara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi taşeronu olarak kullanan büyük şirketler, zincir marketler ve ithalatçı firmalara gitmektedir.
Yaş sebze ve meyve pazarları ile Hallerde aracılık sistemi devreden çıkarılmalı, ürün sunumunda hijyenden ödün verilmemeli, etkin denetimler yapılmalıdır. Öncelikle tarımsal ilaç, gübre, tohum olmak üzere yerli girdi üretimine ve ıslah çalışmalarına yönelik gerekli ar-ge çalışmaları hızlandırılmalı ve süreç koşulsuz desteklenmelidir.
HAYVANCILIK GELİŞTİRİLMELİ
Hayvancılığın gelişmesi sağlanarak, üreticinin gelir artışı yanında, vatandaşın sağlıklı et, süt ve süt ürünleri tüketmesi için kalıcı özel önlemler alınmalıdır. Çiğ süt fiyatları üreticiyi koruyacak şekilde açıklanmalıdır. Doğal beslenme alanları çayır ve meralarımız korunmalı, yem bitkisi üretimi artırılarak yemde dışa bağımlılık azaltılmalıdır. Çayır ve meralar korunmalı, mera tespit ve ıslahları hızla tamamlanmalıdır.
Beyaz et ve yumurta sektörü salgın boyunca desteklenmelidir. Kırmızı et sorununun giderilmesi için dönemsel olarak açılan tarife kontenjanlarıyla dışalım yolu tercih edilmemeli, devlet üretim çiftlikleri yoluyla üreticiye teknik destek sağlanmalı, yem, ilaç, aşı desteği verilmeli, meraların amaç dışı kullanımı önlenmelidir. Endüstriyel hayvancılık çok boyutlu değerlendirilmeli, agroekolojik hayvancılığa geçiş özendirilmelidir.
Artan gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli bir besin kaynağı olan su ürünleri halkın beslenmesinde gerektiği kadar yer almamaktadır. Kişi başına tüketim 5-6 kilogramlar civarında olup, gelişmiş ülkelerin tüketiminin oldukça gerisindedir. Ekolojik özellikleri birbirinden farklı 3 deniz, 1 iç deniz ve 25 farklı akarsu havzasına sahip olan Türkiye zengin balık biyoçeşitliliğine sahiptir. Sahip olduğu büyük potansiyele rağmen bu kaynakları doğru ve sürdürülebilir bir şekilde değerlendirememektedir.
KURAKLIĞA DAYANIKLI TÜRLER GELİŞTİRİLMELİ
İklim değişikliğinin kısa ve uzun vadeli senaryoları dikkate alınarak mevcut tarım alanlarında kuraklığa dayanıklı bitki tür ve çeşitlerinin geliştirilmesi, ekim teknikleri ve toprak kullanım yönetimine yönelik araştırma çalışmalarına daha fazla kaynak ayırarak devam edilmelidir.
SU TASARRUFU SAĞLAYAN SİSTEMLER TERCİH EDİLMELİ
Gıda arzının sürekliliği, verim ve üretici gelirinin artması için sulamaya uygun tarım alanları bütçeden yeterli kaynak ayrılarak ivedilikle sulu tarıma açılmalı, su tasarrufu sağlayan basınçlı/kontrollü sulama yöntemleri uygulanmalı, sulanan alanlarda eşgüdümlü olarak arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır.
KOOPERATİFÇİLİK GÜÇLENDİRİLMELİ
Tarımsal üretimde çok sayıda, işlevsiz, benzer görevleri yürütmeye çalışan örgütlenme modelleri yerine, Kooperatifçilik modeli güçlendirilmeli, Birlik ile Kooperatiflerin görev alanı net olarak tanımlanmalıdır. Teşvikler örgütlülüğü desteklemeli, üretim planlamasında da önemli rol üstlenmesi gereken kooperatiflerin pazarlama işlevinin geliştirilmesi yoluyla aracılığın kaldırılması ya da en az düzeye indirilmesi sağlanmalıdır.
Hayvancılığın gelişmesi sağlanarak, üreticinin gelir artışı yanında, vatandaşın sağlıklı et, süt ve süt ürünleri tüketmesi için kalıcı özel önlemler alınmalıdır. Beyaz et ve yumurta sektörü salgın boyunca desteklenmelidir. Kırmızı et sorununun giderilmesi için dönemsel olarak açılan tarife kontenjanlarıyla dışalım yolu tercih edilmemeli, devlet üretim çiftlikleri yoluyla üreticiye teknik destek sağlanmalı, yem, ilaç, aşı desteği verilmeli, meraların amaç dışı kullanımı önlenmelidir. Endüstriyel hayvancılık çok boyutlu değerlendirilmeli, agroekolojik hayvancılığa geçiş özendirilmelidir.
Örtü altı tarım, seracılık özellikle salgın dönemi ve doğal afetlerde desteklenmelidir. Tarımsal Yayım ve Danışmanlık hizmetleri yaygın ve etkin olarak hızlı bir şekilde verilmelidir. DSİ Genel Müdürlüğü güçlendirilmeli, en ücra noktalara hizmet verecek şekilde Toprak Su Genel Müdürlüğü yeniden kurulmalıdır.
Her koşulda üretmeye devam etmek, üretimi ve üretenleri desteklemek hepimizin temel amacımız olmalıdır. Tarımın ve gıdanın önemini daha iyi anlamamız, anlatmamız ve buna uygun şekilde üretim politikaları geliştirmemiz, üreticiden tüketiciye kadar hepimizin sorumluluğudur.
ÜRETEMEZSEK BESLENEMEYİZ
Üretmezsek beslenemeyiz. Üretemezsek tüketemeyiz. Üretemezsek kıtlık ve açlık yaşarız. Dışalım, normal zamanlarla birlikte, özellikle salgının dünyayı tehdit ettiği günümüzde de çözüm değil. Çiftçilerimizin tarım ürünlerini üretebileceği olanakların güçlendirilmesi ve tüketicilerimizin de bu gıdalara uygun fiyatta sürdürülebilir bir şekilde ulaşmasının sağlanmasıdır.”
Haber: Serhat ŞANLI
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.