KITLIK KAPIDA ÇİFTÇİ AÇLIK SINIRINDA KONULU PANEL!
16 Mayıs 2024 Perşembe günü TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi ve T.C. Atakum Belediyesi ile ortaklaşa olarak; Atakum Belediyesi Hasan Ali Yücel Gençlik, Bilim ve Kültür Merkezi'nde “Kıtlık Kapıda, Çiftçi Açlık Sınırında” konulu panel düzenlediler.
Panele Samsun CHP Milletvekili Murat Çan, Atakum Belediye Başkanı Serhat Türkel, CHP Samsun İl Başkanı Mehmet Özdağ, CHP Parti Meclisi Üyesi Nazan Yurttan Güneysu, OMÜ Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Muharrem Özcan, çeşitli STK temsilcileri, kırsal mahalle muhtarları ve çiftçiler katıldı. Panelin moderatörlüğünü ev sahibi TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanı Havva Yurdunuseven Bayzat, ilk açılış konusmasını ise yine aynı zamanda panelin diğer ev sahipliğini yapan Atakum Belediye Başkanı Serhat Türkel ardından sırası ile OMÜ Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Muharrem Özcan, CHP Samsun Milletvekili Murat Çan yaptı. Panelist olarak katılan çiftçi Abdullah Aysu, kadın girişimci Seyyare Sungur ve OMÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Zeki Acar,
"Kıtlık Kapıda, Çiftçi Açlık Sınırında" adlı panelde çok kıymetli bilgileri dinleyiciler ile paylaştılar.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanı ve panelin moderatörü Havva Yurdunuseven Bayzat, şunları söyledi. 1984 yılında Hindistan’da yapılan Genel Kurulda "14 Mayıs" Dünya Çiftçiler Günü olarak ilan edilmesine karar verilmiştir. O günden beri de dünya çiftçiler günü olarak kutlanmaktadır. Gıdaya erişimde olmazsa olmazımız çiftçilerimizin önemi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk`ün ‘Milli ekonominin temeli tarımdır`, "Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür" ve "Saban, kılıçtan üstündür" sözleriyle özetlenebilir. Toprağa terini akıtan, ürettikleri ile toplumsal yaşantımızda en önemli yeri alan çiftçilerimiz, insan yaşamının devamlılığını sağlayan tarımsal üretimin merkezinde yer almaktadır. Ülkemizde; Cumhuriyetle birlikte bir sektör olabilen akılcı ve doğru politikalarla ülkeyi besleyen tarım, son yıllarda maalesef yeterli desteği görememektedir. Tarımsal üretimde, büyük şirketlerin etkisinin artması ile küçük çiftçi korumasız hale gelmiş ve kooperatifçiliğin işlevsel olarak zayıflamasıyla kırsaldaki üretici aile çiftçiliğinden hızla uzaklaşmış, üretici hakkını alamadığı için üretimden vazgeçmiş, başta verimli topraklar olmak üzere doğal kaynaklar hızla talan edilmiş, çiftçinin üretimi ve geleceği borçlanmalar yüzünden ipotek altına alınmıştır. Halk sağlıklı ve ucuz gıdaya erişemez olmuştur. Ülkemizdeki Tarım alanlarının; %70'i Küçük çiftçinin, %30'u ise orta ve büyük şirketlerin elindedir. Bu nedenle üretimde büyük payı olan küçük çiftçi ciddi bir şekilde Devlet tarafından mutlaka desteklenmelidir. Köyünü terk ederek Büyük Şehirlerin varoşlarına yerleşen genç nüfusun desteklenerek köyüne dönmesi sağlanmalı ve çiftçilik özendirilmelidir. Sürdürülebilir aile çiftçiliği ve bunun temel direği olan kadın çiftçiler özendirilmeli ve teşvik edilmelidir.”
Panelistlerden çiftçi Abdullah Aysu’ da konuşmasında şunları söyledi.
NEOLİBERAL POLİTİKALAR ve TÜRKİYE TARIMI başlığı altında;
Dünya Çiftçi Günü
14 Mayıs 1946’da Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu'nu (IFAP) kuruldu.
IFAP’ın kuruluş günü olan 14 Mayıs, 1984 yılından beri her yıl Dünya Çiftçiler Günü olarak kutlanmaktadır.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği bu kuruluşun üyesidir.
17 Nisan Dünya Çiftçi Mücadele Günü
17 Nisan 1996’da Brezilya’da MST’li bir bölüm çiftçi tarım reformu gerçekleştirmeye çalışırken, 19’u şirket ve devletin güvenlik güçleri tarafından katledilir.
Bu sırada küresel çiftçi örgütü La Via Campesina (Çiftçi Yolu) Meksika’da II. Genel Kurulu’nu gerçekleştirmektedir. Genel Kurul, Brezilyalı Topraksız çiftçilerin katledildiği gün olan 17 Nisan’ın Çiftçi Mücadele Günü olarak anılmasını kararlaştırır.
Türkiye’de Çiftçiler Sendikası buraya üyedir.
TÜRKİYE TARIMINDA SERBEST PİYASAYA GEÇİŞ
1973 yılında Japonya'nın başkenti Tokyo'da bir toplantı yapılır. Bu toplantı 6 yıl sürer ve 1979'da dağılır. tarımın serbest piyasa içine alınması ilk kez bu toplantıda gündemin en önemli maddesi olur. Fakat toplantı bittiğinde Türkiye dahil katılımcı tüm ülkelerin Ret oyu ile tarımın serbest piyasa içine alınması kabul edilmez.
Bu toplantı GATT- Gümrük Tarifeleri ve Ticareti Genel Hizmetler toplantısıdır.
IMF VE DÜNYA BANKASI ile TÜRKİYE TARIMINDA TAHRİBAT YILLARI
Türkiye’de 1980 yılında 24 Ocak Kararları alınır. IMF ve Dünya Bankası marifetiyle bu kararlar kabul ettirilmeye başlanır. IMF ve Dünya Bankası Türkiye tarımının direksiyonuna geçer.
Onlar söyleyecek, Hükümetler söylenenleri harfiyen uygulayacaktı.
IMF ve DÜNYA BANKASI NE İSTEDİ?
- Tarımsal kamu yönetimini dağıtın.
- Çiftçinin ürününü pazarlama ve fiyat garantisi sağlayan, girdi desteği veren Tarımsal Kamu İktisadi Teşekülleri-KİT'leri özelleştirin.
- Tarımsal Kredi faizlerini yükseltilmesi, piyasa düzeyine çekin.
- Desteklemelerin azaltılın.
- TSKB'lerini A.Ş'lere dönüştürülerek özelleştirin.
SİNSİ PLAN
Türkiye tarımında IMF ve Dünya Bankası’nın istediği serbest piyasaya geçmek yani neoliberal politikaları uygulamak için dört aşamalı bir plan yapıldı ve uygulandı.
1- Devletin Çiftçiler ile Bağının Koparılması,
2- Çiftçilerin Örgütleri ile Bağının Koparılması,
3- Çiftçilerin Çiftçilik ile Bağının Koparılması,
4- Türkiye’nin Tarım ve Gıdasının Küresel Şirketlerin Kontrolüne Verilmesi.
SONUÇ: Çiftçi borcu arttı!
Devletten hakkı olan desteği alamayan çiftçiler üretebilmek için banka kredilerine yöneldi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre çiftçiler;
- 2018’de 102 milyar 133 milyon TL
- 2019’da 109 milyar 589 milyon TL
- 2020’de 130 milyar 381 milyon TL
- 2021’de 167 milyar 720 milyon TL
- 2022’de 328 milyar 967milyon TL kredi kullanmak zorunda kaldı.
Çiftçi sayısı azaldı!
- Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre sigortalı çiftçi sayısı;
- 2010 yılında 1, 1 milyon,
- 2015 yılında 797 bin,
- 2020 yılında 547 bin,
- 2022 yılında 513 bine geriledi. Çiftçi sayımız 2010 yılından günümüze yaklaşık %54 azaldı.
Çiftçiler Yoksullaştı!
- Dünya Bankası verilerine göre, çiftçi başına düşen milli gelir; 2021 yılında 3 bin doların altına indi, 2,975 dolar oldu.
- Amerikalı çiftçi Türkiyeli çiftçiye göre 22,7 kat,
- Alman çiftçi 14,6 kat,
- Fransız çiftçi 8 kat,
- İspanyol çiftçi 6,6 kat,
- İtalyan çiftçi 5,8 kat fazla kazanmaktadır.
ÇÖZÜM / ÖNERİ
- Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ve Türkiye tarımının omurgasını oluşturan KİT’ler ve KİK’ler devlet tarafından yeniden kurulmalı. Kurulan bu KİT’ler ve KİK’lerin mülkiyeti devlette olmak kaydıyla yönetimi, demokratik yapılara kavuşturulmuş olan çiftçilerin kooperatiflerine devredilmelidir.
