KAMU YARARINA OLMAYAN ALTIN MADENİ İŞLETMECİLİĞİ, KAMU ZARARINADIR !..27.02.2009
Kamu yararı kavramı, şirketlerin - kişilerin özel çıkarları yerine, toplumun uzun süreli ve ortak yararını gözeten bir anlayışı ifade eder.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa‘sı, özel mülkiyetin dahi kamu yararına aykırı olarak kullanılamayacağını hükme bağlamıştır.
Bu çerçevede, Türkiye‘nin yeraltı kaynaklarına ilişkin politikalarının ve uygulamalarının, kamu yararına uyarlı ve doğaya saygılı bir anlayış içinde, koruma - kullanma dengesi gözetilerek oluşturulması gerektiği açıktır. Bu durumu kamu adına denetleme görevi de, halkın mühendisine düşer...
Bu görevin, altın madenciliği faaliyetleri ile ilgili temel soruları basittir:
- Türkiye‘de ve dünyada altın hangi "yaşamsal hizmetlerde" kullanılmaktadır?
- Çıkartılan altının katma değerinin yüzde kaçı ülkede kalmaktadır?
- Altın madenciliğinden elde edilen gelirin yüz binde kaçı ormanları, tarım alanları, zeytinlikleri tahrip edilen yöre halkına geri dönmektedir?
- Madencilik faaliyetlerinin kısa vadede yarattığı çevre kirliliği ile uzun vadede yaratabileceği riskler kimin hesabına yazılmaktadır?
Türkiye‘de yabancı şirketler tarafından yürütülen altın madenciliği faaliyetlerinde, bu basit soruların yanıtlarını biliyoruz, halka anlatıyoruz. Toprağımızın altından çıkartılan altının katma değeri yurt dışına transfer edilmekte, tarım alanları ve tarımsal gelir olanakları ellerinden alınan üreticimiz - köylümüz daha da yoksullaşmakta; türlü yöntemlerle birbirine düşürülmektedir. Kısaca, altınının katma değeri buharlaşırken; doğal - iktisadi ve sosyolojik tahribatı bu topraklara "armağan" kalmaktadır.
Halkın mühendisi, kendi uzmanlık alanları üzerinden elbette bu süreci deşifre edecek, halkının ve ülkesinin yanında bir tutum alacaktır. Bu tutum, doğal olarak yurtseverleri yanına, rant severleri karşısına alıcı bir etki yaratmaktadır.
Bizler, halkın mühendisi ile sermayenin hizmetkârlarını birbirinden hemen ayırabilecek deneyime sahibiz. Yurt sevmek ile rant sevmek arasında tüm tutum ve davranışlara yansıyan keskin farklar, bu ayrımı çoğu zaman görünür kılmaktadır.
TMMOB ortamı, bilimsel - hukuksal düzlemde yürüttüğü demokratik hak arama mücadelelerinin, kabadayılıkla karşılanmaya çalışılmasını da sürpriz saymaz. Çünkü yaşanan arabesk süreç, küresel güç odaklarına teslimiyetlerini arz etmiş olanların, halka kabadayılık yapmasını "mesele-i adiye" haline getirmiştir.
Halkın haklarını ve ülkenin kaynaklarını her kademeden sermayeye peşkeş çekme sürecine yurtsever kadrosu ve üyeleriyle karşı duran TMMOB ve bağlı odalar, bu emperyalist sömürüye HODRİ MEYDAN dedikleri için halkın mühendislerinin kurumlarıdırlar.
Dolayısıyla, bir şirketin yöneticisinin söylediği "hodri meydan" hezeyanı, bizler için yeni bir durum yaratmamaktadır.
Basın ve kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Dr. Gökhan GÜNAYDIN
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı