İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI VE ÇALIŞMA HAYATI EMEK VE BİLİMİN ÖNCÜLÜĞÜNDE YENİDEN DÜZENLENMELİDİR

İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI VE ÇALIŞMA HAYATI EMEK VE BİLİMİN ÖNCÜLÜĞÜNDE YENİDEN DÜZENLENMELİDİR
MERKEZ
06.05.2020

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz 4-10 Mayıs İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası dolayısıyla 6 Mayıs 2020 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

 
 

İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI VE ÇALIŞMA HAYATI EMEK VE BİLİMİN ÖNCÜLÜĞÜNDE YENİDEN DÜZENLENMELİDİR

1987 yılından başlayan 4-10 Mayıs haftası tüm dünyada da olduğu gibi ülkemizde de “İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası”olarak belirlenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. Maddesine göre “Herkesin kendi özgür seçimiyle belirlediği işyerinde, adil ve elverişli çalışma koşullarında çalışma hakkı vardır” denilmektedir. Ağırlıklı olarak Avrupa’da işçi sınıfının onlarca yıllık mücadelesi sonucu kabul gören ve sonraları, kısmen Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından da kabul edilen İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ilkesi ve iş yerlerinde bu amaca yönelik standartlarının ve bağlayıcı sözleşmelerin gelişmesine neden olmuştur.

Ülkemiz; ILO’ya 1932 yılında üye olmasına rağmen, ILO tarafından kabul edilmiş sözleşmelerin neredeyse üçte ikisine henüz taraf değildir. Türkiye’nin temel bir insan hakkı olan işçi sağlığı ve iş güvenliği hakkı kapsamında, ILO’nun geri kalan sözleşmelerini de bir an önce onaylaması gerekmektedir.

TMMOB nezdinde Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği çalışmaları, örgütümüzün kuruluşu kadar eskidir ve teknik önceliklerin ötesinde toplumsal ve çalışma barışının olmazsa olmazları arasında yer almıştır.

Özellikle 2010- 2012 yıllarındaki iş kazalarında toplu ölümler olması nedeniyle 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası 2012 yılında çıkartılmış ve daha sonra ise defalarca değiştirilmiştir. Başlangıçta bizim teknik ve yapısal değişiklik önermelerimizde de bulunduğumuz bu yasa, ne yazık ki bir taraftan eğitim ve sınav bir taraftan ise piyasa aktörlerinin rant sağlama organına dönüşmüştür. Bugün halen yapısal ve köklü sorunları olan İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) yasasını ve mevzuatı, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye gruplarının çıkarları belirlemektedir. Bu yüzden iş kazaları meslek hastalıkları toplu iş cinayetlerine dönüşmüş durumdadır.

Neoliberal serbestleştirme, özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, esnek istihdam politikaları, çalışma koşullarının ağır oluşu, kadın, genç, çocuk emeği sömürüsü ve kayıt dışı istihdam, iş kazaları ve meslek hastalıklarının artmasına neden olmaktadır.

Özellikle 6331 sayılı yasanın çıkmasından sonra yaşananlar, bir paradoks olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de ölümlü iş kazası ve iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik giderek yükselen belirgin bir artış söz konusudur. Buna rağmen özellikle meslek hastalıklarına yönelik bir tespit ve envanter olmaması; yani meslek hastalıklarının tespitine yönelik bir veri olmaması ise kamuoyunun takdir edeceği üzere, anlaşılır bir durum değildir.

Oysa işçi sağlığı ve iş güvenliğinde temel amaç; çalışma yaşamında çalışanların sağlığına zarar verebilecek hususların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, rahat ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı çalışanların psikolojik ve bedensel sağlıklarının korunmasıdır.

Sosyal hukuk devletinin temel işlevi, güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak, çalışanları çalışma ortamından kaynaklanan sağlık ve güvenlik risklerine karşı korumak, çalışanların güvenlik, sağlık ve refahını sağlamak ve geliştirmektir. Doğal olarak; İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği veya yasal adı ile İş Sağlığı ve Güvenliği, tıp ve mühendislik bilimleri öncelikli alan olduğunu göstermektedir. Oysa İSİG, tıp bilimleri ve mühendislik bilimleri ile bağıntılı çok-bilimli bir konudur ancak bu bilimlerin katkıları engellenmektedir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, işçi sağlığının korunmasını, geliştirilmesini işverenden çok uzmana, hekime yüklemiştir. Yasa yayımlandığından bu yana iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personelinin işyerlerine vereceği hizmet süresi, sürekli olarak azaltılmaktadır. Zira amaç, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek değil, uzmanın, hekimin, diğer sağlık personelinin işyerlerine maliyetini azaltmaktır. Uzmanın, hekimin ve diğer sağlık personelinin ayda 8 dakika, 12 dakika, 16 dakika görev yaptığı işyerlerinde iş kazaları ve meslek hastalıklarının azalmasını beklemek mümkün değildir. Yasa ile işyeri hekimi, mühendis, teknik eleman, hemşire vs. sağlık personeline verilecek eğitim hizmetleri, dışarıdan satın alma yoluyla ticarileştirilmiştir. Buna karşın işveren sorumlulukları uzmanların ve hekimlerin üzerine yıkılmıştır.