- Türkiye tarımına yönelik politikaların belirleme süreçlerinde çiftçilerin sözlerini kuracakları, kararlarda doğrudan yer alacağı mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Panelistlerden kadın girişimci fındık üreticisi Seyyare Sungur’da konuşmasında şunları söyledi.
“Kıymetli panelde olup biraz da umut olmak amaçlı, belki burada bu işe girmek isteyenler olur. Çünkü siz aslında bu işin başlangıcısınız, ben sonuç kısmıyım. Yolculuğumuz hiçbir zaman kolay değil, hiçbirimizin ama imkansız da değil. Bunu anlatmak için buradayım. Yaklaşık 10 yıl önce kurduk biz markayı (Trabzon Arsin’de Fındık Ocağı işletmesini) fındık ocağını. Fındık ocağını biliyorsunuz fındık buraların en kıymetli ürünlerinden bir tanesi, fındık ocağı demek, aslında birkaç dalın bir araya gelmesiyle oluşan, topluluğa diyoruz. Bizde kendi ailemizin 3 kuşaktır fındık tarımıyla ilgilenen, ticaretiyle ilgilenen bir ailenin 4 kız kardeşiyiz. Kız kardeşler hepimiz ayrı mesleklerden mezunuz ama bizi ortak payda da birleştiren şey, fındık oluyor. Fındık tarımı o her dönem, hasat dönemlerinde yaşanan telaşlar, köylerdeki o imece usulleri onların getirdiği bir kültürel değer, katma değer bunların hepsini yaşayarak en içten o duygularla birlikte büyüdük. Şimdi kardeşlerin bir arada bir marka oluşturmasının en büyük temelleri de taşları da orada oturdu. Dedeciğim çok kıymetli kendisi hem tarıma hem ürettiği ürüne hem de o ürettiği ürünün kültürünün kattığı değere çok önem verirdi. Biz her hasat dönemi, bir senfoni gibi, bir balo gibi, bahçeye inerdik. Yeni kıyafetler, o yazmalar, o maniler, o türküler bunlar bize aşılandığı zaman aslında ben şu an diyorum ki bana nasıl, bu işi yaptığımı soruyorlar, aslında bana bu aşılanmış, yani biz bunu yaşamışız. Şimdi anlatacağım size o dönemde yaşadığım, o balo gibi şeyi, bugün ticarete döktüm. O hasat dönemiyle ilgili o aşamayı birçok dışarıdan gelen, insanlarla birlikte, ticarete dönüştürdüm. Ben mimarım aslında, 2007 yılında mezun oldum KTÜ’den, yurt dışına gitme hayaliyle babamın bir kırma tesisi vardı, çiftçiden alıyorduk mahsulü, keza bizimde vardı fındığımız. Bunu kırıp büyük şirketlere satıyorduk. Hiç işlemeden sadece kabuğundan ayırıyorduk. Böyle bir sistem vardı. Bizim müstahsil diyoruz biz, bizim müstahsillerimiz, hep dededen babaya, tekabül eden o topraklar, bildiğimiz işte ne yetiştirdiğini bildiğimiz insanlar, ailelerdi. Aslında kocaman bir ailelerdi. Siz nasıl birbirinizi tanıyorsanız, bizde orada birbirimizi yetiştirdiler, çiftçiler tanıyor. O dönemde fındığı aslında ne kadar çok bu kadının elinden geçtiğini gördüm. Yani bir fındığı kadının eli değmeden, soframızda olmayacağına kanaat getirdim. Şöyle dedim hatta, bu kadınlar Karadeniz bölgesinde grev yapsalar, deseler ki biz fındık bahçesine de inmiyoruz, farikaya da gitmiyoruz, hiçbir şekilde de üretim kısmında olmayacağız, çok samimi söylüyorum marketten bırakın daldan fındık toplayamayız. Hiçbir şekilde önümüze gelmez. Bu kadar etkin bir güce sahip olduğu halde neden yönetim sisteminde olmadığını o dönemde sorgulamaya başlamıştım. Çünkü bir ürünün yönetiminde, eğer o ürünün tüm aşamalarında işleyen biri yoksa, o ürünle ilgili karar verme konusunda, eksiklikler olabiliyordu ki, keza böyleydi, bu döneme kadar böyleydi. Biz aslında şöyle o dönemde öğrendiğim, o dönemde fındık ile ilgili aslında fındığın hayatımızda ne kadar kıymetli olduğunu ve bildiğimiz en iyi işin bu olduğunu, gözlemleyerek, kız kardeşlerimle birlikte bir marka kurmaya karar verdik. Bunu yapıyorken de çok samimi söylüyorum, bulunduğum konumda yani mevcut konumumda fabrikanın yöneticilik yapıyordum. İyi bir konforum vardı iyi bir maaşım, arabam, sizin aslında konforlu bulacağınız her türlü imkana sahiptim. Baktığımızda yapmış olduğum şey tamamen konfor alanının dışına çıkıp, girişimci olmaya karar veriyorsunuz. Aslında çokta normal gözüyle bakılmıyor toplumda buna. Hatta çok kişi bana deli der. Deli bu kız derler. Bu cümleyi ben çok duyarım. Hep bunu söylüyorum gençlere, eğer size birisi ya deli bu kız veya delisin derse, bilin ki doğru yoldasınız, çünkü bazen deli olmak gerekiyor. Farklı bir şeyler yapabilmek için kendinizi bulunduğunuz o düzenden sıyırabilmek için, çokta akıllı olmaya gerek yok.”
