MEMLEKET GAZETESİ / TARIMSAL GENÇ NÜFUSU ÜRETİM ALANLARINDA TUTMAMIZ GEREKİYOR / 30 MART 2018
"Tarımsal Genç nüfusu üretim alanlarında tutmamız gerekiyor"
Konya tarımını, çiftçinin teknoloji kullanımı ve tarımsal üretim alanlarındaki nüfus dengesizliklerini gazetemize anlatan Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Öğretim Üyesi ve Şube 2. Başkanımız Prof. Dr. Süleyman Soylu, “Tarımsal Genç nüfusu üretim alanlarında tutmamız gerekiyor” dedi
İşsizlik ve yatırım dengesizliğine neden olan köyden kente göçü tersine çevirme çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Teşvikler ve AB hibeleriyle üretime milyonlarca Euro destek verildi. Buna karşın kırsal nüfus yıllık yüzde 1,99 azalırken, şehirlerde arttı. Kırsal kalkınma ve tarımda teknoloji kullanımını gazetemize değerlendiren Süleyman Soylu, "kırsal kesimlerde veya şehirde tarım haricinde başka alanları da ayakta tutabilsek göçün önüne geçebileceğiz" dedi.
KONYALI ÇİFTÇİ TEKNOLOJİYE ALIŞIYOR
Tarımda teknoloji kullanımının verimliliği artırdığına dikkat çeken Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Öğretim Üyesi ve Şube 2. Başkanımız Prof. Dr. Süleyman Soylu, "Çiftçi teknolojiye artık ister istemez alışıyor. Alışanlar da var, alışma yolunda olanlar da var. Tarımda teknoloji kullanımı çiftçinin sadece en büyük, en güzel traktörü alması değildir. Önemli olan o makinenin optimum şekilde çalışacağı ortamın ve tarla büyüklüğünün olmasıdır. Birinci önceliğimiz arazi toplulaşmasını bitirmek olmalıdır. Ancak büyük arazilerde gerek sulama teknolojileri, gerek traktör, toprak işleme gibi gerekli tüm makinelerin optimum bir şekilde çalışma şansları oluyor. Bu açıdan teknolojiyi kullanıyoruz. Çiftçilerimizin %50’lik kısmı teknolojiye pozitif bakıyor ama arada negatif bakanlar da oluyor. Sadece gösteriş olsun, hava atmak için de büyük ve güzel makineler alanlar var. Kılavuz tarlamızda yaptığımız uygulamaları takip eden aparatlar, biçerdöverlerimizdeki verim monitörleri, arazimizin her noktasının verimlilik haritasının çıkarılması, bitki besleme, gübreleme, yabancı ot mücadelesinde arazinin durumuna göre algı yapan sensörler gibi çok sayıda farklı uygulamayı dünya hayata geçirmiş durumda. Türkiye’de bu henüz başlangıç aşamasında." dedi.
10 MİLYAR METREKÜP SUYA İHTİYAÇ VAR
Havza dışından su getirme planlarının hızlı bir şekilde yapılması gerekir diyen Süleyman Soylu, "Mavi Tünel’den gelecek olan 400 milyon metreküp suyun 100 milyon metreküpü Büyükşehir Belediyesi`ne içme suyu olarak verilecek. Tarımsal anlamda 400 milyon metreküp su çok güzel bir şey ama Konya geneli düşündüğümüz zaman çok küçük bir rakam. Konya Ovası`nın tamamını sulamak için yaklaşık olarak 10 milyar metreküpe yakın suya ihtiyaç var. Şu andaki mevcut 3-4 milyar metreküpe yakın bir açık var. Yıllardır bakanlığa bastırıp havza ovasından Konya’ya su istiyoruz. Konya Ovası’nın %95’i basınçlı sulama sistemi kullanıyor. Ayçiçeği, mısır gibi ürünlerde de damla sulama sistemi uygulanıyor. Çiftçi ciddi anlamda suyu doğru kullanmayı öğrendi. Elektrik fiyatlarının çok yüksek olmasıyla çiftçi ister istemez biraz frene bastı. Fazla suyun fazla verim olmadığını çiftçimize gösterdik. Hastalık yok, çok temiz bir üretim söz konusu. Bölgedeki yağışımız yetersiz ama havza dışından su getirdiğimiz zaman bölgede ciddi anlamda çok büyük bir üretim potansiyelimiz var. Tarım, bugün dünyada silah kadar kuvvetli. Baktığınız zaman Çin, Almanya, Amerika hepsi tarım şirketlerine yatırım yapıyorlar. Tarımda üst düzey olan ülkeler dünyada söz sahibi olacaklar. Bu anlamda biz de bağımsız bir ülke olmak istiyorsak tarımda da bağımsızlığımızı en üst düzeyde tutmaya gayret etmemiz gerekiyor. Bu açıdan Konya Ovası ciddi bir derya. Muhakkak havza dışından su getirme planlarının yapılması gerekiyor." diye konuştu.