İş güvenliği ve işçi sağlığı mevzuatındaki eksiklikler bu alanın kamu hizmeti olduğu anlayışıyla giderilmelidir. İSİG mevzuatındaki eksiklikler, sermaye güçlerinin çıkarlarına göre değil; ancak çalışanlardan yana sendikalar, TMMOB, TTB ve üniversitelerin görüşleri ile giderilebilir. Mevcut uygulamada ortadan kaldırılan mühendis tekniker ayrımı, bu alanın özgünlüğü ve teknik şartları göz önünde bulundurularak yeniden uygulamaya konulmalıdır. Mühendislerin belgelendirme, eğitim ve sicil kayıtlarının tutulması odalara bırakılmalıdır.

2019 yılı sonundan itibaren bütün dünyayı etkileyen Covid-19 Salgınını yaşadığımız bu günlerde, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramı ve uygulamalarının önemini bir kez daha ortaya koymuştur.

Salgın günlerinde dahi üretim ve hizmetlerin durdurulmaksızın devam ettirilmesi,  Covid-19’un etkileri ile Avrupa ve dünyada ön sıralarda yer alan iş cinayetlerinde ülkemizi bir kez daha ön sıralara taşımıştır. Yılın ilk 3 ayında 356 işçi çalışırken hayatını kaybetmiştir.

Pandemi süreci sosyal devletten vazgeçmenin işçiler, emekçiler, kendi emeği ile geçinenler için yıkım oluşturduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle kısmi süreli işçiler, geçici işçiler, kadın, çocuk, göçmen işçiler, ev işlerinde çalışanlar için sosyal koruma sistemlerindeki eksikliği ve acımasız çalışma koşullarını daha da görünür kıldı.

Bu dönemde insanca çalışma hakkı, tam zamanlı, kadrolu iş güvencesi hakkı, sosyal güvenlik hakkı, örgütlenme hakkı,  insanca yaşanacak ücret hakkı başta olmak üzere temel sosyal hakların çalışanlar için önemini bir kez daha ortaya koydu. Çünkü pandemi sürecinde işinden olan ve ilerleyen sürede işsizler ordusuna katılacak milyonların sağlıklı, güvenli ve güvenceli bir iş hakları ellerinden alındı.

TMMOB olarak bu can alıcı salgın sürecinde, tüm emekçiler ve meslektaşlarımız için çalışma yaşamının sosyal devlet ilkeleri gereğince yeniden düzenlenmesini istiyor ve şunları talep ediyoruz.

  • İşyerlerinde salgına karşı bulaşmayı gerçekten ortadan kaldırılacak önlemler alınmalı, COVİD-19 tespit edilen işyerlerinde faaliyetler acilen durdurulmalıdır
  • Salgın süresince herkesin işi ve geçimi devletin güvencesinde olmalıdır. 
  • Elektrik, su, doğalgaz faturaları ve vergiler durdurulmalı, tüm yurttaşların temel ihtiyaçları salgın riski boyunca devlet tarafından karşılanmalıdır. 
  • Tümüyle kamu kontrolündeki sağlık kuruluşları, yurttaşların tamamına, istisnasız ve ön koşulsuz parasız sağlık hizmeti sunmalıdır.
  • Salgına karşı önlemler üç beş patron örgütü ile değil, işçilerle, kamu emekçileriyle, hekimlerle, mühendislerle, akademisyenlerle beraber belirlenmelidir.
  • İşçilerin ölümü pahasına “çarklar dönecek” ısrarı ile virüs işyerlerinden ve toplu taşıma araçlarından evlere taşımaktadır. Bu uygulamadan acilen vazgeçilmelidir.
  • Tüm emekçilere iş ve güvencesi sağlanmalı, artan kadın şiddetine karşı İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa etkin bir şekilde uygulanmalıdır.
  • Hiçbir geliri olmayan yoksullar ve dar gelirli yurttaşlar, emekliler, göçmenler ve tutuklu/hükümlüler için yaşamlarını ve sağlıklarını koruyacak fiili ve yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
  • İşten çıkarmalar yasaklanmalı, ücretsiz izin dayatmalarında vazgeçilmelidir.
  • İşsizlere koşulsuz işsizlik maaşı ödenmelidir.

Bu zorlu günlerde bir avuç patronun çıkarları için tüm toplumu tehlikeye atan bir düzen değil, aklın ve bilimin söylediklerinin uygulandığı bir toplumsal düzen mümkündür.

Bilimin ve bilimsel düşüncenin kılavuzluğunda geçmişten geleceğe TMMOB her sözünü, yaşamdan, emek, demokrasi ve barıştan yani insandan yana söylemiştir ve söyleyecektir. Birliğimizi, mücadelemizi ve dayanışmamızı güçlendirecek, adaletle, eşitlikle, hakkaniyetle yeni bir toplumsal düzeni emek ile bilim ile kuracağız!

Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı

Okunma Sayısı: 82