Panelistlerden önceki dönem Şube Başkanlarımızdan ve OMÜ Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki ACAR konuşmasında şunları söyledi.
Bazı tespitler;
Üretici kazanamıyor, tüketici satın alamıyor.
Tarladan sofraya fiyat farkı 5-7 kat.
Gelişmiş ülkelerde genellikle 2-3 kat.
Aktif sigortalı çiftçi sayısı 2012 yılında 1 056 000 iken, bugün 460 260’a düşmüş durumda.
Çiftçilerin toplam borcu 850 milyar TL’yi geçmiş durumda.
Çiftçilerin yaş ortalaması 60’a yaklaşıyor..
Gıda enflasyonu genel enflasyonun üzerinde.
Gıda enflasyonunda Avrupa ve OECD ülkeleri arasında birinci, dünyada üçüncü sıradayız.
FAO verilerine göre dünya genelinde son iki yılda gıda fiyatları %10 gerilerken, Türkiye’de yıllık artış %70’ler düzeyinde.
iftçi giderek yoksullaşıyor!
2023 yılı;
Türkiye’nin toplam GSYH 1 118 milyar $
GSYH’nın %6.2’si tarım sektöründen sağlanmış.
2023 yılı ülke nüfusu yaklaşık 86 milyon kişi
Nüfusun yaklaşık %20’si geçimini tarımdan sağlıyor.
Kayıtlı çalışanların sayısı 31 632 000
Tarımda kayıtlı çalışan sayısı 4 695 000 %14.8
Kişi başına düşen GSYH 13 110 $
86 000 000 x 0.20 = 17 200 000 kişi tarımdan geçimini sağlıyor
1 118 000 000 000/100 x 6.2 = 69 316 000 000 $ tarımdan sağlanan gelir.
69 316 000 000/ 17 200 000 = 4 030 $ tarım sektöründe kişi başına gelir.
4030 x 100/13110 = % 30.7
Girdi fiyatları ürün fiyatlarından daha fazla artıyor!
2002 yılı 100 kabul edildiğinde 2022 yılı ortalama fiyatlarına göre bazı ürünler ve girdilerdeki fiyat değişimi;
Buğday % 2487
Mazot % 2697
Mısır % 2202
Ort. Gübre % 8047
Çiğ süt % 2654
Süt yemi % 3200
2023 yılında kırmızı et üretimi %8.8 artarak 2.38 milyon tona çıktı.
Çiğ süt üretimi %0.4 azalarak 21.4 milyon tona düştü (2020 yılı 23.5 mil. ton)
Et üretiminin % 70.1’i sığırdan sağlanıyor.
Süt üretiminin yaklaşık %93’ü inek sütü.
Destekler çok yetersiz
Oysa, 25.4.2006 tarih ve 26149 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun en önemli maddelerinden biri Türkiye’nin tarımsal desteğe ayırması gereken bütçeyi belirleyen 21. maddedir. Bu maddede desteğin gayrisafi milli hasılanın %1’inden az olamayacağı açıklanmaktadır: “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.”
Tarım toprakları bir yandan yok olurken, geri kalanlar belirli ellerde toplanıyor! Küçük üretici ortadan kalkıyor!
Toplam işlenen tarım alanı 2002 yılında 23.9 milyon hektar iken, 2023 yılında 20.2 milyon hektara düştü.
2007 yılı verilerine göre tarıma uygun olduğu halde yaklaşık 2 milyon hektar arazi boş bırakılmış. Günümüzde bu rakamın 4 milyon hektarın üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Osmanlı döneminden gelen toprak dağılımı
Küçük çiftçiliğin tasfiyesi – şirket tarımı
Toprak temerküzü-sürdürülebilirlik sorunu