TARIM HARİCİNDE İŞ ALANLARININ AÇILMASI GEREKİYOR
Üretim alanlarındaki nüfus dengesizliklerine de değinen Prof. Dr. Süleyman Soylu, "Genç nüfusu üretim alanlarında tutmamız gerekiyor. Her yıl çiftçi çocuklarının %20-25’lik kesimi Ziraat Fakültesi’ni tercih etmeye başladı. Özellikle bu işten iyi para kazanan, işini düzgün yapan ailelerin çocukları ziraat fakültelerine gitmeye başladı. Bu güzel bir durum. Ama buna karşılık özellikle dağlık, küçük araziye sahip bölgelerde ise yaş ortalaması 65-70’in üzerine çıkmaya başladı. Oralara da ayrı bir projelerin getirilmesi gerekiyor. Kırsal kalkınmanın en önemli anahtarlarından biri mevcut nüfusu en önemlisi de genç nüfusu orada tutmak. Orada tutmanın yolu da insanların belli bir gelire sahip olmasıdır. İnsanların şehirlere göç etmesinin en önemli sebebi mevcut ortamlarda iş imkânlarının sınırlı olması. Gençlerimiz yerinde iş imkânıyla belli bir gelire ulaştığı zaman göçü bir nebze frenlemiş oluyoruz. Bu anlamda kırsal kalkınmaya yönelik en önemli şey özellikle köylerde nüfusun tutulması. Köy nüfusu %40’lara kadar düştü. Reel olan aslında tarımla uğraşan insanların çok olması değil, tarımın verimli bir şekilde yapılması. Tarımı bırakıp kırsal kesimlerde veya şehirde başka şeyleri ayakta tutabilsek bu durum biraz rahatlayacak. Ama tarımı bıraktığımız an şehir merkezine göç ediyoruz. Bu da bizim için bir sorun. Tarımla uğraşan nüfusun azalması teknoloji kullanımında ilerlediğimizi de gösteriyor." ifadesini kullandı.
Öte yandan Türkiye’de 1950’li yıllarda başlayan köyden şehirlere göçü, devlet teşvikleri ve AB hibe programlarıyla tersine çevirme çalışmaları hızla devam ediyor. Kentlerde işsizliğin artmasına, nüfus ve yatırım dağılımında dengesizliğe neden olan göçün durdurulması çalışmaları yeni yeni meyvelerini verse de, bu çabaların rakamlara yansımadığı görüldü. Kalkınma Bakanlığı’ndan derlenen verilere göre, 1970’lerde 10,2 milyon olan şehirli nüfusu kırsal kesimde 25,3 milyonla yüksek seviyede seyrederken, 2014 yılına gelindiğinde kentlerde 67,7 milyona ulaştı. Kırsalda 9,9 milyona geriledi.
Böylelikle, 44 yıl önce şehirlerde nüfus yoğunluğu yüzde 28,7’le düşük, köylerde yüzde 71,3’le yüksek oranla seyrederken, 2014’te tam tersine dönerek sırasıyla yüzde 87,2 ve yüzde 12,8 şeklinde değişti. Yine verilere göre, 1980-1985 yılları arasında çok hızlı kentleşme yaşanırken, köylerde nüfusun hızla azaldığı görüldü. Söz konusu 1975-1980 yıllarında yüzde 21,04 olan kentli nüfus artışı, kırsalda yüzde 5,90’da kaldı. Sonraki 1980-1985 arası beş yıllık dönemde şehirlerde nüfus artışı yüzde 44,65’lük oranla en yüksek seviyesine çıkarken, kırsalda yüzde 4,35 düştüğü hesaplandı. Yine 2008 yılına gelindiğinde şehirlerde nüfus artış hızı yıllık yüzde 4 düzeyinde gerçekleşmesine karşın, bu oran kırsalda yüzde 4,24 azalış olarak kendini gösterdi. Köylerde nüfus kaybı, takip eden 2009 yılında yüzde 1,43, 2010’da yüzde 1,41, 2011’de yüzde 1,35, 2012’de yüzde 0,81 azaldı. Yine 2014 yılına gelindiğinde kentli nüfusu yüzde 1,85 artmasına karşın, köylerdeki azalış yüzde 1,99’lük kayıpla kendini gösterdi. Büyükşehir yasası ile de kır ve kentlerde nüfus yapısının değiştiği, böylelikle şehirlerde artışın sürdüğü, köylerde düşüşün devam ettiği belirlendi. Öte yandan hükümetin ve AB’nin aday ülkelere yönelik hibe programları da kırsala dönmeyi teşvik ediyor.